'SAĞLIKTA Şiddet' konusuyla başlayan Altınbaş Üniversitesi sempozyumlarında bu kez toplumun kanayan yarası kadına şiddet masaya yatırıldı. Altınbaş Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Emre Alkin, "Şiddete karşı tüm eğitimler, çocukluktan itibaren evde başlamalı" dedi.

Kadına yönelik şiddet, her geçen gün daha da artıyor. Şiddetin toplumun her kesimini etkilemesinden hareketle yola çıkan Altınbaş Üniversitesi, bu sorunu bir sempozyumda ele aldı. “Kadına Şiddette Çözüm Önerileri" adlı sempozyumda, şiddet sorunu tıbbi, hukuki, toplumsal ve psikolojik açılardan masaya yatırıldı. Altınbaş Üniversitesi Tıp Fakültesi Bahçelievler Medical Park Hastanesi'nde düzenlenen sempozyuma Altınbaş Üniversitesi Rektör Yardımcısı Emre Alkin, Altınbaş Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Tunç Fışgın, hukukçular, psikologlar ve öğrenciler katıldı.

"ŞİKAYET DEĞİL, ÇÖZÜM ÖNERMELİYİZ"

Şiddetin toplumun her alanını derinden etkilediğini anlatan Prof. Dr. Emre Alkin, "Şiddet toplumun içinde var. Çocuğa, hayvana, insandan insana şiddet var. Erkeği, kadını, genci şiddet uyguluyor. Statlardaki durumdan başlayarak bunu görmek mümkün. Ancak, biz bunu hem bilimsel hem de teknik açıdan incelemeyi uygun gördük. Önemli olan şikayet değil; buna çözüm önermek. Bunun hukuki, psikolojik ve eğitim tarafı var" diye konuştu.

EĞİTİM AİLEDE BAŞLAMALI

Şiddetle mücadelede eğitimin önemine dikkat çeken Prof. Dr. Alkin, bu eğitimin aileden başlaması gerektiğini ifade etti. Alkin, "Bunu okuldaki eğitim olarak düşünmemek lazım.  Üniversitede, evde öğretilmeyeni öğretmemiz çok mümkün görünmüyor. Şiddetle ilgili tüm eğitimler çocuk doğduktan sonra büyürken etrafındaki kişilerin davranışlarıyla doğru orantılı seyrediyor. Eğer çocuk evde ve etrafında şiddet sürekli şiddet görüyor ya da şiddete şahit oluyorsa bu onun için çok normal ve kabul edilebilir bir hal alıyor. Kişi doğduğu andan itibaren bunun kötü bir şey olduğunu anlatan bir çevrede yetiştiği zaman ise, şiddet uygulamıyor. Dünyanın her yerinde şiddet var. Demek ki, bunun eğitimi evde başlıyor." ifadelerini kullandı.

SAĞLIK ÇALIŞANLARINA HANGİ GÖREV DÜŞÜYOR?

Şiddetin bütünsel bir yaklaşımla ele alınıp çözüm önerilerinin belirlenmesi gerektiğinin altını çizen Prof. Dr. Tunç Fışgın ise, sağlık alanında yapılması gerekenleri şu sözlerle anlattı:

"Şiddetin hem oluşumu hem de çözümü çok boyutlu ve çok bileşenli. Bu anlamda biz 2018-2019 yılından itibaren şiddete bütünsel bir algıyla bakarak 'acaba toplumdaki bu şiddete hangi noktalarda çözüm önerileri getirebiliriz' sorusuyla yola çıktık. Birçok farkındalık oluşturulmaya çalışılıyor. Ama çok net ve iyi sonuçlar aldığımızı ne yazık ki söyleyemiyorum. Bu işin hem tıbbi hem de hukuksal bir tarafı var ve ikisinin birlikte yürütülmesi gerekiyor. Ama her şeyden önce şiddete uğrayan ya kişinin kendi ibrazı ya da buna şahitlik eden kişilerin yasal mekanizmaları gündeme sokacak şekilde bunun bildirimini yapması lazım. Şiddete maruz kalan kişinin (eğer fiziksel şiddetse) ilk başvuracağı kurum hastaneler olacaktır. Sağlık kurumunda hekimin de yapacağı hamle, kişiyi koruma altına alıp tıbbi tedavisini yürütürken, gerekli hukuksal süreçleri devreye sokmak olmalıdır."

"KÖTÜ YAŞANTI 3 KADINDAN 1'İNİ ETKİLİYOR"

Psikiyatri Uzmanı Doç. Dr. Münevver Hacıoğlu ise, kadına yönelik şiddetin bir halk sorunu olduğunu belirterek, "Bu sorun sadece tıbbi profesörlerin sorunu çözebileceği kadar dar bir alan değil. Kadına yönelik şiddet toplumsal olarak da çözüm üretilmesi gereken bir konu. Eğer uygun çözümler üretilemezse bunların psikiyatrik ve psikolojik sonuçlarıyla karşılaşıyoruz. Kötü yaşantı ise, toplumda her 3 kadından 1'inde görülüyor. Psikiyatri popülasyonunu değerlendirdiğimizde bu oran neredeyse yüzde 97'lere çıkıyor. En doğru çözüm ise, bu sorunlar ortaya çıkmadan önce alınacak önlemlerle olacak. Kadının yaşadığı şiddetin en ağır psikiyatrik hastalıktan en küçük semptoma kadar birçok soruna yol açma ihtimali var. Ama temel sorunlar; geçmeyen bedensel ağrılar, anksiyete bozukluğu, travma sonrası stres bozukluklarıdır." dedi.