TÜSİAD Başkanı Erol Bilecik, "Rekabetçiliğin ve sürdürülebilir büyümenin yolu inovasyondan ve teknolojik yetkinlikten geçiyor. Yenilikçi fikirlere yatırım yapmak; tasarımda ve üretimde teknolojiyi odağa almak artık şart" dedi.

TÜBİTAK Teknoloji ve Yenilik Destek Programları Tanıtım Toplantısı TÜSİAD Genel Merkezi’nde gerçekleştirildi. Toplantının açılış konuşmalarını Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Başkanı Erol Bilecik ve TÜBİTAK Başkanı Arif Ergin yaptı.

TÜBİTAK ile yapılan bu çalışmanın hayırlı olması dilekleriyle sözlerine başlayan TÜSİAD Başkanı Erol Bilecik, “Küreselleşen iş dünyasını derinden etkileyen kavramların başında değişim olgusu ve süreci yer alıyor. Her yeniliğin çok çabuk eskidiği ve değişimin neredeyse tek değişmeyen şey olduğu günümüz dünyasında, ekonomik kalkınmanın lokomotifi ‘yenilikçilik’tir. Dünya ekonomisi muazzam bir hızla yeni bir sanayi devrimini ve dijital dönüşümü yaşıyor. Bu dönüşümde rekabetçiliğin ve sürdürülebilir büyümenin yolu inovasyondan ve teknolojik yetkinlikten geçiyor. Yenilikçi fikirlere yatırım yapmak; tasarımda ve üretimde teknolojiyi odağa almak artık şart” dedi.

Bu noktada önceliğin katma değeri yüksek ürünlere yönelmek ve daha verimli üretim yapmak olması gerektiğinin altını çizen Bilecik, bu sayede Türkiye’nin rekabet gücünü artırmasının ve kalkınma hedeflerine ulaşılmasının mümkün olacağını belirtti.

Türkiye olarak dijital dönüşüm sürecinin dışında kalınmaması gerektiğini altını çizen Bilecik, Ar-Ge kaynaklarında olumlu gelişmeler yaşandığını ancak ülke potansiyeli olarak daha fazla kaynak oluşturabilineceğine vurgu yaptı.

“Milli gelir içindeki toplam Ar-Ge harcaması payının yüzde 3’e seviyesine ulaşması hedefini önemsiyoruz”

Erol Bilecik “Her ülkenin inovasyon performansında, o ülkenin Ar-Ge’ye ayırdığı kaynaklar önemli bir yer tutuyor. Bu kaynakların artışı bakımından ülkemizde son yıllarda olumlu gelişmeler yaşandı. Ar-Ge’ye yönelik kapsamlı teşvikler söz konusu ve özel sektör Ar-Ge merkezlerinin sayısı da giderek artıyor. Teknoloji ve yenilik destek programlarının Ar-Ge projelerine destekleri de bu süreçte önemli rol oynuyor. Ancak; biliyoruz ki ülke olarak potansiyelimiz bunun çok daha ötesinde. İstediğimiz düzeye ulaşabilmek için Ar-Ge’ye ayırdığımız kaynağı ve üniversite-sanayi işbirliklerini geliştirmek durumundayız. Milli gelir içindeki toplam Ar-Ge harcaması payının yüzde 3’e, özel sektör Ar-Ge harcaması payının ise yüzde 2 seviyesine ulaşması hedefini bu anlamda önemsiyoruz” dedi.

Bilecik, özgün fikirlerin, katma değeri yüksek hizmet ve ürünlere dönüştüğünde dünyamızı değiştirme gücüne sahip olacağını söyleyerek, “Dolayısıyla gerek bugün, gerekse gelecekte, destek programlarının da, ancak yeni fikir üretme heves ve becerisine sahip bireylerin var olduğu bir toplumda maksimum fayda sağlayacağına inanıyoruz. Çünkü biliyoruz ki ancak insana yatırım yaparak bilim ve teknoloji üreten ülkeler, ekonomik büyümelerini de sürdürülebilir kılıyor” diye konuştu.

”Şeffaflaşmalıyız”

TÜBİTAK Başkanı Arif Ergin ise bugün TÜBİTAK’ta faaliyette olan 72 programın bulunduğunu kaydederek, “Örneği kendimden vereyim. Cüsseniz büyükse hiçbir kavgaya girmemenizi öneririm. Çünkü karşı tarafı yendiğinizde ’Zaten cüssesi büyüktü ve yendi’ diye küçümsenirsiniz. Yenilirseniz de ’Bu cüsseyle bile yenildi’ diye küçümsenirsiniz. TÜBİTAK da 10 tane Ar-Ge başvurusunu alıp da kabul etse, kaliteyi yükseltmek için 3’ünü kabul etse ’Yüzde 70’i reddediyor’ diye eleştirilirsiniz. Ancak 10 başvurunun 8’ini Kabul ettiğinizde de ’Yahu ne kadar basit projeleri kabul ediyor’ diye eleştirilirsiniz. Bundan kurtulmanın tek yolu şeffaflık." diye konuştu.

Ergin, kurum olarak şeffaflaşmak üzerinde çalıştıklarını belirterek, “Projeleri kabul ve reddetmede nedenleri sunmalıyız. İtiraz mekanizmaları oluşturmalıyız. Bu çabalara başladık” dedi.

TÜBİTAK olarak Türkiye’nin büyük bir coğrafyaya örnek olduğunu gördüklerini söyleyen Ergin, “TÜBİTAK olarak 46 ülkeyle 57 anlaşma kapsamında iş birliği yapıyoruz. Bu kapsamda gördük ki bazı ülkeler bizi gibi sanayi ve akademiyi birbirinden ayırmıyorlar. Dünya örneklerine çalıştık ve gördük ki Türk bedenine ne Kore gömleği, ne İngiliz ceketi ne de Brezilya ayakkabısı oluyor. O yüzden dünya birikimlerini yanımıza aldık” dedi

22 yıllık birikimi, bu araştırmalarla birleştirdiklerini belirten Ergin “Liyakatı odağa oturtup, gerçekle hareket etme zorunluluğumuzdan dolayı bu programı şekillendirmeye çalıştık. Hem kendimize hem ülkemize hem de dünyaya yararlı bir yere gelmek istiyoruz.İnşallah 2018 yılının içinde başarıları göreceğiz” diye konuştu.