TÜRKİYE- AB İLİŞKİLERİ MASAYA YATIRILDI
Uludağ Ekonomi Zirvesi’nde, Symes-Allianz Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı ve TÜSİAD eski Başkanı Cansen Başaran’ın moderatörlüğünde 'Avrupa’nın Geleceği' oturumu gerçekleştirildi. Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinin görüşüldüğü oturumda Atlantik Konseyi Kıdemli Üyesi Anders Aslund, Hırvatistan eski Cumhurbaşkanı Prof.Dr. Ivo Josipovic, Siemens Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı ve CEO’su Hüseyin Gelis ve Birleşik Krallık Türkiye Büyükelçisi Sir Dominic Chilcott söz aldı.
'AB’DE LİDERLİK YOKSUNLUĞU VAR'
Oturumda ilk olarak Atlantik Konseyi Kıdemli Üyesi Anders Aslund’a söz verildi. Burada konuşan Aslund, ABD Başkanı Donald Trump’ın Avrupa Birliği gibi çok taraflı kurumlara değil ikili ilişkilere inandığını ve buna göre çalışma yürüttüğünü söyledi. Trump’ın gücünün giderek arttığını söyleyen Aslund, “Son birkaç gündür özellikle pek çok ülkede Trump artık Trump'lığını konuşturmaya başladı. Kendisinin gücü de giderek artıyor. Bu gücü nasıl eline geçirdi Trump? Özellikle Cumhuriyetçi tabandan destek aldı. Trump, pek çok Amerikalı gibi Avrupa’yı anlamıyor. Kendisi ikili ilişkilere inanan bir kişi, çok taraflı kurumlara inanan birisi değil. Pek çok dönemde Trump’ın şunları dile getirdiğini biliyoruz; 'Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için’ anlayışını dile getirse de bunu gerçekleştirdiğini görmedik. Diğer yandan AB, açıkçası kendi başına değerlendirilmesi gereken önemli lider olabilecek potansiyelde. Trump her konuda ikili görüşmeler yürütüyor. Özelikle güvenlikle ilgili AB tarafından ABD’den satın alımlar gerçekleştiriliyor. Burada sorulması gereken en önemli soru, 'Acaba AB tek başına hayatta kalabilecek kadar güçlü mü?' olmalı” dedi.
Bütün AB ülkelerinin popülasyonlarında kayıpların olduğunu söyleyen Aslund, bu anlamda Türkiye’nin oldukça şanslı olduğunu dile getirdi. Aslund, “AB ülekeleri göç alıyor, nüfuslar ve halklar ise buna hazır değil. Her iki açıdan da Türkiye’nin durumu çok iyi. Son derece işlevsel piyasaya sahip, genç bir nüfusa sahip. Öte yandan Avrupa’nın ABD’nin gerisinde kalması farklı bir tabloyu karşımıza getiriyor. Örneğin ilk 20 üniversite arasında 16 Amerikan üniversitesi var. Avrupa iyi üniversiteleri olan bölge olsa da önde gelenler arasında sadece 4 üniversitesi var. Ayrıca AB ülkeleri arasında bir gelir eşitsizliği var. Avrupa’nın daha proaktif davranması gerekiyor. Kazan-kazan modelinden farklı modele geçmesi gerekiyor. Bir de liderlik yoksunluğu var. 15 yıl öncesine bakıldığı zaman böyle anlayış söz konusu değildi” diye konuştu.
'TÜRKİYE, AVRUPA ÇERÇEVESİNDE BİR SÜPER GÜÇ'
Hırvatistan eski Cumhurbaşkanı Prof.Dr. Ivo Josipovic de oturumda Türkiye ile Hırvatistan’ın aynı yıl AB üyelik anlaşması imzaladığını söyledi. Hırvastistan’ı bu anlamda bir takaya, Türkiye’yi ise büyük bir gemiye benzeten Josipovic, “2011 yılında AB üyelik anlaşmasını imzaladık. 2014’te üye olduk. AB aslında bir ekonomi projesi olarak değil barış projesi olarak değerlendirilmeli. Hırvatistan da iç savaş yaşamış bir ülkeydi. Onun için NATO ve AB’ye girmesi önemliydi. Bizler AB’de daha fazla genişleme istiyor muyuz, yoksa sınırlara hat çizme dönemi geldi mi diye soruluyordu. Hırvatistan politikası da aslında genişleme politikasını sürdürmekten yanaydı. Türkiye olmadan da AB’nin genişlemesini tamamlamaması gerektiğini düşünüyorum. Türkiye’nin AB’ye katılımıyla ilgili ise Türkiye kocaman bir gemi, Hırvatistan ise bir taka gibi. Dolayısıyla bazı değişim ve dönüşümler konusunda taka gibi olduğu için hızlı manevralar yapabildi. Türkiye’nin ise büyük bir gemi olması nedeniyle daha hızlı manevralar yapması mümkün değil. Türkiye her anlamda büyük bir güçtür. Toplumu bu cüssesinden dolayı AB’ye uydurması hızlı olmayacaktır. Biz genişleme anlamında özellikle komşularımızın Sırbistan, Makedonya’nın eski Yugoslavya ülkelerinin AB’ye alınmasını istiyoruz. Bu ekonomik olarak büyük katkı sağlayacak. Gelecekte eğer AB ülkelerinde tüm Balkan ülkeleri olursa daha güvenli hissedeceğiz. Umarız AB biraz daha genişler ve Londra’dan Türk sınırına kadar uzanır” dedi.
AB içerisinde ‘Avrupalı’ kimliğinin de öne çıkarılması gerektiğini söyleyen Josipovic, Avrupa’da değerler bütününün ve birçok alanda ortak değerlerin ön plana çıkarılması gerekliliğini dile getirdi. Türkiye’nin AB’ye olan üyeliği konusunda bazı ülkelerin korkuları da olabileceğini söyleyen Josipovic, “Gerek bilim, gerek teknoloji, gerek folklorumuz olsun hepsinin ortak değerini de ortaya çıkarmamız gerekiyor. Kendimi Avrupalı gibi hissetmediğim sürece Avrupalı sayılmam. Bu duruma değerler bütünü olarak bakmamız gerekiyor. Ben kendimi hem Hırvat olarak hem de Avrupalı olarak tanımlayabiliyorum. Türkiye’nin de askeri ve ekonomik verilerine bakacak olursanız Türkiye, Avrupa çerçevesinde bir süper güç. AB içerisinde Türkiye’den korkan ülkeler de olabilir. Türkiye’nin bazı AB standartlarına geçişe istekli olması lazım. Sonuçta bir uyum kaçınılmaz olacak” dedi.
'ÖNEMLİ OLAN ORTAK DEĞERLERE SAHİP OLMAMIZDIR'
Siemens Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı ve CEO’su Hüseyin Gelis de Türkiye’nin AB’ye olan üyeliği konusuna ister istemez duygusal olarak baktıklarını söyledi. Türk-Alman ilişkileriyle ilgili de konuşan Gelis, Türklerin Almanlarla olan işbirliğinin 200 yıl öncesine dayandığını dile getirdi. Gelis, “Türkiye-Almanya ilişkilerine bakarsak bu 200 yıl öncesine kadar gidebilir. Osmanlı Dönemi'nde bu ilişkiler başladı. Bu ilişkiler sadece tek bir ticari işlem üzerinden gelişmedi. Türk-Alman ilişkilerinin stratejik birtakım işbirliği yürüttüğünü düşünüyorum. Türk-Alman ilişkilerini ele aldığım zaman neredeyse akraba gibi olduk. Almanya’nın başka bir ülke ile bu denli dostluğu yok. Türkiye, AB için çok önemli. Bugün gelişmek için Batı'ya bakıyoruz ve birlikte gelişmek istiyoruz. Hangi kültürel altyapıdan geldiğiniz önemli değildir, burada önemli olan ortak değerlere sahip olmamızdır” diye konuştu.
İkili ilişkilerde dönem dönem çatışmaların çıkabildiğini söyleyen Gelis, “Türkiye-Almanya ilişkileri bakımından bakıldığında Türk sanayi en sofistike otomasyon ve elektrikleşme sistemlerine sahip. Bazen öyle dönemler oluyor ki çatışmalar çıkabiliyor ilişkilerde. Bunlar siyasi çatışmalar oluyor ancak burada en önemlisi sürdürülebilir ilişkiler kurmak” ifadelerini kullandı.
'TÜRKİYE, VAZGEÇİLMEZ STRATEJİK ORTAK'
Birleşik Krallık Türkiye Büyükelçisi Sir Dominic Chilcott ise ilk olarak, İngiltere’nin Brexit süreci sonrası AB ile olan ilişkilerini ve bu durumun AB’ye olan yansımasını değerlendirdi. Brexit’in AB’ye artıları ve eksileri olacağını söyleyen Chicott, şöyle dedi:
“Brexit’in Avrupa Birliği açısından artıları fazla aslında. Birleşik Krallık AB’ye katıldıktan sonra entegrasyona karşı en baştan beri, en şüpheci yapıda olan olmuştu. Brexit sonrası biz bu masanın başında olmayacağız. Dolayısıyla artık şüpheci tutumlu İngiltere olmayacak. Bu da entegrasyonu ileriye götürecektir diye düşünüyorum. Avrupa bölgesinde vergi uyumu konusu vardı. Birleşik Krallık üye olarak kalsaydı kesinlikle buna karşı çıkacaktı. Birleşik Avrupa Devletleri hayalini gerçeğe dönüştürmek istiyorsak Birleşik Krallığın orada olmaması gerekiyor. Zaten bugüne kadar hep yarı içinde yarı dışında olmuştu. Tek paraya da Schengen dolaşım serbestisine de katılmamıştık. Bizim de ayrılmamızın ardından üye ülkeler daha uyumlu hareket edecektir. Uyumu arttıracaktır. AB için bu avantaj olacak. Tabii bazı dezavantajlar da var. AB ortak pazarı, aslında önemli bir kısmını kaybedecek. 19 küçük ülkenin ekonomisinden daha büyük bir payı kaybedecek. En önemli finansal merkezlerden biri olan Londra’yı kaybedecek AB. AB’nin aslında tacı orada olmayacak. Diğer ülkeler de bunu kullanmak, bundan istifade etmek istiyorlar. İngiltere ve Fransa’nın ordusu en büyük ordular içerisinde. Brexit sonrası bir tane önemli ordu kalacak AB’de. Gelişme politikalarıyla ilgili biz Birleşik Krallık olarak gelişmeyi hep destekledik. Özellikle daha fazla genişleme vizyonu olan AB’de Birleşik Krallığın olmaması büyük kayıp olacak. Bu süreçten sonra AB ile ilişkilerimizin kültürleşeceğini ve AB’nin çökeceğini düşünmek büyük bir hata.”
Kendisine yöneltilen “Türkiye-AB arasındaki ilişlerde normalleşme bekliyor musunuz?” sorusuna cevap veren Chilcott, “Türkiye’nin AB ile ilişkileri iyileşebilir mi? Evet iyileşebilir eğer siyasi irade olursa. Türkiye, AB’ye katılımla ilgili siyasi iradesini sürdürecektir diye düşünüyorum. Gümrük Birliği var. Vizesiz dolaşım serbestisi konuları tartışılıyor. Yakın vakitte iki tarafta da iyi niyet olursa bu konular aşılır diye düşünüyorum. Türkiye’nin aynı zamanda Avrupalı da olduğunu düşünüyorum. Üyeliğini sürekli destekledik. Uzun vadede belirli bir yol çizildi. Türkiye de bu yol üzerinde ilerleyecektir. Kazan-kazan süreci gibiydi bizim için ama yine de Türkiye’yi gerçekten vazgeçilmez stratejik ortak olarak değerlendiriyoruz. 3.5 milyon mülteci Türkiye’de. PKK ve YPG terör örgütlerinden gelen saldırıların da farkındayız. Muazzam baskılar var. Bunların Türkiye’ye ne kadar yük getirdiğini de biliyorum. Türkiye aslında problemlerin göbeğinde. İlişkilerimizi Türkiye ile artırmamız lazım. Turizm ve teröre karşı birlikte çalışmamız lazım. Gelecek ne gösterir bilinmez ama bunun önemli bir kısmı yeni ticaret anlaşmalarıyla şekillenecek. Türkiye’nin AB ile Gümrük Birliği anlaşması var. He iki hükümetin de ticari hacmi artırma amacı var. Bunu da başarabileceğimizi düşünüyorum" diye konuştu.

BURSA, ()

FOTOĞRAFLI