İslâm dininin temel kaynaklarından birincisi; Kur’ân-ı Kerim’dir. Kur’ân bildiğimiz gibi müminlerin kutsal, mukaddes, mucize, Rabbani kitabıdır. Bu nedenle Kur’ân, Müslümanların ve İslam dininin en temel kaynağı olmuştur. Kur’ân, vahiy yolu ile peygamber aracılığı ile insanlara duyurulmuştur. Daha öncede Tevrat, Zebur, İncil ve diğer İlahi emirler, Sayfalar- Suhuf aynı şekilde vahiy yolu ile peygamberler aracılığıyla insanlara bildirilmişti. Tüm peygamberlere “Tevhit” inancı bildirilmiş. Tevhit inancında; “Allah’tan başka ilahın olmadığı, vahye dilmiştir.” Daha sonra insanların yapması ve yapmaması gereken hususlar bildirilmiştir.

Tevrat, M.Ö. 1,500 yıllarında Mısır’da Firavunların zulmü altında ki, İsrail oğullarına inmeye başlamıştır.

İncil,  Kur’ân’dan 6 yüzyıl önce Filistin’de egemenliklerini putperest Romalılara karşı yitirmiş; kendi içlerinde sürekli kavga eden, ahlaken ve dinen zayıf duruma düşmüş, Yahudilere indirilmiştir.

Allah cc. Vahyi her zaman bir aydınlatıcı, yol gösterici, doğru ve gerçeğe ulaştırıcı, kötü durumdan çıkıp, kurtuluşa ermek için göndermiş. Hem dünya hem de ahiret yaşantısında huzur ve mutluluğu esas almıştır. Zalimlerin, kâfirlerin, münafıkların, müşriklerin, sapıkların, sapkınların ve tüm insanların; evrensel din olan İslam dinine uymalarını emretmiştir. Akıllarını, beyinlerini, insaf ve vicdanlarını işletenler; hakka, hakikate uymuşlar. Uymayanlar, kendi pis, sapık, sapkın, bozuk, nefsi, şeytanı yollarına devam etmişlerdir!

Tevrat, Zebur, İncil vahiy kitapları tahrif edilmiş, bozulmuş, değişikliklere uğratılmış. Vahye dildiği şekilde kalmamıştır. Diğer İlahi emirler- Suhuf- sayfalarda hiç kalmamış, kaybolmuştur. Zaten bazı hükümler; zamana, mekâna, koşullara, o zamanki duruma uygundu. Geçerlilikleri kalmamıştır. Değişikliklere uğramamış olsalar bile sürelerini doldurmuşlar. Geçerliliklerini yitirmişler. Zaten evrensel mesaj değillerdi. Bir ırkı, bölgeyi kapsamaktaydılar. Tüm dini inançları artık Kur’ân- ı Kerim ve Hazreti Muhammed sav. Karşılamaktadır.

Allah cc. İyi, güzel, Salih- iyi işler yapmayı emretmiş. Tüm yanlışları, kötülükleri, çirkinlikleri, olumsuzlukları, zarar- ziyan veren durumları yasaklamıştır.

Kur’ân dışında ilahi kaynaklı, aslına uygun, esaslı, hak bir vahiy kitabı kalmamıştır. Tevrat, Zebur, İncil kitabı bütünüyle tahrif edilmiş; bozulmuş, aslını bozmuşlar. “Tebdil etmişler. Yanı aslında olanı kaldırıp, yerlerine akıllarınca bazı bilgiler yerleştirmişler.” “ Tağyir etmişler. Kutsal kitapların aslını başkalaştırmışlar.” Biz, o kitapların eski hallerine inanırız. Şimdiki, hallerinin bozuk, aslına uymayan olduğunu da biliriz ve böyle inanırız. Kur’ân bize bu bozulmaları anlatır. Zaten kendileri de bunu bilir. Her kitabın yazarı bellidir. Yazarlarının adları ile kitaplar anılmaktadır. Metinde ve yorumlarda aklın almayacağı kadar bozma yapmışlardır.

Kur’ân, vahiy ile gelen, bildirilen, vahyedilen, son İlahi kitaptır. Ondan önce gelen kitap ve sayfaların aslı ve geçerliliği kalmamıştır. Her kitap ve suhuf; “tevhit” inancını getirmiş. Sapkınlığı reddetmiştir. Her türlü sapıklık, sapkınlık, sapma reddedilmiştir. Vahiy; dosdoğru, gerçek, olumlu, orta yoldur. İslam dinini reddedenden; doğru, gerçekçi, samimi söz ve davranış ortaya çıkmaz.

Kur’ân, hadis, sünneti, peygamberi; İslam kaynağı olarak çok iyi ve dosdoğru anlamalı. Bu iş okumakla, öğrenmekle, öğrenim görmekle, öğretim almakla, eğitim almakla olmaktadır.

Peygamberimizin yaşadığı M.S. 571- 632 yılları arasında Yahudiler, Hıristiyanlar, Araplar; kendi inançlarından tamamen sapmışlardı. Ortada gerçek vahiy bir Tevrat, Zebur, İncil kalmamıştı. Zaten Hazreti İbrahim peygamberin; “ Hanif” inancına da inanmazlardı. Putperest, sapkın, sapık, sapan olmuşlardı. İnsanlar; insanlıktan, insaniyetten, insancıllıktan çıkmış. Zayıflar eziliyordu. Savaş, çatışma, sömürü, zalimlik, zulüm, haksızlığın her çeşidi yapılıyordu. Allah’a ortak koşuluyor. Putlara ilah diye tapılıyor, ibadet ediliyordu. Ahiret inançları kalmamıştı.

Kur’ân, bu koşullarda vahiy yolu ile inmeye başladı. Peygamberimiz ve müminler, zalimlerin zulmüne karşı mücadele etmeye devam etti. Mekke’de Kur’ân’ın muhatabı müşriklerdi. Kur’ân tüm inananlara ve tüm insanlığa hitap ediyordu. İnsanın doğasına hitap ediliyordu. Ama zalim, kararmış, katılaşmış kâfirler, müşrikler anlamak istemiyordu. Hak ve hakikate çağıran müminlere her türlü zalimliği, işkenceyi yapıyorlardı. Mekke müşriklerinin zalimlikleri dayanılmaz durum alınca, inananlar; Habeşistan ve Medine’ye göç – hicret etti. Medineliler, İslam dinine inanıp, temiz mümin oldular. İki dünyasını kaybeden müşrik kâfirler oldu. Kazananlar, iki dünyasını kazananlar, müminler oldu.

Kur’ân’ı Kerim’i ve peygamberimizi bilip, öğrenmeyenden; öğrenip, ilkeleri ile yaşamayandan, pek hayırlı, iyi, güzel, olumlu, yararlı, değerli, örnek insan olmamaktadır. Daha çok olumsuz davranışlı, yıkıcı, bozguncu, fitneci, fesatçı olmaktadırlar. Milli, manevi, dini, ilmi değerlere aykırı davranmaktadırlar.

Kur’ân’dan önce gelen ilahi kitaplarda yazılmış. O zamanın yazım teknikleri ile teknik malzemeleri ile korunmuş ve yazıya geçirilmiştir. Ama bu yazıya geçirme işlemi geç yapılmış. Kur’ân’da olduğu gibi erken yapılmamış. Ezberlenmemiş. Bu asıllarının yitirilmelerine, değişiklikler yapılmalarına neden olmuştur.

Tevrat, Zebur, İncil süre ve ayetleri geldiğinde, şiddetli tepki göstermişler. Peygamberlere her türlü haksızlığı, zulmü, işkenceyi yapmışlar. İnanmamışlar. Daha sonra inanmayan putperest insanlar; Tevrat, Zebur, İncil adı ile yüzlerce kitap yazmışlar. Yazdıkları kitaplara kendi adlarını koymuşlar. Aslında onlar ne ayet, süre, peygamber görmüşler. Yazdıklarının Allah cc. İle Vahiy, Cebrail, peygamberlerle ilgisi- alakası yoktur.

Kur’ân- Kerim, vahiy yolu ile indirildiği, geldiği zaman hemen yazılmış. Ezberlenmiş. Herkes ayet ve süre ezberlemeye başlamış. Gelen ayet ve süreler, o zamanın koşullarına uygun yazılıp, saklanmış.

Hazreti Ebubekir’in halifeliği döneminde, Hazreti Ömer’in doğru, isabetli düşüncesi ile de; Kur’ân ayet ve süreleri bir araya toplanmış. Bugün ki, Mushaf, kitap haline getirilmiştir.

Hazreti Osman zamanında da Kur’ân nüshaları çoğaltılmış. Bu iş için Zeyd bin Sabit görevlendirilmiş. Bir komisyon oluşturularak, yazılmış. Yazılan nüshalar Şam, Medine, Basra gibi kentlere gönderilmiştir. Kur’ân harflerinin noktalama işaretleri, kolay okunması için daha sonra yapılmıştır. Tüm dünyada milyonlarca insan, Kur’ân ezberlemekte, hafız ve de hafıza olmaktadır. Ülkemizde 2020 yılı itibarıyla 150 bin kişiden fazla insan, Kur’ân’ı ezber bilmektedir.

Kur’ân hakkında şüphe- kuşku olmamalı. Şüphe olmayan, Allah cc. Ve resulüne inanmalı. İmanlı, güzel ahlaklı, ibadetli, iyilikler yapan olmalı. Salih-iyi amel işlemeli. Her varlığa merhametli davranmalı. Kur’ân’ın doğruluğuna inanmayandan, olgun insan olmaz. Bugün İslam, Kur’ân, Müslüman düşmanlarını analiz ediniz. İnsanlıkları, merhametleri, doğrulukları, gerçekliklerinin sahih- gerçek anlamda olmadığı görülmektedir. Bunları, doğru ve gerçekleri anlayıp, kavrayana ne mutlu!

Kur’ân her çağa hitap eder. Zira genel doğru değerleri ve genel zararlı kötülükleri anlatıyor. İnsan doğasına uygun, istek ve beklentilerine göre Allah cc. Tarafından düzenlenmiştir. İnsan Kur’an’ın sadece 3 (üç) değerini bile yaşam tarzı edinse, güzel insan olur.                           

Allah cc. Buyuruyor: “ Emrolunduğun gibi dosdoğru ol.” Dosdoğru olmak; dürüst olmayı gerektiriyor. Zaten benzer anlamlara geliyor.

Allah cc. Adaletli olmayı, merhametli olmayı, yardım etmeyi, iyilik etmeyi, ibadet etmeyi defalarca buyuruyor. Bu kavramların önemi, değeri hiçbir zaman eksilmeyecektir.

Kur’ân, kısa, öz, anlamlı, özlü, değerli olanın yapılmasını istiyor. Zararlı, kötü, çirkin, bozuk, batıl olanların yapılmamasını emrediyor. Hiçbir zaman bu olumsuzluklar, olumlu olmayacak.

Kur’ân hiçbir zaman yalanı, yanlışı, olumsuzu yapın, dememiş. Hep olumlu olanların yapılmasını istemiştir. Her zaman iyi amel/ eylem yapılmasını istemektedir. Batılda olanlarda her zaman Kur’ân doğrularına, onuruna, değerlerine karşı çıkmaktadır. Bu sapık, sapkın, sapan akılsız profesyonellere, profesörlere asla inanmamalı. Bunlara inananlar, iki âlemde perişan olmuşlardır. İki dünyalarını mahvetmişlerdir.

Evreni, dünyayı gözlemleyin. Olanlardan ibret alın. Dersler çıkarın. Hikmetlerine erin. Dini ve akli kanıtlar getirin. Doğayı inceleyin. Araştırın. Gözlemleyin. Neyin, nasıl olduğunu anlamaya çalışın. Güzelliklerin farkına varın. Sadece doğayı inceleyen akıllı insan bile; Allah’ın varlığını, kudretini, gücünü anlar.

Dün, 01.07.2020 günü oğlum İslam’ın otomobili ile Kocaeli/ Karamürsel’den hareket edip; Ankara, Elmadağ’ına gidip, geldik. İyi bir gözlemci, araştırmacı, incelemeci, ders alıcı, ibret çıkarıcı olarak; doğaya hayran kaldım. Samanlı Dağları, Bolu Dağları şahane, harika, harikuladedir. İzmit Ovası, Sakarya Ovası, Bolu kentini geçince, Dörtdivan çevresindeki düzlükler görülmeye değerdir. Bolu deyince, aklınıza hep Bolu Dağları’nın ormanları gelmesin. Bolu kentini, Ankara’ya doğru geçince muhteşem düzlükler vardır. Anakara’ya 65 km. kala ormanlar bitmektedir. Ankara’nın Bolu’dan sonra sınırı 100 km. kala başlamaktadır. Ankara’ya yaklaştığımızda, ormanlar azalmış ama devletin diktiği çam fidanları ağaç olmuş. Demek ki, ağaç dikince büyüyor. Ama yeterince dikmeli. Sadece yol kenarlarını ağaçlandırma yeterli değildir. Sadece ağaç dikmekte yetmiyor. Ağaçları, ormanları, doğayı her yönü ile korumalı. Kesmemeli. Yakmamalı. Ülkemizde her yıl beyinizler tarafından yaklaşık 3 bin orman yangını çıkarılmaktadır! Bolu ve Samanlı Dağlarında yangına karşı önlem alınmamış! Yangının yayılmaması, atlamaması için açık, temizlenmiş yollar yapılmamış.

Kur’ân’da “muhkem” özellikli ayetler vardır. Bu ayetler anlatım tarzı olarak; nesneyi, olayı, durumu, açık bir şekilde doğrudan doğruya açıklar, anlatır. Kolay anlaşılan ayetlerdir.

Kur’ân’da “Müteşabih” özellikli ayetler vardır. Anlatmak istediği nesneyi, olayı, durumu, kapalı, mecazi- değişmeceli, dolaylı şekilde ifade eder, açıklar. Bunun için bu tür ayetlerden farklı, yorumlu anlamlar çıkarılır. Müteşabih ayetleri anlamak için bilge insanların yorumlarından yararlanmalı.

Kur’ân bir bütündür. Anlam çıkarırken ve yorum yaparken, Kur’ân ruhuna uygun anlam çıkarmalı. Peygamberimizin konu hakkında söylediklerini bilmeli. Yaptıklarını öğrenmeli. Kur’ân yaşanılırken, peygamberimizin anlayışında yaşamalı. Sapıklığa, sapkınlığa, bozukluğa, fitneye düşmemeli. Bugün peygamberimizin anlayışı ile Kur’ân’ı anlamak istemeyenler; Namaz, Zekât, Ramazan Orucu, hac yapma, kurban kesme, ezan okuma, gusül- boy abdesti alma gibi en temel ibadetlerden bile yoksun düşmüşlerdir. Bu sapıklıkları varken bile hala sapkın olduklarını anlayamamaktadırlar! Biz, İslâm dininin özüyüz, gibi saçmalamaktadırlar.

İslam dini öncelikle; “ inanca, imana,” “ güzel ahlaka,” “ Hakk’a ibadete,” “ doğruluğa- dürüstlüğe,” “ adalete,” “ eşitliğe” önem ve de değer verir. Bu ilkeler İslam dininin olmazsa olmaz, başlıca ilkelerdir.

Müslümanların onurla, ibadetle, hayırla, iyiliklerle yaşaması için; “özgür olması, özgürlüğü yaşaması” çok önemli değerdir. Özgürlük olmadan yaşaması, mümin ve Müslüman olmasının görev ve sorumluluğunu yapması mümkün değildir. Müslüman, özgürlüğü insanca yaşaması için kullanır. Sapık, sapkın materyalist serseriler ise nefsi, şeytani duygularını tatmin için özgürlüğü sapıklıkta, sapkınlıkta, serserilikte kullanır. Müslüman ile materyalistlerin beklentileri, duyguları, niyetleri, istekleri, düşünceleri, eylemleri tamamen farklıdır.

Kur’ân-ı Kerim’i daha doğru ve iyi anlamak için peygamberimizi çok iyi tanımalı. Sözlerini, eylemlerini, yaşantısını çok iyi bilmeli. Peygamberimizin sözlerine; “hadis- hadis-i şerif” denmektedir. Peygamberimizin sosyal, siyasi, kültürel, ekonomik, ahlakı, ilmi yönünü anlamak için hadis bilmeli. Hadis-i şerifler pek çok konuda, her alanda yol gösteren, temel ilkelerdir. Hadisleri daha doğru anlamak için “Hadis İlmi” bilmeli. İsnat, Rical ve metin olarak, anlam ve maksat olarak, hadisleri anlamalı. Bilgili olmadan, bilgiyi anlamak kolay ve mümkün olmaz.

Hadisler, Kur’ân’ın daha iyi anlaşılmasına ışık tutar. Kur’ân’ın ruhuna uygun olmayan hadisler doğru değildir. Hadisleri doğru anlamak için Kur’ân, peygamber sav. Bilmeli, tanımalı. Kim, ne sıfatla, kime, niçin, neden, niye, nasıl, nerede, ne zaman sorusunu sorup, yanıtını bulmalı.

Sünnet; peygamberimizin din hakkındaki, söz ve davranışlarıdır. Sünnetlerde bir şeri, dini yasa, dini ilke ve esastır. Biz farz ibadetlerinin detayda yapılmasını hadis ve sünnetlerden öğreniyoruz. Namaz, zekât, oruç, hac, zekât, ezan gibi ibadetlerin yapılış şeklini, şemalını sünnetlerden öğreniyoruz.

Dini bilmek için dini ilimleri bir bütünlük içinde bilmeli. Öyle bir ve birkaç ayetle, hadisle, sünnetle ibadet olmaz. İslam fıkhını, ilmihalini bilmeli. İslam değerlerini bir bütün olarak, İslam ilimlerini dosdoğru öğrenip, yaşamalıyız. Dolaylı ve dolaysız anlatımı anlamalıyız.

Bizler, helal olanları, israf etmeden, aşırıya kaçmadan, gösteriş yapmadan, taklit etmeden, bilerek, yapmalıyız.

Asla yalancı olmamalıyız. Bugün, din dışında kalanların sözleri, yazıları bütüne yakın şekilde yalandır, iftiradır, saçmadır. Yalancılık en büyük ahlaksızlıktır. Kendi hevasına, nefsine, şeytanına uymasıdır. Alçak yalancılara, münafıklara asla inanmamalı, kanmamalı, aldanmamalı. Yalancılık en büyük günahtır. Kur’ân, peygamber, hak, hakikat inkâr edenler, en adi yalancılardır. Yalancılardan uzaklaşmalı. Onlar doğru ve gerçekleri göstermemek, tanınmasını engellemek için yalan söylerler. Doğru ve gerçekleri gizlerler. Üzerini örtmeye çalışırlar. Sadece ahmakları, düşünce fukaralarını, çıkarcıları kandırırlar. Akıllı, zeki, bilgili insan; hak ve hakikatten ayılmaz. Olumsuzluğu, yalanı, yanlış yol edinmez. “Akıllı, bilge insan; Allah’ın emirlerini tutar; yasakladıklarından sakınır. Haram ve günah olanlardan kaçınır.”

İslam dinini öğrenmek için “Dört Hak Mezhep” dediğimiz, mezheplerden yararlanalım. Bizim gibi az bilgili kişiler; Kur’ân, hadis, sünnetten, sistematik bilgi öğrenip; farz ve sünnet ibadetleri yapamaz. Kur’ân ve sünnetteki, gibi yapamaz. Mezhepler, ayet ve sünnetlerde istenilen ibadetleri sistemli şekle getirmiş. Peygamberimizden ve seçkin sahabelerden yararlanarak; o dönemde yapılan ibadetleri, günümüze taşımışlardır. Allah cc. İslam dinine, Müslümanlara, insanlığa hizmet edenlerden, razı olur, inşallah.