Malum konfederasyon elbette kirli pazarlıklarını kapalı kapılar ardında yapmak isteyecek, elbette kamu görevlilerinin hakları pazarlanırken yanlarında kimsenin bulunmasına tahammül edemeyeceklerdir” diyen Başkan Köseoğlu, “Burada Türkiye Kamu-Sen’den duyulan rahatsızlık, her toplu sözleşme fiyaskosunun ardından Konfederasyonumuzun bunların ipliğini pazara çıkarması ve kirli imzalarını deşifre etmesindendir” dedi. Başkan Köseoğlu, “Yetkili olsak da olmasak da kamu görevlilerimize, üyelerimize ve ilkelerimize olan bağlılığımızdan asla vazgeçmeyeceğimizin, kamu görevlilerinin ve emeklilerin haklarını şahsi ve politik menfaatleri uğruna bir yerlere peşkeş çekmeye kalkanların bundan önce olduğu gibi bundan sonra da karşılarında bizi bulacaklarının bilinmesini istiyoruz” dedi. Başkan Murat Köseoğlu değerlendirmesinde şu ifadelere yer verdi; “Malum sendikanın genel başkanı Ali Yalçın, yaptığı bir toplantıda toplu sözleşme görüşmelerine diğer konfederasyon temsilcilerinin katılmasını eleştirmiş ve “Nasıl muhalefetteki siyasi parti masaya oturamıyorsa, yetkili olmayan konfederasyon ve sendikalar da masayı dışarıdan takip etmeli fakat masada koltuk işgal etmemelidir.” diye konuşmuştur. Demokrasinin en temel ilkeleri ve Meclis’in çalışma prensibinden bihaber olan bu zat, yıllarca baskı, tehdit, boş vaat ve şantaj yoluyla adeta gasp ederek elde ettiği yetkiyi toplu pazarlık masalarında peşkeş çekerken geride şahit bırakmak istemediğini bu şekilde itiraf etmiştir. Öncelikle şunu belirtelim ki Türkiye Kamu-Sen, toplu sözleşme masasına kimsenin inayeti ile değil 400 bin üyesinden aldığı gücü temsilen 4688 sayılı Kanunun verdiği yetkiyle oturmaktadır. Demokrasi ile yönetilen bütün ülkelerde bir denetim mekanizması mevcuttur ve Ali Yalçın’ın iddia ettiğinin aksine muhalefet partileri kanun çalışmalarının ve ikili anlaşmaların doğrudan tarafı ve muhatabıdır. Ali Yalçın, bugüne kadar çıkarılan olumlu olumsuz bütün kanunları uzaktan izlediği için olacak, kanun tasarılarının önce Meclis komisyonlarında muhalefetin de dâhil olduğu tarafların görüşlerine açıldığından, sonrasında ise Meclis çatısı altında bütün tarafların onayına sunulduğundan haberdar değildir. Kaldı ki bu tasarılar kanunlaşsa dahi yargı denetimine de tabidir. Ali Yalçın’ın hayal ettiği toplu sözleşme sistemi, Meclis’ten ve komisyonlardan muhalefet partilerinin çıkarılması talebi gibi uçuk ve demokrasilerde karşılığı olmayan bir durumdur. Kaldı ki mevcut toplu sözleşme sisteminde yetkili olmayan konfederasyonların ne kararlara ilişkin oy kullanma hakkı ne de itiraz hakkı bulunmaktadır. Hal böyle iken Ali Yalçın ne olmaktadır da Türkiye Kamu-Sen’in masadaki varlığından rahatsızlık duymaktadır? Mevcut Kanun, davulu da tokmağı da zaten yetkili konfederasyonun eline vermiştir. Üstelik 2012 yılından beri imzaladıkları her toplu sözleşme ile kamu görevlilerinin haklarının gasp edilmesine yol açabilmişlerdir. Burada Türkiye Kamu-Sen’den duyulan rahatsızlık, her toplu sözleşme fiyaskosunun ardından Konfederasyonumuzun bunların ipliğini pazara çıkarması ve kirli imzalarını deşifre etmesindendir. Herkesin hatırlayacağı üzere 2012 toplu sözleşme görüşmelerinde Memur-Sen’i temsilen Hakem Kuruluna katılan akademisyenin, hükümetin maaş artış teklifini kabul etmesi, 2013 yılında 1 ay sürmesi gereken pazarlıkların 7 günde tamamlanması ve hükümetin teklifinin bile altında bir zamma imza atılarak memur ve emeklilerin enflasyon farkı hakkının gasp edilmesi, memurların enflasyonun bile altında maaş zammı almasına neden olunması, 2015 yılında memurların ve emeklilerin %1,8 oranındaki enflasyon farkı hakkının ellerinden alınması, 2017 yılında %0,5 puana razı olunup memur ve emeklilerimizin, enflasyon %25,2’ye yükselirken bugün itibarı ile %4+3,5 zamma mahkûm edilmesi, bu konfederasyonun kirli sicilinden yalnızca bir kaçıdır. Hal böyleyken bir şekilde elde ettikleri yetkiyi kötüye kullanan ve içlerinden çıktıkları kamu görevlisi kitlesine karşı adeta mankurtlaşan bu konfederasyonun çıktığı bu yolda dikensiz gül bahçesi istemesi kadar doğal bir şey yoktur. Elbette kirli pazarlıklarını kapalı kapılar ardında yapmak isteyecek, elbette kamu görevlilerinin hakları pazarlanırken yanlarında kimsenin bulunmasına tahammül edemeyeceklerdir. Her fırsatta millet iradesinden bahseden bu konfederasyonun Türkiye Kamu-Sen’in 400 bin üyesi ve diğer sendika ve konfederasyonlara üye olanlar ile sendika üyesi olmayan yaklaşık 1 milyon 600 bin dolayındaki kamu görevlisinin ve 2 milyon memur emeklisinin iradesini hiçe sayarak alınacak bütün kararlara ipotek koymak istemesi ne yaman bir çelişkidir! Hâlbuki Fransa örneğinde olduğu gibi birçok ülkede yetki, üye sayısıyla değil her toplu sözleşme döneminde yapılan ve her çalışanın özgür iradesinin yansıtıldığı referandumla belirlenmektedir. Yaklaşık 5 milyon kişi, aileleriyle birlikte 20 milyon vatandaşımızın ekonomik kaderinin belirlendiği toplu sözleşme görüşmelerinde; sahip olduğu 1 milyon üye ile kendisine üye olmayan, sendikal anlayışına onay vermeyen 4 milyon çalışan ve emekliyi hiçe sayarak, tek başına söz sahibi olmak isteyen, hiçbir denetim ve itiraz hakkı bulunmayan konfederasyonlara dahi tahammülü olmayan bir anlayışın ne kamu görevlilerine ne de ülkemiz demokrasisine sağlayacağı hiçbir katkı yoktur. Biz ise 2 yılda bir yapılan bu hayati toplantıda, her kamu görevlisinin irade ve talebinin karşılık bulacağı, geniş temsile dayalı, denetim ve itiraz mekanizmalarının geliştirildiği adil bir toplu sözleşme talebimizi yineliyoruz. Yetkili olsak da olmasak da kamu görevlilerimize, üyelerimize ve ilkelerimize olan bağlılığımızdan asla vazgeçmeyeceğimizin, kamu görevlilerinin ve emeklilerin haklarını şahsi ve politik menfaatleri uğruna bir yerlere peşkeş çekmeye kalkanların bundan önce olduğu gibi bundan sonra da karşılarında bizi bulacaklarının bilinmesini istiyor, mankurtlaşarak içinden çıktığı kitleye düşman olanlarla mücadelemizi ilanihaye sürdüreceğimize bir kere daha söz veriyoruz