AK Parti Uşak milletvekili adayı Eyüp Gökhan Özekin, Gazze’ye insani yardım götürmek için yola çıkan Mavi Marmara gemisinde, İsrail’de ve süreçte yaşanan gelişmeleri anlattı.
AK Parti Uşak milletvekili adayı Eyüp Gökhan Özekin, Gazze’ye insani yardım götürmek için Mavi Marmara gemisindeki arkadaşlarını yolcu etmek için gittiğinde oradaki ambiyansın etkisinde kalarak son anda gemiye dahil olduğunu söyledi.
Gazze yolcuğunu detayları ile anlatan Özekin, o günleri şöyle dile getirdi; “Gazeteci Hakan Albayrak, Yazar Ebu Bekir Kurban, Doktor Bahadır İslam onların yardım organizasyonu içerisinde Mavi Marmara’ ya binip Gazze’ ye insani yardım götürmek için gönüllü olduklarını duyduk. Yolcu etmek için gittiğimiz bu organizasyonun yolcusu olduk. Hemen aileme, eşime, çevremdeki insanlara haber verdim. Eşim biraz tedirgin oldu. Tereddüt etmeden yola çıktık. Yolculuk saldırı anına kadar dostluk içersinde ilahiler, türküler, ibadet ederek çok güzel bir yolculuk geçti. Gemicilikte gemiyi yedeğe almak diye bir tabir var. Bir gemiyi, iki büyük gemi kontrol altına alabiliyor. Geminin motorunu etkisiz hale getirip, römorklarla gemiyi istedikleri yere götürebiliyorlar. Ama İsrail bu alternatifler yerine şiddete müracaat etme yolunu seçti. Son gece artık operasyon yapacakları anlaşıldı. Bizde Greenpace gibi çevre duyarlılığı üzerine kuruluşlar bile gemilerini çok rahatlıkla teslim etmiyorlar. Gemiye düzenlenen baskınları çiçeklerle karşılamıyorlar. Bizde insanlığı, vicdanı ve Türkiye’yi temsil eden bu geminin böyle çiçeklerle teslim edilmesinin yanlış olacağını düşünerek sembolik bir direniş sergiledik. Geminin 500’e yakın yolcusunun içerisinden, sembolik direniş sergileyecek yüz kadar yolcu seçildi. Geri kalanlar salonlara ve kamaralara götürüldü. Bu yüz kadar yolcu her birimiz birbirimize söz verdik, yemin ettik. Asla ve asla her ne koşulda olursa olsun bir tek İsrail askeri bile öldürülmeyecek. Eğer onların silahları elimize geçerse denize atılacak. Hiçbir şekilde insanlığı, vicdanlığı sembolize eden gemi, terörist gemi gibi algılanmasın diye söz verdik. Herkes sözünde durdu. Sabah namazı vaktinde önce İsrail hücum botları ardından helikopterler ile neredeyse İsrail donanmasının yarısı çok büyük bir denizaltı filosu ile Mavi Marmara gemisi ve kafilede bulunan diğer gemilere çok kanlı bir operasyon düzenlendi.
İsrail ordusu belki de dünyanın en korkak ordusu. Zaten bu korkaklıkları onları daha da saldırganlaştırıyor. Hiç bir silahımızın olmadığını iyi bildikleri halde çıplak elle onlara karşı yapılacak bir direnişe cinayet işlemeden karşı koyamayacaklarını düşündüklerinden olsa gerek ateş ederek geldiler. Hakikaten o sembolik direniş yapacak dediğimiz o yüz kadar gönüllü sözünde sonuna kadar durdu. Biz öldük bizim kanımız aktı, şehitler verdik ama karşı tarafa aynı şeyi yapmadık. 4 tane İsrail askerini esir aldık. Silahlarını da denize attık. Onlar 4 askerini kurtarmak için bizim elimizden, geminin 3.kaptanın eşini ve 1 buçuk yaşındaki bebeğini rehin aldılar. Askerlerden bir tanesini onlarla takas ettik. O kadar korkaklardı ki karşı tarafa serbest bıraktığımız asker, kendi asker arkadaşlarının yanına gitmek yerine koşarak denize atladı. Genel olarak ellerinde sapan taşı olan çocukları katletmekten tutun, Mavi Marmara’ da ki silahsız eylemcileri şehit etmelerine kadar her şey onların korkaklığının göstergesi aslında. Bu korkaklık onları agresifleştiriyor, saldırganlaştırıyor. Netice itibari ile önce 9 Şehidimiz oldu. Sonra Süleyman Söylemez abimiz yıllarca bitkisel hayatta kaldıktan sonra o da geçtiğimiz aylarda o da şehitlik kervanına katıldı. 50 ye yakın yaralımız oldu. Biz daha sonra ellerimizi bağladıktan sonra 13 saat o şekilde bizi Aşdot Limanına götürdüler. Aşdot Limanından sonra da cezaevine götürdüler. Cezaevinde geçirdiğimiz 2 günden sonra cezaevi araçlarına bindirilip havaalanına götürüldük. Havaalanında bu şiddet devam etti. Bazı arkadaşlarımızın kolları kırıldı. Birçok arkadaşımın burnu kırıldı. Havaalanında çok ciddi olaylar oldu. Çünkü şehit ettikleri arkadaşlarımızla dalga geçtiler. Sürekli tacizde bulundular. Yürürken omuz atıp tahrik ettiler. Herhangi bir arkadaşımız tepki gösterdiğinde ise 8-10 asker üzerimize çullandı. Son yaralılarımızı da havaalanında verdikten sonra Türkiye’ye döndük. Bu süreç içerisinde bazı unutamadığımız enstantaneler var. Yabancı yoldaşlarımızın gelip çok manidar bir şekilde sizin başbakanınız Recep Tayyip Erdoğan sizi burada bırakmaz. sizin lideriniz çok güçlü. Bizim liderimiz sizin lideriniz kadar güçlü değiller, bizim akıbetimiz ne olacak gibi sorulara maruz kaldık. Biz hepsine merak etmeyin Recep Tayyip Erdoğan sizi de burada bırakmaz cevabını verdik. Nitekim bizim verdiğimiz cevap doğru çıktı ve Recep Tayyip Erdoğan Mavi Marmara’da Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ya da yabancı bir kedi bile İsrail’de bırakılmayacak, herkes Türk Hava Yollarının uçaklarına bindirilip Türkiye’ye getirilecek talimatını verdikten sonra şehitlerimiz başta olmak üzere, yaralılarımız ve hepimiz o uçaklarla Türkiye’ye doğru yola çıktık. Bu bizim için çok önemli bir konuydu. Yabancı yoldaşlarımızın Türkiye’yi ve Recep Tayyip Erdoğan’ı bu kadar güçlü görmesi onların kafasındaki bu imajın Türkiye tarafından da tasdik edilmesi gerçekten bizi mutlu etti.
Avrupa Mahkemesi kararında Türkiye hep dik durdu. O zaman ki Başbakanımız Erdoğan’ın ve o zaman ki Dış İşleri Bakanımız Ahmet Davutoğlu’ nun bu 3 şartı öne sürmeleri, özür, tazminat ve Gazze’ ye kurulan ambargonun kaldırılması şartı o zaman ki kimi kabine mensubu Ak Partililer tarafından bile eleştirildi. İsim vermeyelim şu anda kabinede ve partide olmayan bir bakan. Kapalı kapılar ardında demişti ki bu özür şartını koymakla siz bu işi çözümsüz hale getiriyorsunuz çünkü İsrail teolojik olarak kendi inancı gereği hiç bir şekilde Yahudi olmayan bir toplumdan özür dilemez bu onların inancına terstir demişti. Tarihinde ilk defa İsrail bu insanlık karşısında dünyaya rezil olduğu için bizden özür dilemek zorunda kaldı. Ve o özür şartı belki de onların bu teolojik prensiplerini de bozmuş oldu Türkiye’nin dik duruşu. Tazminat konusunda da İsrail Türkiye’ yi memnun etmeye çalıştı ama ambargonun kaldırılmamış olması, bizim İsrail’le ilişkilerimizin normalleşme şartlarımızın tamamı yerine gelmediği için o ablukayı kaldırmamaları halinde biz hala dik duruşumuzu sürdürüyoruz. Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak, Bizim atalarımızın, ecdadımızın, Osmanlının ünvanlarından bir tanesi de “veli ün külli mazlumin” dür. Bütün mazlumların koruyucusu ünvanını elde etmiş bizim atalarımız zaten Suriyeli mazlumlara sahip çıkmakla bunu dost düşman herkese gösterdiğimiz gibi Gazze duyarlılığımız Filistin duyarlılığımız bu kapsamdadır. Dolayısıyla sadece Türkiye’den özür dilenmesi ya da mağdurlara tazminat ödenmesi yetmez biz oradaki mazlumların Gazzelilerin maruz kaldığı ambargonun kaldırılması şartının kaldırılmasını ısrarla sürdürüyoruz.
Yahudi lobisinin dünya üzerinde ki ve Amerika’ da ki gücü malum. Bu lobicilik faaliyetleri ile gerek film endüstrisi, gerek medya sektörü gerekse ekonomik finans piyasadaki etkinlikleri ile birçok konuda dünyanın vicdanı başka bir yöne doğru yönelmesine rağmen ABD resmi kolları Birleşmiş Milletlerden veya uluslararası bir takım karar mekanizmalarından İsrail lehine karar çıkmasına engel oluyor. Fakat Sayın Cumhurbaşkanımızın dediği gibi dünya 5 ten büyüktür. Dünya Amerika’dan da büyüktür, İsrail’den de büyüktür. Netice itibari ile bugün dünya vicdanında İsrail nasıl mahkum olduysa yalnızca Mavi Marmarayla değil yıllardır uyguladıkları her türlü zulüm ve baskı politikaları ile dünya vicdanın da insanlık vicdanına nasıl mahkum olduysa, yarın bir gün uluslararası sitemde artık eskisi gibi olmayacaktır. İsrail uluslararası resmi kanalların üzerinden de mahkum olacaktır.”