Türk Ocakları Salihli Şubesi tarafından düzenlenen "100. yılında Ermeni Meselesi ve Tehcir Meselesi" konulu panel büyük ilgi gördü.
Erzurum Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi eski Dekanı ve Tarih Bölüm Başkanı Prof. Dr. Enver Konukçu, Sakarya Üniversitesi Türk-Ermeni İlişkileri Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Haluk Selvi ve Akdeniz Üniversitesi İTBF Uluslar arası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Şenol Kantarcı’nın konuşmacı olarak katıldığı panelde tarihe ışık tutuldu.
Salihli Ticaret ve Sanayi Odası Sardes Konferans Salonu’nda gerçekleştirilen ve Türk Ocakları Salihli Şube Başkanı Ersin Aybar’ın açılış konuşması ile başlayan panele Salihli Kaymakamı Ertan Peynircioğlu, Manisa Büyükşehir Belediyesi Başkan Vekili Mehmet Güzgülü, Salihli Belediye Başkanı Zeki Kayda, Cumhuriyet Başsavcısı Ali Rıza San, İlçe Emniyet Müdürü Mehmet Taşcı, Belediye Başkan Yardımcıları, Nuri Kaya, Mahmut Süreyya Karaoğlu ve İbrahim Karaca, Büyükşehir Koordinatörü Ali Rıza Ünveren, MHP Milletvekili adayları Mehmet Memiş ve Cemal Murat Erim, Salihli Şoförler Odası Başkanı Murat Dağıstanlı, Celal Bayar Üniversitesi Öğretim Üyeleri Prof. Dr. Nurettin Gülmez, Prof. Dr. Mustafa Ökmen, Doç. Dr. Cengiz Çakaloğlu ile davetliler katıldı.
Panelin oturum Başkanlığını yapan Prof. Dr. Enver Konukçu, Türklerle Ermenilerin 800 yıllık tarihi ilişkilerini ele aldı. Ermeni Sorununu ikiye ayırdıklarını belirten Prof. Dr. Konukçu, Fransız, İngiliz, Rus ve ABD arşivlerinde kimlerin, nasıl, nerede ve ne şekilde öldürüldüğüne dair belgelerin olduğunu, asıl Türklerin soykırıma uğradığını ve Batı’nın bunlarını görmezden geldiğini ifade etti. Ermenilerin Ortadoğu’da siyasi dalgalanmalara kurban gittiğini sözlerine ekleyen Konukçu, II. Abdülhamit ve Atatürk döneminde Ermenilerin en gözde halk olarak görüldüğünü anlattı.
Sakarya Üniversitesi Türk-Ermeni İlişkileri Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Haluk Selvi, 1915 olaylarının 100. yılında Ermeni diasporasının tüm dünyada propaganda faaliyetlerini yoğunlaştırmaya başladığını söyledi.
Ermenistan’ın ve uluslararası Ermeni örgütlerinin siyasi lobi faaliyetlerinin yanı sıra kültürel etkinliklere hız verdiğine dikkat çeken Prof. Dr. Selvi, “Bütün bu çalışmaların arkasında Türkiye Cumhuriyeti’ne, 1915 yılında yaşanan olayların soykırım olarak kabul ettirilmesi ve Ermenilere ait olduğu iddia edilen toprakların ve malların iade edilmesi talebi var. Diaspora Ermenileri için bir varoluş sebebi haline gelen ‘Soykırıma uğrayan millet’ düşüncesi, vazgeçilmez bir dayanak noktası oluşturmaktadır. Bunun inkarı ve belleklerden silinmesi, Ermenilerin yaşadıkları toplum içinde erimelerine ve zamanla yok olmalarına sebep olacak bir olgu” ifadelerini kullandı. Ermenilerin tarihte devlet veya toplum olarak bağımsızlığa sahip olmadıklarını hatırlatan Selvi, bu durumun bir düşman yaratma ihtiyacı olarak tezahür ettiğini kaydetti.
Türk-Ermeni ilişkilerinin bin yıllık bir geçmişe dayandığını söyleyen Selvi, Müslüman Türk devletleri hakimiyetindeki Ermenilerin dini ve kültürel özgürlüklere sahip olarak yüz yıllarca refah içinde yaşadıklarını belirtti. 19. yüzyıla gelindiğinde, diğer Osmanlı tebaaları gibi Ermenilerin de kendi kaderlerini tayin etme düşüncesiyle hareket ettiklerini kaydeden Haluk Selvi şunları söyledi: “Ermeniler, Rusya ve İngiltere başta olmak üzere büyük devletlerin desteği ile bu amaçlarına ulaşmak istemişlerdir. Osmanlı Devleti ise, daha çok hukuki reformlarla bu süreci atlatmak istemiş ancak bunda başarılı olamamıştır. Tanınan her hak ve gerçekleştirilen her reform, Ermeniler arasındaki milliyetçilik düşüncesini güçlendirmiş ve sonuçta Birinci Dünya Savaşı sırasında istenmeyen olaylar yaşanmış, Osmanlı Hükümeti 600 bine yakın Ermeni’yi ülkesinin farklı bölgelerine göç ettirmiştir. Bu göç ettirme, Osmanlı Hükümeti’nin savaştığı devletler tarafından Hristiyan dünyaya ‘Ermenilerin katli’ şeklinde propaganda için duyurulmuş, savaş sırasındaki söylem ve yayınlar zamanla sabit gerçekler haline gelmiştir.”
Doç. Dr. Şenol Kantarcı ise özetle şunları söyledi: “Batılı devletlerin, Ermeni iddialarını Türkiye’nin ’soykırım’ olarak kabul etmesini gerek AB sürecinde Türkiye’nin karşısına çıkartmaları gerekse ABD’nin yaptığı gibi Türkiye ile ilişkilerinde konuyu pazarlık aracı olarak kullanmaları ve konu üzerinde geri adım atmadan istikrarlı bir politika dâhilinde Türkiye’ye yönelik dayatmacı siyasi baskı şeklinde uyguladıkları stratejiler, Türkiye’yi dış politikasında ciddi şekilde rahatsız etmektedir. Söz konusu baskılara karşılık Türkiye’nin karakteristik siyasi tavrının ise, kendisine isnat edilen suçlamaları reddetmekle birlikte, konu, tekrar herhangi bir şekilde yeniden gündeme gelinceye kadar, sorun ile ilgili çalışmalarını rafa kaldırması ve Ermeni iddiaları ile ilgili suçlamayı yapan ülkeyle ilişkilerini de devam ettirme şeklinde seyrettiği görülmüştür. Bu konudaki en somut örneği, Fransa’nın 2001 yılında Ermeni iddialarını soykırım olarak kabul eden yasa tasarısını kabul etmesi ve resmileştirmesi olgusuna rağmen, yasanın kabulü öncesi ilişkilerin yasanın kabulü sonrasında da, yasa öncesi normal seyrine dönen ve devam eden Türk-Fransız ilişkilerinde gözlemlemek mümkündür.”