Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, Almanya’da Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) camilerinde görev yapan 4 imamın evine yapılan baskının iki ülke arasındaki ilişkilere nasıl yansıyacağına ilişkin, "Ben doğrusu Almanya’da kadim devlet aklının bu 40 yıllık kazanımları heba etmeyeceğine inanıyorum" dedi.

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, Diyanet İşleri Başkanlığında yabancı basın temsilcileriyle bir araya geldi. Almanya’da Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) camilerinde görev yapan 4 imamın evine yapılan baskına ilişkin konuşan Görmez, basın mensuplarının sorularını da cevapladı. “Basına yansıyan bilgilere göre Almanya’daki 4 din görevlisinin Türkiye’ye geri çağrıldığı ve bu yapılan aramaların onlar çağrıldıktan sonra gerçekleştiği, o sırada evde başka din görevlilerinin de olduğuna ilişkin bazı detaylar var. Bunun detaylarını anlatabilir misiniz, acaba çağrıldıysa neden çağrıldı?” sorusu üzerine Görmez, “Öncelikle şunu ifade etmek istiyorum. Biz tekrar söylüyorum, herhangi bir din görevlimizin basında iddia edildiği gibi ve nitekim Anayasayı Koruma Dairesinin de açıkça ortaya koyduğu gibi tecessüs denilebilecek, casusluk denilebilecek kişilerin mahremiyle ilgilenmek olarak değerlendirilebilecek herhangi bir eylem içerisinde olmadığını tekrar ifade etmek istiyorum. Ama dini kuruluşlar sadece kötülükleri ortadan kaldırmakla yükümlü değiller, aynı zamanda her türlü yanlış anlamayı ortadan kaldırmak için de özveride bulunurlar. Biz iki ülke arasındaki bu ilişkiler zedelenmesin diye, yanlış anlaşılmaya müsait olabilecek yetki aşımında bulunan 6 arkadaşımızı aynı süre içerisinde asli görevlerine iade ettik. Bunu yaparken tekrar ifade ediyorum, herhangi birisinin basında ifade edilen herhangi bir suçu işlediğinden dolayı değil, öyle olsaydı başka şekilde davranırdık. Ama özellikle seçim atmosferinde iki ülkenin ilişkileri zedelenmesin diye İslam, din, DİTİB, Diyanet bu polemiklere malzeme yapılmasın diye sadece özveride bulunmak için şeklen yetki aşımında bulunduğunu kabul ettiğimiz 6 arkadaşımızı Türkiye’deki görevlerine iade ettik. Buna rağmen Türkiye’ye döndükleri halde Anayasayı Koruma Dairesi burada herhangi bir tecessüs hareketi, casusluk hareketi yoktur dediği halde Türkiye’ye dönen din görevlilerinin evlerine baskın yapılmasını sadece medyadaki polemiklerin etkisiyle siyasi tartışmaları alevlendirmek için yapılmış bir hareket olarak değerlendiriyoruz” dedi.

“BİZ DİTİB’E TALİMAT VEREMEYİZ"

Görmez, FETÖ yapılanmasına ilişkin Almanya’daki çalışmalara yönelik soru üzerine, “Biz DİTİB’e talimat veremeyiz. DİTİB, Alman kanunlarına göre kurulmuş, kendi tüzel kişiliği olan bir müessesedir. Genel Kurulunun Başkanının Diyanet İşleri Başkanlığı olması, Diyanet’in DİTİB’e talimat vereceği anlamına gelmez. DİTİB’in kendine özgü kurulları vardır. Diyanet’le DİTİB ilişkisi, dini, manevi, ilmi çerçevededir, doğrudan organik değildir. Ancak, Diyanet İşleri Başkanlığının yurt dışında müşavir ve ataşeleri vardır. Bizim gönderdiğimiz yazı DİTİB’e gönderdiğimiz bir yazı değildir. Bizim gönderdiğimiz yazı büyükelçiliklerde bulunan Diyanet İşleri Başkanlığını temsil eden yahut başkonsolosluklarda bulunan müşavir ve ataşeleredir. Elbette biz dünyadaki bütün müşavir ve ataşelerimize, hizmet götürdüğümüz vatandaşlarımızı DEAŞ gibi terör örgütlerinin anlayışından korumak ve muhafaza etmekle mükellef olduğumuz gibi, 40 yıldır dünyanın her tarafında din görüntüsü altında dini istismar ederek milletimize ve de bütün insanlığa zarar veren bir hareketten de vatandaşlarımızı korumanın ve muhafaza etmenin vazifemiz olduğunu açıkça ifade etmek istedim, zaten konuşmamda da bunu açıkça söyledim” yanıtını verdi.

Türkiye’ye geri çağrılan din görevlilerinin evlerine baskın düzenlendiğini kaydeden Görmez, “Bunların yerine görevlendirilen 2 din görevlisinin böylece evleri aranmış oluyor ve onların bilgisayarlarına el konulduğunu biliyoruz bize gelen bilgilere göre. Zaten Türkiye’ye döndükleri halde evlerine baskın yapılmış olmasını sadece siyasi ve medyatik bir baskı unsuruyla yapıldığı anlaşılmaktadır” dedi.

"BÜYÜKELÇİLİKLERE GÖNDERDİĞİMİZ YAZI BİR TERÖR ÖRGÜTÜYLE İLGİLİDİR, ŞAHISLARLA İLGİLİ DEĞİLDİR"

Görmez, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Büyükelçiliklere gönderdiğimiz yazı bir terör örgütüyle ilgilidir, şahıslarla ilgili değildir. Yani bizim Batılı dostlarımıza, Avrupalı dostlarımıza anlatmakta zorlandığımız husus budur. Bir terör örgütü düşünün ki, din görüntüsü altında devlete sızıyor ve bu devletin, bu ülkenin Meclisine, Cumhurbaşkanlığı makamına uçaklarla saldırıyor, 245 insanı şehit ediyor, 2 bini aşkın insanı yaralıyor. Dolayısıyla bu örgütün de yanlışlıklarından kendi vatandaşlarımızı korumayı kendi görevimiz olarak kabul ediyoruz. Geçen Almanya’dan gelen basın mensuplarına da ifade ettim, o yazıda FETÖ kelimesi yerine DEAŞ olsaydı, bugün bu basın toplantısını yapacak mıydık? Almanya’da bir tek haber konusu olarak gündeme gelecek miydi? Herkesin kendisine bu soruyu sormasını istiyorum. Sayın Merkel’in açıklamasında kullandığı bir ifade var, Alman kamuoyunu Türkiye Devleti’yle empati yapmaya davet etti, dedi ki empati yapalım, bizim ordumuzun bizim Meclisimize tanklarla, toplarla, uçaklarla saldırdığını düşünelim, biz ne yaparız? Dolayısıyla şahısların hayatıyla ilgili bir yazı değildir, şahısların özelleriyle ilgili bir yazı değildir, bir terör örgütü ile ilgilidir ve terör örgütünden oradaki vatandaşlarımızı korumakla ilgilidir. Onların gönderdiği yazılar içerisinden şahıslarla ilgili olarak bilgi verenler de iyi niyet göstergesi olarak derhal asli görevlerine çağrılmışlardır. Bütün bunlar yapıldığı halde bu kampanyanın devam etmesi kabul edilemez.”

“ALMANYA’DA DOĞRUDAN DEVLET YETKİLİLERİNİN AÇIKLAMALARI, DOĞRUSU BİZİ KAYGILANDIRDI"

Basın mensuplarının Almanya’nın yanı sıra diğer bazı ülkelerde de benzer sorunların yaşandığını hatırlatması üzerine Görmez, şunları kaydetti:

“Tabii aslında Türkiye-Almanya ilişkisi, Diyanet-DİTİB ilişkisi, aynı zamanda Avrupa’nın diğer ülkelerini de olumlu ve olumsuz etkilemektedir. Çünkü en büyük kitle Almanya’da yaşamaktadır ve bu model başka ülkeler tarafından da örnek alınmaktadır. En küçük bir olumsuzluk yaşandığında da başka ülkeler bundan olumsuz yönde etkilenmektedir. Önce Hollanda’da da bir sorun yaşandı, ama daha sonra Hollanda hükümetiyle doğrudan konuşarak, anlaşarak belli bir noktaya getirildi. Fakat Almanya’daki kampanyadan sonra Avusturya’da da aynı şekilde bazı olumsuz yazıların yazıldığını biliyoruz. Ama aradaki fark şu; Almanya’da doğrudan devlet yetkililerinin açıklamaları doğrusu bizi kaygılandırdı, bunu kabul etmek mümkün değil.”

“ALMANYA’DA KADİM DEVLET AKLININ BU 40 YILLIK KAZANIMLARI HEBA ETMEYECEĞİNE İNANIYORUM"

Görmez, din görevlilerinin geri çağrılması sonrasında Almanya ve Türkiye arasındaki gelişmelere ilişkin ise, “Sayın Başbakanımızın Cumartesi günü Sayın Merkel’le bir kahvaltı yapacaklarını biliyorum. Ben akşam Sayın Başbakanımıza da bu konularda detaylı bilgiler sundum. Ben doğrusu Almanya’da kadim devlet aklının bu 40 yıllık kazanımları heba etmeyeceğine inanıyorum. Bütün bu yaşadıklarımızın seçim süreçlerinde özellikle yeni çıkan bazı hareketlerin İslamofobik söylemler üzerinden oy kazanmaya başlamasının meydana getirdiği geçici bir süreç olduğunu düşünüyorum. Bütün bu tartışmalar bittiğinde, herkes akılla ve hikmetle düşünmeye başladığında bu modelin, DİTİB modelinin, Diyanet ve DİTİB ilişkisinin hem Almanya’nın, hem Avrupa’nın lehine olduğu konusunda herkesin bir ortak kanaate sahip olduğunu ve olacağını düşünüyorum. Yani bütün bu yaşadıklarımızın geçici olduğuna inanmak istiyorum demiyorum, inanıyorum” değerlendirmesinde bulundu.

(Benan Özben - Pelin Üzek/İHA)