Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 16 Nisan’da ’evet’lerin sandıktan taşacağını ve Türkiye’nin kazanacağını söyledi.

MHP Genel Başkanı Bahçeli, partisinin grup toplantısında açıklamalarda bulundu. Hocalı katliamı ile ilgili konuşmasına başlayan Bahçeli, “Azerbaycan’ın Yukarı Karabağ bölgesinin Hocalı kasabası 25 yıldır Ermeniler tarafından işgal altındadır. 26 Şubat 1992’de Rus destekli Ermeni çetelerinin saldırısında 106’sı kadın, 63’ü çocuk, 70’i de yaşlı olmak üzere 613 soydaşımız şehit edilmişti. Azerbaycan topraklarının beşte biri işgalin pençesindedir. Yerinden yurdundan mahrum edilmiş bir milyon soydaşımızın mağduriyetleri hala devam etmektedir. Geçtiğimiz 24 Şubat’ı 25 Şubat’a bağlayan gece Ermenistan Azerbaycan’ı hedef alan saldırılarına bir yenisini daha eklemiştir. Ermeniler ağır silahlar eşliğinde Azerbaycan askerlerine saldırmışlardır. 2016 yılının Nisan ayında Azerbaycan-Ermenistan sınırının bazı noktalarında yaşanan silahlı çatışmaların tekrarı bizleri derinden üzmüştür. Ermenistan’ın haksız ve hayâsız saldırıları sonucunda da 5 Azerbaycan askeri hayatını kaybetmiştir. Geçtiğimiz yılki şiddetli çatışmalardan sonra devreye sokulan ateşkesi bozan, ihlallere yol açan yegâne suçlu Ermenistan’dır. Yukarı Karabağ ihtilafı bugüne kadar bir türlü çözülememiştir. Türkiye’nin de taraf olduğu AGİT Minsk Grubu beklentileri yıllardır karşılayamamıştır. Yukarı Karabağ’da adil, kalıcı ve barışçı bir çözümün ortaya çıkması için artık zaman daralmakta, tahammül tükenmektedir. Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü ve egemenliğine saygı gösterilmemesi arzuladığımız çözümün önündeki en büyük engeldir. Azerbaycan Türklüğünün helali ve hakkı olan ecdat yadigarı topraklarına kavuşması milletimizin en acil dilek ve temennilerinden birisidir. Bunu ertelemenin, ötelemenin, geciktirmenin veya görmezden gelmenin Kafkaslardaki istikrarsızlığı şiddetlendirmesi bir yana milli infiale kapı açması şimdiden öngörülmelidir. Ermenistan ateşkes kararına uymalı ve işgal ettiği Azerbaycan topraklarından derhal ve hiçbir şart ileri sürmeksizin çekilmelidir. AGİT Minsk Grubu kanayan yaraya dönen Yukarı Karabağ sorununu tamamen bitirme hususunda elini çabuk tutmalı, samimiyet ve aciliyetle konuya eğilmelidir. Türk milletinin kalbi Yukarı Karabağ’da atmaktadır. Hocalı’nın Türklüğünü hiçbir bedbaht ve kanlı hesap tasfiye edemeyecektir. Etmeye çalışanların karşısında ise Türk milleti sonuna kadar dimdik duracaktır. 25 yıl önce Hocalı’da kaybettiğimiz soydaşlarımıza ve geçtiğimiz günlerde şehit düşen 5 Azerbaycan askerine Allah’tan rahmet niyaz ediyorum. İki ayrı devlet tek bir millet olduğumuz kardeş ülke Azerbaycan’a taziyelerimi iletiyorum” diye konuştu.

"TÜRKİYE CUMHURİYETİ YOĞUN BEKA MÜCADELESİ VERMEKTEDİR"

“Dünyanın gözü üstümüzdedir” diyerek sözlerini sürdüren Bahçeli, “Milli varlığımızı kıskananlar, birlik ve kardeşliğimizi kaldıramayanlar yine hesap yapmakta, yeni senaryolar yazmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti yoğun beka mücadelesi vermektedir. Bu oluyorken; iç sorunlara gömülmek, siyasi kavga ve kutuplaşmalarla bölünmek elbette hiçbirimizin tasvip edemeyeceği bir garabet, hatta gafillik olacaktır. 94 yıllık Cumhuriyet tarihimizde demokrasi birçok defa kesintiye uğramıştır. Yakın tarihimizde belirli periyotlarla yapılan askeri darbeler Türkiye’ye on yılları kaybettirmekle kalmamış, tarihin gerisine de düşürmüştür. 30 Mayıs 1876 darbesiyle tahttan indirilen Sultan Abdülaziz’den bu tarafa birçok silahlı müdahale ve muhtıra gerçekleşmiştir. Özellikle 141 yıldır yönetim ve iktidarlara musallat olmuş bir darbeci mantık ve marazi geleneğiyle karşı karşıya olduğumuz açıktır. Ne var ki dün böyleydi diye, bundan sonra da böyle olacağını bekleyip buna ümit bağlamak bize göre millet düşmanlığı, vatana ihanetle eşdeğer bir sapma halidir. Türk milleti darbelerden çok çekmiştir. Dönem dönem nükseden sivil ve asker geriliminden yeterince zarar görmüştür. 1912 Halaskar Zabitan’dan 27 Mayıs’a; 12 Mart’tan 12 Eylül’e; 28 Şubat’tan 15 Temmuz FETÖ ihanetine kadar bu vatanda fazlasıyla silahlı ve kanun dışı hareketler görülmüştür. Artık buna son nokta koyulmalı, demokrasi ve hukuk egemenliğinin tesisi milli uzlaşmayla, sivil ve asker dayanışmasıyla sağlanmalıdır. Darbe, haksızlık ve hukuksuzluğun zorla, dayatmayla, tehditle, kimi hallerde ölüm tehdidiyle sineye çekilmesini beklemek, bunu kabullendirmektir. Darbe varsa demokrasi yoktur. İktidarların seçimle gelip yine bu yolla gitmesi; millet dışında hiçbir güç ve iradenin belirleyici olmaması demokratik kültür ve mirasın gereğidir. Şunu bilelim ki, askeri cunta, silaha sarılmış darbecilerin şiddet curcunasıdır. Artık bu talihsiz ve tehlikeli anti demokratik alışkanlığın Türkiye’yi karanlığa itmesine kesin ve kategorik olarak son verilmelidir. Devlet ve toplum hayatında sınırları anayasa kurallarıyla çizilmiş görev, yetki ve sorumluluk alanlarına muhataplarının riayetiyle demokrasiye kast eden fiili ve fikri oluşumların önüne geçilmelidir. Kaldı ki başka alternatifimiz de yoktur. 28 Şubat 1997 post modern müdahalesinin üzerinden geçen 20 yıllık sürenin nelere mal olduğu, hangi siyasi gelişme ve dinamikleri tetiklediği gizlenemeyecek kadar ortadadır. Milletimizin hassasiyet ve tercihlerine saygı duymak, demokrasi ve hukukun temel ilkelerine uymak herkesin asli görevidir. Demokrasiye şartsız sahip çıkmak ama, fakat, ancak demeden, yani kıvırıp darbelere kılıf aramamak hepimiz için kaçınılmaz bir sorumluluktur” ifadelerini kullandı.

"YANLIŞ HESAP TÜRK MİLLETİNDEN DÖNMÜŞTÜR"

15 Temmuz’un darbeler tarihimizin en karanlık halkası olduğunu vurgulayan Bahçeli, sözlerine şöyle devam etti:

“Asker üniforması içine gizlenmiş caniler Türkiye’yi yıkmak için 15 Temmuz gecesini kana ve hıyanete bulamışlardır. TSK’ya yuvalanan FETÖ artıkları, son bir hamle ve hışımla devlet ve milleti parçalamak için silaha sarılmıştır. 15 Temmuz’un suçlusu, şüphesiz ki Türk askeri değildir. Her kurumun içine sızmış teröristler, maalesef ki, TSK’ya da sirayet etmiş, uygun vakit ve vasatı kollayarak ülkemize kıymayı planlamışlardır. Çok şükür yanlış hesap Türk milletinden dönmüştür. Ne büyük bir travmadır ki, TSK’nın komuta heyeti rehin alınmıştır. Genelkurmay Başkanlığı karargâhı ele geçirilmiş, Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanları elleri bağlı derdest edilmişlerdir. Biz o günden beri Türk askerinin haksızlığa uğramasına, yargılanıp yıpratılmasına itiraz ettik, etmeye de devam ediyoruz. Az evvel de söylediğim gibi zorlu ve çetin bir coğrafyada yaşıyoruz. Bu itibarla gücünü milletten alan, tarihi itibar ve inandırıcılığı gölgelenmemiş askeri kuvvet paha biçilmez önemdedir. Türk askeri huzursuz, heyecansız, içe kapanık, dağınık ve gergin olduğu müddetçe, karşılaştığımız beka meselelerini, dört bir yanımızı kuşatmaya alan hain terör saldırılarını göğüslememiz akla ve mantığa aykırıdır. El Bab’ta Türk milletinin onur mücadelesini veren Türk askeridir. Vatanın her yöresinde birliğimiz, dirliğimiz ve güvenliğimiz için gece gündüz devriye gezen ve hainleri, Türkiye’ye husumet duyan alçakları deviren kahraman Mehmetçiklerdir. Türk askeri aynı zamanda şehitlik anıtıdır. Doğu ve Güneydoğu’da bölücü teröre karşı amansız şekilde karşı duran, tepki veren, tepelerine binen Peygamber Ocağı gördüğümüz TSK’dır. Bu kadar sorunumuz varken, milli güvenliğimiz bu kadar tehdit altındayken, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin anlamsız ve sığ tartışmaların içine girmesi ya da çekilmesi son derece yanlıştır. 2007’den bu tarafa TSK çok yara almış, çok hırpalanmıştır. TSK’da köşe başlarını tutmuş FETÖ’nün, emniyet ve adaletteki ayaklarıyla eşzamanlı tezgâhladığı Ergenekon, Balyoz, Ayışığı, Eldiven, Askeri Casusluk gibi sözde darbe davaları, hemen ardından gerçekleşen 15 Temmuz felaketi fazla söze gerek bırakmamaktadır. Bugünlerde TSK üzerinden yürüyen yeni bir anlaşmazlık konusu Türkiye’nin gündemine oturmuştur.”

“TÜRKİYE’NİN MİLLİ GÜVENLİĞİ İÇİN SURİYE TOPRAKLARI TERÖRİZMİN TÜM FAİL VE TARAFLARINDAN TAMAMEN AYIKLANMALIDIR”

Komşu ülkelerle sorunların çetrefilleştiği ve sinirlerin gerildiğine dikkat çeken Bahçeli, konuşmasına şöyle devam etti:

“Irak, İran, Suriye, Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Rusya, ABD ve AB üyesi bazı ülkelerle yoğunlaşan ve dalga boyu yükselen problemler dikkat çekicidir. El Bab’ın kontrolü sağlandıktan sonra, sırayı Rakka operasyonun aldığını geçen hafta da ifade etmiştim. Fırat Kalkanı Harekatının 185. gününde El Bab’ın tüm mahalleleri ele geçirilmiş, denetim altına alınmıştır. 24 Şubat’ta El Bab-Tadif kavşağında mayın temizliği yapan iki kahramanımız ne acıdır ki şehit olmuş, üç kahramanımız da yaralanmıştır. Böylelikle El Bab’ta şehit sayımız 71’e çıkmıştır. Bu vesileyle bütün şehitlerimize Rabbim’den rahmet diliyorum. El Bab’ta Türk askeri canı pahasına destan yazmış, çok şükür bu kanlı boğuşmadan alnının akıyla, kahramanca çıkarak tarihi bir başarı kazanmıştır. Bugüne kadar, Suriye’nin kuzeyinde, toplam 230 meskun mahalde ve bin 925 kilometre karelik alanda terörist temizliği yapılmıştır. Suriyeli mülteciler, ülkemizde keyifle yan gelip yatarken, kopup geldikleri vatanlarında Türk askeri korkusuzca, yiğitçe mücadele vermiştir. Cerablus, Rai, Dabık ve Suran bölgeleriyle 24 Şubat’ta El Bab terörden arındırılmıştır. Bu aşamada El Bab’ta döşenmiş mayın, tuzaklanmış el yapımı patlayıcıların temizlik işlemi sürmektedir. Bizim temennimiz, Türk askerinin El Bab’ın her köşesine yerleştirilmiş patlayıcıların temizliğine kesinlikle sokulmaması, bunun diğer unsurlar eliyle icra edilmesidir. Türkiye’nin milli güvenliği için Suriye toprakları terörizmin tüm fail ve taraflarından tamamen ayıklanmalıdır. Bu ayıklama ve arındırma faaliyeti esnasında IŞİD-PYD-YPG ayrımı yapılmamalı, alayı birden Türklüğün çelik iradesiyle dağıtılmalı, imha edilmelidir. Ne var ki, ABD ve Rusya’nın ikircikli ve tutarsız politikaları Türkiye’yi zorda bırakmaktadır. Henüz Rakka’daki IŞİD varlığına nasıl, hangi doz ve içerikte operasyon yapılacağı belirsizdir. ABD ikiyüzlü davranarak hem nalına hem de mıhına vurmaktadır. Geçen hafta, Suriye’nin kuzeyindeki Haseke’de çekilen fotoğraflar, YPG’ye verilmek üzere tırlara yüklenmiş tanksavar füzeleri ve diğer silahları göstermiştir. Büyük çoğunluğunu YPG’nin teşkil ettiği Suriye Demokratik Güçleri, ABD’den silah alarak Türkiye’nin ve bölgenin IŞİD’le birlikte çıbanbaşı haline gelmiştir. ABD’nin Silahlı Hizmetler Komitesi Başkanı Cumhuriyetçilerin Arizona Senatörü Türkiye ziyareti öncesinde PYD-YPG ile bir araya gelmiş ve ağır silah sözü vermiştir. Aynı tavrı yine ABD’li bir general utanmadan sıkılmadan sergilemiş, Kobani’de teröristlerle buluşmuştur. Bu küstahlıkların, ikili oynamanın dostluk ve müttefikle bağdaşır bir yanı kuşkusuz yoktur. ABD dönmüş dolaşmış, IŞİD’le mücadele perdesi altında PKK-YPG’yle suç ortaklığına heves etmiştir. Kağıt üstünde herkes terörizmden ve son tahlilde IŞİD’ten şikâyetçidir. Ancak PKK-YPG’nin terör örgütü olduğu kasten yok sayılarak, bir bakıma teröre can suyu verilmektedir. PKK ise IŞİD’i kullanarak ihanet ve melanet emellerini güçlendirip meşruiyet arayışını hızlandırmaktadır. Şu anda 911 kilometrelik Suriye sınırımızın 700 kilometresi PKK/PYD’nin denetimindedir. 1910’lu yıllarda sırtımızdan hançer yediğimiz toprakların önemli bir bölümünde yeni ve yakıcı bir oyun sahnelenmektedir. IŞİD burada paratoner işlevi görmektedir. PKK ise IŞİD’in inşa ettiği kirli ve kanlı köprüden geçerek kendisine alan açmakta, koridor oluşturmaktadır. ABD’nin yeni başkanının IŞİD’i Obama’nın kurdurduğunu itiraf etmesi, emperyalizmin nasıl bir cinayet planı yaptığına net bir karinedir. Diğer yandan Rusya da Cenevre görüşmelerine PYD’nin katılması hususunda görüş bildirmiştir. Ne işimiz var Rakka’da diyenler, öncelikle Türkiye’nin önünü kesip 4 ayaklı büyük Kürdistan provası yapan küresel mihraklarla ilgili bir eleştiri getirmeyi denemelidir. Türkiye aktif olarak sahada olmazsa terörizmin ve bölücülüğün asırlık akıntısına karşı durmak imkansızlaşacaktır. Ülkemiz mutlaka Fırat Kalkanı Harekatını taçlandırmalıdır. Bunu yaparken askeri caydırıcılığımız iyi planlanmış ve tanımlanmış siyasi vizyonla ve stratejik hedeflerle desteklenmelidir. Irak ve Suriye gerçekleri, milli ve jeopolitik ihtiyaçlarla yorumlanmalıdır. Her iki ülkede yönetilemeyen, nüfuz edilemeyen alanlar vardır ve bu nedenle Türkiye etki alanını genişleterek, amaçladığı güvenli bölgenin kurulmasına öncülük ederek muhtemel saldırı hazırlıklarını odağında yok etmelidir. Milliyetçi Hareket Partisi muhakkak surette devletin ve Türk askerinin kaya gibi ardında duracak, desteğini asla esirgemeyecektir.”

“HIZLANAN ALGI OPERASYONLARI EVETLE KIRILACAKTIR”

Bütün kötü niyetlilere, bütün korkaklara, bütün ücretli ajanlara, Türkiye’nin kuyusunu kazmakla meşgul odaklara 16 Nisan’da iyi bir ders verileceğine inandığını belirten Bahçeli, şunları dedi:

“16 Nisan’da Türkiye kazanacak, evetler sandıktan taşacaktır. Çünkü evet, Ankara’dır, milli yeminin gereğidir. Çünkü evet, adalet ve anayasadır, milli ahlakın özetidir. Çünkü evet, bin yıllık kardeşliğin korunması ve savunulmasıdır. Evet diyeceğiz; öz ile kabuğu birbirinden ayıracağız. Evet diyeceğiz; vatana, millete, devlete ve bayrağa destek vereceğiz. Evet diyeceğiz, hainlerin uykusunu kaçıracağız. Yükselen gerilim ateşi evetle sönecektir. Kutuplaşma evetle yumuşayacaktır. Hızlanan algı operasyonları evetle kırılacaktır. Oyunlar evetle bozulacaktır ve bunu Türk milleti yapacaktır. 16 Nisan’da evet çıkarsa, ülke bölünür, terör azar, ekonomi batar, rejim elden gidermiş. Kim diyor, elbette kadim ve kıdemli kaos ustabaşısı CHP. CHP’ye ve yoldaşı HDP’ye bakarsak Türkiye zaten yanmış, kül olmuş. CHP’yi ve FETÖ’nün yığınak yaptığı eli kanlı aydınlıkçıları adam yerine koyup aldanırsak Türkiye çoktan hapı yutmuş. Biz CHP’nin Kuva-yı Milliye’den çıktığını zannederken, meğer Kuva-yı İnzibatiye’den doğduğunu görmemiş, görememişiz. Bu da bizim hatamız olsun. Ne yapalım, hatadan dönmek de bizim erdem ve şanımız kabul edilsin. Biz mütareke basının kalem bıraktığını düşünürken, hala kalemini nefret silahı gibi kullananları da fark etmemiş, edememişiz. Bab-ı Ali yokuşunda dip bucak asıl maksadını saklayan ve kafasındaki bulanıklığın esiri olan bir şahsın geçen hafta ardı arkasına yazdığı makaleler ibret ve esef vericidir.”

“BİZ SELVİ’NİN SOY İSİM OLDUĞUNU DÜŞÜNÜRKEN…”

Hürriyet yazarı Abdulkadir Selvi ile ilgili de konuşan Bahçeli, şunları söyledi:

“Doğan Medyasının bu Selvi’si 21 Şubat’ta diyor ki ‘Ak Parti açısından MHP iki ucu keskin bıçak. Çünkü AK Partinin çok önemli bir Kürt seçmeni var. Kürtlerden iki oy alan parti var. Biri HDP, diğeri AK Parti.’ 22 Şubat’ta ise çıtayı yükseltip şunları zırvalıyor: ‘AK Parti önemli oranda Kürt seçmene sahip olduğu için MHP ile mesafesinde dikkatli olması lazım.’ Biz Selvi’nin soy isim olduğunu düşünürken, araştırıp at arabalarının yanlarındaki küçük direkler olduğunu da öğrenmiş olduk. Bu zatın şuursuz ve ucube sözleri bizim nezdimizde küçücük kalmaya, ufalanmaya, çiğnenmeye mecbur ve mahkumdur. Tam bir inançla söylüyorum ki; MHP’yi Kürt kardeşlerimizin karşısında gösteren, bu bahaneyle kaleminden zehir damlayan her kim varsa hem bölücü hem de su katılmamış bir Türkiye düşmanıdır. Bu kalem ve kılıç artığı şahsın MHP’ye menfi tutumu hadi bellidir diyelim; peki AKP’ye dost mu, yoksa hasım mıdır? Bu sorunun cevabı ise belirsizdir. Milliyetçilik, bir millete mensubiyet duygusunun sevgi ve hayranlıkla pekişmesi, şuur ve sadakatle perçinlenmesidir. Türk milliyetçiliği, Türk milletinin ruh kökünden doğmuş, tarihimizin mahsulü olan milli kimlik ve kişilik vasıflarıyla ülkülerinin rotasını çizmiştir. Anlamını Türk-İslam ülküsünde bulmuş Türk milliyetçiliği milli ve manevi ahlakla bezenmiş, vatan ve millet sevdasıyla varlığını tescillemiştir. Bu millet ki; kökeni, dili, yöresi ne olursa olsun herkesin ortak paydası, ortak değeri, haysiyet ve ümit vahasıdır. Biz Türk-Kürt diye ayırmaz, ötekileştirmeyiz. Herkes eşittir Türkiye deriz, herkesi Türk milleti üst kimliğinde görürüz. Irkçı değiliz, hiç olmadık. Milleti biyolojik analizlerde, laboratuvar deneylerinde bulmadık. Biz milletimizin her evladını; doğulusunu batılısını, kuzeylisini güneylisini Cenab-ı Allah’ın bir emanet ve manevi kıymeti kabul ederiz. Kürt kökenli kardeşlerimiz, Türk milletinin asli, eşit, onurlu fertleridir; onlarsız ne vatanın, ne milletin, ne de gelecek hayallerimizin anlamı vardır. Türk-Kürt arasına nifak sokan ya teröristtir, ya casustur, ya şerefsizdir ya da zalimlerin kuklası, zulmün oyuncağıdır. Sait Mollalar başlarını kaldıramayacaktır. Kandil’den sufle alıp söz veya yazıyla servis edenler, MHP’ye Kürt karşıtlığı elbisesi giydirmeye çalışanlar ne bu dünyada ne de öteki dünyada yatacak yerleri olmayan günahkarlardır. Şimdi anlandınız mı Bay Selvi ve onun gibi düşünenler? Kürt kökenli kardeşlerim oyuna gelmeyecek, kardeşliğimizi bozmaya çalışanlara aldanmayacaktır. Bu vatanda herkese yer vardır. Bu devletin herkese yetecek şefkat ve dokunacak eli vardır. Velakin terörizme 80 milyon birleşerek direnelim, bölücülüğe hep beraber dur diyelim, hainlere sırtımızı tümden dönelim. 16 Nisan’da kardeşlik için evet diyeceğiz. Ortak mukadderatın, ortak mukaddesatımızın payidarlığı için evet diyeceğiz. Ay yıldızlı al bayrağın altında, bu millet biziz, bu vatan hepimizin seslenişini yaşatmak için evet, evet, evet iradesini göstereceğiz.”

(İlker Turak / İHA)