Hak ve Hakikati Yalanlamak; Zalimliktir, Zulümdür

Abone Ol

Yüce dinimiz İslam, iman, ibadet ve güzel ahlakı emreder. İslam, kökleri iman, gövdesi ibadet, meyvesi de güzel ahlak olan bir ağaç gibidir. Ağaç, kökü, gövdesi ve meyvesiyle anlamlı, değerli ve faydalı olduğu gibi mümin de; imanı, ibadeti ve güzel ahlakıyla olgun bir insan, yetkin bir Müslüman, yararlı bir kişi olur.

İman; Allah’ın varlığına ve birliğine, O’nun meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, kaza ve kaderin Allah’tan olduğuna inanmaktır. Peygamber Efendimiz (sas)’in bize tebliğ ettiği- bildirdiği tüm hakikatleri dilimizle söylemek, kalbimizle onaylamaktır.

Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor: “İnsanlar, denenip imtihan edilmeden, sadece ‘İman ettik’ demekle, bırakılacaklarını mı sanıyorlar?”

 Bu ayet-i kerime; “İman ettim,” demenin, yeterli olmadığını, bizlere haber vermektedir. Zira iman, sadece kul ile Allah arasında kalan bir bağ değildir. Hayattan soyutlanıp, zihinlere mahkûm edilmiş kuru bir sözden de ibaret değildir. İman, yaratılış gayemize uygun hareket etmektir. Sorumluluklarımızı yerine getirmek için gayret göstermektir. Etrafımızda olup bitenlere karşı duyarlı olmaktır. Dünyanın neresinde olursa olsun, zulme uğrayan bütün insanların dertleriyle dertlenmek, acılarını yüreğimizde hissetmektir.

İmanımızın hayatımızdaki varlığı; ibadetlerdir. İbadetler; bizleri Rabbimizin rızasına- hoşnutluğuna ulaştıran, söz ve davranışlardır. Yüce Rabbimizin verdiği nimetlere karşı şükrümüzün ifadesidir.

İbadetlerimiz olmadan, imanımız tam anlamıyla hayatımıza yön veremez.

 “Benim kalbim temiz!” demekle, kalbimiz temiz olmaz. Haftanın bir gününe, yılın bir ayına hapsedilen ibadetler, bizlere dünya ve ahiret mutluluğu getiremez.

Yüce Rabbimiz, “Erkek ya da kadın, kim mümin olarak salih- güzel amel işlerse, elbette ona huzurlu bir hayat yaşatacağız ve onların ödülünü yaptıklarına karşılık olarak en güzeliyle vereceğiz.” buyurmuştur.

Geçmiş ve gelecek günahları affedilmiş olmasına rağmen, Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (sas), en zor koşullarda dahi ibadetlerini asla terk etmemiştir.

İmanımızı olgunluğa erdirecek olan güzel ahlaktır.

Güzel Ahlak, Peygamber Efendimiz (sas)’in vahiyden sonra bize bıraktığı en büyük mirastır. Ahlak, İslam’ın özüdür. İyi bir insan, erdemli bir toplumun olmazsa olmazıdır.

 Ahlak; şefkat ve merhamet, doğruluk ve dürüstlük, adalet ve yardımseverlik gibi güzel hasletleri hayatımıza egemen kılmaktır. Kin ve nefret, haset- kıskançlık ve ihtiras, israf- savurganlık ve cimrilik gibi kötü davranışlardan arınmaktır. Kul ve kamu hakkından sakınmaktır.

İmanımız, hayatımıza- yaşantımıza anlam katsın. İbadetlerimiz, kimliğimizi inşa etsin. Ahlakımız, bütün davranışlarımıza yön versin. İşte o zaman elimiz haramdan, gözümüz günahtan, dilimiz yalandan uzak kalacaktır. Ailemiz, huzur ve mutluluğun yuvası olacaktır. Komşuluğumuz, güven ve muhabbetle devam edecektir. Ticaretimiz helal, kazancımız bereketli olacaktır. Yeryüzündeki bütün mazlum ve mağdurların yüzü gülecek; dünyamız, barış ve esenlik yurdu olmaya devam edecektir.

 Peygamber Efendimiz (sas)’in şu duasına dikkat çekmek istiyorum: “Allah’ım! Senden güzel ahlakla süslenmiş sağlam bir iman ve ebedi kurtuluşa ulaştıracak ameller istiyorum.”

Yüce Allah cc.  ayet-i kerimede, Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Allah’ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın senin etrafından dağılıp giderlerdi…”

Bir hadis-i şerifte ise Sevgili Peygamberimiz (sas) şöyle buyuruyor: “Merhamet edene, Rahman da merhamet eder. Siz yerdekilere merhamet edin ki, göktekiler de size merhamet etsin.”

 Yüce dinimiz İslam, şefkat ve merhamet dinidir. Rabbimizin güzel isimlerinden biri de “er-Rahman’dır. O, merhametin yegâne kaynağıdır. Allah’ın bütün peygamberleri birer rahmet elçisidir. Ümmeti olmakla şeref bulduğumuz, Hz. Muhammed Mustafa (sas), âlemlere rahmet olarak gönderilen son peygamberdir

Peygamber Efendimiz (sas), şiddetin yerine şefkati, nefretin yerine merhameti inşa etmiştir. O, canlı cansız her varlığa şefkat ve merhametle davranmıştır. Bir cana kıymanın bütün insanlığa kıymakla, bir gönlü incitmenin, Rahman’ın arşını yıkmakla, eşdeğer olduğunu bize o haber vermiştir. Dini, dili ve rengi ne olursa olsun, her insanın hürmete layık olduğunu; canının, kanının, malının ve haysiyetinin- saygınlığını dokunulmaz olduğunu bize o öğretmiştir. Savaşın da bir ahlakı olduğunu; masum canlara, hatta çevreye ve hayvanlara zarar verilmemesini bize o göstermiştir. 

Ne yazık ki, Allah Resulü (sas)’in bize miras bıraktığı merhamet öğretilerinden gün geçtikçe uzaklaşmaktayız. Ailede, işte, trafikte, kısacası gündelik hayatın içerisinde şiddetin her türlüsüne üzülerek tanık olmaktayız. Maalesef şiddetten en çok kadınlar, çocuklar ve yaşlılar etkilenmektedir. Oysaki kimden gelirse gelsin, kime yönelik ve hangi gerekçe ile yapılırsa yapılsın, şiddetin hiçbir çeşidi kabul edilemez. Şiddeti meşru gören hiçbir söz, tutum ve davranış kendine Kur’an ve sünnette yer bulamaz. İslam’a göre şiddet, zulümdür- haksızlıktır, kul hakkı ihlalidir. Ağır bir vebaldir, büyük bir günahtır.

Şiddet, insanlığın en büyük düşmanıdır. Kendisine şiddet ve nefreti esas alanlar, insanlık ailesine en büyük kötülüğü yapanlardır. Bu büyük kötülüğün en acı örneklerinden biri bugün Filistin’de yaşanmaktadır. Hak ve hukuk tanımayan zalimler, Filistinli kardeşlerimize şiddetin her türlüsünü reva görmektedir. Mabetler, hastaneler ve okullar vahşice bombalanmakta; Müslümanlar, baskı ve şiddetle vatanlarından koparılmaktadır.

Vicdan yoksunu caniler, kadın, çocuk, yaşlı ayırt etmeden Gazze’de büyük bir soykırım gerçekleştirmektedir. Filistin’de insan hakları, çocuk hakları, eğitim hakları gibi en temel haklar, işgalci zorbalar tarafından ayaklar altına alınmaktadır. Bu hakları savunduklarını iddia edenler ikiyüzlü tavırlarıyla yaşanan bu katliamları görmezlikten gelirken, insaf ve vicdan sahibi insanların sayısı yeryüzünde her geçen gün artmaktadır.

Unutulmamalıdır ki, şiddet hiçbir kimseyi ve toplumu başarıya ulaştırmaz. Gazze’de masum insanları katledenleri, dünyada hüsran, ahirette ise can yakıcı bir azap beklemektedir.

 Peygamber Efendimiz (sas)’in uyarısı gayet açıktır:  “Kıyamet günü en ağır azaba uğrayacak olanlar, dünyada insanlara azap edip, şiddeti reva görenlerdir.”

İnsanların gönlüne şefkat ve merhamet tohumlarını ekenlerin başında anne babalar ve öğretmenler gelmektedir.

Öğretmenlerimiz, geleceğimizi imar etmek için canla başla çalışan fedakâr insanlardır. Evlatlarımızı iyiye ve güzele yönlendirmek, milli ve manevi değerlerine bağlı, çevresine ve insanlara faydalı kişiler olarak yetiştirmek için var güçleriyle gayret gösteren cefakâr insanlardır.

 “Ben ancak bir muallim- öğretmen olarak gönderildim, ”buyuran, Peygamber Efendimiz (sas)’in şu duasını unutmayalım: “Allah’ım! Huşû duymayan kalpten, doymayan nefisten, fayda vermeyen ilimden ve kabul olunmayan duadan sana sığınırım.”