Ama mahallenin gerçek derdine dokunan bir cümle, bir nefes, bir şefkat, bir dayanışma çağrısı… Yok.
Peki dedim, hiç şöyle bir duyuru işittin mi:
“Aziz cemaat, değerli kardeşlerim… Mahallemizde yaşayan yaşlılarımız var; yalnız yaşayanlar, kimsesi olmayanlar… Bu hafta camimizin gençleriyle birlikte bir ‘gönüllü ziyaret grubu’ oluşturuyoruz. Cumartesi günü evlerine gidip hal-hatır soracağız, ihtiyaçlarını listeleyip karşılayacağız. Bir yaşlının kapısını çalmak sadakanın en güzeli sayılır.”
Duydun mu? Yine yok.
Peki şu cümleyi:
“Cemaatimizde iş arayan gençler var. Bu hafta cami imamı, müezzin ve gönüllü büyük kardeşlerimizle birlikte bir ‘iş dayanışma masası’ kuruyoruz. Esnaf kardeşlerimizin, işverenlerin katkısıyla gençlerimize imkân sağlayacağız. Bu ay beş gencimize iş bulmayı hedefliyoruz.”
Duyan var mı? Yine yok…
Sonra dedim ki:
Cami sadece namaz kılınan bir yer değildir; mahalleyi birbirine kenetleyen, dayanışmanın kalbi olan mekândır. Eskiden böyleydi. Cami, mahallenin dertlerinin konuşulduğu, ortak iyilik projelerinin üretildiği yerdi. Şimdi ise herkes kendi kabuğuna çekilmiş; hutbe ayrı bir dünyadan konuşuyor, cemaat başka bir dünyanın derdiyle boğuşuyor.
Dedim ki:
“Asıl olan, caminin topluma nefes olmasıdır. Esnafın da, öğrencinin de, yaşlının da, iş arayan gencin de yanında durmasıdır. Cami şehrin vicdanıdır; eğer o vicdan susarsa, mahalle sessizleşir, insanlar birbirine yabancılaşır.”