Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Pazar Ziraat ve Doğa Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Fatih Seyis öncelikle Türkiye’de çayın geçmiş ile ilgili şu bilgileri verdi: “Çayda ilk denemeler 1888’li yıllarda Bursa’da başlamış. O dönemde raporlarda olan eksikliklerden dolayı çay üretimi için Bursa gibi yanlış yerler seçiliyor. Daha sonraları Ali Rıza Erten ve Zihni Derin öncülüğünde yapılan çalışmalar ile çay ürününün bölgemize kazandırılması sağlanıyor.

Çay, 1970’li yıllarda 1 kilo çayın bir işçinin 3 günlük yevmiyesine bedel olduğu yıllardan bugün yaklaşık aileleri ile birlikte 1 milyon kişinin 835 bin dekar bir alanda çay üretip gelir elde ettikleri stratejik bir ürün aşamasına geldi. Bazıları çaya alternatif ürün geliştirmekten bahsediyor ama böyle bir şey olmaz.”

Tarım meseleleri ile ilgilenirken öyle takım elbise, topuklu ayakkabı ile bahçeye bakmanın doğru olmadığını ve işin içine girip müstahsili anlamak gerektiğini belirten Seyis konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Gübreleme konusunda çok fazla yanlışlar yapılıyor. Çaya atılması gereken azot miktarı dönüm başına 15 kg. Ancak %25 azot içeren gübrelerden toplam 60 kg atılması gerekiyorken, üreticilerimiz 200 – 300 kg’a kadar gübre atabiliyor. Bu durum toprak için çok önemli olan ph değerinin olması gerekenin çok altına düşmesine sebep veriyor. Bu da bitkilerimizin yeterince beslenememesi demek.

Eskiden set araları geniş olduğu için çay diplerine gübre atılırdı. Bu en doğru yöntemdir. Şimdi ise gübre üstten ve fazla miktarda atılıyor. Bununla birlikte bahçe içerisinde gezildiği için toprak daha çok basılıyor ve gübreden bitkilerin alması gereken değerler de alınamıyor.

Hep toplanması gerekenin 2,5 yaprak olduğunu söylüyoruz, ancak 5 – 6 yaprak toplayanlar, çift makas atanlar bile var. Bu çok sıkıntılı ve çaya zarar veren bir durum. Bununla birlikte bir de Gürcü işçi sorunu var. Onlar da çok alttan çay topluyorlar. Böyllikle bitkinin boyu zamanla kısalıyor. Bu da eskiden toplandığını söylediğimiz rüzgarda sallanan filizler yerine ancak 5-7 cm kadar uzayabilen ürünleri getiriyor. Yani çayımıza hem gübre verirken alttan, hem de dibinden toplayarak üstten baskı uyguluyoruz. Bu sebeple çay bitkisi kendisini korumaya alıyor; boyunu kısaltıyor ve hatta tohuma kaçıyor.

‘Hayde Çaya Bakalım’ hareketi güzel bir oluşum. Ben üreticilerimizi tanıdığım için bu konuda ümitliyim. Bu kampanyaya bir vurgu yapmak adına gerçekten çaya bakmamız gerektiğini düşünüyor ve ben de ‘Hayde Çaya Bakalım’ diyorum.”