MAYDD adına açıklamalarda bulunan kurucu başkan Nuriye Kaputoğlu, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü mesajında, dünyada en kıymetli varlığın insan olduğunu belirterek, "Herkes insanca yaşama hakkına sahiptir. Kimsenin bir başka insana zulmetme, yaşama hakkını elinden alma hakkı yoktur. Bununda dini, dili, ırkı yoktur. Bu durum büyük bir insanlık suçudur. İnsan olan hiçbir vicdan bunu kabul edemez. İnsanlık tarihinin en kanlı savaşı olan II. Dünya Harbinden sonra bir daha böyle acıların yaşanmaması için insanlık hareket geçmiştir. Birleşmiş Milletler bu nevi olumsuzlukların görüldüğü, insan haklarının bir nevi yok sayıldığını düşünerek, dünyada yaşayan ve tartışmasız olarak elde ettikleri evrensel hakları gösteren bir belge hazırladı. 10 Aralık 1948 yılında 'İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi' bu şekilde kabul edilmiş oldu" dedi.

'SADECE SÖZDE KALDIĞINI GÖRMEKTEYİZ'

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nde yer alan maddeler hakkında açıklamalarda bulunan Kaputoğlu şu ifadeleri kullandı:"Beyannamede; insanların yaşam hürriyeti, kişi emniyeti, hane mahrumiyeti, adil yargılanma, savunma, eğitim ve seyahat haklarının elinden alınması, işkence, kötü muamele, zorla çalıştırma, keyfi ve yargısız tutuklanma, alı koyma, zorla evlendirme, mal varlığına el koyma, milli kimliğinden, dininden, dilinden ve bütün kültürel varlıklarından mahrum bırakma maddeleri olmasına karşın ne acıdır ki sadece sözde kaldığını görmekteyiz. Günümüz modern dünyasında ne yazık ki kağıt üzerinde böyle bir belgenin var olmasına rağmen, güç sahibi devletler ve çıkar gruplarının insan haklarını sürekli ihlal ettiğine şahit olmaktayız. Dünyanın her coğrafyasında her din, dil ve ırktan insanların hakları ihlal edilmektedir. Özellikle Arakan'da, Filistin'de ve Doğu Türkistan'da insanlık dışı zulümlere ne Birleşmiş Milletler ne de dünya insan hakları savunucuları ses çıkartmamaktadır. Özellikle İslam dünyasının sessizliğinden cesaret alan komünist devletler zulümlerine devam etmektedir."

'SAĞIR VE DİLSİZ OLMAYIN'

MAYDD olarak bir nebze olsa da bu insanlık zulmüne dikkat çekmek istediklerini belirten Kaputoğlu, "Dernek olarak insanlık dışı bu muamelelere dikkat çekmek istedik. Tüm dünyada vicdan sahibi insanlara ve STK'lara sesleniyoruz. Dünyanın neresinde olursa olsun, nerede zulüm varsa, kimsesizlerin sesi ve kulağı, mazlumların gür sesi olalım. Tüm dünyada mazlumlara zulmedilirken sağır ve dilsiz olmayın, en azından karınca misali niyetiniz belli olsun. Biz tohum saçalım, bitmez ise toprak utansın. Biz insan odaklı mesaj vermeye devam edelim. Tabuları yıkamayacağız belki ama bizi iyi insanlar anlar" diye konuştu.

İSMAİLOĞLU: BUNUN ADI KISACASI SOYKIRIMDIR

Doğu Türkistan Teşkilatları Birliği Karadeniz Bölge Sorumlusu Sercan Halil İsmailoğlu ise özellikle Doğu Türkistan'da Çin Halk Cumhuriyeti'nin yürüttüğü insanlık dışı politikalara dikkat çekerek şu ifadeleri kullandı:"Bugün, kadim Türk yurdu Doğu Türkistan’da yaşayan soydaşlarımız İnsan hakları Evrensel Beyannamesi'nde yer alan bütün haklardan mahrumdurlar. Dünyada faaliyet gösteren bütün insan hakları örgütlerinin ifadesi ile Doğu Türkistan 'No Right Zone' yani hiçbir insan hakkının söz konusu olmadığı bir yer haline gelmiştir. Kısacası Doğu Türkistan’da bugün müslüman olmak yasaktır. Hayatta kalmanın tek yolu ise totaliter Kızıl Çin terör ve işgal devletinin mensubu olmaktır. Türk ve İslam dünyasının sessizliğinden cesaret alan Komünist Çin yönetimi,  son dönemde Doğu Türkistan'daki Müslüman Türk varlığını tamamen ortadan kaldırmaya yönelik soykırım ve asimilasyon politikalarını uygulamaya başlamıştır. Doğu Türkistan'da yaşayan kardeşlerimiz bugün tarihte eşine az rastlanır bir zulüm altında inlemektedir. 21. yüzyılda tekrar hortlatılan Nazi toplama kamplarında milyonlarca soydaşımız Tük kimliğini, dinini ve kendine ait bütün kültürel varlıklarını terk etmeye ve Çinlileşmeye zorlanmakta, ağır baskı ve işkence altında inim inim inlemektedirler. Anne babaları kamplara atılan çocuklar rejimin yetimhanelerinde milli ve dini kimliklerinden uzak bir Çinli gibi yetiştirilmektedirler. Dışarda kalanlar ise namusları olan evlerine kardeş aile projesi kapsamında zorla sokulan davetsiz Çinliler ve her zaman tepelerinde Demokles’in kılıcı gibi sallanan tutuklanma veya faili meçhul olma korkusuyla açıkhava hapishanesinde yaşamaktadırlar. En içimizi yakan ise müslüman kız kardeşlerimizin; zorla, tehditle putperest, İslam düşmanı, insan görünümlü zalim Çinliler ile evlendirilmesidir. Bunun adı kısacası soykırımdır."