Musul operasyonunun Türkiye’nin bütün güç unsurlarını ilgilendiren boyutları olduğunu belirten Terör ve Güvenlik Uzmanı Abdullah Ağar, “Oradaki mücadelenin adı Musul’un DAEŞ’ten kurtarılması değil. Musul’dan toprak kapma savaşına dönüşmüş olduğunun altını çizmek gerekiyor. DAEŞ’i gerekçe göstererek küresel iradeler coğrafyada bir dizayna girişmiş durumdalar. Bu dizayn şuanda sadece Türkiye’nin güvenliğini değil, aynı zamanda bekasını da etkileyebilecek bir tehdit üretiyor" dedi.
Terör ve Güvenlik Uzmanı Abdullah Ağar, Musul harekatını İHA’ya değerlendirdi. Musul operasyonunun Türkiye’nin bütün güç unsurlarını ilgilendiren boyutları olduğunu belirten Ağar, "Musul harekatının hem askeri, hem ekonomik, hem siyasi, hem kültürel, hem demografik pek çok gerekçesi var . Şuan en çok göze çarpanı güvenlik konusu olarak göze çarpıyor. Hem Irak’tan hem Suriye alanlarından Türkiye’nin bekasını tehdit eden büyük bir gerçek var. Fiili bir gerçeklik oluşmuş durumda. Bu fiili gerçeklik durumunda hem DAEŞ tehdidi, hem PKK tehdidi, hem bunların hemen ötesinde şuan sıcağını hissetmiş olduğumuz mezhepsel kırılma üzerinden yaşanacak bir mezhepsel çatışma ve mezhepsel çatışmanın bütün coğrafyayı içine alacak şekilde, yakacak şekilde, kendisini belli etmeye çalışması ve bir diğer tarafıyla da coğrafyada yaşanan dizayn" dedi.
"Bu dizayn şuanda sadece Türkiye’nin güvenliğini değil aynı zamanda bekasını da etkileyebilecek bir tehdit üretiyor"
"DAEŞ’i gerekçe göstererek küresel iradeler coğrafyada bir dizayna girişmiş durumdalar" diyen Ağar, "Bu dizayn şuanda sadece Türkiye’nin güvenliğini değil, aynı zamanda bekasını da etkileyebilecek bir tehdit üretiyor. Çünkü sonuçta sınırların değiştiği, demografik hareketlerin, kitlesel hareketlerin oluştuğu, insanların arasından hem etnik, hem mezhepsel düşmanlıkların ve kanın girdiği ve burada ulus devletlerin veya şuanda var olan devletlerin parçalanması ile ilgili bir takım çalışmaların yapıldığı, ciddi anlamda dizaynla ilgili çalışmaların yapıldığı bir süreç yaşıyoruz. Musul’da yaşanan olaylar çok önem taşıyor. Sadece Musul’da yaşanan olaylar değil, coğrafyada ortaya çıkan askeri etkiler yani silahlı etkiler çok anlam taşıyor. Bu silahlı etkilerin üreteceği sonuçlarla beraber büyük kırılmalar yaşanacak. Belki sınırlar yeniden çizilecek, ülkeler parçalanacak. Irak parçalanacak, Suriye parçalanacak, belki bu tehdit Türkiye ve İran’ı da etkileyecek. Böyle bir fiili durum var" ifadelerini kullandı.
"Sokak çatışmalarında sivil halkla DAEŞ’i ayırt edecek bir mücadele sistematiği geliştirilmezse büyük bir kıyım olacak"
Bölgede devam eden operasyonların göç hareketliliğine neden olabileceğine de dikkat çeken Ağar, "Felluce’de bir operasyon yapıldı biliyorsunuz yakın zamanda, 8 bin insan hala kayıp. Bu insanların nerede olduklarını, nasıl ve hangi etkiyle ortadan kaybolduklarını kimse bilmiyor, kimse de soruşturmuyor şuan. Bir benzeri fotoğraf Musul’da ortaya çıkar mı? Bu yapılacak harekatın özellikleriyle ilgili olan bir şey. Ve DAEŞ’in Musul’da direnip direnmemesi ile ilgili bir şey. Eğer Musul’da DAEŞ direnecek olursa ve burada ince iş, ince ayıklama yapılmazsa yani birebir sokak çatışmalarında sivil halkla DAEŞ’i ayırt edecek bir mücadele sistematiği geliştirilmezse büyük bir kıyım olacak. Zırhlı unsurlar, topçular ve hava araçları Musul çatışmalarında kullanılacak olursa bunların üreteceği etki yakıcı olacaktır. Ve bundan da Musul halkı çok ciddi anlamda etkilenecektir" dedi.
"Bizim kamuoyunun bilmediği çok önemli bir konu var. Bizim üstlerimizi kullandırıyor olmamamız"
Türkiye’nin Musul’daki varlığının temel gerekçesinin orada eğitim vermek olduğunu söyleyen Ağar, "Sadece eğitim desteğimi yok, lojistik desteğimiz de var, hatta finans desteğimiz var. Bizim kamuoyunun bilmediği çok önemli bir konu var. Bizim üstlerimizi kullandırıyor olmamamız. Katar’dan, Körfez’den veya Akdeniz’den kalkan uçakların çatışma alanına müdahalesinin ortalama süresi 2 ile 2 buçuk saat yani hedefler kayboluyor. Ama Türkiye İncirlik’ten kalkan araçların ortalama müdahale süresi 15 dakika, Diyarbakır’dan kalkanların ortalama süresi 30 dakika. Buna termonolojide aman hassasiyeti ve hava akımları deniliyor. Bunu sağlayan Türkiye. Mesele burada değil, mesele şu; Türkiye her türlü desteği versin ama Türkiye buradan bir kazanç üretmesin veya müzakere masasında olmasın. Bu da kabul edilebilir bir şey değil. Türkiye bunu kabul etmiyor. Türkiye doğal olarak ortaya koymuş olduğu etkinin karşılığında hem kendi adına, hem oradaki soydaşları adına, oradaki müttefikler adına, iş birliği olduğu hem Sünni, hem Arap müttefikleri, hem Kürt müttefikleri adına bir kazanç üresin istiyor. Diğer tarafıyla mezhebi bir kırılganlığın oraya etki etmemesini istiyor" şeklinde konuştu.
"Oradaki mücadelenin adı Musul’un DAEŞ’ten kurtarılması değil"
Musul’un dünya ve Türkiye açısından önemli bir konumda olduğunu belirten Ağar, "Kültürel anlamda hem medeniyetlerin çok kadim bir tarihsel yapısına sahip olması anlamında hem inançlarla ilgili olması hasebiyle, hem jeopolitik konumuyla hem de jeostratejik konumuyla çok önemli bir noktaya sahip. Şuanda ortaya çıkan haliyle DAEŞ’in eline geçmiş olması sembol bir değer üretti. Sembol değer oradan alınıp hakkına teslim edilmesi lazım. Oradaki mücadelenin adı Musul’un DAEŞ’ten kurtarılması değil. Musul’dan toprak kapma savaşına dönüşmüş olduğunun altını çizmek gerekiyor. Harekat devam ediyor. Harekatın bir karakteri var. İnsanlar bu mücadelede cephe savaşları görmek isteyebilirler. Burada böyle bir şey olmayacak. Burada öncelikle yaşamış olduğumuz safhasında herkes birbirini tartacak. DAEŞ karasal birlikleri, Peşmergeler’i, Irak ordu birliklerini tartacak. Irak ordu birlikleri e Peşmergeleri tartacak. DAEŞ kesin sonuçlu bir mevzi harbine girmeyecek ama şu olacak; ilerleyecekler, ufak ufak dirençler gösterecek. Bu direnç noktalarında DAEŞ tespit edilecek. Topçu atışlarıyla ya da hava akınlarıyla imha edilecek. Musul’a doğru yaklaştıkça direnmeye karar verirse, o zaman mücadelenin sertleştiğini göreceğiz. O zaman da sivil halkın kalkan olarak kullanıldığı ya da kalkan olarak kullanılmasına gerek yok. Sivil halkın yaşamış olduğu alanlarda savunma kademeleriyle, tahrip kuşaklarıyla, tahrip kuşakları içerisinde mayınlar var. El yapımı bombalar ve gelişmiş düzenekler var. Bubiler var, bunlarla tahkimatını birleştirecek. Halkla teröristlerin ayrılarak yapıldığı bir harekat olursa çok uzun soluklu bir hareket olacağını öngörüyorum. Ama kaba bir metotla daha önce olduğuna benzer topçu atışların, ağır silahların, uçakların kullanıldığı bir harekata dönüşürse siviller bundan çok zarar görecek. Ve en büyük sıkıntı da bence bu" ifadelerini kullandı.