Hazreti Ali, Resulullah efendimizin amcası Ebu Talip’in oğlu idi. İslâm halifelerinin ve Cennetle müjdelenen 10 kişinin dördüncüsüdür. Hicretten 23 yıl önce Mekke’de doğdu. 10 yaşında iman etti. Bütün savaşlarda kahramanlıklar gösterdi. Yalnız Uhud Savaşı’nda, 16 yerinden yaralandı. Hicrî 35 yılında halife oldu. 40. yılın Ramazan ayının 17. Cuma günü sabah namazına giderken, Abdürrahman İbni Mülcem isminde bir harici tarafından kılıçla alnına vurularak şehit edildi. (24 Ocak 661) Kabri, Küfe ‘de yani Necef denilen yerdedir. Peygamber aleyhi selamın damadıdır. Ehli Beytin de birincisidir. Buğday benizli, uzun gerdanlı, güler yüzlü, iri ve siyah gözlü, geniş göğüslü, iri yapılı ve sakalı sık idi.

Birgün Hazreti Ali sabah namazına giderken bir ihtiyara rastladı. İhtiyarın aksakalına hürmet edip, önüne geçmedi. İhtiyarın arkasında ağır ağır yürüyordu. Mescit kapısına geldiler. İhtiyar, içeri girmeyip gitti. Hazreti Ali, bu ihtiyarın Hristiyan olduğunu anladı.

Mescide girince Resûlullahı, Ashabı kiram ile cemaat hâlinde rükûa eğilmiş buldu. Namazdan sonra Ashabı kiram Habibi Ekrem’den, birinci rükûda çok beklediklerinin sebebini sordular. Resulü Ekrem buyurdu ki: “Adet olan tesbihi söyleyip rükûdan kalkacak iken Cebrail aleyhisselâm Sidretülmüntehâdan süratle geldi. Başımı tutup rükûdan kalkmama engel oldu. Bunun hikmetinin ne olduğunu bilmiyorum.”
Cebrail aleyhi selam Resûlullahın huzuruna geldi.

 Ya Resûlallah! Sen rükûdan kalkacağın zaman Allahü tela; (Var Habibimi tut, rükûdan kalkmasın! Zira kulum Ali, yolda bir ihtiyarın aksakalına hürmet edip yavaş yürüyor. İlk rekât yetişsin.) buyurdu. Ben de sizi, Hazreti Ali gelinceye kadar rükûda tuttum. Kaynak: Tam ilmihal S.Ebediye