İnsanların yeteneğine, becerisine, niteliğine, özelliğine, ahlâkına, çalışmalarına bakıp, değerlendirme yapmalı. Lafına, sözlerine aldanıp, kanmamalı. Dış görüntüsüne bakıp; aldanıp, kanmamalı. Vitrine aldanmamalı. Takva özelliği var mı, diye; iyi, kapsamlı değerlendirmeler yapmalı. Araştırma- Geliştirme, değişim, yenilenme, inovasyon yaparak; her an ileri, yükseğe, iyiliğe yükselmeli. Konfor, rahatlık, zevk, keyif, madde düşkünlüğü içinde kaybolup, gitmemeli. İnsan özü, sözü, davranışları ile saygın, itibarlı, haysiyetli, hak yolda beğenilen olmalı.

              İnsan, el âlem ne der, düşüncesi ile hareket etmemeli. Her gün emperyalistlerin, kapitalistlerin imaj değişikliği çalışmalarına alet olmamalı. İstismara uğramamalı. Moda, demode sözcüklerine aldanıp, gardırobu ve evi doldurmamalı. Her gün başka bir şey satın alıp, kapitalizme hizmet etmemeli. İnsan kendini tüketmemeli. İmajdan, riyadan, gösterişten, ne derlerden uzak yaşamalı. Kıskançlık yapıp, başkalarının aldığını, satın almaya çalışmamalı. Bugün, gardırobunda 100 çift ayakkabısı, onlarca giysisi olanlar vardır. Öte yanda da hiç kumaş giyeceği, ekmeği, suyu olmayanlar, iki milyar insanı aşmaktadır!

              Önce kendimiz, kendimizi iyileştirip, düzeltmeliyiz. Sonrasında eşimize, çocuklarımıza sevgi, muhabbet, saygı, hoşgörü, öğretim, eğitim, terbiye, edep, hayâ, helal çalışma duygusu, düşüncesi kazandırmalıyız. Eksikliklerimizi, gereksinimlerimizi pedagojik yol ve yöntemlerle gidermeliyiz. Olgun, yetkin, yetenekli, mükemmel insan olma yolunda hızla atılımlar gerçekleştirmeliyiz. Çocuklarımızın fıtratını bozmadan, din- iman, bilim ile güzelleşmeliyiz. Gereksinim duyduğumuz eşyaları almalıyız. Alışverişte öncelik sıramız, zorunluluk gereği olmalı. Çocuklarımıza muazzam, muhteşem, mükemmel yaşam koşulları sunmamalıyız. Şükretmesini öğretmeli. Zorluk, güçlük karşısında dayanıklı yapmalı. Onları kendi yaşantılarına hazırlamalıyız. Ayakları üzerinde durmalarını öğretmeliyiz. Bizim projelerimiz, bizim yaşadığımız zamana uygundur. Onları yarınlar için yetiştirmeliyiz.

              Eşimizle, çocuklarımızla, çevremizdekilerle en güzel iletişimi kurmalıyız. Anlaşılmalıyız ve paylaşmalıyız. Bireyi, kendi ve toplum için en iyi şekilde yetiştirmeliyiz. Kaba, yeknesak, hain olabilecek, nesil- kuşak yetiştirmemeliyiz. Dış olumsuz etki altına kalıp, kalleş hainlere uymayacak şekilde nesil yetiştirmeli. Kendini korumasını, savunmasını bilmeli. Hak nedir, batıl nedir, doğru nedir, yanlış nedir, gerçek nedir, yalan nedir detayı ile bilmeli. Doğru bilgi ve deneyimler dosdoğru olmalı. Her şeyin farkında olmalı. Nefret, sevgisizlik, kırgınlık duygusu ile köhne ve yüksünen bir nesil yetiştirmemeli. Yerine göre hareket edebilen; kibar, efendi, nazik, nezaketli, zarafetli, estetik, harika, harikulade, şahane, numune, sabırlı, öfkesini kontrol edebilen nesiller yetiştirmeli. Öyle bir nesil yetiştirmeli ki, zayıf halka olmamalı. Bir zayıf halka, bir zinciri işe yaramaz, tehlikeli yapar! Toplumları işte bir şahsiyetsiz, kişiliği bozuk, zayıf bir halka bile mahvetmektedir!

              Allah cc. Fecr süresi 89/27-30. Ayet: “Ey imanın huzuruna kavuşmuş insan! Sen, O’ndan razı, O da senden hoşnut olarak, Rabbine dön. Böylece has kullarımın arasına sende katıl. Cennetime gir!”

              İnsan, önce kendini, kendi nefsini ıslah etmeli. Terbiye etmeli. Düzeltip, iyileştirmeli. Dünyanın batılına, küfrüne, kötülüğüne, kargaşa, kaos, karışıklık, kavga savaşına sürüklenmemeli! Nefsine değil; hakka, hukuka, hakikate, doğruya, gerçeğe, ilme, irfana, güzel ahlaka, edebe, iyiliğe sarıl. Bu fazilet değerlerinin aksine- tersine- zıddına uyup; kendine ve sevdiklerini iki âlemde perişan etme. Nefsinle, şeytanla, şeytanlaşmışlarla; sürekli, azimle, kararlılıkla, tutarlılıkla, plan ve programla, ilmi mücadele et. Dikkat edin! Nefis aşırı şekilde kötülüğü emreder. Kötülüğe sürükler. İslam dininde en çok tartışılan “nefis” olmuştur. Nefsini yenemeyen, hiçbir kötülüğü yenemez.

              Kur’ân- Kerim; “kalp, ruh, nefis, akıl” dörtlüsüne çok işaret edip, bunların iyi ve yeterince kontrol edilmesini ve geliştirilmesini sürekli uyarmıştır.

“Kalp sözcüğü, Kur’ân’da 140 kez geçmektedir. İnsanın kendi, özü, sözü, davranışları doğru ise kalp temizdir. Aksisi ise kalp katı ve karadır. Haram ve günahlar kalbi katılaştırıp, karartır.”

Beyin temiz ise kalp temizdir. Kalp ve beyin temiz ise ruh temizdir. Kalp, ruh, akıl temiz ise nefis de kontrol altındadır. Kalp olumsuz ise her şey olumsuzdur! Hikmet, ilim, irfan, hak, hakikat, güzel ahlak, edep, hayâ, sevgi, şefkat yeri olarak kalp gösterilir.

“Ruh sözcüğü, Kur’ân’da 25 defa geçmektedir.”

“Nefis sözcüğü, Kur’ân’da 300 kez geçmektedir.”

“Akıl, Kur’ân’da 50 defa kadar geçmektedir.”

Bu dört öğe konusunda bilgi, uyarı verilmektedir. Bizler, aklımızı, beynimizi, kalbimizi çok iyi değerlendirmeliyiz. Nefsin kötülüklerine karşı amansız bir mücadele vermeliyiz. “En büyük cihat; insanın kendi nefsine karşı verdiği mücadeledir.” Akıl, kalp, beyin, nefis temiz olmazsa; ruhsuz bir yapı oluşur! İnsan, insanlığından çıkar! Allah’ımız dediği gibi aşağıların aşağısı duruma iner- düşer!

Fecr süresi 89/27-28. Ayet: “ Ey itminana( kötülüğü emreden nefis,) huzur ve sükûn bulmuş nefis! O, senden, sende ondan hoşnut olarak, Rabbine dön!”

Şunu unutma! Nefsini bilen Rabbini bilir. Rabbini bilen, kendini bilir. Kendini bilen, haddini bilir. Haddini bilen, sınırlarını bilir. Aşırı ve de geri hareketlerde bulunmaz.  Dil, insan; dini değerleri, insani değerleri istismar etmemeli. Allah’ın yolundan, Kur’ân ve peygamber yolundan ayrılıp, sapkın olmamalı. İdeolojik ve felsefi sapıklığa düşmemeli.

Nefis terbiyesi, İslam dininde esastır ve de başta gelen husustur.

Özgürlük; nefsin isteklerine karşı durabilmektir. Nefsin arzularına karşı duramayanlar; nefsin mankutu, bilinçsiz kölesi olurlar. Bizler, Kur’ân ve Hazreti peygamberimizin yaşayışına göre, ilk müminlerin, ilk Müslümanların yaşayışına göre yaşamalıyız. Yaşarken; aklı, zekâyı, ilmi, dini çok iyi değerlendirmeliyiz. Bunun için dosdoğru olan, gerçek bilgi sahibi olmalıyız.

Biz, mümin ve Müslümanlar olarak, imanın şartı olarak, kıyamete, ahrete, sorgu- suale inanırız. Bunun için ahret yaşantımıza hazırlığımızı, Rabbimizin emrine ve yasaklarına uyarak, yaparız. Dünya yaşantımızda, ahretimizi hazırlarız. Ecelin bir gün ansızın geleceğini düşünerek, İslam dinini, en sağduyulu aklımızla, zekiliğimizle, ilmimizle, peygamberimizi gibi yaşarız.

Eğitimci Öğretmen, Gazeteci, Yazar, Vakıf insanı; Mehmet KASAP diyor ki:

“Ecel bir gün kapımızı izinsiz çalar!

Ahrete hazırlanıp, hazırlanmadığımızı sormadan, mekânımıza girer!

Azrail Meleğini görürüz; Cennet ve Cehennemdeki yerimizi de bize gösterirler!

Cennetlik olanlar, Cenneti gördüğünde, gülümser.

Cehennemlik olanların yüzü kararır, korkusundan nefesi kaçar!

Dost edindiği zalimler, sapkınlar, artık ona yardım edemez!

Herkes yaptığı ile baş başa kalır!

Hiçbir iyilik ve kötülük karşılıksız kalmaz!

İnsan yaptığı iyiliklerle, Allah’a kullukla; cenneti sonsuza dek yaşar.

Yaptığı kötülüklerle, isyanlarla, batılla, küfürle;

Cehennemi sonsuza dek yaşar, kahrolur!

İnansan da, inanmasan da, doğru ve gerçekler değişmez!

Sapık mürşitlerin hiçbir faydası olmaz.   

Kurtuluşa sadece Allah’ı tanıyıp, emirlerini tutanlar, erişir.

İsyan edenler, inkâr edenler, toptan cehennemi doldurur!”

 Müslüman, vatanını, milletini, dinini- imanını, değerlerini çok sevmelidir. Vatanına sahip çıkmalıdır. Vatan, millet için; vatandaşlık görevlerini eksiksiz yapmalı. Uyuşuk, pısırık, pasif kalıp; vatanı alçak hainlerin eline geçirmemeli. Sonrasında da vatanını, yaşadığı yurdu, yaşadığı yerleri terk edip, kaçmamalı.

Ülkemiz 1864 yılından beri sürekli göç almaktadır. Göç olmayan pek bir on yıl bile yoktur. Vatanında kendini savunamayan- savunmayan birey veya gruplar, Türkiye’mize de geldiğinde, ülkemize vatan hainliği yapmayı sürdürenler olmaktadır!  “Türk vatandaşı olma çok kolaylaştırılmış. Bir konut alan Türk vatandaşı yapılıyor.” Göçte de uluslararası yasalardan çok, merhamet yasalarını işletiyoruz. Ama kendi öz vatanını, doğup- büyüdüğü; mal, mülk, servet edindiği öz vatanını bırakıp, kaçanlar, terk edip, sığınmacı olanlar, gittikleri vatana da pek hayırları olmayacağını düşünüyorum.

Ülkemiz en çok dış göçü, sığınmacıyı- mülteciyi, Suriye iç savaşında aldı. Afgan iç savaşı, Irak iç savaşı, Pakistan’ın, Ermenistan ve Bangladeş’in ekonomik durumunun kötü olması, Afrika göçmenleri; ülkemizde ekonomik, siyasi sorunlar oluşturuyor! Malsız, mülksüz olan bu eğitimsiz insanlar, yarın kendilerine yapılan merhameti unutup, bir kısmı Türkiye düşmanlığı yapacaktır! Çünkü daha önce gelenler arasında bölücü, yıkıcı, anarşist, şiddetçi, terör yapan insanların sayısı çoktur. Birçoğu komünist olup, dış ve iç şer güçlerin kullandığı malzeme olmaktadır!  Dincilik yapıp, şer güçlerin mankudu olanlarda çok vardır. Ülkemizde 2020 yılı itibarıyla 6 milyona yakın göçmen bulunmaktadır.

Ülkemizin de iyi, başarılı yönetilmemesi nedeni ile Avrupa’da yaklaşık 5,5 milyon Türk vatandaşı vardır. 20 milyon kadarda diğer ülkelerden Müslüman vardır. Ama bu kişiler daha çok Avrupa’nın iş gücünü karşılamak amacıyla çağrılmış, vize verilerek, istenmiştir. Türkler,1961 yılından itibaren Almanya başta olmak üzere Avrupa ülkelerine işçi olarak gitti. Babam da 1968 yılında Stuttgart bölgesinde, 1975 yılına kadar metal işçiliği yaptı.

Mülteci- sığınmacı olmamak için öncelikle vatana, millete, devlete, bayrağa, özgürlüğe karşı vatandaşlık görevleri harfiyen yapılmalı. Bağımsızlık, özgürlük savunulmalı. Ortam bir avuç serseri, satılmış, alçak, kahpe, kalleş haine bırakılmamalı.

 Kürtlerde ortamı PKK’ya bıraktı. 2015 yılında çukur, barikat çatışmasında hem canlarından oldular. Hem de yerlerinden, yurtlarından oldular! O bölge 2003 yılına kadar yeterince kalkınmamış ise nedeni; o bölgenin ve terör örgütlerinin bölgeye başkalarını hiçbir şekilde sokmamalarıdır.  Pek çoğu PKK desteği yüzünden tüm değerlerini yitirdi! PKK’ya destek oldu. Her şeyini yitirince; T.C. Devleti her şeyini geri almak için fedakârlık yaptı.

Bu durum Suriye, Irak, İran’da da aynen olmaktadır! Terör örgütlerine önceden destek oldular. Terör örgütü tüm iffet değerlerine saldırınca da, kaçmaktadırlar. Oysa insan dediğin, değerleri uğruna savaşmalıdır. Kaçmamalıdır. PKK, ülkemizde 40 bini aşkın insani katletti! Suriye, Irak, İran’da da aynen katliamlarını sürdürülmektedir! Türkiye’miz bu üç ülkede, İran hariç terör örgütlerinin tümüne karşı savaş vermektedir. Askerlerimiz Irak ve Suriye içlerindedir. Karakollar kurmaktadır. Dağ, taş, tepe, mağara, barınak arayıp, yok etmektedir.

Ülkemizin 13 ülkede savunma amaçlı askeri bulunmaktadır. O ülkeleri, hainlerin saldırısından korumak için Türk askeri göndermişiz. Elli yedi ülkenin askerlerini de ülkemizde eğitmekteyiz. Üç ay eğitim vermekteyiz. Askeri okullarda okuyan yabancı öğrenciler var. 150,000 yabancı öğrencide üniversitelerimizde okumaktadır.

Dost ülkelerin polislerini de eğitmekteyiz. Emperyalist katil, katliamcı, işgalci zalimlerden korumak için bunu yapıyoruz. Müslüman Türk milleti her zaman mazlumların, mağdurların, haklıların, ezilenlerin yanında olmuştur. Böyle olmaya da devam edecektir, inşallah.

Müslüman, insaf, vicdan, merhamet, şefkat, sevgi, müşfik sahibidir. Bu değerlerden yoksun Müslüman düşünülmemeli. Bu değerler günümüz dünyasında henüz işlememektedir. Çocuksu vicdan sahibi olmalı. Vicdanı, insafı bozmamalı. “Çocuk vicdanı bozulmamıştır.” Ama çocuğunu, yeğenini, kardeşini katleden vahşi, barbar, serseri hayvanlaşmış insan çoktur! Katledenlerin, akraba ve hısımı olduklarına da pek inanmıyorum! Bu bir araştırma konusu olmalıdır.

İnsanlar, kötü, yalan, yanlış öğretimlerle, eğitimlerle bozulmamalı. İnsan olan insan,
 yaban hayvanına dönüştürülmemeli. Zihinsel engelli, fiziksel engelli, yetersiz, duygusal engelli, sık hastalanma, uyarım eksikliğinde olmamalı. Temiz yaratılan insan bozulmamalı. Dili, geni, DNA, ahlakı bozulmamalı. Kromozomlar bozulmamalı. Olumlu duygularla, düşüncelerle, helal, sağlıklı, yeterli, dengeli, ölçülü besinlerle beslemeli. Huzur, mutluluk, sevinç içinde yaşatılan; bebek, çocuk, genç, yetişkin oluşturmalı. Her şey olumlu, mubah, helal, sağlıklı, iyi, güzel olmalı. Güzel, sağlıklı, iyi, temiz çevrede doğup, temiz büyütülmeli.

Bugün, ilkokul 3. Sınıfta bile okuyan bir öğrenci, eğer aile doğru bilgisi ile yetiştirilmiş ise neyin doğru, nelerin yanlış olduğunu biliyor. Yanı teröre, batıla destek olanlar, o kadar masum, özür açıklayacak, durumda değildir. Bende ilkokula giderken, hangi insanın iyi hangisinin yanlış olduğunu biliyordum. Çocukluktan gençliğe doğru geçiş yapanlar, yetişkin iken de dosdoğru yolda şaşırmasalar yaşarlar. Kendimizi ve çocukları, gençleri çok iyi yetiştirmeliyiz. Çocukluk, gençlik, yetişkinlik, yaşlılık dönemi çok iyi değerlendirmeli. Sağlığa azami ölçütlerde değer verip, korumalı. Varsıl olmalı. Fakir, fukara, sefil, tembel, miskin olmamak için gayret göstermeli. Boş zaman diye bir kavram olmalı. Her an en iyi şekilde değerlendirilmeli. Hayatı bir bütün olarak kesintisiz iyi, yararlı değerlendirmeli.

Örgün öğretim almalı. Örgün öğretimi uygulamalarla değerlendirmeli. Bir meslek lisesinde okuyorsak, yaz tatilinde uygulamasını yaptıran, yapan yerlerde çalışmalı. Öyle gidip, az bir para karşılığı garsonluk, çaycılık yapmamalı. İnsanlar bilgi, bilim ile gelişti. Bilgisiz gelişme, ilerleme, kalkınma, refah olmaz. Gelişmeler aşamalar olarak hep sürmektedir. 10 Eylül 1855 tarihinde ilk telgraf haberleşmesi başladı. Bugün haberleşme, iletişimde çok ileri durumdayız.

Birinci Dünya Savaşı öncesinde, Osmanlı Devleti, dünya katil zalimlerinin saldırısına uğradı! Balkanlar, Kafkaslar derken, Birinci Dünya Savaşı ile Osmanlı Devleti, Müslüman halkları darmadağın edildi! İşgal edildi! İşgal kaldırılırken, direktifler verildi. Hazreti Muhammet sav. Ümmeti bölündü. Ülkeler oluşturuldu. Ülke başlarına, emperyalist işgalci ülkelere uşaklık, mankutluk yapacak, kuklalar getirildi. Bu mankut kuklalar hala İslam dünyasını berbat etmekte, emperyalistlere sömürtmektedirler. İslam Birliği ve Müslüman kardeşliği oluşturmamaya çalışmaktadırlar. Bunlar kraldır, sultandır. Halkın seçmediği, Batı’nın koyduğu ve yönettiği piyonlardır. Hainlerin ve alçaklık edenlerin hepsini en şiddetli şekilde kınıyor, eleştiriyor, yeriyorum.

İkinci Dünya savaşı 01 Eylül 1939 yılında başlayıp, 1945 yılında son buldu. İnsanlık bu savaşlardan çok çekti, kahroldu! Hala savaşlar dünyanın 39 yerinde olmaktadır! Dünya zalimleşip, sapıklaşmış. Sapıtmış, sapkınlaşmış. Her an savaşa, kendimizi korumak, kollamak için hazır olmalıyız.

İslam İşbirliği Teşkilatı- örgütü 25 Eylül 1969 yılında kuruldu ama bir yetkinliği, etkinliği yok! Zaten üye ülkeler birbirine düşmanlık yapmaktadır. “Müslümanlar kardeştir,” diyoruz ama İslam ülkelerinin başındakiler Müslüman değil, zalimlerin ta kendileridir.

Moskova’nın merkezine, Merkez Camisi’ni 23 Eylül 2015 günü ibadete açtık ama camii dost ve kardeşliği yok! Camii çok ama bilgili, bilinçli, birikimli, dost- kardeş, can- ciğer Müslüman pek yok!

Müslümanlar, bilgisiz, bilinçsiz olduğu için yapay bölünmeler içindedir. Irkı, bölgesi, sınıfı, grubu, cemaati, tarikatı, mürşidi, felsefi görüşü, ideoloji sapkınlığı derken; İslam cemaatinden, Hazreti Muhammed sav. Ümmetinden olduklarını unutmuşlar. Unuttukça da, başlarına pislik yağmaya devam etmektedir!

Mümin olmayanlar, bilimi, tekniği, teknolojiyi; doğaya egemen olmak, insanları yok etmek, doğayı sömürmek, daha çok yararlanıp, rakiplerini yok etmek, başkalarını sömürgeleştirmek, tüketmek, öldürmek için kullanırlar! Kâfirler Dünya’yı bozarlar. İnsanları yok ederler! Canlıları katlederler! Ama Müslümanlar, kâfirlerin tersini- zıddını yaparlar. Bilimi, tekniği, teknolojiyi, dini- imanı, insanların ve varlıkların huzuru için kullanırlar.

Sizlere şunu açıklamak istiyorum. M.S.1750 yıllarında Sanayi Devrimi başladı. O güne kadar savaşlarda katledilenler kadar, bu yıldan sonra katledildi, dersek, pek yanlış olmaz. Müslümanlar hep bilim ve teknolojiyi insanların yararına kullandı. Maddi, manevi olarak insanlar, hayvanlar, bitkiler bilim ve teknolojinin nimetlerinden yararlandı. Bilimden zarar görenler pek olmadı. Eğer Müslüman bilim insanları olmasaydı, Hıristiyan kültürüne dayalı Helenist Roma insanlığını bile kaybederdi. Zaten kadınlara insan diye bakmadıklarından, çok işkence, aşağılama, öldürme yaptılar. Batı kavramının temel kültür öğesi Hıristiyanlıktır. Aydınlanma döneminden sonrada ateizm, dinsizlik- imansızlıktır.

Biz, Müslümanlar; düşünce ve tarih geleneğimizde geçmişi bilip, anlamalıyız. Şimdiyi bilip, en güzel şekilde yaşamalıyız. Geleceği öngörerek; geleceğe, dünya ve ahret hayatına hazırlanmalıyız. Yer, gök ve ahret konusunda bilimsel ve dinsel düşünmeliyiz. Vahyin ve aklın kılavuzluğunda bilim ve teknik üretmeliyiz. İyi bir tarih, edebiyat, din, bilim öğretimimiz olmalı. Teknolojiyi en yararlı şekilde savurganlık etmeden kullanmalıyız. Bugün, Müslümanların geri oluşu; bilim ve dini gereği gibi yaşayamadığından kaynaklanmaktadır.

Bilimi bilmeli. Uygulamalı. Yaşamalı. Yararlı olmalı. Bugün, Müslümanlar kendi olumsuzluklarının nedenini hep başkalarına dayandırırlar. Batıl ile bozulacağına, hak ile ihya olmayı beceremeyişinizin sebebi; akli, beyni, bilgiyi doğru kullanamamaktır. Olumsuzluğa sinek gibi yapışmamalı. Batıla saplanıp, kalmamalı. Dişi sivrisinek gibi mikrop taşıyıp, diğer varlıklara enjekte etmemeli. Olumsuzluğa kapılmamalı. Bendeniz, 30 yıl öğretmenliğimde, ilkokul 3. Sınıf çocuğunun iyi ile kötüyü ayırt ettiğini yazmıştım. Eşek kadar olup da, batıla, olumsuzluğa kapılma; akıl, zekâ işi değildir. Aptallık, kafasızlık sonucudur.

Alak süresi 96/1.ayet: “ Yaratan Rabbinin adı ile oku!”

Kur’ân-ı Kerim hayat, yaşam, yaşama rehberi- kılavuzudur. Günümüze kadar bozulmadan gelmiştir. Kıyamete kadar etkili olacaktır. Müminler, Kur’ân ile hayat bulur. Hak yolu, Allah cc. Ve peygamber yolunda olur. “Kur’ân okuyup, yaşam tarzı edinenler, Allah cc. Katında hayırlı olurlar.” “Onunla şeref- onur ve şan sahibi olunur.”

Kur’ân ayetleri M.S. 610 yılında Ramazan ayı günlerinden Pazartesi günü, Mekke, Hıra Dağı’ndaki Nur Mağarası’nda Peygamberimize sav. Alak süresi ilk 5 ayeti, vahiy yolu ile geldi. O gün bugün Kur’ân’ı, peygamberimiz gibi yaşayanlar; maddi, manevi olarak huzurlu, mutlu olmaktadırlar. Nasiplenemeyenler, iki âlemde huzursuz, mutsuz, maddi, manevi anlamda iki âlemde perişan olacaklardır! Allah cc. Gönderdiği tüm iletilerde böyle bildirmiş. Tüm peygamberlerde bu haberi getirmişlerdir. Gelen İlahi mesajlara kulak vermeli. Anlamalı. İdrak etmeli, algılamalı. İnanmalı. Hak merkezli, bilim çerçeveli, hakça yaşamalı. En büyük mutluluk bundadır. Bunları asla unutmamalı. Kulak ardı etmemeli. Doğruyu kabul edip, bu yolla iki âlem de cennete ulaşmalı! Yanlışa girip, cehennemi boylamamak için hak- hukuk merkezli yaşamalı. Allah’ın emirlerini tutmalı. Yasakladıklarından sakınıp, kaçınmalı. İyilikleri artırıp, kötülükleri sıfırlamalı. İyi insan olmak için İslam ve bilim yolunda hızla yürümeli.