Dünya genelinde yaşanan iklim değişiklikleri, kuzey ülkelerine olan göçü artıracak.

Türkiye’nin son dönemlerde yaşadığı güvenlik sorunları, İstanbul Aydın Üniversitesi’nde düzenlenen “Türkiye’nin Ulusal Güvenliği ve Terörle Mücadele” panelinde masaya yatırıldı. Panelde dünya genelinde yaşanan iklim değişikliklerinin, dünyanın kuzey ülkelerine olan göçü artıracağı ifade edildi.

Ulusal güvenliğin tanımı, Türkiye’nin son dönemde yaşadığı ulusal güvenlik sorunları, terörle mücadelenin geldiği son durum ve genel boyutları, İstanbul Aydın Üniversitesi’nde (İAÜ) gerçekleştirilen “Türkiye’nin Ulusal Güvenliği ve Terörle Mücadele” panelinde ele alındı. Panelde konuşan İstanbul Kültür Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan Köni, iklim değişikliklerinin artık ulusal güvenlik anlamında bir boyut kazandığını, yakın gelecekte iklim değişikliklerinin Rusya, Kanada ve İskandinav ülkeleri gibi kuzey ülkelerine göçü artıracağını ifade etti.

“Devletin görevini yapması için güvenli bir ortam gerekli”

İstanbul Aydın Üniversitesi (İAÜ) Ulusal Güvenlik ve Strateji Uygulama ve Araştırma Merkezi (USAM) tarafından gerçekleştirilen panelin moderatörlüğünü İAÜ USAM Müdürü Dr. Öğr. Üyesi Şevket Ayaz yaparken, İstanbul Kültür Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan Köni ve İstanbul İl Emniyet Müdür Yardımcısı Kayhan Ay, panelde konuşmacı olarak yer aldı. Panelin açılışında konuşan İAÜ USAM MüdürüDr. Öğr. Üyesi Şevket Ayaz, devletin vazifesini yapabilmesi için sağlıklı ve güvenli bir ortam lazım olduğunu, bunu sağlamanın da devletin görevi olduğunu ifade etti. Dr. Öğr. Üyesi Ayaz şöyle devam etti: “Ulusal güvenlik, diplomasi, silahlı kuvvetler ve kolluk kuvvetleriyle sağlanır. Türkiye aslında terör örgütlerini çok kısa bir sürede bitirebilir. Ancak biz mücadelemizi demokratik ve insan haklarına saygılı bir seviyede gerçekleştiriyoruz. Bu da süreyi uzatabiliyor. Terörün basında yer alma şekli de önemli. Terörün amacına uygun bir şekilde, propaganda yapar gibi verilmemesi lazım.”

“Türkiye ‘sınırları aşan ileri savunma düzeni’ne geçti”

Türkiye’de ulusal güvenlik standartlarının 2000 yılında değiştiğini ifade eden İstanbul Kültür Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan Köni, “Bu standartlar insan güvenliği boyutu, ulusal güvenlik boyutu ve uluslararası güvenlik boyutu olarak belirlendi. Ulusal güvenlik boyutunda temel hedef toprak bütünlüğü ile maddi ve manevi değerlerin korunması var. Bunun için de uluslararası çevrenin sizle iyi ilişkiler içinde olması gerekir. Bu da diplomasi ve ittifak benzeri oluşumlar aracılığıyla gerçekleştirilir” dedi. Türkiye’nin kendini ‘bölgesel güç’ olarak konumlandırmasına rağmen uluslararası literatürde Türkiye gibi ülkelerin ‘orta boy ülke’ olarak adlandırıldığını ifade eden Prof. Dr. Köni, Türkiye’nin bugüne kadar dış siyasette yaşadığı sorunların tarihsel gelişimi ve bugünkü durumu hakkında ayrıntılı bilgi sundu. Türkiye’nin şu an Suriye’de gerçekleştirdiği operasyonlar ve Libya’ya asker göndermesinin ‘sınırları aşan ileri savunma düzeni’ olarak adlandırıldığını ifade eden Prof. Dr. Köni, “İklim değişiklikleri de artık ulusal güvenliği etkileyecek boyutlara geldi. Yakın gelecekte iklim değişiklikleri nedeniyle dünyanın kuzeyine doğru büyük göçler olacağı tahmin ediliyor” diye konuştu.

“Günümüzde vekalet savaşları söz konusu”

Prof. Dr. Hasan Köni’den sonra söz alan İstanbul İ Emniyet Müdür Yardımcısı Kayhan Ay ise dünya insanlık tarihinin yalnızca yüzde 5’lik bölümünün barış içinde geçtiğini ifade ederek “İnsanlık tarihi aslında bir savaşlar tarihidir” dedi. Ay, şöyle devam etti: “Savaşlar günümüzde ‘vekalet savaşları’ dediğimiz usulle gerçekleştiriliyor. Herkesin desteklediği bir terör örgütü, deyim yerindeyse birer ‘Pokemon’u var ve savaşını onunla yürütüyor. Çünkü terörün genel-geçer küresel bir tanımı yok. Bir ülke için terör örgütü olan, başka bir ülke için olmayabiliyor. Bu örgütler, aşağı yukarı, 1990’ların sonunda, Soğuk Savaş’ın bitmesi ve 11 Eylül saldırılarının ardından kontrolden çıkmaya ve dönüp kendilerini destekleyenleri vurmaya başladı” dedi.

“Evin camına atılan taşı bahçe kapısında karşılıyoruz”

Sözlerine 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nda yer alan “terör” tanımıyla devam eden Ay, “Bu tanıma göre terörün savunduğu bir ideolojisi, bir örgütü ve şiddet içeren eylemleri olması gerekiyor. Yine bu tanımdan hareketle, bölücü, radikal dinci, radikal sol ve diğer olarak adlandırılan dört tip terör örgütü tanımlıyoruz. Bu ‘diğer’in içine FETÖ gibi çatı örgütler giriyor. Zira bugün bu saydığımız ilk üç tip terör örgütünü FETÖ yönlendiriyor” diye konuştu. Türkiye’de uygulanan terörle mücadele yöntemlerinin “teröristle mücadele”ye dayandığını, “terörizmle mücadele”ye son dönemlerde geçildiğini ifade eden Ay, “2012 yılından sonra terör hedef değiştirip araziden şehre geldi. Çünkü devlet artık terörü kaynağında kurutmak için çalışmaya başladı. Bunun ardından 2013 Gezi olayları, 2014 Kobani ve hendek olayları, 2015’te DHKP-C’nin İstanbul Adalet Sarayı saldırısı ve üzerine PKK ile DAEŞ’in genel eylemlerinin ardından 2016 yılında FETÖ’nün hain darbe kalkışması geldi” ifadelerini kullandı. Türkiye’de bugün uygulanan terörle mücadele yöntemlerini “Artık evimizin penceresine atılan taşı bahçe kapısının önünde karşılıyoruz” şeklinde tarif eden Ay, “Olayların 2017’den sonra azalmasında Suriye’ye yapılan Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı gibi operasyonların büyük katkısı var. Toplumun bu süreçte birbirine kenetlenmesi de önemli. Zannediyorum bunu dünyada Türk milletinden başka yapacak millet ve ülke bulunmaz” dedi. Ay, sözlerini, “Devletin görevi vatandaşına güven hissi vermektir. Çünkü terör örgütlerinin en büyük hedefi 14-25 arasındaki gençlerdir. Bir grubun haklarını savunduklarını söyleyen terör örgütleri en büyük zararı o savunduklarını iddia ettikleri gruba veriyorlar” şeklinde tamamladı.

Panel, soru-cevap bölümü, anı plaketi takdimi ve toplu fotoğraf çekimi ile sona erdi.