90 yaşında hala saatlerce otomobil kullanıyor, kayak yapıyor, ağaca tırmanıyor... Rize’nin ücra bir köyünde doğup tüm dünyayı dolaşan, hamallıktan bir servet sahibi olan ve şimdi villasını satıp kedini hayır işlerine adayan Davut Taşpınar’ın hayatı tam bir başarı öyküsü.

Davut Taşpınar, Rize doğumlu. Gemici bir ailenin çocuğu, ‘Molla Ahmetoğulları’ndan. Soyadı Kanunu ile ‘Taşpınar’lardan olmuş. Beş kız, beş erkek kardeşin en büyüğü olmak şans mıdır şanssızlık mı bilinmez ama dünyaya geldiği II. Dünya Savaşı süreci, insanlık tarihinin en sıkıntılı yılları olsa gerek. Dönemi “O kadar açtım ki CHP’lilerin kebap dumanıyla karnımı doyurduğumu bilirim” diyerek anması, sıkı bir İsmet İnönü karşıtı olduğunun da göstergesi. Davut Taşpınar ile IHH’nın Arnavutluk’taki Ramazan yardımlarını sırasında tanıştık. “Türkiye’den bir amca var. Sarıyer’deki villasını satıp, burada cami yaptırdı” deyince kim olduğunu merak ettim. Karşımda, 60 yıllık hayat arkadaşı Meryem Hanım adına cami yaptıran 90 yaşındaki Davut amcayı buldum. Röportaj yapmak için sözleştiğimiz yere ‘makas atan’ bir arabanın şoförü olarak geldiğinde, yaşına olduğuna inanamadım. Çıkarıp ehliyetini gösterdi: Bak şu an 25 milyon ehliyetli sürücü var. Ha buraya bak, ben Türkiye’de ehliyet alan 12 bininci kişiyim” diyerek, yaşını ıspatlıyor. Konuşmamız, cami yaptırdığı   Tiran’da başlıyor, havuzlu villasının bulunduğu İstanbul’da bitiyor.



ASLINDA AFRİKADA YAPTIRACAKTIM
-Neden Arnavutluk’ta bir cami yaptırma ihtiyacı duydunuz, köken Rumelili mi?
Ben Rizeliyim da. babalarım da gemici ben de. Aslında ben Güney Afrika’da bir cami yaptıracaktım. Gitmiştim oraya, çok güzel ama fakir insanlardı. İnsanların yüzü kara ama yürekleri pırıl pırıl. Ama o bölgede hastalık çıkmış, gitmemize izin vermediler. Sonra Arnavutluğun bu bölgesindeki köylerde cami ihtiyacı olduğunu söylediler. Ben de burada yaptırdım.
- Taş işçilikli bu güzel cami yapımına kaç para harcadınız sorabilir miyim?
Sarıyer’deki villayı sattım, onun parasını verdim. Kaç paraya mal oldu hiç sormadım, ben de bilmiyorum.
- Çok az insan villasını satıp, hiç tanımadığı bir ülkede hayır işinde kullanır. Siz neden böyle bir bağışta bulundunuz?
İhtiyacı olan insanlara yardım etmek istiyorum da ondan. Ben çok yoksulluk, açlık çektim. Nerede bir aç ya da yardıma muhtaç köylü var, üç-beş bir şey veriyorum. Biz, beş kız beş erkek kardeştik. Ben bir numaraydım. İlkokulu bir buçuk sene okudum. Para yok, kalem yok, defter yok... Öğretmen ‘Davut Yaz’ dedi ama olmayınca yazamadım. Tokatı da yedim. 1937 senesinde İstanbul’a geldim. 11 yaşımdayım. İstanbul’a gelince ayıptır söylemesi, Kasımpaşa’da hamallık yaptım. Allahtan ki Bandırmadan haftadan iki kere gemi gelirdi Galata rıhtımına. O gemide iki üç saat boşaltılırdı. Yoğurt, süt, tereyağı ne varsa bir şeyler kapıp sırtlar, birkaç kuruş alırdık. Elli kilo taşırdım sırtımda. Kaşıntıdan ölürdük. Allah’tan o yıllarda Menderes DTT’yi ithal etti de tahtakurularından kurtulduk.
 
AÇLIKTAN 10 KİLO ZAYIFLADIM
- Karşımızda bir Menderes hayranı, sıkı bir İnönü düşmanı var sanırım. II. Dünya Savaşı’na ülkeyi sokmamış olması da ona kızğınlığınızı hafifletmez mi?
En büyük davam İnönü ile. Öbür tarafa gittiğimde ilk işim İnönü’nün yakasına yakışmak olacak. Onu kucağıma alacağım, ha böyle sıkacağım. Öylece duracağım. Ben açlığa dayanıklıyım nasılsa, onu da görelim bi. İnönü buğdayı unu köylüden aldı memura verdi. Biz karnımızı doyuracak ekmek bulamazdık, çuvallar depolarda çürürdü. CHP’lilerin kebabının kokusuyla karnımı doyurduğumu bilirim. Aç kaldığınızda deneyin, yemek kokusuyla doyarsın. Şehre gittim diye benden yol parası vergi istediler, ödeyemeyince kodese koydular. Akıllı bir çocuktum ama defter kalem yok diye okul okuyamadım. Yavuz zırhlısında askerlik yaptım, açlıktan 10 kilo zayıfladım.
- Yavuzda göreviniz neydi? Yavuz’un hangi görevlerine tanık oldunuz?
Okumamıştım ama onbaşı, torpidocuydum. Bize dört ay eğitim vermişlerdi. Gece gizlenmek için, gemiyi fosforla sis içinde kaybederdik. Karadeniz, Akdeniz, Marmara’ya açılırdık. Ya ne Yavuz anısı, perişan halde duruyorduk geminin içinde.
Davut Taşpınar, 90 yaşında hala aktif bir hayat yaşamasını; öğünleri kaçırmaması ve akşam dokuzdan sonra yemeği kesmesine, çok yürümesine, yemeklerdeki yağ cinsine dikkat etmesine bağlıyor. Herkese klasik tereyağı öneriyor.

HAMALDI VİLLA SAKİNİ OLDU
- Rize’den İstanbul’a gelip hamallık yaptınız. Sonrasında kader size nasıl güldü ki bugün villada yaşıyorsunuz?
Askerlik sonrası Selimiye Kışlası’nın önündeki deniz var ya, iki sene oranın doldurulmasında çalıştım. İtalyan tekneleri vardı. Fenerbahçe Koyu’ndan Selimiye’nin önüne 5 milyon metreküp kum taşıyıp dolgu yaptık. Denizcilik işletmesinin gemileriyle yıllarca Akdeniz, Adriyatik, okyanus, Baltık ülkelerini dolaştık. Ben her işi yaptım. Taksicilik, minibüsçülük, seyahat acenteliği, taş ocakçılığı.... Otobüsü satıp onun parasıyla belki yarım asır önce 8 dönüm bir tarla almıştık Sarıyer’den. Sonra oralar değerlendi. On altı daireye satıldı.

AÇIN HALİNDEN ANLARIM
- Kaç çocuğunuz var? Çocuklarınız ya da torunlarınız, yaptığımız bu bağışlarla onların daha iyi gelecek imkanlarını sınırladığınızı hiç ima etti mi?
Beş çocuk var. Hepsine birer ev verdim. O yüzden bir şey demezler. Zaten vermesem de öyle bir saygısızlık yapmazlar babalarına. Evlerden birini sattım, bu hayır işini yaptım
- Bundan sonra ne yapmayı düşünüyorsunuz, hayır işlerine devam mı?
Devam tabi. Filistin’e beş bin ton çimento göndereceğim gemiyle oraların yeniden inşası için. İstanbul’a gidince bir hafız yetiştirme vakfına yardım edeceğim. Ben fakirlere, üç bin beş bin yardım ederim. İhtiyacı olan fakirlere yardım edeceğim. Ben fakire yardımı çok severim. Çok aç kaldım, hep o günler aklıma geliyor. Onun için bir fakir görsem hemen yardım ediyorum.

Kaynak: Star Gazetesi