İnsan, dünyada iyi bir eğitim- öğretim, kültür, sanat, meslek, teknoloji, olgunluk, ahlak,  insanlık sahibi olmalıdır. Kendini, bilim ve teknoloji ile geliştirirken, ahlak değerlerini de özümseyip, benimseyip, içselleştirmeli. Kendine yararlı olan tüm değerleri yaşam tarzı edinmeli ki; başkalarına da yararlı olsun. Kendine yararı olmayanın, başkalarına yararlı olması beklenemez. İlim, bilim, bilgi, meslek, sanat, kültür, teknik sahibi olanlar, dünyada rahat eder. Ahirette de huzurlu, mutlu olur.

Kendini iyi yetiştirmiş insanlar, dünyada; afet, bela, musibet, dert, üzüntü, perişanlık, rezillik, zorluk çekmez. Nitelikli eğitim- öğretim alanlar; kadın olsun, erkek olsun, iki dünyada huzurlu, mutlu, rahat, kolay, ferah, refah içinde güzel, iyi yaşarlar. Toplum içinde güzel örnek olurlar. Saygın kişiliğe sahiptirler. Temiz su, temiz hava, hijyen yaşam, ideal olanaklara sahip olurlar. İnsana yaraşır şekilde yaşama olanağına sahip olurlar. Enerjiyi, suyu, havayı, çevreyi en iyi şekilde değerlendirirler. Ekonomik dertleri olmaz. İnsana yakışır iş ve ekonomiye sahip olurlar. Sanayi, teknoloji, yapay zekâ, inovasyon, altyapı, üstyapı, eşitsizliğin azalması konusunda başarılı çalışma yaparlar. Sürdürülebilir bir hayat sahibi olurlar. Sorumlu üretim ve tüketim sahibidirler. Doğal ve beşeri afetlerden uzak olurlar.

Bilge, olgun insan; dünyanın iklimine, toprağına, havasına, çevresine, suyuna, doğasına zarar vermez. Mankutluk, serserilik, aptallık yapmaz. İklim değiştirecek kadar pislik yapmaz. Sudaki, karadaki, havadaki, toprak altındaki yaşamı korur. Allah’ın yarattığı düzeni, nizamı, intizamı değişikliğe uğratmaz. Dengeli, ölçülü, hassas, sürdürülebilir, hareket eder. Bunu bireysel ve kurumsal olarak harfiyen yapar. Yaptığı yapılar, işler, yapıtlar sağlıklı, sağlam, dayanıklı olur.

 Sanayileşme ile sınırsız bir üretim ve sınırsız bir tüketim, kapitalist toplumlarda devam etmektedir. İnsanlar aç göz, nankör, doymak bilmez, durumdadır. İstekleri karşılanmadığından; huzursuz, mutsuz, kaygı halindedir. Bilinçsiz bir şekilde “Tüketim Çağı” yaşanılmaktadır. İnsanlar mutlu değilmiş. Türkiye 190 ülke arasında “mutlulukta” 94. İmiş. En zengin sömürücü kapitalistler bile mutsuzmuş! Tembeller, asalaklar, Koalalar, Tembel Hayvan gibiler bile zengin olmayı istiyormuş! Zengin olmak için at yarışları, şans oyunları, kumar, sanal kumar oyunlarına milyarlarca para kaptırıyorlar. Bir yanda da tatillere, gezilere, eğlencelere, alkole, sigaraya, uyuşturucuya milyarlarca para kaptırıyorlar! Sonunda emellerine kavuşamadan, akıbeti kötü yere gidiyorlar!

Çevreci anlayışla yaşamasak, kirlilik ve mikrop, canlı yaşamın sonu olacak! Enerji kaynaklarını azaltmamalı. Küresel ısınma oluşturmamalı. Dünya insanlığı olarak ortak akıl kullanmalı. Teknoloji ile canlılara ve doğaya zarar vermemeli. Sorumlu hareket etmeli. Sorumsuzlukla hiçbir iş yapmamalı. Enerji verimliliği sağlamalı. Çevre, üretim, tüketim, kurumsal hareket etmede de, bilimsel hareket etmeli. Kalkınma sağlarken, çevreyi bozmamalı. Her işimiz pozitif, olumlu, müspet olmalı. Görev ve sorumluluğumuzu stratejik plan, program, proje ile en kaliteli ve verimli yapmalı. Hizmetlerden tüm insanlar yararlanmalı. Sömürücü, sömürgeci anlayışla hareket etmemeli. Haram, günah, mekruh işler yapmamalı.

Kalitesiz, verimsiz, iş bilmez insanların yaptığı işlerden, yapılardan hayır ve iyilik gelmez. Kötülük gelir! Bir rüzgâr, sel, deprem, yıldırım, doğal afet gelir! Hepsini yerle bir eder!

Kaliteli insanların yaptığı işlerde; kaliteli, verimli, dayanıklı, sürekli olur. Herkes kendine benzeyeni yapar, eder. Akılsız başın hep kendi çeker. Başkalarına da zararı dokunur.

Bugün, dünyada 2,3 milyar insan kesintisiz enerjiye ulaşamamaktadır. Bir milyarı aşan insan nüfusu açtır ve de sağlıklı su içememekte, kullanamamaktadır. Bütün sorunlar, bilim ve teknoloji ile İslam anlayışı ile çözülebilir. “Acilen 20 milyar dolarlık bir yardıma ihtiyaç vardır.”

 2019 yılında 715 milyar dolar insan öldürmeye, silahlı kuvvetlere ayıran ABD, yardım konusunda pek duyarlı değildir.  ABD ve yandaşlarının, yoldaşlarının; emperyalist, sömürücü, sömürgeci anlayışı, aklını doğru kullanamayanlara daha çok zarar vermektedir.

2018 yılında ülkelerin silahlanmaya ayırdığı para; ABD 649 milyar dolar, Çin 250 milyar dolar, Suudi Arabistan 67,6 milyar dolar, Hindistan 66,5 milyar dolar, Fransa 63,8 milyar dolar, Rusya 61,4 milyar dolar, Türkiye 19 milyar dolar silahlanmaya para ayırmaktadır. En çok silah satan ise %70 ile ABD ve BM daimi ülkeleri ile Almanya’dır. Dünya ülkeleri silahlanmaya yıllık 1,8 trilyon dolar harcama yapılıyor. Bu çok paradır. Ülkemizin yıllık devlet bütçesinin 200 milyar dolar bile olmadığını düşünün!

Yaptığımız her işi kaliteli yapmamız gerekirken; kaliteli insanlar, kaliteli iş yapar, diyelim. Üç gün önce Manisa – Akhisar merkezli 5,2 şiddetinde deprem olmuştu. Dün de Elazığ’da 6,8 şiddetinde deprem oldu. Bir hafta öncede Silivri’de, Muğla’da deprem olmuştu. Kısacası her 8 -9 yılda bir, yıkıcı depremi ülkemizde görüyoruz! Deprem fay kuşağı 18 İlimizin içinden geçmektedir. Ülkemizin %90’i depremden acı, kötü şekilde etkilenmektedir. Ama bireyin, ailenin, toplumun, devletin öyle pek umurunda değildir! Depremde yıkılan binalar daha çok; çok çürük olan betonarme ve diğer binalardır. Bir de kerpiç denen, topraktan yapılan bir ve de iki katlı binalardır! Ülkemiz yüzlerce yıkıcı deprem geçirmektedir. Ama 1999 yılında olan Marmara Depremi’ne kadar hiçbir etkili, yetkin, denetlenen önlem alınmamıştır!

Millet ve ülke olarak kazancımızı, akılsızlıktan yaptığımız, aptalca işlere harcıyoruz. Şöyle ki;

             1-) Devletin, hazine arazisine gidip, gecekondu bina yapıyoruz. Briketten, çamur ile ya da kireç, çimento ile gecekondu binaları yapıyoruz. Bazen belediye bunları yıkıyor. Bazen de yıkmayıp, bir hükümet geliyor. Birkaç bin lira ödeyene, af yasası çıkarıyor. Devlet,  belirlenen cezayı vatandaştan alıp, tapu veriyor! Daha sonrada “kentsel dönüşüm” denilen yasa ile bu binalara devlet para ödüyor. Bu yerlere gecekondu yapma iznini, arsayı yasadışı aldıkları mafyaya halk ödüyor. Vatandaş mafyaya, devlete, belediyeye ödeme yaparak, daha sonra depremde altında kalacağı, binaları kaçak olarak kendi yapıyorlar.

2-) Hazine arazileri, orman arazileri, yaylalar, vakıf arazi ve binaları 2003 yılına kadar alabildiğine yasa dinlemezler tarafından kullanıldı. Bazen de Vakıflar Müdürlüğü çok küçük paralarla vakıf arazilerini halka sattı. Çünkü zaten halk gasp etmiş! Devlet, barı birkaç kuruş alıp, durumu kurtlarıyım, düşünmüş!

3-) 2003 yılına kadar bina, ev, konut yapacak olanlar, hiç izin almadan, plan- proje çizdirmeden, sabah kalkıp, inşaata başlıyordu.  Bunu köy, mahalle, kentte, ormanda, yaylada, dere kenarında, dere içinde yapıyordu!

4-) Kullanılan demir, çimento, harç, kat sayısı, demir bağlama, zemin araştırması yoktu. Bu işin sorumlusu 2003 yılına kadar sadece belediyelerdi. Belediyelerde görevlerini zaten hiçbir konuda doğru, dürüst, hakkaniyetle, hukukla yapmadılar. Depreme dayanıklı bina kavramı yoktu. Kiriş ve kolanlar birbirine eğreti bağlanıyordu. Bu bağlamalar, depremde çözülüyordu. “Radyan temel” olayı hiç yoktu!

5-) Harç, el ile yoğruluyor. 20 litrelik tenekelerle işçiler taşıyarak döküyordu. Yerde yoğurulan harca toprak karışıyordu. Topraklı harç, kolon ve kirişlere dolduruluyordu. Yetersiz, tekniksiz, demir bağlantıları kullanılıyor. Kum ise ya toprak kaynaklı oluyordu ya da deniz kenarlarından veya deniz içinden alınıyordu! Plajlardan alınan kum çukurları, insan boğulmalarına neden oluyordu. Normal, dağdan alınan sarı toprak sözde yıkanıyor! Kum diye inşaatçılara satılıyordu.

6-) Belediyeler, gecekondulara göz yumuyordu. Gecekonduları oy deposu olarak kullanıyorlardı. Ormanlar, hazine arazileri gecekondulaşıyordu. Daha sonrada tapu verilme bahanesi ile devlet tarafından halk soyuluyordu. Devlettin, sahteci- sahtekârları ile toplumun hileci, haramcıları ortak çalışıyordu.

7-) 2018- 2019’un ilk yarısına kadar; plansız, imarsız, iskânsız binalara müracaat edip, parasını ödeyen; 7,5 milyon binaya iskân verildi. Bu iskân karşılığı devlet 24 milyar lira para halktan alıp, hazineye koydu. Bazı hazine arazileri de iskân ile birlikte halka ucuzundan satıldı. “Müracaat edemeyen;  6 milyon bina daha vardır. Bunların müracaat edememeleri; bir binada bulunan tüm daireler için, bir kişinin sorumlu olup, müracaat etme koşulu getirilmesinden kaynaklandı.”

8-) Ülkemizde 7 (yedi) milyon bina, 20 yıl içinde “kentsel dönüşüm” kapsamında yıkılıp, yeniden yapılacak.  Bu devletin kararıdır.

“Devlet, millet olarak, paramız ve canımız, cananımız; trafik kazalarına, teröre, faizli borçlanmaya, eğlenceye, sigara ve alkole, depremde yıkılan binalara gitmektedir. Bir de devleti, milleti çalanlara, hortumculara paramız gitmektedir.”

9-) 1999 yılı Marmara Depremi’nde bendeniz, saat: 12.25’e kadar ilkokul öğretmenliği yapıyordum. Altı ders saati derse giriyordum. 12.25’den sonra Karamürsel Gazetesi’nde muhabirlik yapıyordum. Deprem ile ilgili haber, söyleşi yapıyordum. Marmara Depremi’nde kurtarma ekibi diye bir organizasyon yoktu. Binalar kontrolsüz yapılıyordu.

 Marmara Depremi sonrasında, Ak Parti Hükümeti döneminde şunlar yapılmaya başlandı:

A-) 2002 yılı itibarı ile ülkemizin 19 İlinde “Depreme Dayanıklı” bina yapılmaya başlandı.

B-) 2012 yılı itibarı ile ülkemizin 81 İlinde, her yerinde “depreme dayanıklı” binalar yapılmaya başlandı.

 C-) Doğal ve beşeri afetlerde “kurtarma ekipleri” kuruldu. AKOM, AFAD, UMKE, JANDARMA Kurtarma, Polis Kurtarma, Belediye Kurtarma, İtfaiye Kurtarma… Gibi pek çok kurtarma ekipleri oluşturuldu. Bu ekipler, afet anlarında mükemmel şekilde kurtarma yapmaktadırlar.

Ç-) Zemin etütleri jeoloji mühendislerince yapılmaya başlandı. ( Hükümetimin dikkatine saygılarımla sunuyorum: Sahtekârlar bina yaparken, ticari maksatlı her türlü hile ve sahtekârlık yapmalarını sürdürmektedirler!)

“İlçe belediyelerinin henüz kurtarma ekipleri yok, oluşturulmamış!” Yasa gereği, İlçe belediyeleri de “Kurtarma Ekipleri” oluştursalar, daha iyi olacak. Daha da iyisi; sağlam, sağlıklı zeminlerde, sağlam binalar yapmaktır. Öyle yıkılan, tamamen çöken binalarda; masanın altına gir! Koltuğun yanında kendini küçült, deprem çantasını yanınıza alın, demekle can kurtulmuyor!

Ben, depremde tavan ile döşemenin birbirine yapıştığını, tuğlaların bile tuz- buz olduğunu çok gördüm! Sağlam zemindeki, sağlam binalar, fay kırığının ortasında kaldığında bile hiç zarar görmediğini çok gördüm.

Ülkemizde 500 fay hattı var. Bu fay hatlarından ve alüvyon zeminlerden sakınmak gerekir. Sağlam, dayanıklı, taşıyıcıları sağlam binalar yapmalı. Zemin sağlam, bina sağlam ve dayanıklı olmalı. Fay hatlarından uzak olmalı.

1999 Marmara Depremi’nde, “Sivil Savunma Müdürü’ne” gittim. Ne yaptıklarını, sordum.  “Benim sadece bir mühürüm ve masam var, dedi. Başka hiçbir şeyim yok, dedi.” O zamanın ortak kurulu hükümeti de; yabancı ülkelerden gelen deprem yardımları ile memur ve emekli aylığı ödedi. Zira devlet ekonomik çöküntüdeydi!

Bendeniz, ne kadar devleti, yöneticilerini eleştirsem de; “hep yapıcı, olumlu, teşvik amaçlı, yol gösterici, çare olucu, çözüm önerici, ufuk açıcı, bilgilendirme hedefli eleştiriyorum.” Yıkıcı, yol kapatıcı, gözden düşürücü, kötü amaçlı, art niyetli, fitneci, fesatçı, hakaretçi olarak eleştirmiyorum. Hak ne ise, hakikat nasılsa, onu yazıyorum, söylüyorum. Kimsenin hak, hukukuna girmemeye çalışıyorum. Hakkı, hakikati yazmak, söylemek hukuki hakkımdır. Ülkemizde ise bu daha anlaşılamamış. Yazılarıma sansür uygulanıyor. Hatta yazım için mahkeme yargılıyor!

Devlet, etkin, şeffaf, yararlı, önemli, değerli bir yönetim kurmalı. Çalanların tüm malına, mülküne el koymalı. Haksızlıklara, yasa tanımazlara fırsat ve olanak tanımamalı. Hizmet sorumluluğu taşımayanları, kamuda bulundurmamalı. Toplumsal sorumluluk oluşturmalı. İnsan haklarına uygun hareket etmeyenlerden; memur, amir, yönetici etmemeli. Sosyal, çevre, ekonomik, insani sorumluluk taşımalı. Toplumun her bireyi kaliteli, verimli, yaşama azminde olmalı.

Günümüzde, OECD raporlarına göre; insanların, gençlerin %20 ile %27’si bir eğitim – öğretim almamakta, bir işte çalışmak istememektedir. Yanı Tembel Hayvan, Koala gibi bir durumdadırlar! Yanı eğitimsiz, öğretimsiz, bilgisiz, mesleksiz, sanatsız bir insana; kim, ne, nasıl, niye, neden iş versin? Ne diye işe alsın? Alırsa, başına nasıl ve kaç bela getirir? Ne yararı olur?

“ İnsan odaklı, eğitim- öğretim, öğrenim, iş, işlem, hizmet etmeliyiz. Doğruluk, dürüstlük, adalet, hakkaniyet hizmet değerlerimiz olmalı. Doğal kaynakları ve çevreyi korumalıyız. Toplumsal fayda amaçlı sorumluluk projeleri gerçekleştirmeliyiz. Büyümeliyiz. Güçlenmeliyiz. Yenilenmeliyiz. Değişmeliyiz. Önemsemeliyiz. Teşvik etmeliyiz. Kazancımızı toplum ile paylaşmalıyız. Enerji ve doğal kaynakları ekonomik kullanmalı. İsraf etmemeli. Bizden sonrada dünyada, insan ve hayvan neslinin yaşayacağını unutmamalı. İnsanların sorumsuz hareket etmeleri nedeni ile “iklim acil durumu” ilan edilmeli. Aksi halde bu aklı işlemez, aklı çalışmaz; ilim, bilim bilmez insan kıllıklılar, dünyayı yaşanmaz yapacaklar. Hayatı körletecekler! Kendi bencil, hodkâmlıkları yüzünden; kendilerine, başkalarına, her canlıya, cansıza zarar vermektedirler!”

“Millet olarak, ümmet olarak; pek akıllı, zekice, uyanık, dikkatli, ilmi, bilimsel, teknik, önlemli yaşama alışkanlığı edinemiyoruz. Bir taraftan doğal afetlerle daha da zayıflıyoruz. Diğer taraftan terör olayları ile zayıflamayı ilerletiyoruz! Bilgi toplumu olmadığımız için aklımız da gelişmemiş oluyor. Gelişmemiş akılla yaptığımız her iş, eylem, davranış yarım yamalak olmaktadır. Oysa bilgi ile hareket edebilsek, ne doğal afetlerden zarar görürüz. Nede beşeri afetlerden ve terörden, savaşlardan etkileniriz.”

“Aklı yeterince doğru işlevli kılamadığımızdan, her olaydan zarar görüyoruz. Tuzağa düşürülüyoruz. Ülkemizde etkin 123 terör örgütü vardır. Bu 123 terör örgütünü besleyen, koruyan, geliştiren; dernek, vakıf ve siyasi partiler vardır. Bazı terör örgütleri, PKK gibi HDP gibi açıktan düşmanlık, ırkçılık, vahşilik, katliam yaparak, taraftar bulmaktadır. Diğer sol, komünist terör örgütleri de aynı yolu takıp etmektedirler. Bunlar, Marksist, Leninist, Stalinist kan dökücü terör örgütleridir.

PKK, komünist, Marksist ırkçı bir terör örgütüdür. Biz, Kürtçü bir partiyiz. Kürtlerin partisiyiz, deyip, Kürtleri aldatıp, kandırıyor. Kürtleri, Türkiye’de, İran, Irak, Suriye’de grup, ailece, toplu halde katlediyor. Avrupa’nın 12 ülkesinde etkindirler. Orada da her tülü zalimliği, zulmü yapıyor. Kürtlerin tüm kutsallarına, değerlerine saldırıyor. Ama yinede 8 milyon kadar, %13 kadar taraftar bulabiliyor! Akıl, zekâ, bilgi, sorgulama, yargılama, değerlendirme doğru yapılmazsa, pisliğin farkında olunmuyor!”

“Bazı terör örgütleri de FETÖ/ PYD gibi münafık terör örgütleridir. Kendi asıl kimliğini gizleyerek; sinsice,  şifreli yazı şeklinde insanları tuzağına, ağına düşürür. Fetö terör örgütü, İslam cemaati şeklinde halkın içine girdi. Taraftar buldu. Devlete, milletin içine sızdı, yerleşti. Devletin her organına %70 -95 olarak yer aldı. Bu bir ABD/ CIA kurgusu, besleyicisi, mankut’u olan bir organizasyondu. Kendini güçlü sanınca, devleti ele geçirmeye, emperyalistlere peşkeş çekmeye başladı. 15 Temmuz 2016 günü akşamı askeri darbe girişiminde bulundu. 251 kişiyi katletti! 2,194 kişiyi silahlarla yaraladı! Şu anda tüm terör örgütleri ile işbirliği yapmakta, akıl hocalığı etmektedir.

FETÖ, ülkemizde ve 170 ülkede askeri, ekonomik, siyasi, dini, sosyolojik, sanat, spor, eğitim, öğretim, meslek odaları, sanayi, ticaret olmak üzere tüm dallarda etkindi. Hükümetlerden taraf oluyor. Her gruba şirin görünüyordu. Gerçek yüzlerini herkesten gizliyorlardı. Mümin ile Müslüman oluyor. Ateist, komünist, ırkçı ile benzerlik sağlıyordu. Kendini hep gizliyordu. Fırsat ve tehditleri görüyor. Önlem alıyordu. Çünkü devletin tam içinde, merkezindeydi. Asker, general, istihbarat, polis, yargı, yönetimi ele geçirmişti. Yaptığı katillikler, katliamlar gizleniyordu. Devletin olup- bitenlerden haberi yoktu. Zira devlet olmuştu! Her alanda yapılanmıştı. Hiyerarşik kademeleri, organizasyonları vardı. Dünya üzerinde bu şekilde daha örgütlenen hiç bir terör örgütü olamamıştır.

Fetö terör örgütü kendi aralarında “Baylok” denilen özel gizli iletişim- haberleşme ağı kurmuş. Kendi aralarında özel sözcüklerle haberleşiyorlardı. Hangi sözcüğün ne anlama geldiğini sadece kendileri biliyordu. 1,200 sözcük ile gizli anlaşıyorlardı. En çok eğitim- öğretim alanında örgütlenmişlerdi. Polis, askeriye- ordu, yargı, güvenlik güçlerinin tamamına yakınını ele geçirmişlerdi. İki bin özel okulu, iki bin öğrenci yurdu, 2 bin kadar dershanesi, yurt dışında 2,500 özel okulları bulunuyordu. Ülkemizde de 2,700 sanayici işadamları vardı. Dernekleşmişlerdi. Bukalemun gibi olduklarından, haksızlığa tepki vermeyişlerinden, kendilerini belli etmediklerinden, namaza açıktan gelmediklerinden, biz onlara; sığır gibi adam derdik. Gazeteleri de; Zaman Gazetesi idi. Ona da; saman gazetesi derdik. Güven vermezlerdi. Ama çiçek, hoşgörü, hoş sözlerle insanları yine de aldatmayı becerdiler.”

Dört gün önce Elazığ merkezli 6,8 şiddetli, 7 km. derinliğinde bir deprem oldu. Karadeniz kıyısından, Diyarbakır’a kadar hissedildi. İlgisiz devletin, vurdumduymaz, anlamaz insanların yaptığı; çürük, kerpiç- toprak, sahtecilikle yapılan, betonarme binalar çöktü. Ya da ağır, orta, az hasar aldı. Depremde 41 kişi öldü! 45 kişi enkaz altından kurtarıldı. 1,607 kişi de yaralı kurtarıldı. 18 kişi yoğun bakımdadır. Kurtarma ekibinde 3,773 kişi vardı. Elazığ’da 31 yıkık bina, 249 tane ağır hasarlı bina oluştu. Çevrimtaş Köyü’nün tamamına yakını kerpiç bir veya 2 katlı, 60-70 yıllık binalardan oluştuğundan, çöktü! Malatya’nın küçük bir İlçesi olan, Doğanyol İlçesi’nde de 25 kerpiç bina çöktü. Allah’tan ölenlere rahmet, yaralılara şifa diliyorum. Devletimiz ve milletimiz acil, bir saat içinde olaya acil müdahale etti. Parasal, erzak, malzeme, kurtarma, konut yetiştirdi. Çünkü gece sıcaklık eksi 17’ye düşüyordu. Devletimiz yıkılan evlerin tümünü yapıp, halkımızın hizmetine elhamdülillah sunacak. Bazılarına da o bölgede olan hazır yapılmış evlerden verecek.

Kızdığım, birkaç olayı aktarmak istiyorum: 1- Bizler,  ülke ve millet, devlet olarak, nerede bir doğal ve beşeri afet olsa, hemen oraya yetişiyoruz. Her yıl 150 kadar ülkenin halkına yardım ediyoruz. Hem devlet kurumu hem de yardım kurumları olarak yetişiyoruz. Hatta zengin ülkelerin, 1,000 metre kuleleri olan ülkelerin halkına yardım ediyoruz.

2- Dubai, Burç Halife Kulesi 825 metre= 165 kattan oluşuyor. Bu ülke terör oluşturucusu, besleyicisi, katliam yaptırıcıdır. Suudi Arabistan, Cidde 1,000 metreden yüksek kuleyi bitirmeye çalışıyor. Bu ülkede terör besleyicisidir. Çin- Şanghay yine terör devletidir. 632 metre yüksekliğinde kuleleri var. Goldin 696,5 metre, Lotte 655 metre, Abraj 601 metre, Ping 599 metre yüksekliğindeki kulelerdir. Bu ülkeler, Türkiye’den 10 kat daha zengindir. Türkiye’mizde kişi başı 10 bin dolara yakın milli gelir var, diyoruz, ama en büyük eşit olmayan gelir dağılımı var.

3- Depremin üzerinden 2 gün geçmiş. Diğer ülkeler yardım yapalım mı? Diyor. Yardım talebi de ülkemizden gelmedi. Hükümetimize çağrım; bu halkın parsını gidip de; bu zevk, keyif, âlem, eğlence içinde olan bu devletlere aktarmamasıdır. Önce halkımız toprak, çürük binalardan kurtarılmalıdır. Anadolu tümü ile kerpiçtir. Doğusu, Batısı, Kuzeyi, Güneyi, köyler, bazı kentler hala kerpiçtir. Olmayanlarda çürük, sahteci sahtekârların yaptığı çürük binalardır.

Yanlış anlaşılmasın. Bendeniz merhametli, insancıl, acıyan, şefkatli, müşfik, merhamet duyan, 24 yıl Kızılay Şubesinde gönüllü yönetimde en etkin bulunan kişiyim. İlçemizde, İHH insani Yardım Derneğini kuran, oluşturan kişiyim. On kadar derneğin yöneticiliğini ve kuruculuğunu yapan kişiyim. Ama her şeyi akıllıca, zekice, makul, mantıklı, akl-i selim- sağduyulu yapmalı. Yukarıda saydığım ülkeler, PKK destekçisidir. Ülkemizi yıkmak, parçalamak amacı gütmektedir. Bizde gidip, bu fakir, yoksul, çaresiz, beceriksiz milletin parasını, buralara olanca güçle aktarmamalıyız. Her şeyin bir yolu, yordamı, olması gerekeni vardır.

Dengesiz, ölçüsüz, bilgisiz, bilinçsiz artan nüfusa, sürekli yardım etme yerine; eğitim- öğretim, meslek, sanat, yönetme bilgisi kazandırmalıyız. Kendi ayakları üzerinde durma becerisi kazandırmalıyız. “Üretim yapma bilgi, becerisi, yeteneği kazandırmalıyız.” Balık vermeyi bırakmalıyız. Hatta balık tutmayı bile öğretme yerine; “balık yetiştirmeyi öğretmeliyiz.” Hayvancılığı kaliteli, verimli yapmalıdırlar. Tarım yapamıyorlar. Tarım yapma bilgisi, becerisi, olanağı, makinesi kazandırmalıyız. Teknik elemanlar sağlamalıyız. Sanat, meslekler gelişmemiş. Sanat, meslek sahibi yapmalıyız. Sanayileşmemişler. Endüstri, teknik, teknolojileri yok. Teknik, teknoloji, sanayi, enerji, iletişim, bilişim, ulaşım sahibi yapmalıyız. Bizde 400 bin öğretmen işsizdir. Pek çok alanda işsiz teknik, tekniker elamanlarımız, mühendislerimiz vardır. Onları eğitim- öğretim, meslek, sanat, üretim öğretme için göndermeliyiz. Öyle hep parasal, maddi yardım yapmak, süreklilik oluşturmayınca, pek yararı da olmaz. Yapacağımız katkı süreklilik oluşturmalıdır. Sürekliliği olmalıdır. Bendeniz, anlayanlara yazıyorum, söylüyorum. Anlamayanlara, yazım ve sözüm yoktur.