Eğitmek, öğretmek bir bilim dalıdır. Eğitmek- öğretmek için pedagojik yol ve yöntemleri bilimsel öğrenip, uygulamak gerekir. Eğitmek- öğretmek için pek çok bilim dalını öğrenip, uygulayabilmek gerekir. Eğitim ve öğretim öyle yolsuz, yöntemsiz, bilimsiz olmaz. Öğretmen, eğitimci, pedagog olmak için; yaratılış yeteneği olanların, uzun bir eğitim- öğretim almaları gerekir. Herkesten öğretmen, eğitimci olmaz, olmamaktadır. Yaratılıştan bir haslete, yeteneğe, beceriye, fıtrata, yapıya sahip olanların, eğitim- öğretim sonucu, eğitimci öğretmen olmaları mümkündür.

Öğretmen olanlar, eğitmeyi bilip, becermeli. Sevgi, saygı içinde çocuğu, genci, insanları eğitip, öğretmeli. Görevini çok severek yapmalı. Sevgi olmadan, eğitim- öğretim görevi olmadığı gibi hiçbir iş başarılı olmaz.

Bugün, öğretmenlerin çok büyük bir çoğunluğu öğretimde başarılı değildir. Yapılan sınavlarda, öğrenciler sayısal ve fen derslerinde, 40 soruda ortalama 2 soru veya 2,5 soru doğru yapabilmektedirler. Bu da test sınavıdır. Hiç okumadan sorular cevaplansa, doğru yapma şansı daha yüksek olur!

Sekizinci sınıfa giden bir öğrenci, çarpım tablosunu, dört işlemde kullanamamaktadır. Bu öğrencilerin sınıf öğretmenleri, sayısal, matematik, fen öğretmenleri buna göre değerlendirilip, eksiklikler giderilmeli.

Ülkemizdeki üniversitelerin 30 tanesi öğretmen yetiştirmektedir. Devlet her yıl 20 bin ile 30 bin arasında öğretmen alımı yapmaktadır. Ama KPSS denilen, memur, öğretmen alımı sınavlarında, her yıl 400 binden fazla öğretmen girmektedir. Ama hala Eğitim Fakültesi okumak için, bu fakülteyi tercih edenler var! Bu Eğitim Fakültesini tercih edenlere, rehberlik- kılavuzluk edenlerde, bilgisiz, bilinçsiz, öğrencide bilinçsiz, bilgisizdir. Buradan bir değer çıkmaz. Çıkmıyor!

Bu öğretmenlerin, üniversitelerdeki, akademisyenlerinde; bilgi, beceri, yetenek, bilinçleri eksiktir. Yetiştirdikleri öğrenciler; ülkemizi, milletimiz perişan etmektedir. Yetişen öğretmenler eksiktir. Başarılı olanlar, yüz tanede 5 bile değildir. Ya diğer dalda mezun olanlar?

Mimarlar, mühendisler çok başarısızdır. Ülkemize ve milletimize çok büyük zararlar verdiler, vermeye devam etmektedirler. Ülkemizde 20 milyon konut vardır. Bu 20 milyon konutun; 7 ( yedi) milyon konut, 20 yıl içinde kentsel dönüşüm adı altında yenilenecek. Çünkü bunlar; sakat, çürük, depreme, afete dayanıksız binalardır.

Bu durumdan mimarlar, mühendisler, belediyelerdeki, imar işleri ve fen işleri sorumluydu. Buralarda mimar, mühendisler görev yapıyordu. Bir Mimar Sinan daha yetişmedi ise bu durum derinlemesine sorgulanmalı.

Ülkemizde mimar ve mühendislerin tek bir odası var. TMMO diye tanınmaktadır. Bu oda adına terör olaylarına katılmaktadırlar. Ülkemizdeki, en büyük, dünya çapındaki yatırımların, eserlerin durdurulması için 2013 Taksim Gezi olaylarında hoparlörlerle hükumete talimat vermektedirler! Hükumetle görüşmektedirler!

Bu TMMO mensupları sadece konutları çürük, bozuk yapmadılar. Yollar, köprüler, alt yapılar, üst yapılar da çok berbat, işlemez yapıldı. Köprüler selde yıkılmaktadır. Köprülerde yaya yürüme yolu yapılmamaktadır. Yolların estetiği, kullanmaya elverişliliği berbat durumdadır.

Benim konutumun bulunduğu caddede 9 katlı binalar var. 53 daireli binalar var. Bitişik nizam yapılan yüzlerce konut var. Bu konutların caddede gittiği kanalizasyon boruları 20 cm. kalınlığındadır. Bağlantıları ise borudan değil betondan düz şekilde yapılmış. Bunun için 20 yılda binanın kanalizasyonu 20 kez kadar tıkanmış. Bodrum kat pislik içinde kalmıştır. Temizlemek içinde yüksek miktarda para vermekteyim. Her birkaç günde bir kanal açma aracı gelmektedir.

İlçemizde son 40 yıl içinde ikinci Kaymakamlık- Hükumet binası yıkılmaktadır. Şu anda yıkım, 20.01.2023 de, yıkım yapılmaktadır. Hükumet binamız 6 katlıdır. Her katında 42 penceresi vardır. Blok binadır. 1999 Marmara Depreminde hasar aldı, denildi. Ama hasardan sonra geniş çaplı tadilat yapıldı. Zemin bile beyaz mermerlerle kaplandı. Şimdi yıkım devam ediyor.

Hasarın başlıca nedeni; deniz dalgasının kıyıya vurduğu alanda çok ağır, beton bina yapıldı. Güney batı cephesi zemini bataklıktı. Zeminin derinliğinde simsiyah batak zemin vardır. Bu İlçemizde de, İzmit’te de böyledir. Zemine kazık veya sondaj yapıldığında, simsiyah batak çıkmaktadır. Bina 6 kat değil 3 kat yapılmalıydı. Bina kazık sistemi ile radyan- mütemadi temel yapılmalıydı. Kazık sistemi, Mimar Sinan döneminde sıkça yapılmaktaydı. Radyan temel ülkemizde 2002 yılında 19 İlde, 2012 yılında da geri kalan 62 İlde başlandı. Yanı hükümetlerde geç kaldı.

TTB denilen doktorlar odası da 2022 yılının ilk 3 ayında 6 defa iş bıraktılar. Her seferinde 2- 3 günlük iş bıraktılar. Hastalar, poliklinikte, servislerde kaldı. Aldığı randevuya gidenler, hasta haliyle geri döndü. Zam istiyorlar. Oysa en çok aylık alanlardan, bir grup da doktorlardır. Çoğu da 2 aylıklıdır. Eşleri çalışmaktadır.

Barolar Birliği ise haktan hukuktan adaletten yoksundur. Başörtüsü yasaklaması ile binlerce avukata, avukatlık belgesi, mahkemeye giriş belgesi vermediler. Mahkemeler, yüksek mahkemelerde hak, hukuk, insan hakları uygulamasından yoksundu. Bu sadece ülkemizde böyle zorba, faşist, komünist cunta anlayışa sahip değildir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine giden, mağdur vatandaşlarımızda eli boş döndü. Milyonlarca insanımız okuldan ve mesleği yapmaktan yoksun kaldı. Bunda hükûmetlerimizin de payı, vebalı çok büyüktür. İşte bütün bu yanlışların sebebi; kötü, çirkin, yanlış, değersiz olan eğitimin sonucudur. Bu durumu düzeltecek olan biz doğru, dürüst, adaletli insanlarız.

Diğer yetkili 10 memur sendikası da 20 yıl önce çok berbattı. İş bırakma eylemleri ile halkımız, devletimiz zarar görüyordu. Bütün bu olumsuzluklar gösteriyor ki; vatan, millet, devlet seven bir nesil yetiştiremedik. Yetiştirmeyi de amaç, hedef edinmedik. Artık her geçen gün, daha iyiye, olumluya, yeterliliğe sahip öğrenciler elhamdülillah yetiştiriyoruz. Dağa, PKK teröristi olarak her yıl 5,500 kişi çıkarken, bugün bu sayı 47 kişiye düştü. Dağlardaki, mağaralardaki, sığınaklardaki terörist sayısı da 100’ün altına düştü. Irak ve Suriye içlerindeki, teröristler, oradan ülkemize giriyor. Bazen de oradan roket, top atıyor. Orada da etkisizleştirme sürdürülüyor. Sadece PKK 40 ülkede, o ülkelerin desteği ile organize olmuş. O ülkelere çok büyük zararlar vermesine rağmen, Türkiye düşmanıdırlar, diye korunuyorlar. Bu ülkeler hem para hem silah, mühimmatta vermektedirler!

Anayasamızda başörtüsü yasağı aslen yoktu. Yorumlarla, laiklik, demokrasi yaygarası ile yasak olmamasına rağmen, yasak uygulandı. Başörtüsü serbestliği konusunda; Turgut Özal ve Recep Tayyip Erdoğan döneminde serbestlik yasası çıktı. Ama Anayasa Yüksek Mahkemesi iptal etti. Bugün Hükümetimiz yine serbestlik yasasını, Anayasa maddesi olarak çıkarmak istiyor. Muhalefet şu anda destek vermiyor. İnşallah hayırlı olur.

Eğitimci öğretmen, tüm İslam, insanlık, bilim değerlerini öğrencilerine benimsetip, özümsetmeli. İçselleştirip, yaşamına uygulatmalı. Zamanını en iyi kullanmayı öğretmeli. Dersler dışında etüt yaptırmalı. Olgunlaştırma için ödev vermeli. Arkadaşları ile iyi geçinme, uyumlu olma benimsetilmeli. Özel ve kamu malını düzenli kullanma öğretilmeli. Maddi, manevi temizlik kavratılmalı. Tüm kurallara isteyerek uyma sağlatılmalı. Savurganlık, kötülük, çirkinlik yapmama özümsetilmeli. Sağlıklı beslenme, en güzel ahlaklı olma, yalan konuşmama içselleştirilmeli. Boş zamanları yararlı işlerde kullanma, düzgün konuşma öğretilmeli. Yazma ve anlatma becertilmeli. Mekân, ortam, çevre temizliği alışkanlık haline getirilmeli. Sorumlukları yerine getirme, derse katılma, kendini ifade etme, başarılı olma için yol ve yöntem belirlemeyi sağlama öğretilmeli.

Güzel alışkanlıklar sadece okulda, öğretmen tarafından öğretilmez. Çocukların, gençlerin her ortamda doğru değerlerle öğrenmesi sağlanmalı. Sosyal medya, televizyon, radyo, gazete, dergi, tiyatro, görseller, işitseller, kitaplar, her obje; insana değer katmalı. Değerleri çürüten olmamalı. Evde de aileden değerler eğitimi almalı. Bir bütünlük içinde çocuk öğrenim ve eğitim görmeli.

Öğretmen, her öğrenci için ; “öğrenci gözlem formu” tutmalı. Her öğrenci özeldir. Her öğrencinin kendine özel özellikleri vardır. İlkokul çocuklarının dikkat süreleri kısadır. Bazı durumlara uymakta zorluk çekerler. Öğrenciler hakkında genelleme yapılamaz. Bazı öğrenciler normal öğrenci programlarını izleyemez. Özel ders verilmeli. Fizik ve motor gelişimleri öğrencilerde farklıdır. Her öğrenci takıp edilmeli. Arkadaşlık kurmalarına yardımcı olmalı. Bazı öğrenciler bağımsız davranamaz. Sorumluluk almaktan kaçınırlar. Oyun kurmaktan kaçınırlar. Okuma ve konuşmaları gerilik gösterir. Kelime hazineleri yetersizdir. Bazı sesleri çıkaramayabilir. Peltek konuşabilirler. Bunlar özel eğitim almalı. Konuşurken göz kırparlar ve beden hareketleri yaparlar. Konuşmak yerine susmayı tercih ederler. Pasif kalmayı tercih ederler. Bazı organları ağırır. Kaygılı ve korkuludurlar. Öfke ve sinir hallerine sık rastlanır. Genelde huzursuzdurlar. Bebeksi davranışlar sergilerler. Parmak emerler, tırnak yerler. Bunlarla sınıf öğretmenin başa çıkması zordur. Bunlarla dengeli, ölçü iletişim kurulmalı. “Uzman eğitimcilerle iyileştirme yapılmalı. Akademik çalışmalar bu tip öğrencilere yapılmalı.” Kavga çıkaranları çoktur. Bugün bu tip öğrencilerin üstesinden gelinemediğinde, sınıf ve okul çocukları da rahatsız olmaktadır. Kararlara uymazlar. Sağlık sorunları olur. Kitabı belli uzaklıkta tutup, okuyamayabilirler. Soruları doğru anlayıp, doğru cevap vermezler. İsteklerini jest ve mimikleriyle anlatmaya çalışırlar. Sürekli dikkatsiz görünürler. Genellikle kelimeleri tekrar ederler.

Eğitimci öğretmen olmak kolay değildir. Yaratılış özelliği, derin bilgi ve uygulama becerisi ister. Bilgiyi sevgi, saygı içinde dostça kazandırmalı. İslam inancı ile davranılmalı. Duyguyla hareket etmemeli. Akıl, zekâ, pedagoji bilgisi kullanılmalı. İyilik yapmayı alışkanlık haline getirmeli. Kardeşliği, dostluğu alışkanlık ettirmeli. Barışı amaç etmeli. İnsanlığı öğretmeli. Kul hakkına girmeme benimsetilmeli. Kul hakkına saygılı olma kazandırılmalı.

Daha öncede yazmıştım. Sekizinci sınıf öğrencileri çarpım tablosunu 4 işlemde kullanamıyor, demiştim. Beşinci sınıf öğrencilerinin yarıdan fazlasının da bu durumda olduğunu gözlemlemiştim. Ben farklı yol ve yöntemleri uygulayarak, bu durumu 2. Sınıfta hallediyordum. Kendi geliştirdiğim yöntemlerle işin üstesinden geliyordum.

Çarpım tablosunun tümünün dört işlemde kullanılması, eğitim programının 3. Sınıf gereğidir. Ama ben 2. Sınıfta bunu sağlıyordum. Şöyle ki;

1-      Ritmik saymaları 100’e kadar ve 100’den aşağı yaptırıyordum. Yanı 1-2-3-4-5-6-7-8-9’ar olarak 100’e kadar saydırıyor, yazdırıyordum.

2-      100’den aşağı 1-2-3-4-5-6-7-8-9’ar saydırıyordum ve yazdırıyordum.

3-      Çarpım tablosunu 2’lerden başlayarak; yukarıdan aşağıya, aşağıdan yukarı saydırıyor ve yazdırıyordum. Karışık sorup, pekiştiriyordum.

4-      Diyelim ki, çarpım tablosundan 6’ları bu şekilde ezberletiyorum. O gün ev ödevi olarak 6 ile çarpan ve toplayan işlemler veriyordum.

5-      Öğrenci 2. Sınıfta böylece çarpım tablosunun tümünü dört işlemde kullanabiliyordu. Müfettişler bu duruma; olmaz, diyordu. Çünkü program gereği 2. Sınıfta 5’e kadar, 3. Sınıfta da tümü kavratılmalıydı. Ama öğrenciler zekidir. Kullanamayan, kavrayamayan öğrencim olmuyordu. İşlem yaptıkça, çocuğun beyni gelişiyor. Ayrıca ikinci sınıfta her öğrencim 10 kıta İstiklal Marşını da ezberlerdi. 4. Ve 5. Sınıfta namaz surelerini ezberler. Namaz kılmayı becerirlerdi. Yeter ki, öğretmen gönülden istesin. Öğrenci severek, gönülden yapmak istesin. Ödüllendirme de çok önemlidir. Namaz kılmasını bilmeyen öğrencim olmazdı. Ayet el kürsü dâhil, Asr suresine kadar öğrencilerim, 5. Sınıfta ezberlerdi. Anlamlarını da okuturdum. İşi bilerek, gönülden, isteyerek yapmalı. Aşılamayacak zorluk yoktur. Yeter ki, sen inan!