Rize’nin Güneysu ilçesinde 1966 yılında doğdu. Okul müsamereleri ile ilk sahne denemeleri başladı. Orta öğrenimi bitirdikten sonra Rize Gençlik Kültür Merkezi’nde 1988-89 döneminde açılan tiyatro kursunda oyuncu adayı olarak ciddi bir çalışma ortamına girdi. Yedi yıl bu iki kurumda oyunculuk, yönetmenlik, usta öğreticilik yaptı. “Sevgi Çiçekleri” adlı tiyatro eseri ilk oynadığı tiyatro oyunudur. “Paydos”, “Göç”, “Ah Şu Gençler”, “Hastane mi, Kestane mi”, “Hababam Sınıfı” gibi oyunlarda oyunculuk ve yönetmenlik yaptı.

1992 yılında mesleki eğitimini geliştirmesi için; çalıştırdığı kurumların yazılı izni ile geldiği İstanbul’da Şehir Tiyatroları’nın ve Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’nin provalarına katıldı. Hasan Nail Canat’la tanıştı. Büyük önem verdiği Canat’la birlikte Adım Sanat Evi’nde oyunculuk yaptı. Ahmet Fadıl Güç’le oluşturdukları Moleküller İkilisi’yle İstanbul’da, Anadolu’nun birçok bölgesinde gösteriler yaptı. Özel radyolarda mizah programları yaptı. TV dizilerinde roller aldı. 1994 yılında Beyoğlu Belediyesi Piyalepaşa Semt Konağı’nda açılan tiyatro kursunda fahri hocalığa geçiş yaptı. 1994-95 yılarında kısa süre önce yitirdiğimiz Hasan Nail Canat'ın Adım Sanat Evi Adım Sahnesinde oyuncu olarak çalıştı. İstanbul'da ve Anadolu'nun birçok yerinde oyunlar sahneledi. Birçok televizyon dizisinde roller aldı. Televizyon ve Radyo programlan yaptı. 1994-99 yılları arasında Beyoğlu Belediyesi Piyalepaşa Semt Konağı’nda gençlere tiyatro eğitimi vererek Türk tiyatrosuna katkı sağladı. 1999 yılında İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları’na geçti. Basın ve Halkla İlişkiler bölümünde çalıştı. 2000 yılında yeniden Beyoğlu Belediyesi’nde çalışmaya başladı. 2003 yılında Beyoğlu Belediyesi tiyatro kurslarını yeniden başlattı. 2004 yılında Beyoğlu Belediyesi Genel Sanat Yönetmeni olarak görevlendirildi. 2005 yılında Muammer Karaca Tiyatrosu’nun işletmesi Büyükşehir Belediyesi'nden Beyoğlu Belediyesi’ne geçti. Aynı yıl Mehmet Karaosmanoğlu Muammer Karaca Tiyatrosu Sanat Yönetmenliği’ne getirildi. Şu an İBB Şehir Tiyatroları Müdür Yardımcılığı görevini yürütüyor. Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı Semt Konakları aracılığıyla kurslarına devam ediyor.

Mehmet Karaosmanoğlu’dan hatıralar ve deneyim paylaşımı

Mahallenin Cüneyt Arkın’ı

Çocukluğumda görsel tiyatroyu yakından görme, tanıma imkânı bulamadığım için sürekli olarak radyo tiyatroları dinlerdim. Hatta zaman zaman komşu çocukları ile bizim evde toplanır, Ömer Seyfettin’in hikâyelerini teyp kasetinde seslendirir, daha sonra da bu seslendirdiğimiz hikâyeleri, öyküleri zevkle dinler, ailemize, arkadaşlarımıza dinletirdik.

Tiyatroya olan hastalığım hep vardı, ama o zamanlar hobi olarak yapardık. Tiyatro iyice kanıma girince bana tahsili de unutturdu. Ben diplomamı tiyatrodan aldım diyebilirim. Çocukken izlediğim filmlerin kahramanlarını taklit ederdim. Kemal Sunal, Cüneyt Arkın, Kadir İnanır, Tarık Akan vardı. Akşam izlerdik ben ertesi gün izlediğim filmin başrol oyuncusu gibi yürümeye başlardım. Bir Kemal Sunal filmi seyrettiysem komik bir tipleme olarak geziyor, hareket ediyordum. Cüneyt Arkın filmi seyrettiysem ertesi gün mahallenin Cüneyt Arkın’ı olur, kabadayı takılırdım.

Bağlama kursuna niyet, tiyatroya kısmet

Rize’de amcamın oğlu ile bağlama kursuna kayıt olmaya gittik. Binadan içeri girerken “Rize Gençlik Kültür Merkezi’ne oyuncu alınacaktır” diye bir yazı gördüm. Hemen kararımı değiştirip tiyatro oyunculuğuna kayıt oldum. Eğitim almaya başladım. Haftada üç gün çalışmalara katılıyorduk. Yirmi kişilik bir ekibimiz vardı. Önce Gençlik Kültür Merkezi’nde başladım. Bıkmadan usanmadan çalışmalara devam ettik, provaları aksatmadık. Daha sonra bize küçük küçük roller verilmeye başlandı ama onun öncesinde hocalarımızdan eğitim aldık. Oyuncu olarak başladığım kurumlarda aşamalı bir şekilde usta öğreticilik yapmaya başladım. Gençlik Kültür Merkezi’nde müdürlüğün ve valiliğin atamasıyla tiyatro lideri oldum. O tiyatronun sorumluluğunu bana verdiler. Hem oyunculuk yaptım hem de yönetmenlik yaptım. Halk eğitim merkezinde de usta öğreticilik yapmaya başladım. Tiyatroya olan bağlılığım ve disiplinli oluşum, içinde olduğum tiyatro çevresinde biliniyordu. Henüz on sekiz yaşında iken tiyatro ekibinin lideri oldum.

Ben gençken çok yakışıklıydım

İlk sahneye çıktığımda skeç oynamıştım. Ben gençken çok yakışıklıydım, güzel bir fiziğim vardı, ama çok çekingendim. Hep hocalar konuşuyordu. Bize söz sırası bile gelmezdi. Hocalar bir gün “Mehmet, hiç devamsızlık yapmıyor biz buna bir rol verelim” dediler. Sonra yamuk yumuk yürüyen bir tipi canlandıran bir rol verdiler. Fiziğime hiç uymayan bir tipti ve benim ilk deneyimimdi. İlk oyunum Sevgi Çiçekleri adını taşıyordu. İlk heyecanı şimdi de duyuyorum. Bu oyundan sonra onlarca, yüzlerce, binlerce oyun oynadım ve yönettim. İlk oyunda duyduğum heyecanı hep taşıyorum.

Amacınız şöhret olmaksa; topçu veya popçu olun

Tiyatroya hevesli gençlere diyorum ki “Arkadaşlar ünlü olmak, zengin olmak düşüncesiyle tiyatro çalışmalarına gelmeyin. Eğer böyle bir düşünceniz varsa futbolcu veya popçu olmayı deneyin. İlle de tiyatrocu olmak istiyorsanız tiyatroyu sevin ama gerçekten sevin. Eğer gerçekten severseniz tiyatroyu işte o zaman aç kalsanız açlığı, uykusuz kalsanız uykusuzluğu, parasız kalsanız parasızlığı, ilgisiz kalsanız ilgisizliği hissetmezsiniz”.

Tiyatro ekibinin lideri

Çocukluğumun bir bölümü İstanbul'da geçmişti. Tarlabaşı’nda bir büfede çalıştım. İstanbul’u biraz biliyordum. 1992 yılında staj görmek ve kendimi geliştirmek için tekrar İstanbul’a geldim Rize’den, Rize Valiliği’nden “Rize Valiliği’ne başlı tiyatro ekibinin lideridir” yazan bir yazı verdiler bana. O yazıyla İstanbul’a geldim. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’na yer almak için, Büyükşehir Belediye Başkanı’na gittim. Beni Şehir Tiyatroları’na yönlendirdi.

Tam bir komedi

90’lı yılların başında kendimi daha da geliştirmek, daha güzel imkânlarla bu işi yapmak için resmi yazıyla İstanbul’a geldim. Buraya stajyer olarak geldim ve özel tiyatrolarla tanıştım. O dönemde staj yaparken bir arkadaşımla komedi İkilisi oluşturduk. “Moleküller İkilisi” olarak çok ses getirdi, gazetelerde, dergilerde haber oldu. Günümüzde ikili komedyen pek kalmadı. O dönemlerde de pek yoktu. Gülhane Şenlikleri vardı. Kutlamalara, etkinliklere fuarlara bizi çağırıyorlardı. İşin ilginç tarafı o arkadaş Urfa’lı ben Karadeniz’liyim. Ben çıkıyorum Güneydoğulu’yu oynuyorum, sahne ortağım da Karadenizli’yi oynuyordu. Tam bir komedi çıkıyordu ortaya.

Fıkralarla Türkiye reyting yaptı

Beyoğlu’nda Semt Konakları’nda tiyatro kurslarında hocalık yapmamı istediler. 1994 yılında Kasımpaşa Semt Konağı’nda başladık. Beş yıl içinde çok sayıda öğrenci yetiştirdik. Daha sonra başka mahallelerde de semt konakları yapıldı. Önceleri sadece gençlik grubuna eğitim veriyorduk sonra çocuklar içinde tiyatro kursları açtık. Beyoğlu Belediyesi bünyesinde çocuklarımıza da eğitim vermeye başladık. Elli tane dizide oynadım. Beni kimse tanımıyordu. "Fıkralarla Türkiye” programı yaptık, reyting rekorları kırdı. Çok iyi bir proje değildi. Ama halk sevdi. Sanatçının her zaman bir adım önde olması, örnek insan olması gerekir. Bir yerlere gelmek için uğraşma, çaba sarf etme sen işini doğru yap, inanarak, severek yap; zaten istemesen de o ortam o şartlar sürüklüyor. İstemeseniz de bir yerlere geliyorsunuz. Yirmi iki yıllık tiyatro geçmişim, beş buçuk yıllık ekran geçmişim var. Kimse yirmi iki yılı konuşmuyor. Yirmi iki yıl emek verdim, iğneyle kuyu kazdım kimsenin umurunda değil. O reytinglerin tavan yaptığı dönemlerde nereye gitsek mikrofonu elimize tutuşturuyorlar. Kimse bizden sanat yapmamızı beklemiyor. Herkes fotoğraf çektirmenin derdinde...

Sanatçı; alnında ilk ışığı hisseden insandır

Bunu doğru bulmuyorum. Burada sanatçılarımıza büyük görevler düşüyor. Doğru, güzel bir şey yap, gerçekten sanat yap alkışlasınlar. Ama alkışlanmayacak bir şey ise alkışlamasınlar. Bizde arkadaşların ve ailen oyuna gelir; kötü bir şey yapsan bile alkışlar. Bu doğru bir şey değil. Sanatı geliştirmez. Atatürk; “Sanatçı uzun çaba ve çalışmalar sonucunda; alnında ilk ışığı hisseden insandır” demiş. Bu ışığı hissettikten sonra bu ışık alnında kalmamalı. Alnında kalırsa sadece kendi önünü aydınlatır. Bu ışık dalga dalga çevrenize, topluma ve tüm insanlığa yayılmalı.