Uluslararası İş Birliği Platformu (UİP) tarafından düzenlenen ’Küresel Gelecek: İnsan Odaklı, Akıllı Ekonomi Temalı 7’nci Boğaziçi Zirvesi’nin son gününde ’Sanatın Ekonomiye Katkıları’ başlıklı bir panel gerçekleşti.
Uluslararası İş Birliği Platformu (UİP) tarafından düzenlenen ’Küresel Gelecek: İnsan Odaklı, Akıllı Ekonomi Temalı 7’nci Boğaziçi Zirvesi’nin son gününde ’Sanatın Ekonomiye Katkıları’ başlıklı bir panel gerçekleşti. Panel katılan konuşmacılar, sanata yapılan yatırımların çeşitlendirilmesi ve ekonomiye yapılan faydalar yönünde, sanat yatırımlarının artırılmasına işaret etti.
Zirve kapsamında düzenlenen ’Sanatın Ekonomiye Katkıları’ panelinde İletişim Danışmanı Deniz Adanalı moderatörlüğünde Pera Müzesi Direktörü Özalp Birol, SPOT Projects Kurucu ve Yönetici Ortağı Tansa Mermerci Ekşioğlu, Senaryo Yazarı ve Prodüktör Birol Güven, İstanbul Caz Festivali Direktörü Pelin Opçin, AUTOBAN Kurucu Ortağı ve Mimarı Seyhan Özdemir’in katılımıyla düzenlenen panelde sanata yapılan yatırımların çeşitlendirilmesi ve artması gerektiği tartışıldı.
Konuşmacılardan Pera Müzesi Direktörü Özalp Birol, terör ve benzeri sıkıntıların insanları eve kapattığını ve müzeye giden ziyaretçi sayılarının düştüğünü söyledi. Birol, "Son zamanlarda yaşamış olduğumuz bazı üzücü olaylar, terör ve birtakım sıkıntılar insanların sokağa çıkma iştahını kestiği için müze gezme, sanat ve kültürel etkinliklere katılma en öncelikli hareketleri olmadığı için maalesef ziyaretçi sayıları sokağa çıkan insan sayısının azalmasıyla birlikte düşmeye başladı. İlgi de düşmeye başladı. Bunu yeniden toparlamak için elimizden geleni yapıyoruz. Ancak kültür kurumlarının bulundukları alana ekonomik alanda katma değer sağladıkları muhakkaktır" dedi.
"Dizilerin yıllık getirisi 300 milyon dolar"
Bir diğer konuşmacı senaryo yazarı ve prodüktör Birol Güven ise kültür endüstrisinin Türkiye’de yaklaşık on yıl önce başladığını ve kartopu gibi büyüdüğünü dile getirdi. Güven, yurtdışına satılan dizilerin Türkiye ekonomisine bir yıllık getirisinin yaklaşık 300 milyon dolar olduğunu açıkladı.
Dizi sektörünün son yıllarda endüstri olduğunu çünkü devletin destekleyip dizi ihracatını fark ettiğini ifade eden Güven, "Bütün olaylara perspektif gözünden bakmaya çalışacağım. Sanat ve ekonomi ilişkisi benim bulunduğum konumdan başka bir terim üzerinden konuşmayı tercih ederim. Kültür endüstrisi bundan yaklaşık on yıl önce birkaç tane yapımcı arkadaşımızın özel çabası ile dizi ihracatı kartopu şeklinde gerçekleşti. On yıl içerisinde çok büyük bir çığa dönüştü. Bir endüstri olma yoluna girdi çünkü son yıllarda devlette destekliyor, devlet dizi ihracatını fark etti. Fark ettikten sonra işler biraz değişti. Bugün Türkiye dünyanın en çok dizi ihraç eden ikinci ülkesidir. Amerika birici ondan sonra biz geliyoruz. Bazı coğrafyalarda biz birinciyiz. Oralarda Türkiye’nin popülaritesi daha fazla, hatta Amerikan şirketleri de artık Türkiye’de yapılanmaya başladılar, böyle bir etkimiz oluştu" diye konuştu.
"Dizilerimizi 140 ülkeye satıyoruz, 500 milyon insan izliyor"
Şuan Türkiye’den 106 ülkeye dizi satıldığını söyleyen Güven, sözlerine şöyle devam etti: "Yeni anlaşmalar yapılıyor, ben biliyorum daha teyit edilmedi ama yakın gelecekte 142 ülke konuşmaya başlayacağız. ’Dizileri 140 ülkeye satıyoruz, 500 milyon insan izliyor’ diye konuşmaya başlayınca dünyayı rakamlarla algılayan insanlar yani iş adamları, ihracatçılar, finansçılar hemen şu soruyu soruyorlar ’Kaç paralık bir sektör kardeşim’, ’Nasıl rakamlayabiliriz bizi bunu’ diyorlar. Bizim tahmini rakamlarımız bu yıl 300 milyon dolar civarında ama biz bunu çok önemsemiyoruz. Bizim daha romantik argümanlarımız var. Biz diyoruz ki sanat daha genel bir terimle kültür endüstrisinin bir ülkeye ekonomiye katkısına paha biçilemez".
"Başımızda RTÜK var, Türk markası oluşturamıyoruz"
Asıl problemin Türkiye, bu eserlerin yan etkilerini gereği gibi değerlendiremediğini söyleyen Birol Güven, "Yani biz şuanda 500 milyon dünya insanına dizilerimizi seyrettiriyoruz ama içinde bir tane bile Türk markası yok. Çünkü Türkiye’de gizli reklam yasak olduğu için ürün kullanamıyoruz. Herhangi bir markayı kullanamıyoruz tek markamız Türkiye. Düzenlemelerde bir sorunumuz var çünkü hazırlıksız yakalandık. Kimse bilmiyordu dünyada 500 milyon insanın dizileri seyredeceğini. Düzenlemelerimiz yeterli değil. RTÜK gibi bir düzenlemeci var başımızda, marka oluşturamıyoruz. Daha da kötüsü dizilerimizi gündelik hayat içerisinde yapamıyoruz. Bizim karakterlerimiz İstiklal Caddesi’nde yürüyemiyor. Çünkü gizli reklam olur arkada bir tabela girer ya da şehrin başka hareketli mekanlarını da kullanamıyoruz. Dikkat ederseniz bütün dizler yalılarda geçiyor. Türkiye’de 600 yalı var, 300’ü kullanılabiliyor belki 20 tanesinde dizi çekiliyor ama yurtdışındaki dostlarımız 78 milyonun yalılarda yaşadığını zannediyor. Çünkü bütün diziler yalıda, bir de dikkat edin İstiklal Caddesi’nde çekim yapamadığımız için bütün dış mekanlarda artık Belgrad Ormanı’nda çekilmeye başlandı. Dolayısıyla yalıda oturan ormanda yürüyen insanlar topluluğu olduk" diyerek sözlerini tamamladı.