( Değerli Cumhurbaşkanım, Bakanlarım, Milletvekillerim, Belediye Başkanlarım, Bürokratların ve Aziz Milletimin Okumasında Yarar, Hayır Vardır)

Bakara Süresi, 156. Ayet: “ Biz, şüphesiz Allah’a aidiz ve sonunda şüphesiz O’na döneceğiz.”

Bakara Süresi, 177. Ayet: “ İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı yönüne çevirmeniz değildir. Asıl iyilik, o kimsenin yaptığıdır ki, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır. ( Allah’ın rızasını gözeterek) yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere ve kölelere sevdiği maldan harcar. Namaz kılar, zekât verir. Anlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirir. Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanında sabreder. İşte doğru olanlar, bu sıfatları taşıyanlardır. Muttakiler ancak onlardır!”

Ankebut Süresi, 57. Ayet: “ Her canlı ölümü tadacaktır. Sonra bize döndürüleceksiniz.”

“Herkesin yaptığından ve yapmadığından sorgulanacağı,” ayette buyrulmaktadır.

Buna göre hemen tövbe edip, Allah’a yönelmeliyiz. Tövbe etmeli. Allah’ı zikretmeli. Dua etmeli. İbadet etmeli. İyilik etmeli. Güzel ahlaklı yaşamalı. Takva hak mümin, Müslüman olarak, hakkıyla hakça yaşamalı. Kurtuluş sadece takva ve vera şekilde İslam dinini hakkıyla, layıkıyla samimi şekilde, bilgi ile ve de bilinçli yaşamadadır. Kur’ân-ı Kerim’i peygamberimiz gibi dosdoğru, gerçekçi şekilde sadece Allah’ın ve kullarının rızasını alarak, samimiyetle yaşamaktadır.”

Mümin, öyle yarım yamalak, eksik, noksan olmamalı. İslam dinine bağlı, en güzel, iyi, dosdoğru, yararlı, hayırlı, iyiliksever olmalı. Vücut bölümlerini ve duyu organlarını haramdan ve şüpheli olanlardan korumalı. Yalan söyleme, iftira atma, söz taşıma, fitne, bozukluk, bozgunculuk, yıkıcılık, kalp kırıcı, incitici asla olmamalı. Dedikodu, boş söz söyleyen, sözleri ile hareketleri uyuşmayan olmamalı. İslam’da haram olan davranışları eksiksiz öğrenip, sakınmalı.

“İmandan sonra en makbul ibadet namaz kılmaktır. Namaz kılmayı asla ihmal etmemeli. Zekât, oruç, hac, kurban gibi ibadetleri yapmalı. Allah yolunda Allah için çalışmalı. Ama samimiyetle çalışmalı.” Önce nefis ile şeytanla amansız sürekli mücadele etmeli. Nefsi ve şeytanı yenemeyenden hak mümin olmaz. Allah ve peygamber unutulmamalı. Bazı samimi âlimlerin eserleri okunmalı. Sohbetleri dinlenmeli. Dini hafife almamalı. Dini önemsemezlik yapmamalı. Başkalarının ayıplarını yüzlerine vurmamalı. Her işi usulüne uygun pedagojik kaidelerle öğretim ve eğitim ile yapmalı. Dini konular; ilim, bilim, din- iman, Kur’an, sünnet, inanç, ibadet, ahlak, edep işidir. Öyle saçmalayarak konuşmamalı. İsraftan sakınmalı. Haram kazanç peşinde koşmamalı. Haramdan kazanç olmaz. Zarar olur.

Müminlere ve İslam dinine düşmanlık eden, ahmak aptal konumuna asla düşmemeli. İnsanları koruduğumuz gibi hayvan, bitki, doğa, çevre, dünya, evreni de korumalıyız. Kötülükleri iyiliklerle uzaklaştırmalı. İyilik ettiğimizde, kötülüğe yer kalmaz.

Din âlimlerine sevgi, saygı duymalı. Bozuk ve bozguncu olanlara karşı uyarılarda bulunmalı. Tıp, sağlık bilgisine sahip olmalı. Sağlığımıza zarar veren her şeyden sakınmalı. İyi bir öğrenim, güzel bir eğitim ve meslek edinmeli. Boş paslı teneke konumuna düşmemeli.

Ümmet bilincinde olmalı. Irklara, tarikat, cemaat, ekollere bölünüp, birbiri ile eşekler gibi tepinmemeli. İslam dini, Kur’ân, peygamber bir bütündür. Herkes biri bölüp, bir parçasından çekiştirmemeli. Akıllı, mantıklı, sağduyulu, ilmi davranmalı. Hikmetli- bilge olmalı. Cahil cühela çapulcu tayfası olmamalı. İdeolojik ve felsefi sapıklığa düşmemeli. Olgun mümin Müslüman olmalı. Meziyetli, maharetli olmalı. Anarşist, holigan, şiddetçi, terörist sapık, sapıtmış olmamalı. Laf ile mümin değil eylemlerle mümin olmalı. Ahireti hiç unutmamalı. İman ile ibadeti birleştirmeli. İbadetsiz, sadece iman ile kalmamalı. Takva, vera mümin olmalı.

Müslüman, Allah’a ve peygamberine yakışan hak salih mümin olmalı. Hayırlı işlerde bulunmalı. Her türlü haram ve kötülüklerden uzak kalmalı. Müslüman, sözleri ve davranışları ile peygamberimiz gibi olmalı. Kur’ân’ı peygamberimiz gibi yaşamalı. Sapıtmışlardan olmamalı. Sabırlı, işinde sebat eden, hak işlerde çalışmalı.

Müminler tek bir dinin ve kitabın mensuplarıdır. Düşmanlar yolu ile ayrılıp, bölünen ve birbiri ile çatışan itler gibi olmamalı. Olgun ve anlayışlı olmalı. Cennet ehli olmalı. Dünya çıkarı için savaşmamalı. İngilizlerin, Siyonistlerin, ABD, AB ve batıl Batının ve putperestlerin tuzağına düşmemeli. Bugün bu tuzağa düşenler, 30 kadar İslam ülkesini savaş alanına çevirmiş. İç ve dış müdahaleli savaşlarla İslam ülkeleri yangın yerine dönmüştür!

O güzelim insanlar ve İslam mimarisi yok edildi. Felaketler, fecaatler, vahşetler daha çok 20. Ve 21. Yüzyılda İslam ülkelerinde yaşanmaktadır. Bu Müslüman denilen kişilerin basiretsiz, ufuksuz, bilgisiz, bilinçsiz mal oluşlarının sonucudur. Ülkelerini kalkındırma yerine; nefislerini teskin etme, lüks, konfor için harcama yapılmaktadır. Gerçek İslam dini yaşanmamakta; akıl, bilgi, zekâ doğru kullanılmamaktadır. Ülkemizde ilmi, bilimsel, değer yargılı bir eğitim sistemi kurulamadı.

Cumhuriyet, laiklik, seküler esas alınarak kuruldu. Bozuk, faşist, komünist ideolojiler ve bozuk felsefi anlayış ile Cumhuriyet kuruldu. Çürük, bozuk, berbat temelleri üzerinde Cumhuriyet kurulduğundan, hep yanlış yapılmaktadır. CHP kafasızlığı ile ilkeleri ile memleket yönetilemez. Osmanlı’yı yıkan İttihatçılar, Cumhuriyet döneminde de etkin olduğundan, Müslüman millete zulmedildi. Zalimce davranıldı. Müslüman olmayanlar, birinci sınıf rahat vatandaş olurken, müminler zulüm gördü.

Bugün, Müslümanlar, batılda olanlar kadar İslam ilkeleri ile yaşamamaktadır. Müslümanları daha da sapıtmış. Bugün Müslüman olanlar, İslam dinini ilke, kural, kaide, kural, usul, ahlak, edep, düstur olarak yaşamamaktadır! Başıboş yılgı atları gibi dolaşmaktadır. Doğruluk ve dürüstlükten nasiplenmemiş. Her türlü batıl ve küfürü işlemektedir. Müslümanlara bugün gıpta eden, imrenen bir başka toplum yoktur. Böyle hak mümin Müslümanlık olmaz.

Müslümanlar, bilgisiz, bilinçsiz, başsız bırakıldığı için bu kötü duruma düşürüldü. Bir ülkede 9,500’den fazla camii amacı dışında kullanılırsa, Cuma namazı kılınmasın, diye Cuma günün tatil edilmeyip, Pazar gününe alınırsa İslam yaşantısı azalır. Takvimine, medresesine, dergâh, zaviyesine, İslam âlimine, tesettürlü olmasına yasa ile müdahale edilirse, olumlu sonuç olmaz. Yasaları o günün faşist, zorba krallıklardan alırsan, başka olumlu sonuç vermez. Medeni kanun İsviçre’den, ceza yasası faşist İtalya’dan, ceza mahkemeleri usul hukuku Nazi Almanya’sından, idare hukuku dinsiz laik Fransa’dan alınırsa, ortada Müslüman kalmaz. SSCB ülkesinde Lenin uygulamaları da örnek alındı. Camii, türbe, medrese, dergâh, zaviye, dini kurum düşmanlığı bir Lenin uygulamasıdır. SSCB ülkesinde Lenin döneminde, Stalin ve diğerleri döneminde; camiler, kiliseler, havralar, din kurumları dinamitlerle havaya uçuruldu! Tarihi kiliseler bile dinamitlendi. Biz bunları belgesellerde film şeklinde izliyoruz.

Cumhuriyet 29 Ekim 1923 tarihinde Ankara’da kuruldu. İslam ve Müslümanların ilkelerine, inançlarına, yaşam şekillerine aykırı- ters- zıt uygulamalar devlet yönetimine girdi. Oysa Cumhuriyet dediğin, bir halk yönetimidir. Bir hak, hukuk, hakkaniyet, adalet, doğruluk, dürüstlük, ilim, bilim yönetimidir. Halkla birlikte hakça, hukukça bir yönetim şeklidir. Müslüman millet her 5 yılda bir savaş geçirmiş. 1877- 1878 yıllarında 93 harbini yaşamış. Balkan Savaşlarını, diğer 35 cephedeki savaşları yaşamış. 1. Dünya Savaşı’nda 4 milyon insan kaybı yaşanmış! Ülkemizde taş üstüne taş, omuz üstüne baş kalmamış. Ama Cumhuriyetle birlikte hemen millete karşı şu yasalar ve uygulamalar ortaya konmuş:

1924 yılında içki, alkol, eroin fabrikaları kurup, içki içme yasağı kaldırılırsa, bu yıl yine hilafet, medreseler, türbeler, dergâhlar kaldırılırsa, İslam dini yaşanılmaz.

1925 de şapka giymedi, diye 10 binden fazla mümin idam edilirse, ortada Müslümanlığı yaşamaya çalışan pek insan kalmaz.

1928 yılında din ile tarih ile bağı koparmak için alfabe değişikliği yapılırsa, dini öğrenmek zorlaşır. İlim, bilim öğrenmek olanaksızlaşır.

Yine 1928 de “devletin dini İslam’dır,” ilkesi kaldırılıp, batıdaki “despot laiklik” getirilirse, İslam dininin yaşanılması zorlaşır.

1930 da “genelevler” açılırsa, 1932 de ezan okunması yasaklanırsa, 1937 de despot laiklik getirilirse, İslam dininin öğrenilmesi, eğitimi, yaşanması yasaklanırsa, bu ülke İslam’ın yaşandığı bir vatan olmazdı, olmadı.

Öğretmen okulu diye kurulan “Köy Enstitüleri” komünist öğretmen yetiştirdi.

Halkevleri dinsizlik, imansızlık yaydı.

Okullarda din ders, din kültürü, ahlak bilgisi adına hiçbir değer verilmedi. 19 Mayıs Gençlik Bayramlarına genç kızlar mini eteklerle yürüyüş yaptırıldı. Bu kıyafetlerle beden hareketleri gösterileri yaptırıldı. Bu aynı zamanda 1997- 2002 yıllarında Ecevit ortak hükümetleri döneminde de aynen yapıldı. Kızla mini eteklerle futbol sahalarında beden hareketleri yaptırıldı. Bu 30 bin nüfuslu İlçemizde bile aynen yapıldı. Gençler ıslıklarla protesto etti.

Bu olaylar sadece 1950 yılına kadar yapılmadı. Daha sonrada yapıldı. 1990’lı yıllara kadar radyo ve televizyon kurma, yayın yapma hakkı sadece devlete aitti. O zamana kadar sadece Cuma sabahı erkenden, beş dakika bir Kur’ân okunurdu. Sonrasında, Asaf Demirbaş adında bir kişi, dağdan, bayırdan, çayırdan, devletten, milletten boş sözler ederdi. O gün Cuma gününde bu dini program yayını yapılırdı. Bunun dışında radyo ve televizyonlardan din adına tek sözcük edilmezdi.

Ben, 1963 yılından 1990’lı yıllara kadar hep bunu gördüm. Filimler de, tiyatrolarda, sinemalarda hep din ile alay edilirdi. Din adamı acayip bir kılıkla, hareketle gösterilirdi. Bu durum Süleyman Demirel, Tansu Çiller, Mesut Yılmaz ve sol hükümetler zamanında hep böyle yapıldı. Allah cc. ıslah eder inşallah. Allah cc. hidayet versin. Sapıtmışlara da hidayet isteme iradesi oluşur, inşallah. Hem sözlü hem de fiili dua yapıyoruz. Yapmayı sürdürmeliyiz.

1932-1949 yılları arasında okullarda hiç “din dersi” ve “ahlak bilgisi” dersi olmadı. Din dersi, din, Kur’an öğrenimi camilerde de yasaktı. Ders veren imam hatipler tutuklanıyordu. Cezaevine konuyordu. İşkenceden geçiriliyorlardı. Din yasaklanmıştı. Öğretmesi de, yaşaması da yasaktı. Bu bir laik Fransız ve komünist SSCB, Lenin uygulama özentisiydi.

Okullarda başörtüsü takmak yasak olduğu gibi 1950 yılına kadar çarşıya da şapkasız, başörtülü çıkmak yasaktı.

Din dersi, ezan okuma 14 Mayıs 1950 Menderes Başbakanlığı döneminde başladı. Cumhuriyet yönetimi olarak halka yansıdır. “Eylül 2012 yılında da başörtüsü serbest bırakıldı. Kız ve erkeklerde memurlarda serbest kıyafet okullarda ve devlet dairelerinde başladı.” Gerçek Cumhuriyeti gören ve yaşayan halk, her yönü ile rahatlamaya devam etmektedir. Böyle gidersek; faşist, Nazi, komünist cunta uygulamalarından elhamdülillah uzaklaşıyoruz.

Rize’deki bizim köydeki camiye 1975 yılında kadrolu imam hatip görevli verildi. Görev yaptığım ve damadı olduğum Kandıra- Avdan Köyü Camisine ise 1990’lı yılların başında kadrolu imam hatip verildi. Daha önceleri geçici imam tutabilen köylüler tutardı. Tüm camilerin imam kadrosunun tamamlanması Ak Parti Hükümetleri döneminde oldu. Özal Hükümeti döneminde iyileşme devam etti. Ülkemiz çok badirelerden geçti. Zor günler yaşadı. Halkımız rahat, kolay, özgürlük günü pek görmedi. Müslüman halkın oyunu alanlar halkı istismar etti. Sola karşı inançlı insanlar, Süleyman Demirel, Mesut Yılmaz, Tansu Çiller’e oy verdi. Ama yararını görmedi. Daha kötüsü CHP, DSP- Bülent Ecevit gelmesin, diye böyle bir tercih etmek zorunda kaldı. Ehveni şer dedi. Çünkü halkımız soldan ve komünistlerden çok çekti. Çekmeye devam etmektedir!

Bu dönemlerde yetiştirilen din, iman, mümin, devlet, millet, bayrak, bağımsızlık, özgürlük düşmanları; bugün teröristlik, şiddet, anarşi, yıkıcılık, haksızlık yapmaktadır. Devlet bu teröristlerle başa çıkmak için trilyonlarca dolar harcadı, harcamaya devam etmektedir. Aynı zamanda sadece PKK terörüne karşı devletimiz 10 binden fazla asker, polis şehit verdi. Sivil halkımızdan on binlerce kişi şehit oldu. Binlerce kişi yaralandı. Bir kısmı engelle- sakat kaldı. Sadece PKK terörüne karşı 1,5 trilyon dolar harcadık. Devletimizin yıllık bütçesinin 120 milyar dolar olduğunu söylersek, maddi kaybının da ne kadar fazla olduğunu anlarız. İşte bu hep Cumhuriyet dönemindeki yanlışlıkların karşılığı, bedelidir.

Bugünde bunların yapılmasının 95. Yılı bayram olarak kutlandı. Aynı zamanda bugün İstanbul Havaalanı, dünyanın en büyük havaalanı olarak açıldı. Tabii ki, bu büyük yatırımları her zaman ülkemizde imanlı, inançlı Müslümanlar gerçekleştirmektedir. Menderes, Özal, Demirel, Özal, Erbakan, Erdoğan’a şükranlarımızla, minnettarlığımızı ifade ediyorum. Diğerleri ise engellemeye çalışmaktadır. Büyük yatırımların durması, durdurulması için 2013 yılı Haziran ayı tüm ülkemizde, protesto, anarşi, şiddet, terör, yıkım ile geçti. Büyük yatırımların durdurulmasını istedikleri metni, TMMO Başkanlığından bir kişi okudu. Bu bir ay boyunca yapılan şiddet ve terör olaylarına Kemalistler, solcular, komünistler, bölücüler, 86 illegal örgüt katıldı. Olayın başını CHP milletvekilleri çekti. Nerede bir anarşi, şiddet, terör, yıkıcılık varsa, CHP+HDP oradadır!

Türkiye’de İslam, Müslüman, tarih düşmanlığı olmaya başladığında, 1977- 1978 denilen, 93 Harbinde, Batı Trakya’da bulunan 3,375 tarihi eserimizin büyük bir bölümü kasten yıkılmıştı. Geri kalanları da biz cumhuriyete geçip, dini eserlere düşmanlık yapmaya başlayınca, geri kalanların yıkımı veya başka bir mekâna dönüştürülmesi yapıldı. Bunun için hala Batı Trakya’da 3,375 Osmanlı eserinden pek kalmadı. Kalanları da Ak Parti Hükümeti onarmaktadır.

İslam dinini, ilim, akıl, zekâ, bilim, sağduyu, mantık ile dosdoğru yaşayanların, yapacağı işler en büyük işler, eser oluşturmalar olmaktadır. Zaten böyle olmalıdır. Başka türlü olursa, mutlaka bir sorun var demektir. “Müminler kardeştir.” Bu ayettir. Kardeş olmayanlarda, sorun var demektir. Onun -bunun uşağı, kölesi, esiri, paryası, kullanma aleti olmuştur!

Hicr süresi 92. Ayet: “ Allah cc. onlara yaptıklarının hepsini soracaktır.”

Kehl süresi, 29. Ayet: “ İsteyen iman etsin, dileyen inkâr etsin. İnkâr edenlere, cehennem ateşini hazırladık.”

“İnsana bela gelmez, Rabbimiz yazmadıkça, Rabbimiz bela vermez, o insan azmadıkça!”

İnsan hak yolda hakikati hakça yaşamalı. Azmamalı. Sapıtmamalı. Hiçbir varlığa haksızlık etmemeli. Hak insanlarla birlik -beraberlik içinde olmalı. Ayrılıkçı, bozguncu, yıkıcı olmamalı. Yapıcı, olumlu olmalı. Halka karşı haksız davranmamalı. Halka zalimlik, zulüm yapmamalı. Halk ile birlikte devleti yönetmeli.

“Cumhuriyet, halkla birlikte, halkla beraber devleti yönetmektir.” Halka karşı devlet yönetimi olmaz. Cumhuriyet, hakça, hukukça, adaletçe, hakkaniyetçe, ahlaklıca olmalı. Ben gerçek anlamda bir cumhuriyetçiyim. Yöneticiliği halkın iradesi ile birlikte yaparım. Halkın görüşleriyle, kendileriyle yönetmede bulunurum. Halkı yönetimin içine alırım. Yapılacak yatırımları halkımın ihtiyacı, önceliği, isteği ile en güzel şekilde; en iyi, kaliteli, yüksek standartlı yaparım. Allah cc. için halka hakça davranırım. Halkın birlik - beraberlik içinde huzurlu olmasını sağlarım. Doğrudan hiç ayrılmam. İlmi, dini, davranırım.

Halkı, örgün ve yaygın eğitimle sürekli öğretime, eğitime tabi tutarım. Kalitesiz, niteliksiz işim asla olmaz. Kendimi sorgular, özeleştiride bulunurum. Başkalarının eleştirilerini değerlendiririm. Her gün tövbe ederek, yeni bir güne yeni bir gelişme ile başlarım. Ahlak ve görgü kurallarını halka benimsetip, yaşam şekli yaparım. Yoksulluğu üretimle, hakkı vererek, emeğin hakkını, alın teri karşılığını vererek yok ederim. Güçsüzü elinden tutar, kaldırırım. Dinimden yararlandığım gibi ilimden, bilimden, teknikten, teknolojiden, çağın tüm nimetlerinden yararlanırım. Ben, müminim ve ufkum engindir. Öyle inek gibi bırakıldığım yerde kalmam. Dünyayı dolaşır, ahiret hayatına hazırlanırım. Evrenin dışına çıkarım. Evrendeki tüm yararlılıklar, iyilikler, güzellikler, doğruluklar benim alanım içine girer.

Hak mümin ve Müslüman çok farklı, onurlu, iyi, güzel, dosdoğru, gerçekçi, hak, hukuk, adalet, hakkaniyet, güzel ahlak, edep, hayâ, ilim, bilim, sanat, hikmet, İslam, iman tarafındadır. Böyle olmalıdır. Böyle olan bir onurlu kişinin; yalanı, yanlışı, haksızlığı, zalimi, zulmü, batılı, küfrü sevmek, desteklemek, yanında yer almak, zorunda değildir. Durumunda da değildir.

İslam olan mümin; İslam dışı söz ve davranışa destek veremez. Verirse, hak mümin Müslüman olamaz. Takva mümin, vera Müslüman, Allah’ın yolu, peygamberimizin izi dışına çıkmaz. Müslüman, zalim, zulmeden asla olamaz. Olursa, takva, vera mümin olamaz.

Ben, İslam dinini, peygamberimiz gibi sadece tebliğ ediyorum. Kimseye hakaret etmiyorum. Yazdıklarım, tarihe not düşürmek, içindir. Bilimsel yazıyorum. Her birinin yeri, tarihi, bireyi, olayı, zamanı, mekânı bellidir. Belgeselleşmiştir. Doğruyu ve gerçeği yazmasak, söylemesek, insanlar; Lenin, Stalin, Mao, Jivkov, Hitler, Musolini, katil- katliamcı faşist ve komünistler gibi, emperyalistler, Siyonistler, zorbalar gibi olur. Buda bize günah, vebal getirir.

Zalimlerin kötülüklerine seyirci kalmam. Onlarında hidayete kavuşması için çalışırım. İyiliği yayar, kötülükleri azaltırım. Hakkı tutar, kaldırırım. Herkese sahip çıkarım. Kimsenin kötü yolda gitmesine gönlüm razı olmaz. Her güne yeni bir hafıza ile başlarım. Sabah namazı ile başlar. Yatsı namazı ile çalışmamı bitiririm. Boş durmam. Solcu hainler gibi yapılan her büyük, küçük yatırıma karşı çıkıp, engellemeye çalışmam. Hayırlı işe destek; kötü, zararlı, çirkin, olumsuz işe köstek olurum. Mümin; değişimden, yenilikten, gelişmeden, kalkınmadan, inovasyondan, yükselmeden yanadır. Bunu mutlaka sağlarım. Tarım ve hayvancılığı asla ihmal etmem. Besin, gıda olmadan yaşanılamaz. Stratejik en kaliteli yüksek standartlı yararlı projeler gerçekleştiririm. Ortak yüksek uzman aklı kullanırım.

Bayrağımı, bağımsızlığımı, özgürlüğümü, vatanımı, milletimi, ümmeti, insanlığı, hayvanları, doğayı çok severim. Canım bahasına severim. Atalarımın bu değerler uğruna şehit, gazi olmalarına saygı, sevgi duyuyorum. Onları minnettarlıkla, dua ile anıyorum. Onlar fedakârlık etmese idi, bizler ve değerlerimiz olmazdı. İnsan, kendi ile ailesi ile akrabaları ile komşuları, arkadaşları, devlet, millet, insanlık ile barış içinde çok iyi geçinmelidir. Fitne, fesat, nifak, münafıklık içinde olmamalı. Bu nitelikler mümin sıfatı değildir. Gâvurluk alametidir.

Küresel oryantalistler, İslam dinini ve müminleri bozmaya çalışmaktadır. İslam olanları kendi hedefleri doğrultusunda bir araç- gereç gibi kullanmaktadır. İslam dinini ibadetsiz, beşeri inanış durumuna sokmak istemektedir. “Sadece Kur’ân yeter!” Siyer, sünnet, hadis, fıkıh, ilmihal, akait, tasavvuf, ilim düşmanlığı yapmaktadırlar. Hedef: İslam dinini beşerileştirmektir. Kur’an hakkında şaibe, şüphe uyandırılmaya çalışılmaktadır.

Bu hilelere karşı uyanık ve bilgili olmalı. Karşı durmasını becermeli. Bunun içinde doğru kaynaktan dosdoğru bilgileri edinmeli. Bugün pek çok tarikat, cemaat, mezhep kullanılmaktadır. Şii- Şia, Selefiler, Vehabiler özellikle batıl Batı, İngilizler, Siyonistler tarafından kullanılmaktadır. Öyle bir kullanılmaktadır ki, terörist yapılmıştır. Öldürdükleri de sadece masum, mazlum, ezik, zayıf, güçsüz Müslümanlardır. Yıktıkları, yaktıkları da; mümin şehirleri, camiler, okullar, hastaneler, evler, binalar, yollar, köprülerdir. Bunu bu akılsız, kafasız, beyinsiz, kalpsız, sapıklar, cihat adına, bu korkunç dehşet veren vahşetleri yapmaktadırlar. Müslüman ülkeleri harabeye çevirmektedirler.

Dünyada etkin olan ve İslamcı dedikleri bu terör örgütlerini, ABD- USA kurmuştur. Bunu ABD Devlet Başkanları da açıklamaktadır. Bu ülkelerden ülkemizde 4,6 milyondan fazla mülteci, sığınmacı, göçmen bulunmaktadır. Dünyada en fazla sığınmacıyı, göçmeni, mülteciyi Türkiye barındırmaktadır. Ensar, Muhacir olayı diye hoş bakmaya çalışıyoruz ama bu ülkemizi her yönden olumsuz etkilemektedir. Gelenlerin büyük çoğunluğu okuma -yazma bile bilmemektedir. Biz bunlara okul, hastane hizmetini bedava veriyoruz. Kendilerinin zorunlu gereksinimlerini karşıladığımız gibi ülkelerine de yardım yapıyoruz.

Bugün, 30.10.2018 Salı günüdür. Her siyasi partinin mecliste kendi grubuna konuşması vardır. Bugün, CHP Genel Başkanı K. K. Konuşuyor: “( Konuşurken not almadım. Aklıma kaldığı kadarı ile yazmak istiyorum) 1943 yılıdır. Türk Hava Kurumun Başkanlığına, Rize CHP milletvekili dürüst bir kişi vardır. Aylık gelir- gideri hesaplamış. Arada 40 para yanı 1 kuruş fark var. Bu farkı bulmalısın, emrini Cumhurbaşkanı İsmet İnönü verdi. Ama başkan aradı, aradı bulamadı. Sonra bir grup müfettiş gönderdi. 3 gün o bir kuruşu bulmak için çalıştı. Üç gün sonra buldular! O, bir kuruş başka bir hesaba geçirilmiş!” İşte CHP ve İsmet İnönü bu kadar dürüsttü!”

Bunların alayına yakını böyle yalancı, palavracı, pireyi deve yapan, överek, büyüten, şarlatan tiplidirler. Sanki biz o dönemi bilmiyoruz. Milleti, memleketi nasıl soyup, soğana çevirdiklerini, bilmiyoruz. Milletten öşür diye topladıkları toprak- tarım ürünlerini nasıl depolardan götürdüklerini sanki bilmiyoruz. Nasıl aylık aldıklarını, memura ne verdiklerini, köylüyü nasıl aç bıraktıklarını sanki bilmiyoruz. O dönemde kimin ne kadar serveti olduğunu, milleti parya yerine koyduklarını, itip -kaktıklarını sanki bilmiyoruz. Babam, annem, dedem, ninem o dönemleri yaşadı. Büyükbabam 1900 doğumludur.

İnsanlar günümüzde batıl felsefeleri ve ideolojileri din yerine koymuş olduklarından, bu durumda olanlar, İslam dinine ya soğuk bakmakta ya da inkâr etmektedir. Bu diğer dini inanışlar içinde böyle olmaktadır. Hiçbir ideoloji veya felsefi dini inanış evrensel değildir. Bunun için bir mümin ideoloji ve bozuk felsefi inanış edinmemeli. İdeolojik davrananlar, genellikle İslam dinini ve de diğer dini anlayışları reddetmektedir. Ateizm bir din anlayışı gibi olmuş. İdeolojilerde böyle olmuştur. İslam dininden şaşmamalı. Şaşanlar olursa, bilsinler ki sapıtacaklar.

İslam dininden olanlar, her yönü ile insaflı, vicdanlı, insancıl, insanlıklı, insaniyetli, merhametlidir. Tarihe bakıldığında bu görülmektedir. Bugün ideolojik devletler yaptıkları vahşi dehşet veren korkunç katliamlarını, vahşetlerini gizlemektedir. Ama bizler kimin ne yaptığını biliyoruz. Çünkü biz araştırma, inceleme, gözlem, irdeleme yapıyoruz. Bizi şarlatanlar yalanları ile kandıramaz. Biz Batının, batılın, batıcıların yalanlarını, demokrasi havarisi kesilmelerinin altındakileri biliyoruz. O ülkelerde ecelinden ölenlerden çok, katliamlarla ölenler vardır.

Bu yabancılar, ülkemizden gayrimenkul- taşınmaz mal olarak kendi cisimleri ile ülkemize yerleşmektedir. Bu Siyonist İsrail‘in Filistin’e yerleşmesi gibi olabilir. Yalova’da taşınmaz mal satışları %5’e ulaştığı için, sadece bu İlde yabancıya taşınmaz mal satışı durduruldu. Ama son 15 yıl içinde ülkemizden yabancılar 42 milyar dolarlık taşınmaz mal satın aldı. Devlet, kendi malını, kamu mallarını özelleştirme adı altında 1983 yılından beri özel yerli- yabancı kişilere satmaktadır. Bu satışta 100 milyar dolara ulaştı.

Sizlere, kardeşiniz olarak öneride, öğütte bulunmak istiyorum. “Dosdoğru, gerçek, ilim, bilim, din, ahlak oku ve gafletten uyanınız.” Dini, ilmi, sosyal, kültürel, ekonomik, siyasi eserler okuyunuz. Şarlatanların yazılarını, hakki -hakikati öğrenmeden, okumayınız. İslam fikriyatı konusunda farklı eserler okuyunuz. Bilgi ile dolu eserler okuyunuz.

Hadis: “İnsanların en hayırlısı insanlara en yararlı olandır.”

Bugün, İslam dünyasının yöneticileri ve halkın büyük çoğunluğu hayırlı olamamaktadır. Bilakis daha çok zararlı olmaktadır. 2008 yılında başlayan küresel ekonomik kriz sonrası yoksulluk daha da arttı. Bundan daha çok çocuklar olumsuz etkilendi. Hele çocuk yapmada plansız davrananlar çok etkilendi.

OECD Raporunda: “ Çocuk yoksulluğunda; Çin, Güney Afrika, Brezilya, Kosta rica, Kolombiya’dan sonra Türkiye gelmektedir. Yanı Türkiye ilk 6. Sıradadır. Bu ülkemiz için utanç, ayıp bir durumdur. En iyi durumda olan Danimarka’dır. Sorsan Müslüman’dır. Danimarka ve onun benzerlerinden utanmak gerek.

Türkiye, milyarder sıralamasında ise 14. Sıradadır. Ülkemizde milyarderler çok hızlı ve fazla artmaktadır. Çünkü sömürü çok fazladır. 2018 yılı 02 Ocak günü bir ABD doları= 3,75 Türk Lirası idi. Bu 2018 yılı Ağustos ayında 7,6 liraya çıktı. Yanı %100 gibi bir kur artışı oldu. Mal üreten kapitalistler dolar kurunu 7,5 liraya sabit tutarak zam yaptı.

Ticaret Bakanı’nın açıklaması: “Bazı üreticiler, %200- 300 oranında zam yaptı. Uyardık.” Ama uyarmakla, ceza yazmakla hiç kimse yaptığı zammı geri almadı. Bugün, 30.10.2018 günü 1 Amerikan Doları = 5,4 lira oldu. Dolar kuru düştü. Ama kimse yaptığı zammı geri almadı. Ben marketlere giderek, temel gıda mallarının fiyatlarını not etmiştim. Aynen hepsi duruyor.

Devlet, birkaç yıl önce pirinçte %18 KDV vergisini %8’e düşürmüştü. Piyasada fiyatta düşüş olmadı. Sebebini sordular: “ zam yapmadık, dediler.”

Devletin sözü sadece ve ancak bir süre fırıncılara geçiyor. Fırıncılarda 250 gram ekmeği 1,25 kuruştan, 150 kuruşa çıkarmak istediler. Ama devletin birden fazla kurumundan izin alınması gerekiyordu. Devlet kurumları zam’a izin vermedi. Bundan başka engellediği hiç kimse olmadı. Çünkü engelleyemedi.

Bu zam işi petrolde, akaryakıtta da olmuştu. Ham Petrolun varil birim fiyatı 147 dolara çıkmıştı. Daha sonra 35 dolara düştü ama piyasada ucuzlama yapılmadı. Bu durumda 4- 5 yıl önce olmuştu.

İzmit’te gezerken, bir hazır giyim mağazası camında yazıyor: “ %80’e varan indirim. Kravatta %80 indirim.” Eşimle içeri girdik. Bir kravat alalım, diye düşündük. Kravatların fiyatını 500 lira yazmış. Sonra %80 indirim yazmış. Yanı 20 liralık kravatı 100 liraya satıyor! Sahtecik, sahtekârlık zirvede, onur, haysiyet - saygınlık düşmüş ayaklara!

Pek çok ticaret ve üretim yapan kurum, %10 indirim, %50 indirim, diyor. Bakan ve hükümette destekliyor! A101 adlı market zincirine 11 Ekim 2018 de girip, satılan ürünlerden bazılarının fiyatlarını yazmıştım. Bugün, 01 Kasım 2018 de girdim. Aynı mallara bakıp, kayıt yaptım. Sorsan indirim yapmışlar. Pek çok üründe yine kaldırım, yükseltme yapmışlar. Birde “HARCA, HARCA BİTMEZ,” marketin sloganı olmuş. Hem de en ucuz satan bu market böyle yapmış. Diğerleri zaten halkımızı kazıklıyor!

Şimdi, 11 Ekim 2018 fiyatlarını önce yazacağım. İkinci yazdığım ise 01 Kasım 2018 fiyatları olacak. Artışa bakınız: “Vera marka 5 kg. ayçiçeği yağı 33,5 lira- 33,5 lira” “ Orkide ayçiçeği yağı 35,95 lira- 35,95 lira,” “ Osmancık pirinç kg. 6,25 lira- 6,95 lira,” “ iri bulgur 7,90 lira- 7,90 lira,” “ kırmızı mercimek 12,5 lira- 14,60 lira,” “ tahin Torku 600 gr. 16,95 lira- 16,75 lira,” “ Hun tahin 600 gr. 14, 95 lira- 14,95 lira ( tahinde, salçada zam %100 yapılmış. Birkaç gün önce bu fiyatlar 7,80 lira idi).” “ 1,600 gram domates salçası 13 lira- 26 lira,” “sade helva 500 gr. 6,95 lira- 6,95 lira,” “ çam balı 460 gr. 10,95 lira- 6,95 lira,” “ Ülker çokokrem sofralık çikolata 500 gr. 6,95 lira- 8,40 lira,” Sütaş beyaz peynir 700 gr. 9,25 lira- 14,60 lira” ve fiyatlar düştü diyorlar ama maalesef artmış.” Propaganda, fiyatta indirim, enflasyonla mücadele diye aldatma hedefli yapılıyor.

Halk hem kazıklanıyor hem de düştü diye yalan söylenip, kandırılıyor. Halk ahmak, saf, keriz, anlamaz, bilmez yerine koyuluyor. Sebze, meyve, hazır giyimde perakendeciler %500’u aşan fiyatlarda mal satıyor.

Bu adaletsizliklerle, eşitsizliklerle devlet barışı, huzuru, mutluluğu, birliği- beraberliği sağlayamaz. “İslam dininin ilkelerinden ne oranda ayrı yönetim olursa, o oranda başarısız olunur. Ne oranda İslam’ın doğruları yaşatılırsa, o oranda başarılı olunur.”

“ Hâşâ, zulmetmez, kuluna Huda’sı,

Herkesin çektiği, kendi cezası!”

Müddesir süresi, Allah cc. buyuruyor: “ Kalk ve halkı uyar!”

Bende elimden geldiğince, bilgilendiriyorum, uyarıyorum, öğütlüyorum. İnsanları öğretip, eğitmeye, doğru yola sevk etmeye, âcizane olarak gayret ediyorum. Yazılarım, sosyal medyada takipçim, olan hükümete, üst yöneticilere, bazı siyasilere ulaşıyor.

Allah cc. ayette buyuruyor: “ Başınıza gelen bir bela, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir. Bununla beraber Allah çoğunu affeder.”

Bilgelerin doğru ilminden, büyüklerin asaletinden, haklıların ve mazlumların dualarından, yiğitlerin cesaretinden yararlanmalı.

Hak ve hakikati çarpıtıp, insanları aldatanlar, Allah’ın azabını görecek, gazabına uğrayacaklardır!

Her zaman tüm benliğinle elif gibi dosdoğru olmalı. Eğri, büğrü, yamuk, yumuk, çarpık, çarpılmış olmamalı. Allah cc. dosdoğru olmayı, istikametin doğru olmasını, Allah’a yönelmesini emretmektedir. Allah’ın yolunda, peygamberin izinde gidilmeli, yürünmeli, yaşamalı. Sapıtanlara, zalimlere hiçbir şekilde benzememeli.

Devleti yönetenler ve aile büyükleri, evlatlar arasında asla ayrım yapmamalı. Bugünlerde medyada görüyorum. 2019 yılı başında milletvekilleri %26 oranında aylıklarına zam alacaklar. Diğer memur, emekli kişiler ise %9 aylıklarına zam alacaklar. Böyle adaletsizlik, eşitsizlik, anlamsız, saçma sapan yönetim olmaz. Bu hiçbir iradeye uygun gelmez. Böyle yaparsan, PKK uzantısı ve terör uzantıları ve destekçileri HDP ve CHP elinde maskara olunur. Onlar 2. Ve 3. Siyasi parti olarak beklemektedir. Ak Parti hükümetten düştüğünde, sırada onlar var. Onların eline milletin düşmemesi için İslam ahlakı ile devlet, millet yönetimi yapılmalı.

Pek çok aile, çocuklarını güzel ahlak ile besleyememekte, terbiye edememekte, edep, hayâ, mahrem duygu, düşüncesi ile dolduramamaktadır. Aile bunu yapamadığı gibi okulda çocukları güzel değerlerle eğitememektedir. Çünkü öğretmende iyi, güzel değerlerle yetişmemiş. Birde bozuk felsefe ve ideolojik öğretmenler, aileler vardır. Onlar çocuklarını güzel ahlak ile ahlaklansın, istememektedir. Çünkü ağabeyleri, troller ahlaksızlıklardan beslenmektedir. Meyhaneci, kerhaneci, kumarcı, çılgın eğlenceci, gazinocu, kumarhaneler, içki haneler, uyuşturucu mafyası, sol, komünist, ideolojik batıl saplantıda olanlar, güzel ahlaklı öğrenci yetişmesini istememektedir. Bu zaaf durum aşılmalıdır. İstemeyenler, eğitim sisteminde yer aldırılmamalı.

Bugün, medyaya, film şirketlerine devlet masraflarının %30’unu verecekmiş. Eskidende verirdi. Ülkemizde yapılan televizyon dizi filimler ininden 150 tanesi, 50 ülkeye satılmaktadır. Amerika’dan sonra en çok Türkiye film satmaktaymış. Çok yazık! Bu milleti zehirlediler. Diğer milletleri de zehirleyecekler. Devlette onlara katkı sunacak. TRT1’de oynatılan birkaç tane tarihi film dışında, bin tane televizyonda; yararlı, ilmi, bilimsel, hayırlı, güzel, iyi, doğru bir dizi film yoktur. Devlet bunlara masrafın %30’unu verirse, zalimliklere destek olur. Şer’in yayılmasını sağlamış olur. Oysa mümin hayra destek, şerre köstek olmalı.

Devlet, zengin insanların, çocuklarını özel okullara vermesi durumunda her yıl 4 bin lira karşılıksız katkı sunuyor. Bunu yaklaşık 5- 6 yıldır yapıyor. Bu parayı zengin çocuklarının özel okullara gidişi için katkı vereceğine, fakir çocuklarının kırtasiye ve üst baş giyimleri için verse, daha doğru ve adil bir durum olur.

Devlet daha çok zenginlere teşvik vermektedir. Hem de bir yılda 2- 3 defa teşvik verdiği olmaktadır. Zenginler tüm dünyada devleti, milleti bir şekilde soymaktadır. Zenginin kullandığı meta, devlet yöneticileri olmamalıdır.

Devlet, imarı, iskânı olmayan, devlet arazisini ele geçirenlere, bir miktar para karşılığı imar, iskân ve tapu vermektedir. Alınan bu paralar yaşlılar, kimsesizler yurdu yapılmalıdır. Kış olduğunda büyük şehirlerde 1,500 kadar kişi sokaklarda kalmaktadır. Geçici birkaç aylığına toplayıp, salonlara yerleştirmekle olmaz. Bunlara bir ev, barınak kazandırmalı. Medeni, sosyal devletin gereği budur.

İl, İlçe belediyeleri önceliksiz, çok da gerekli olmayan, anlamsız işlere büyük paralar yatırıyor. Bu İl, İlçe belediyeleri, Huzurevi yapma yasal zorunluluğunda olmasına rağmen, huzurevi yapmamaktadır. Bu kanunun uygulanması takip edilmeli.

2019 yılı Mart ayında yerel seçimler yapılacak. Defalarca belediye başkanlığı yapan kişiler yine aday yapılmaktadır. Başarısız olanlarda aday yapılmaktadır. Siyaset kurumu; belli, belirli çıkarcı, uyanık, dirsek teması içinde olanlar tarafından ele geçirilmiş. Aralarına iyi, güzel, doğru, dürüst, yararlı, değerli kişileri sokmamaktadır. Pek çoğu devlet, millet adına zarar vermekten başka pek hayırları yok.

Yöneticilerin, sokakta dilenen çocuktan, kışın sokakta yatan insandan, kimsesizden, anarşistten hiç birinin doğru dürüst haberleri, ilgileri, bilgileri yok. Çünkü dert etmiyorlar. Bizim İlçenin 15 yıl önce seçilen belediye başkanın ilk icraatı; kendi aylığını artırmak olmuştu! Daha çok üzerine vazife olmayan işler yapmaktadır. Ama 3 dönemdir başkandır.

Halka, üreticiye, tarım ve hayvancılık yapana sahip çıkmalı. Halk, KKK Kenelerin eline bırakmamalı. Piyasaya sahip olmalı. Halkı çok fahiş fiyatlarla soyanlara ses çıkarılmamaktadır. Birkaç kişiye ceza yazmak, halkı aldatmak olur. Ama halk kanmıyor. Önemli olan piyasayı kontrol etmektir.

Çok yüksek aylık alanların aylıkları %50 düşürülmeli. Asgari ücretle yüksek aylık alanların arasında 30 kat fark oluştu! Oysa Necip fazıl; “ birine, 1, diğerine 9 verirsen, olmaz, demişti. Bu adaletsizliği kurt bile yapmaz, diye yazmıştı.”

Yargıda hak, hukuk, adalet, doğruluk, dürüstlük, hakkaniyet, güzel ahlak adına pek bir şey kalmadı. Bu yasa çıkarmakla olmaz. Yargıç, adil olmalı. Fikren insan olmalı. İşte Adana’da bir yargıcın amcasının evinde 100 kg. altın, 50 milyon lira kadar para bulunması, yargıçların ne durumda olduğunun göstergesidir. 15 yıl önce avukatlarla yapılan bir anket araştırması medyada yayınlanmıştı; yargıçların %95’inin rüşvet aldıkları sonucu medyada yayınlanmıştı.

Devlette asgari ücret ile çalışanlar var. Oysa en düşük memur aylığı devlete 3 bin lirayı geçti. Devlete alınan 1 milyon taşeron elemanların aylıkları iyileştirilmeli. Sadece devlette asgari ücretle çalışanların sayısı 1 milyondur. Bu insanlar, evlenmek bile evlenmiyor. Çünkü bizim küçük İlçemizde sadece bir daire kirası 1,000 lira oldu. 1,602 lira olan asgari ücret hangi aileye yeter? Yeterse devletin 50 bin lira aylık alan memurları niçin oluyor?

Mahkûmlara, suçlulara 53. Defa af çıkamaması iyi olur. Zalim, zulmeden cezasını çekmelidir.

Polisin suçluyu yakalayıp, savcılığa teslim etmesi, savcının serbest bırakması, halkta infial ve tepki oluşturmaktadır. Bu polisinde suçluyu yakalama azmini kırar. Halk tepki verirse, yakalıyor. Böyle hak, hukuk, adalet, hakkaniyet, yargı olmamalı. Yargı için yasa çıkarmakla olmaz. Yargının da adil işletilmesi gerekir.

Emeklilik yasasının değiştirilmesi iyi olmaz. Bu ülkede 3,600 gün, 15 yıl, yarım yamalak pirim ödeyenler emekli oldu. Oldu ama başka bir işte çoğu çalışmaktadır. Birde emekli olup, bin liranın altında aylık almanın önemi, değeri yok. 5,5 milyon emekli asgari ücretin altında emekli aylığı alıyor.

Ben biliyorum. Bir dana satan 15 yıl sigorta primi ödemiş. Faizsiz, gecikme zammı vermeden, ödemiş. Çünkü gecikme zamları af edilmiş. Bir ülkede %750 zam olurda, borçlar faizsiz ödenirse, ne olur? Emekli olmuş. Şimdide 50 yıl emekli aylığı almaktadır. Kendi ölünce eşi, eşi ölünce dul kızı emekli aylığı almaya devam etmektedir. Bir emekli kişi, hem kendinin, hem eşinin hem de babasının emekli aylığını almaktadır. Yanı 3 emekli aylığı almaktadır. Öte yandan emekliliğine bir gün kala ecelinden ölen kişinin emekli olmaması, emekli aylığı hiç kimsenin almaması durumu hiç de adaletli değildir.

Düğün, törenlerde silah atma konusunda ayarlama, yasa iyi oldu. Trafik suçlarının cezasının da artması güzel oldu. Ama yasa çıkmasından çok daha önemli, yasanın uygulatılmasıdır. Yasaları uygulayanlar gevşek, vurdumduymaz, ilgisiz- alakasız davranmaktadır.

Hala dar sokak aralarında düğün, kına yapılmaktadır. Vur oynasın, çal patlasın. Gece 12’ye kadar davul, zurna çalınsın. Bu kadar yabanilik, vahşilik sadece bu ülkede vardır. Engellenmeli.

Milli bayramlara 1 ay kala okul bahçelerinde trampet, zil, boru öttürme başlıyor. Bu saat 13.30’da başlatılıyor. Oysa sınıflarda ders yapılıyor. Bunu Afrika tamtam yamyamlarının bile yapmayacağını, öğrenciler söylüyor. İşin ucu kaçmış. Yakalamaya çalışmak ve yakalamak gerekir.

Okulun ikinci katında ders yapıyorum. Okul bahçesinde Orhan Sarı öğretmen bayram hazırlığı için bando takımı çalıştırıyor. Müzik aletleri çaldığında, camlar titriyor. Orhan öğretmene sordum. Şu anda kaç müzik aleti çalışıyor? 96 tane dedi. Okulda ise 1,500 kadar öğrenci, 65 öğretmen ders yapıyor. İşte Milli Eğitimin Bakanlığı’nın durumu budur.

Cumhurbaşkanıma, Bakanlarıma saygılarımla önerim şudur: “ Bir ilde, İlçede bir vatandaş sorununa çözüm, çare bulamayıp, Cumhurbaşkanıma sesleniyorum, diyorsa, o vatandaş, oradaki kamu görevlilerinden hizmet, yardım alamamış demektir. O yerdeki kamu görevlileri bu durumda sorgulanmalı. Her sorun bulunduğu yerde çözülmeli. Her şey merkez tarafından çözülmeye kalkılırsa, başarısız olunur. Her soruna ulaşılamayabilinir.

Sonbahar ve İlkbaharda şehirdeki ağaçlarda budama yapılmaktadır. Bu işi belediye yapmaktadır. Ağaçların dallarını gövdeye 25 cm. kala kesmektedirler. Hele Top Akasya ağaçları her yıl bu şekilde kesilmektedir. Bunu defalarca yazdım. İlgili bazı belediyelere ilettim. Ama akıl, fikir, bilgi, yetenek, beceri yoksa sonuç almak mümkün değildir. Alamadım da!

Deniz süpürgesi olan belediyeler, bunu körfez, göl, denizler için yeterince kullanmamaktadırlar.

Hala belediyeler kanalizasyonlarını denizlere, göllere, akarsulara dökmektedir. Hatta mağaralara bile dökenlere tanık oldum. Aktı atıklarını da hala denizlere, karalara, kırlara, ormanlara dökenler vardır. Bir süre verilmeli. Denilmeli ki, 5 yıl içinde herkes arıtma tesisini, çöp yakma tesisini yapmalıdır. Aksi halde yapmıyorlar. Görev verilmeli. İş takıp edilmeli. Hesap sorulmalı. Çünkü çok sorumsuzluk var.

Ben, bir İlçenin kaymakamlık toplantılarına uzun süre katıldım. Sorunları çözmek için kamu kurumları ve sivil toplum örgütleri temsilen katılıyor. Kimse aldığı görevi hakkıyla yapmadığından, pek sorun çözülmedi. Hiç kimse işi sahiden önemseyip, benimseyip, herkes kulağından tutarak, avutma, savsaklama yapıyor.

50 öğretmenin çalıştığı bir okulda da 5 öğretmen yeterli görev yapmamaktadır. Müdürler ise, yöneticilik, liderlik yetenekleri, becerileri olmayan kişilerdir. Siyasi nedenlerle göreve getirilmiş. Daha çok yandaş, yoldaş, yalakalar seçilmiş. Kullanılabilecek tiptekilere görev verilmiş. Bir İmam Hatip Ortaokuluna şişko bir beden eğitimi öğretmeni, bir Anadolu lisesine beden öğretmeni müdür yapılırsa, buradan olumlu sonuç almak mümkün olmaz. Ben hiç yazılı sınav kâğıdı okumadan not veren öğretmenler biliyorum. Öğrencinin kendi üzerine oluşturduğu kanıya göre puan veriyormuş. Bunlar müdür de oluyor. Genellikle müdüre ses çıkarmayan kişilere makam veriliyor. Silik, sessiz, körü körüne itaat eden, uyuşuk, pısırık, siyasi iradeye köle olabilen kişiler makama getiriliyor. Ben bir Ak Partili emekli öğretmen olarak, 50 yılı aşkın gözlemlerimi anlatıyorum. Ben, iyi bir gözlemci, araştırmacı, inceleyici, irdeleyici, araştırmacıyım. Geliştirici, yenileyici, ufku enginleri aşan bir insanım. İlçenin en fazla, en çok okuyucusuyum.

Diyanet Başkanlığına bağlı imam ve müezzinlerde daha çok kırsal alanda görev yerinde değildir. Görevi suiistimal ediyorlar. Yaz Okulu açmıyorlar. Ya da açmış gibi gösterip, listeyi müftülüğe veriyorlar. Ama öğrencileri okutmuyorlar. Öğrenciler camiye birkaç defa geliyor. İmamı bulamıyor. Öğrencilerde gelmeyi bırakıyor. Oysa öğrenci okuttuklarından, ek saat ücreti alıyorlar. Aylıkları dışında ücret alıyorlar. İmamlar kırsal alanda köylülerin yapmadığı işlerde para ile yevmiye ile çalışıyorlar.

Şehirlerde de müezzinler görevi savsaklıyor. Halktan müezzinler türedi. Halktan kişiler, müezzin görevi savsaklattığında, müezzinlik yapıyor.

Bizim İlçemizde müftü var. İki tanede vaiz görevli var. Yaptıkları iş; Cuma günü, namaz öncesi 20 dakika kadar vaiz etmesidir. İmam, müezzin, vaiz, müftü halkın içine çıkmazlar.

Ya öğretmenler? Onlarda devletin yaptığı Öğretmenevlerinde kâğıt, pul oyunu, konken oynar! Ak Parti Hükümeti öncesi Öğretmenevlerinde alkol alma, içki içme, dansöz oynatmada vardı. Öğretmenlerin %90’nından fazlası derse hazırlıksız girmektedir. Öğretmenlerin %1’i bile Halk Kütüphanelerinden yararlanmamaktadır. Gazete, dergi de okumamaktadır. Hiç kitap okumadığını yemin ile söyleyen öğretmenler vardır. Okumama işini anormal, ayıp görmemekte, birde yemin ile söylemektedir.

İlçemizin Halk Kütüphanesinin tam karşısında, 6 metre karşısında İlçe kütüphanemiz bulunmaktadır. Bu okulda görev yapan, sözel ders öğretmeni, kütüphanenin okulları karşısında olduğunu bilmemektedir. Öğrenciler ve diğer öğretmenlerde kütüphane yerini bilmemektedir. Bu elemanlarla görev yapılmaz. İş halledilmez. Sorun çözülmez. Dertlere çare bulunmaz. Sil baştan yapmalı.

Görev yaptığım okulun bahçesinde bayram hazırlığı için bando çalışması yapılmaktadır. Öğrencilere sordum. Bunu Afrika’nın yamyam tamtamları yapar mı? – Yapmaz, dediler. Ders yapıldığını bilirler. Yapmazlar, dedi. Diyenlerde, ilkokul 3. Sınıf öğrencileri idi. İşte ülkemizde Milli Eğitimin durumu budur!

19 Mayıs Bayramı provalarına alınan öğrenciler, derslerinden kalıyor. Onlar spor sahalarında bir oy prova yaparken, diğer öğrenciler dersliklerde ders yapıyor.

Okullar açıldığında 1 ay, kapanışa 1 ay kala okullarda ders yapma durumu düşürülüyor. Sallapati, sallabaş bir durum oluşuyor. Bu 1. Sömestri sonrasında da böyle oluyor. Öğretmenler derse tam başlamıyor.

Üniversitelerde devam takıp pek yapılmıyor. Bazı öğrenciler haftada 2 gün okula geliyor. Akademisyenler, öğrenciler gelmeyin, diyor. Bu acıklı durum yaygındır. Ben 2 yıllık, ön lisanslarda bunu daha çok gözlemledim. Öğrenciler bu durumun vahametinin farkında değil. İstanbul’dan iki gün Karamürsel’e geliyor. 3 gün gelmiyor. İşte bunlar da biz üniversite mezunuyuz, diyorlar!

Üniversite bitirenler, formasyon almak için bazı üniversitelere kayıt yaptırıyor. Kocaeli’nde Erzurum’a kayıt yaptıran, bir formasyon öğrencisi, bir sömestrside sadece iki defa okula gittiğinde, iş tamamlanıyor. Öğrenci; memurum, yok uzak deyip, işi kurtarıyor. Böyle eğitim – öğretim olmamalı.

Lise mezunlarının öğrenim durumu çok kötüdür. Çarpım tablosunu kullanamıyor. Alan ve hacim hesabı yapamıyor. Ülkemizin coğrafyasını tanımıyor. Bugün Koza Tv. Sokakta bir soru soruyor. Gençlerin tamamına yakını Cumhuriyetin kuruluş yılını bilmiyor. Bir Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu ve yüksek lisans yapanı, parlamentonun TBMM olduğunu bilemiyor. Eğitim ve öğretimde nicelikten çok niteliğe önem vermeli. Yarım milyondan fazla kişi üniversite mezunu olup, işsizdir. Ben üniversite bitirdim, deyip, her işi beğenmiyor. Mezun oldukları bölümlerde piyasada iş bulacak ölçekte değil. Bunun için 200 bine yakın öğrenci, üniversitede bölüm beğenmediğinden, okullarda kontenjan boşluğu oluştu. 400 bin öğretmen mezun olmuş. Boşta geziyor. İhtiyaca göre okula öğrenci almalı. Sanayileşen ve tarım ve hayvancılıkta gelişmesi gereken ülkemiz için teknik okullara ağırlık vermeli.

Akademisyen hocalarda da bilgi, birikim, yetenek, beceri yok gibi! Üniversite bitirenler, doktoralarını çok basit, işe yaramayan şekilde yapıyorlar. Hiç kendilerini geliştirmiyorlar. Öğretmenlerde okumuyor. Devlette memur, amir, müdür olmak, geçim kapısı oldu. Kapağı devlete attı mı artık işi kurtardı.

Kırsal alandan, köylerden, kırsaldaki mahallerden kentlere bir göç oldu. Buralardaki kamu binaları, okul binaları boş kaldı. Bunlar kullanılabilir ama kullandıracak birikimde yönetici yok! İlçemizin Akçat, Kızderbent, Yalakdere mahallerinde okullardan kalma büyük, çok katlı blok binalar, okul binaları boş kaldı. 11 öğrencileri, 1 öğretmenleri kaldı. Yalakdere’de Jandarma Karakolu ve lojmanları boş kaldı. Buralar değerlendirilmiyor. Her İlde böylesi 500 kadar bina var. Çürümeye terk edildiler! Çok yazık, diyorum. Buralar, meslek edindirme kurs yerleri, huzur evleri, insanların barınma evleri, sanayi işletme yerleri, ipekböcekçiliği yapılma yeri, mantar yetiştirme mekânı, onlarca farklı amaçlı kullanılabilir.

Ama yöneticiler çözüm üretmiyor. Sorunlara çare bulmuyor. Döner koltuklarda dönüp, durmaktadırlar. Halkın içine de çıkamıyorlar. Çünkü kendileri bürokrat, halk küçüktür! Ya da halka yeterli hizmet vermediklerinden, çekinmektedirler. Ben bir kaymakam, vali, belediye başkanı, daire müdürünün esnafı, halkı dolaşıp, dert, sorun dinlediğini hiç görmedim. Bunun içindir ki, halktan bir kişi dertli ise, Cumhurbaşkanına sesini duyurmak istiyor. Oysa sorunlar yerinde çözülmelidir.

Biz, hak mümin bilge samimi Müslümanlar, ahmaklığa düşmemeli. Batılıların sapıklıklarına kanıp, ahmak olmamalı. Onlara bakıp, batıl batıcı olmamalı. Eğer böyle olursak, tüm değerlerimizi kaybederiz. Batıl batı hiçbir değer üretemedi. Üretmemiştir. Üretmiyor. Bu kafasızlıkla üretemeyecektir. Batının hiç hak, hukuk, doğruluk, dürüstlük, adalet, hakkaniyet, güzel ahlak, edep, hayâ, utanma, arlanma, merhamet, şefkat, müşfiklik, gerçek ilim, insanlık, insaniyet, insanilik, acıma gibi bir değer yargısı olmadı. Tüm sapık bozuk felsefi anlayışlar, batıl, insanlıktan nasiplenmemiş ideolojiler hep batıl batının içinden çıkmıştır. Doğunun sapkını da batının sapığı gibidir. Sapıklar her yerde birbirine benzerdir.

Tüm korkunç dehşet veren vahşetleri batılılar yapmıştır. Sapıtmışlar yapmıştır. Yinede yapmaktadırlar. Teknik, teknoloji, bilim üretmeleri, diğer ülkeleri ezmek, yok etmek içindir. Medeniyetleri hiç olmamıştır. Sadece İngiltere bugün dünyada var olan 196 ülkeden sadece 20 tanesini işgal etmemiş. Sömürge edinmemiştir. Edinememiştir. Ya birde diğer emperyalist batılı ülkeleri düşünün. 1492 yılında coğrafi keşifler, emperyalist hedefli yapılmıştır. Dünya zenginliklerini kendi ülkelerine akıtmışlar. Kendilerinden olmayanları esir- tutsak, köle, parya edinmişlerdir. Bu barbar, vahşi, ilkel, zorba, katil- cani, katliamcı hain kalleş, kahpe, adi, alçakları kınıyor ve lanetliyorum. Onlara benzeyenler de, onlar gibi düşük düzeyde olmakta, çukur olmaktadır!

- - - - -