Peygamberlerden sonra en üstün insan; ilme, hak din İslam dinine, bilime, bilgiye sahip olup da, ilim ile yaşayan, olgun, faziletli, değerli insanlardır. İlmi yaşayan insanlar, üstün insanlardır. İlim sahibi insan, Allah’ı sever, saygı duyar, itaat eder. Allah’ın emir ve yasaklarına, öğütlerine harfiyen uyar. Allah’a, peygamberimizi örnek alarak, ibadet eder. İnsanlara, varlıklara infak eder, hizmet eder, iyilik yapar. Helal, haram gözetir. Günah işlemez. İşlerse, hemen tövbe eder. Şüphelilerden sakınır. Bilmediğinin ve kötülüğün ardına düşmez.

Bozuk felsefi akımlara, sapkın ideolojilere ve sahiplerine; kulluk, kölelik, tutsaklık, mankutluk yapmaz. İlim= bilim= bilgiyi, İslam dini ile birlikte kullanarak; akıllıca, zekice, makul, mantıklı, sağduyulu kullanır. Bilmediğini; bilen, akıl sahibi, deneyimli uzman kişilere sorup, öğrenir. Hak din İslam’dan, bilgiden uzak kalmaz. Bildiği hak ve hakikatlerle samimice yaşar. İslam dinine sımsıkı bağlı olur. Böylece doğru, dürüst insan olur. Maddi, manevi tertemiz insan olur.

Kur’ân’ın ilk inen süresi Alak süresidir. Bu süre şöyle başlar: “ Yaratan Rabbinin adı ile oku! O, insanı bir aşılanmış yumurtadan yarattı. Oku! İnsana bilmediklerini belleten, kalemle ( yazmayı) öğreten, Rabbin, en büyük kerem sahibidir…”

İkinci inen süre, Müddesir süresidir. Bu sürede şöyle başlar: “ Ey bürünüp, sarınan,                    ( Resulüm)! Kalk ve (insanları) uyar. Sadece Rabbini büyük tanı. Elbiseni temiz tut. Kötü şeyleri terk et. Yaptığın iyiliği çok görerek, başa kakma! Rabbinin rızasına kavuşmak için sabret. O, Sür’a üfürüldüğü zaman var ya; işte o gün zorlu bir gündür. Kâfirler için (hiç de) kolay değildir…”

Mümin, hak ve hakikatlerden saparak, bilgiyi saptırarak, bilgi ve olayları çarpıtarak; kâfirler, müşrikler, münafıklar, zalimler gibi hareket etmez, davranmaz. Hiçbir şekilde sapıkların, sapkınların ardına düşmez. Onlarla birlik, beraberlik, yardımlaşma, dayanışma içinde olmaz. Sırat-ı müstakimden bir nebzecik bile ayrılmaz. Kur’ân’ı Kerim’i rehber- kılavuz, peygamberimizi önder, lider edip, örnek alır. Tevhit inancından, Kur’ân ve sünnetten bir milimetre sapma göstermez.

Mümin, İslam dinini ve bilgiyi istismar etmez. Anarşi, şiddet, bozgunculuk, terör, saldırganlık, sapkınlık, sapıklık içine düşmez. Düşenlerle ittifak, müttefik olmaz. İşbirliği, yardımlaşma, dayanışma içinde bulunmaz. Yıkıcı, bozguncu, terör yapılarına karşı her türlü sürekli amansız mücadeleyi; hak, hukuk, insanlık ilkeleri içinde ekip, grup, takım ile birlikte verir. Dünyamızda binlerce sapkın, sapık, anarşist, şiddetçi, terörist, yıkıcı, yağmalayıcı, katil, katliamcı örgüt vardır! Bunlar akılsız, beyinsiz, kalpsiz, insafsız, vicdansız, mankut gibi kullanılmaktadır. Bunları kullananlar; dinleri, bilimi istismar etmektedir. Bunların içi ve dışları pislikle, kötülükle, sapkınlıkla, insanlık ve varlık düşmanlığı ile dopdoludur. Bunlara karşı bilgi ile hak, hukuk içinde; devlet, millet işbirliği ile amansız sürekli mücadele etmeli.

Bu mankut, emperyalist, Siyonist, bozuk felsefe, sapkın ideoloji kalıntılarına karşı, özellikle ülkemiz ve devletimiz şu anda amansız bir hukuk ile ve de silahlı mücadele vermektedir. Bizler, hak davada; devletimizin, hükümetimizin, milletimizin, insanlığın yanındayız, elhamdülillah. Sapkın sapıklardan değiliz, elhamdülillah.

Ülkemizde, İslam dinini kullanan münafıklar olduğu gibi, ideolojileri de kullanan; ateist, katil, katliamcı, zalim kâfirlerde vardır. Biz, bunları okuyarak, gözlemleyerek, gezi, gözlem yaparak, aklı doğru işleterek, görür, ders alır, ibret alır; onlara karşı tedbirli ve mücadeleci oluruz. Bunlar, kötü ve karanlık örgütlerin kullandığı, beynini doğru işletemeyen, zalim mankutlardır. “Bunlar hak, hukuk, doğruluk, dürüstlük, adalet, hakkaniyet, güzel ahlak, edep, hayâ, iyilik, hizmet, infak, insanlık bilmezler ve de yapmazlar. Ama insanları kandırmak için; ilmi, bilimi, insanlık değerlerini, dini değerleri, evrensel değerleri alabildiğine kullanırlar.”

“Mankut zalimler, düşünerek hareket etmezler. Terör, şiddet, anarşi eylemlerinde zaten bellek bozucu, zihni düşündürmeyen, kimyasallar kullanmaktadırlar. Her gayrimeşru yolu mubah, meşru gibi yapmaktadırlar. Öldürme, katletme, katliam yapma, hırsızlık, gasp, rüşvet, insan ticareti, tecavüz, torpil, yalan, iftira, şantaj, fişleme, karalama, hak - hukuk tanımama, zarar verme, yasa ve hukuk dışılık adına; ne pislik varsa yaparlar, yapmaktadırlar. Anlayışları değişmedikçe de yapacaklardır! Her şeyi istismar ederler. Helal, haram, günah bilmezler, tanımazlar. Zaten bunlar hak din İslam ve Müslüman karşıtıdırlar. Masonluk, komünistlik, ateistlik, kapitalistlik, feministlik, liberallik, faşistlik, İslam ve Müslüman düşmanlığı, insanlık düşmanlığını bu sapkın anlayışlarla yapmaktadırlar.”

“Biz, bu zalim, sapkın, katillerle, bilgi ile teknik ile amansız mücadele etmeliyiz. Aksi halde dini, insani tüm değerlerimize tecavüz ederler, etmektedirler! Bunlar, ırkçılık, etnikside kışkırtıcılığı, mezhepçilik, bölgecilik, sınıf ayrımcılığı, ideolojik sapkınlık, felsefi taşkınlık, saldırma, katletme yaparlar, yapmaktadırlar! Fitne, fesat-bozukluk ve bozgunculuk yaparlar. Bu adi, sapık, sapkın, katil, zalimler; bozmayı amaç edinmişler. İnsanlığın huzur ve mutluluğunu bozmayı, dünyayı yaşanılmaz yapmayı, hedeflemişlerdir!”

Ülkemizde ve dünyada anarşi, şiddet, terör, yıkıcılık, bozgunculuk daha çok bozuk felsefe ve sapkın ideolojilerin oluşturdukları, korkunç dehşet veren vahşetlerdir. Bozuk dini anlayışlarda bozuk felsefe ve ideolojiler gibi sapkındır. Bir de ülkemizde ve dünyada dini istismar edip, kendi pislikleri için kullanan adiler vardır. Her ikisi de dünyanın şer güç odaklarınca çıkarılmaktadır. “Şer güçler; silah, uyuşturucu- bağımlık yapan madde, petrol, yer altı ve yerüstü zenginlik kaynakları, kadın ticareti, kumar, şans oyunları, insanı köleleştirip kullanma, baskı, öldürme, etkisizleştirme, mankutlaştırma, sömürü, işgal ve sömürgeleştirmek için alabildiğine insanları kullanmaktadırlar. Kendileri savaşmayıp, bu akılsız, aptal sürülerini kendi adlarına savaştırmaktadırlar. Yanı bu beynini kullanmayanlarla vekâlet savaşı yapmaktadırlar. Çok akıllı olmalı. İlim ve İslam dışına düşmemeli. İnsanları tabulaştırmamalı. Özgür irade ile hak davanın hak insanı olmalı.”

“Bu şer hain güçler, dünyada ahlaksızlığı, etiksizliği körüklemekte, insanları düşünemeyen aptal durumuna getirmektedirler. Bunu okullarla, yanlış din anlayışlarıyla, gazete, dergi, film, sinema, radyo, televizyon, internet, iletişim, bilişim, haberleşme araçlarıyla yapmaktadırlar.  Dünya insanlığı ahlakı çöküş yaşamaktadır! Bu İslam, iman ve ibadetlerin yeterince öğretilmemesinden, aklın ve ilmin ruha etki etmeyişinden kaynaklanmaktadır.”

Bu çağda güvenilir ilim insani bilge, bilgin, âlim; samimi ölçekte pek bulunmamaktadır. Olanları da şer güçler etkisiz, yetkisiz, zayıf bırakmakta, yıldırmaktadırlar. Bu çağda, İslam mezhep imamları, hadis imamları, fıkıh âlimleri, bilginler, bilgeler yok! Olsa da; güvenilir, samimi, dünyevileşmemiş değillerdir! Bencil, çıkarcı, menfaatperest, makamını, mevkisini kötüye kullanan, ahretini haram ve günaha satan münafıklardır. İkiyüzlü din istismarcıları, ateist komünist, faşistlerden çok daha olumsuz etkiye sahiptirler.

Bir, İmam Maturidi, İmam Ebu’l Hasan Eş’arı, Dört Mezhep İmamı, İmam Gazali, Abdülkadir Geylanı, Mevlana, Yunus Emre, Ahmet Yesevi, Hacı Bayram Veli ve binlercesi artık yok! Dört Halife gibi yöneticiler artık yok! Yetiştirilmiyor!  Doğru, dürüst insan diye bildiğimiz, sonunda elimizde bir çöp yığını mikrop, bakteri, virüs, hain, münafık olarak kalmaktadır! Yazılarımda iyi diye övdüğüm pek çok kişi daha sonra adi birer münafık haine dönüşmüştür!

Hak mümin, hakiki samimi takva Müslüman birey ve toplum, İslam’ın değerleri ile ilmin bilgileri ile samimiyetle yaşar. İnsanlara en güzel örnek, lider, önder, yoldaş, arkadaş, dost olur. Kesin ve açık tevhit inancı, İslam ahkâmı, esasları, aslı, hükümleri ile dosdoğru ve dürüstçe yaşar. Âlemlerin Rabbi Yüce Allah’a karşı görevlerini hakkaniyetle yaptığı gibi varlıklara karşı da sorumluluk ve yükümlülüklerini harfiyen yerine getirir. İbadeti görev, iyiliği alışkanlık edinir. Cahiliye dönemindeki gibi cahilce davranış içinde olmaz. Batıldan, küfürden, sapıklıktan, sapkınlıktan, zalimlikten, pislikten ve pisliklerden uzak durur. Aklını doğru bilgilerle işletir. Bilmediğini bilen, deneyimli bilgi sahiplerine sorup öğrenir. İlim ve İslam ile insanlığı yüceltir. İnsanlar arasında birliği, beraberliği, arkadaşlığı, dostluğu, kardeşliği oluşturur. Yardımlaşma, dayanışma, paylaştırma, birbirine destek olmayı oluşturur. “İyiliği yayarlar. Kötülüğü herkes makam, mevki, gücü oranında etkisiz kılar, engellerler.”

İnsanları, İslam’da birleştirmeli. Birleşme yolu ve merkezi oluşturmalı. İslam’da birleşme olmuyorsa, insanlıkta birleştirmeli. Asgari ortak noktalarda önce birleşme mutlaka sağlanmalı. Esasta, asıl olanda buluşmalı.

İnsan, ilim ile İslam ile ilim ve İslam dininin değerleri ile akılla, zekâ ile mantıkla, makul olmakla, sağduyu ile merhamet, şefkat, müşfiklikle, sevgi, saygı, hoşgörü ile bir araya gelmeli.

 “ Önce insan olmalı. Sonra da aşama kaydedip, İslam olmalı. İnsan olamayanlar; İslam, mümin, Müslim, Müslüman olamazlar.”

“Mümin ve Müslüman bireyler, eğer gerçekten Müslim olmuş iseler; dosdoğru, dürüst, İslam dinine sadakatle sımsıkı bağlı; güçlü, kuvvetli, adaletli, hakkaniyetli, edepli, güzel ahlaklı, hayâ- ar- utanma sahibi, infak eden, iyilik eden, yardım eden, hak uğruna mücadele eden, fedakâr, vefakâr, cömert olur. Emanete hainlik etmez. Kibir- gurur sahibi olmaz. Şerefli- onurlu, saygın, saygılı, hakka sevgi dolu olur. Her işinde, görevinde, ödevinde hakça, hukukça davranır. İslam dinine samimiyetle, içtenlikle, gönülle, beyinle, ruhla bağlı olur. İslam’a âşık olur. Sevdalı olur. Sevgi dolu olur. Saygılı olur. Alçakgönüllü, ağırbaşlı, efendi, centilmen, zorluğa dayanan, direnmeyi bilen, yılmayan, bıkmayan, tevekkül eden olur. İlim sahibi, güzel ve üstün İslam ahlakı sahibi olur.”

“Mümin, bir alanda, branşta, dalda mutlaka uzman olur. Olmalıdır. Kendini her an geliştirmekle, inovasyonla, değişimle, dönüşümle, çağının en iyisi olmakla meşgul olur. Fikir ve düşünce, bilim, meslek, sanat insanı olur. Kendi, ailesi, yurdu, milleti, ümmet, insanlık için var gücü ile çalışır, hizmet eder. İhtisas- uzmanlık sahibidir. Barışı korumak, yaymak için var gücü ile çalışır. Allah’ın emirlerini tutar. Yasakladıklarından sakınır. Öğüdünü dinler. İslam dinini, peygamberimizin yaşadığı gibi harfiyen yaşar, yaşamalıdır. Müslüman, her an gelişme, kalkınma, ilerleme, yükselme, iyileşme, düzelme, eksikliklerini giderme halindedir. Bir günü diğerine eşit olmamalı.”

 “Çukur insandan, bozuk felsefi anlayıştan, ideolojik sapkınlığı olandan; vatan, millet, devlet, değer yargısı düşmanlarından, mümin ve Müslüman olmaz. Ne olduğunu anlamak için; dünyada olup, biten olaylara ve aktörlerine bakmak yeterlidir.”

                “Gerçek İslam olanlar, İslam dinini; ilim, akıl, zekâ, mantık, sağduyu ile makul şekilde yaşamaktadır. Aşırılık, gerilik, ölçüsüzlük, dengesizlik yapmamakta, hassas davranmaktadır. Peygamberimiz ve Dört Sahabe döneminde sahabeler, İslam dinini tanıtmak, anlatmak, yaşatmak için farklı bölgelere, ülkelere göç etmişler. İlmi ve İslam dinini tebliğ edip, güzel örnek olmuşlar. Genişleyen İslam bölgelerinde ilim merkezleri, sanat, meslek merkezleri, kütüphaneler, okullar, camiler, altyapı, üst yapı çalışmalarında eserler oluşturmuşlar.

                İlk ilim varisleri Ashabı kiramdır. On bin kadar sahabe- ashap, başka bölgelere ilim, din, iman, ahlak, bilim öğretmiş. İslam ve ilmi sonraki kuşaklara öğretmek için azami gayret göstermişlerdir. Mekke, Medine’de ilim merkezleri kurmuşlar. Sahabe hocalar, ilim öğreterek, müçtehitler yetiştirmişler.

Abdullah İbni Abbas iyi bir âlimdir. Öğrenciler yetiştirmiştir. Mekke’de ve Medine’de yüzlerce âlim yetişmiştir. Üç yüz kadarı çok büyük âlim olmuştur. Küfe, Basra, Şam, Mısır, Horasan, Yemen’de ilim merkezleri kurulup, Suffe Okulları gibi okullar, kütüphaneler kurulmuş. Her bir yerde âlimler yetiştirilmiştir. Hem ilim= bilim hem de fıkıh öğretilmiştir. Bu ilim temelleri üzerinde daha sonra on binlerce İslam âlimi yetişmiştir.16. yüzyıla kadar ilimde, bilimde, sanatta ilerleme olmuş. Müslümanlıkta gevşeyince, ilimde ve sanatta da geri kalmalar başlamıştır.

Ülkemizin Güneydoğu Anadolu Bölgesi, El Cezire Bölgesi, Diyarbakır ve çevresi hicretten 18 yıl sonra sahabeler tarafından fethedildi.  İslam orduları miladi takvim ile 27 Mayıs 639 yılında Diyarbakır’a girdi ve fetih yapıldı. Fetih ile işgali birbirinden ayırmak lazımdır. Bunlar birbirinden çok farklı kavramlardır. Müslümanlar fetheder. Zalimler işgal eder.

Bugün, dünyada iyi bir Müslüman kardeşliği olmadığı için, teröre karşı bile verdiğimiz mücadelede bize destek veren ülke sayısı çok azdır. Sadece açıktan net destek veren ülkeler; “Pakistan, Azerbaycan, Katar olmuş.” “ Beslediğimiz, koruduğumuz, KKTC bile destek olmamıştır. ABD, Rusya, İspanya, Macaristan ikiyüzlü davranmış.” “ Kırk ülkede açıktan karşı çıkmıştır. Karşı çıkanlarda Batı ve Arap ülkeleri olmuştur.” Arap ülke yönetimleri bugün batıl Batı’nın mankut’u konumunda, durumundadır.

                Bizler, akıl sahibi olup, aklımızı Kur’ân ve peygamber merkezli, eksenli işletmeliyiz. Allah’ın dini, peygamberi ile terbiye olmalı. Kur’ân ve peygamber ahlakı üzere olmalı ve de yaşamalı. Allah cc. Bizlere; “Ey insanlar, Ey Âdemoğulları, Ey iman edenler olarak hitap ediyor.”

                Peygamberimiz buyuruyor: “ Sizden en çok sevdiğim kişi ve kıyamet günü bana en yakın olanınız; ahlakı en güzel olanınızdır.”

Daha önce defalarca yazmıştım. Kur’ân’ı Kerim’in dörtte biri yanı %25 kadarı ilim-bilim-bilgi ve türevleri ile ilgili ayetlerdir. Peygamberimizin ilim öğrenme konusunda yüzlerce hadis-i şerifi bulunmaktadır. Eğer dünyada insan huzurlu, mutlu, rahat, kolay, iyi, güzel, dosdoğru, dürüst bir yaşantı istiyorsa; ilim sahibi olmalı. Dindar olmalı. Aksi halde telef olur, perişan olur, mundar olur.

İstanbul, Antalya’da dörder kişilik iki aile siyanür ile intihar etti, diye yazmıştım. Bugün yine İstanbul’da siyanür ile 3 kişilik kuyumculuk yapan bir aile intihar etti! İlçemizde, İlimizde de pek çok intihar olayı birkaç gün içinde oldu. İlimizde bir ay içinde 33 kişi intihar etti! Bunun yoklukla, yoksullukla pek ilgisi yok! Zira İlimizde 41 yaşındaki; Kadın Ve Doğum Uzmanı bayan doktorda ilaç içerek, intihar etmiş! Diyanet görevlisi müezzinde, görev yaptığı camide, intihar etmiş! Diğerleri de işçi, emekli gibi mesleklerdendir. Oysa yaşamak için dünyaya geliyoruz. Yaşamasını beceremeyip, kendimize bir şekilde, haram şekilde kıyıyoruz! Düşüncesizce kader deyip, sapkın mezhepler gibi, Cebriye mezhebi gibi, işi geçiştirmemeliyiz.

“Allah cc. İnsanın çabasına göre kaderini yaratır.” Allah cc. Hiç kimseye zalimlik etmez, zulmetmez. Kul ister, Allah cc. Verir. Allah cc. İnsana akıl, zekâ, düşünme yetisi vermiş. Kur’ân ve peygamberlerden yararlanılsın, diye emretmiş. Haram, günah, sevap, mubah açık, net belirtilmiş. İyilik ve doğruluk içinde güzel ve onurlu bir yaşantı emredilmiş.”

Kendini ve başkalarını öldüren veya yaşatmak için çaba gösteren kişiler için sizlere Maide süresi 32. Ayeti kısmen yazalım. Şöyle ki: “ … Bir cana kıymaya veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya karşılık olması dışında, kim bir kimseyi öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim bir canı kurtarırsa, bütün insanların hayatını kurtarmış gibi olur…”

“Bizler, ebeveynler, öğretmenler, eğitimciler, belletmenler, imam- hatipler, müminler önce kendileri ilim ve İslam dinini öğrenmeli ve de yaşamalı.  Sonra aile bireylerinden, akraba, komşu, çevresinden başlayarak, tüm insanlığa ilim ve İslam dinini öğretip, eğitmeli. Aksi halde adiliğin, alçaklığın, akılsızlığın, bilgisizliğin, ahlaksızlığın, cehaletin, cahilliğin tüm sonuçlarını çekerler! Bu eziyete katlanabilirler mi, onu herkes kendisi bilir.”

 Bendeniz, görevimi karınca kararınca yapma azim, kararlığı ile davranıyorum. Herkes kendine düşen, ödev, görev, yükümlülük, sorumluluğu yerine getirse, hiç büyük sorunlar yaşanmaz kanısındayım. Allah’a yönelmekten başka çare, çözüm olmadığını da söyleyelim.

“Lütfen! Hemen bugün işe başlayalım. Bugünün işini yarına bırakmayalım. Önce tövbe edip, bir gusül- boy abdesti alalım. Boy abdesti almak çok kolaydır. Şöyle ki: “Bismillahirrahmanirrahim, diyerek, ağzımızı üç kez yıkayalım. Burnumuza 3 defa su verelim. Bütün bedenimizi, vücudumuzu kuru yer kalmayacak şekilde banyoda yıkayalım.

 Banyodan çıktıktan sonra tövbe edelim. Her zaman namaz abdestli olalım. Sonrasında ya dini kitaplardan ya da internetten “32 farzı” ve “54 farzı” öncelikle hemen açılımı ile öğrenelim. 32 farzı öğrenip, yaşayalım. Daha sonra 54 farzı da öğrenip, yaşayalım. Bir aradan da camii cemaatine katılalım. Sağlam, sağlıklı yazılmış dini kitaplardan okumayı ve öğrendiklerimizi yaşamaya çalışalım. Eğer mesleğimiz, sanatımız yoksa hemen meslek öğrenme kurslarına katılalım.

Eğer psikolojimiz bozuk ise; psikologa ve de psikiyatriye gidip, madden tedavi olalım. Maddi tedavi olurken, manevi tedavi olmak içinde ilimle, bilgiyle İslam dinini samimi şekilde yaşayalım. Sadece kendimizin yaşaması yetmez. Eşimize, çocuklarımıza, çevremize de mutlaka ama muhakkak öğretelim ve dini yaşatalım. Dindar, samimi, sağlam dindar insanlarla beraber olalım. Sapıtanlardan, hak yoldan şaşanlardan, sapkınlardan uzak duralım.