Çünkü onlar, yazdıkları romanları hayalden sadra, sadırdan da satıra kanaviçe gibi işleyenlerdi. Burada yeşerttikleri edebi çiçekleri gönüllere ve ruhlara serpenlerdi. Yani okuyucunun bam teline dokunanlardı.
Teknolojinin ilerlemesiyle birlikte edebiyat evlerine, davetsiz ve yabancı bir misafir ansızın gelip kondu. Bu zoraki misafirin gelmesiyle, artık hikâyeleri, makaleleri ve romanları yazarken hayal gücümüze ve edebi dilimize ihtiyaç duymamaya başladık. İşin kolayına kaçarcasına kendimizi o misafire yani ChatGPT isimli yapay zekâya sığınmaya başladık. Daha da kötüsü ise edebi donanım yoksunluğumuzun ortaya çıkmaması için Sayın Chat GPT marifetiyle kendimizi yazar olarak göstermeye çalışıyoruz.
Üzülerek belirtmek isterim ki, Sayın Chat GPT’nin gelmesiyle yazmak artık bir “sanat” olmaktan çıkmış ve bir “komut işi” haline gelmiştir. Bu durum aslında, bir yönüyle edebi şahsiyetlerin güçlü kalemlerinin kırılması anlamına geliyor. Öyle ki, yazılan makaleler ve romanların hayalden satıra mı yoksa yapay zekâdan okura mı sunulduğu anlaşılamıyor.
Bu bir emek hırsızlığı mıdır bilemem ama… Yapay zekâ sayesinde akılların dondurulduğunu, hayallere dayalı yazıların sonuna gelindiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
Bir makale okuyorsun ama kendine şu soruyu sormadan edemiyorsun: “Bunu gerçekten o mu yazdı, yoksa Sayın Chat GPT‘ye mı yazdırdı?”
Hani Köroğlu Destanı’nda geçen “Tüfek icat oldu, mertlik bozuldu” sözü var ya… İşte o söz, geçmişin değer yargılarının teknolojiyle nasıl sarsıldığını haykırır. Bugün aynı etkiyi, dijital çağın kalemi olan yapay zekâlar yaratıyor. Sayın Chat GPT gibi büyük dil modellerinin hayatımıza girmesiyle birlikte yazının, düşüncenin ve anlatımın doğası ciddi bir dönüşüm içine girdiğini görüyoruz. Bu durum, beynimizin hazıra konduğu ve düşünce hücrelerinin hantallaştığı anlamına da gelebilir.
Öyle zaman gelecek ki; “Bir zamanlar kalem, düşüncenin şekil bulduğu; emeğin ve zihnin ortak ürünüydü” demekten kendimizi alamayacağız. Çünkü ChatGPT gibi programlar, bu emeği yok eden —hatta emeğe saygısızlık anlamına gelen— bir kolaycılığın kanıtı olmuştur.
Özellikle edebi alanda kullanılan yapay zekâlar, her ne kadar hızlı ve verimli gibi görünse de perde ardında farklı bir amacın olabileceğini düşünüyorum. Uzun vadede bunun olumsuz sonuçlarını göreceğimizi tahmin etmek zor olmasa gerek… (Not: O gün gelince bu makale hatırlansın isterim.)
“GhatGPT icat edildi, Kalem kırıldı” derken, belki de o kalemin ardındaki insan sıcaklığının, içsel mücadelenin ve bireysel emeğin giderek siliniyor oluşunun hüznü yatar içimde…
Tabi ki burada yapay zekâdan faydalanmayalım gibi bir çıkarım yapmanın da doğru olmayacağını ifade etmek isterim. Şöyle ki; Herhangi bir edebi konuyu ele aldığımızda, yapay zekâyı belki bir e-düzenleyici (e-editor) olarak kullanabiliriz. Ancak yazının tamamını ona teslim etmek, edebiyata ve edebi şahsiyetlere karşı bir saygısızlık olur diye düşünüyorum. Hatta biraz daha ileri gitmek istiyorum. Şöyle ki; “Edibin yani yazarın silahı ve mahremi kalemdir. O kalemi yapay zekâya vermek, silahını ve mahremini teslim etmek anlamına gelir.”
Her şeye rağmen... ChatGPT ile kalem kırılsa da mürekkep hâlâ bizde.
Saygılarımla