“Lütfen! Okuyalım ve paylaşalım ki, tüm insanlık yararlansın.” İslâm düşüncesinin temeli, Kur’ân ve sünnete dayanır. Kur’ân ve sünnete dayanmayan, düşünce; İslâm’ı düşünce olarak kabul edilmez. İslam düşüncesi, Müslüman bilginler tarafından üretilen zihni düşüncedir. İslam’ı düşüncenin içinde; kelam, tasavvuf, hukuk, ahlâk, siyasi düşüncede yer almaktadır.

Bugün, İslam düşüncesi içinde Antik Yunan ve Helenistik düşünce, Eski Fars ve Hint düşüncesi de yer almaktadır. Bu düşünceler, İslam’ı düşünceyi bozmuştur! İslam düşüncesini öğrenirken; bu saçma, sapan, boş, bozuk, hurafe, batıl, küfür felsefi görüşleri ayıklamak gerekir. İyi analiz ederek, ayırmalı. Sentezden, İslam düşüncesi yapmaya çalışmamalı.

İslam düşüncesinin temelinde sadece İslam dini olmalı. Diğer felsefi görüşleri, İslam düşüncesinden ayırmalı. İslam düşüncesi, İslam dünyasında ortaya çıkmıştır. Kelam, tasavvuf, ahlâk, siyaset, hukuk, ekonomi, tarih, bilim felsefesi, dil felsefesi; İslam bilginlerinin zihni, fikir üretimidir.

Müslümanlar, sapkın, sapık, sapıtmış, sapan kişilerin felsefi görüşlerinden yararlanmamalı. Eflatun, Aristo, Fars, Mısır düşüncelerinden sentez yapmamalı.

Bugün, Hinduizm, Budizm, Zerdüştlük gibi beşeri, felsefi inanışlar bile İslam toplumu içinde yer bulmaktadır! Yoga okulları açılmaktadır! Batının sapıklığı, sapkınlığı, cinsel sapkınlıkları, LGBTİ+ bile İslam ülkelerinde örgütlendirilmektedir! Bu yıkıcı, bozucu, fitneci, fesatçı, nifakçı, şer hareketler; şer odaklar tarafından; planlı, programlı, projeli, hesaplanarak, tasarlanarak, etkinlikler yapmaktadır! İnsanların, toplumların her yaşam alanına sokulmaktadır.

Demokrasi, kapitalizm, liberalizm, sosyalizm, komünizm, faşizm, yabancı düşmanlığı, ırkçılık, ateizm, feminizm, cinsel sapıklık, emperyalizm, sömürgecilik, her tülü işgalde, insanlığı mahvetmektedir!

Demokrasi, özgürlük, hürriyet, ifade özgürlüğü gibi evrensel kavramlar istismar edilerek; her yanlış, çirkinlik, sapıklık, zararlı öğe, haram, günah, hayâsızlık, onursuzluk insanlığın ruhuna kazınmaktadır! İşte dün, bugün insanlık bu olumsuzlukların acısını, sancısını çekmektedir. Böyle giderse, yarınlarda da çekecektir!

Peygamberimizin yaşadığı Arap Yarımadası’nda 7. Yüzyılda fikri, felsefi düşünce geri idi. Zaten her çağda ve her yerde İslam dinine dayanmayan, Kur’ân ve sünneti temel almayan, her düşünce geri, yetersiz, eksik, yanlış olacak. Tamamen hak ve hakikati içermeyecektir. Bugünde İslam dininden nasiplenmeyen; birey, aile, toplumlar aynen cahiliye toplumları gibi putperest yaşamaktadır.

Mümin, akıl, vahiy düşüncesi ve gerçek ilmi verilerle düşünürse, doğru düşünür. Ama bu düşünce vahiy olmaz. İnsan düşüncesi, insana aittir. İnsan eksik yaratılmış varlıktır. Düşüncesinde de eksiklikler, hatalar, yanlışlar olabilir. “Vahiy ise Allah cc. Sözü, düşüncesi, fikridir. Yanlış, eksiklik, hata olmaz.” Vahiy ile ilim ile düşünemeyenler; cahil, cüheladır. Her yalanı söyler;  yanlışı, hatayı yapabilir.

Kur’ân, okumaya, ilim ve din öğrenmeye önem vermiştir. Kur’ân’ın dörtte biri ilme teşvik etmektedir. Akil ile düşünürken, tüm Kur’ân ve sünnet verilerini, bilgilerini değerlendirmeli. İlmin her dalını, her aşamasını öğrenmeli.

İnsanlar, Kur’ân ve sünnetten ayrılıp, felsefe yaptıklarında, tasavvufi düşünceye kapıldıklarında, siyasi düşündüklerinde, ideolojiye bağlandıklarında, çoğu kez ve çoğu zaman yanlış yapmaktadırlar. Hatta tamamen sapıtanlar, sapkınlaşanlar olmuş, olmaktadır.  Siyasi düşünce, felsefi görüş, tasavvuf, ideoloji; İslam dini değildir. Vahiy de değildir.

İslam dininde; tarikatlar, cemaatler, mezhepler hep felsefe yaparak, ortaya çıkmıştır. Bunların %95’den fazlası da; İslâm, Kur’ân, sünnete uygun değildir. Büyük çoğunluğu sapkınlaşıp, sapıtıp, şaşırmış, batıla kaymıştır! Kendilerine putlar edinmişlerdir. Allah ve peygamberden çok liderlerini, şeyhlerini, mürşitlerini, önderlerini dinlerler. Hatta bunun için insan öldürüp, cehennemi, cehennemin ateş, irin, duman, kaynar su çukurunu boylarlar!

Akıl ve vahiy ilişkilidir. Birbirinin karşıtı değil birbirini anlayandır. Vahiy, akıllı insana gelmiştir. Akıllı insan sorumlu tutulmuştur. Aklî düşünceye gereksinim vardır. Dünyanın en akıllı, zeki, aklını doğru işlevli kılan, peygamberimizdir. Allah cc. Akıllı, zeki, bilgili, samimi, dindar insanı üstün kabul etmiştir. Akıl; vahiy ve sünnete uydukça, hak doğrultuda devamlı yaşar. Akli olmayanın, hiçbir değeri, doğru anlayışı olmaz.

Dört Halife, Emevi, Endülüs, Abbasi, Selçuklu, Osmanlı döneminde akıl ile ilim ve din çok iyi kullanılmış. Orta Asya Müslümanları da akla; din ve bilimle işlerlik kazandırmıştır. Pek çok mektep, medrese, kütüphane açılmış. Öğrenciler yetiştirilmiştir. Büyük İslam şehirleri ilim- bilim merkezi olmuştur.

“İslâm düşüncesi, Kur’ân ve sünnet ile doğmaya başlamıştır.” İslam düşüncesinin içinde yabancı felsefi görüşler yer almış. İslam bilginleri bu görüşleri kendilerine taşımışlar ve hata yapmışlar. Bu durum sapık düşüncelere yol açmış. Sapık tarikat, cemaat, felsefi görüşlere neden olmuştur. “Hariciler, Cebriye, Cehmiye, Kaderiye, Hariciye, Mürcie, Mutezile, Şiilik, Nusayri, Selefiye, Sufiyye, Cehmiye, Vehabi, İmamiye, İsmailiye, Zeydilik olarak pek çok kelamı, fıkhı mezhepler türemiştir.” Bunların temelleri Kur’ân ve sünneti tam olarak yansıtmamaktadır. Siyasi, itikadı, felsefi inanışlar içermektedir.

Mezhep çok önemlidir. Sapık, sapkın, sapıtmış, bidat mezhep mensupları da sapkın olmaktadır. Dürzî inanışı, İslam dışına çıkmıştır. Bunun gibi pek çok mezhep aşırılık ve gerilik içindedir. Bunların bazıları şunlardır: “ Haruriye, Kaderiye, Cehmiye, Mürcie, Rafiziye, Cebriye mezhepleri çok sapıtmışlardır. Bunların her biri de; 10 - 12 kola ayrılmıştır. Şu anda bu sapıtmış mezhep mensupları, İslam dini adına konuşmakta, yazmaktadır. Ülkemizde bu sapkınların düşüncesini yazan, konuşan, anlatan, pek çok sapık, sapkın, sapıtmış İlahiyatçı vardır. Allah cc. Şerlerinden korusun. İslam dininden, imanından ayırmasın. Âmin.

Sapkın mezhepler, ırkçılık- kabilecilik, siyasi, felsefi, ideolojik farklılıklar; Müslümanların arasındaki birliği, beraberliği, bütünlüğü, kardeşliği bozduğu için; bu tür ayrımcılıklar ayetlerle yasaklanmıştır.

Tarikatların büyük çoğunluğu da bozuktur. Cemaatlerde aynı bozukluktadır. Bunun içindir ki, Kur’ân’a, sünnete, İslam dinine asıl, esas temel olarak bağlanmalı. Felsefe, ideolojik saplantı, mezhepçilik, cemaatçilik, tarikatçılık yapmamalı. “Zaten Kur’ân bu şekilde bir bölünmeyi, parçalanmayı yasaklamaktadır.”

Tasavvuf, Hicretin birinci yüzyılında ortaya çıkmıştır. İkinci yüzyılın ortalarına doğru kullanılmaya başlanmıştır. İlk hareket; “ tasavvuf hareketidir.”

 Peygamberimizin döneminde, zamanında tasavvuf yoktu. Bu hareketi başlatanlar, sahabedendir. Zamanla tasavvuf düşüncesinde öncü olanların pek çoğunun felsefi sapıklığa düştüğünü biliyoruz. Bugünde felsefi ve eylem davranışı yolu ile onlarcası sapkınlıktadır.

“Tasavvufun içinde tarikatlar yer almaktadır.” Tasavvufun, tarikat olarak kurumsallaşması 14. Yüzyılda görülmeye başlandı. “Yeseviyye, Kadiriyye, Kubreviyye, Suhreviyye, Rifaiyye, Mevleviyye gibi pek çok tarikat vardır.”

Mezheplerde, Hazreti Ali ile Muaviye’nin anlaşmazlığı sonucunda, “Hariciler” ortaya çıkmış. Bölünme zaman içinde sapıtarak artmış. Yüzlerce mezhep vardır. Bizler sadece Kur’ân ve sünnete uygun olanları taklit etme durumunda çok hata yapmamış oluruz.

Hicri birinci yüzyılda ilk ortaya çıkan mezhep; Mutezile mezhebidir. İslam fikir tarihinde, Kelam’ın ilk kurucusu Mutezile olmuş. “Akli, vahyin önüne geçirmiş. Pek çok hata ve yanlışlar yapmışlardır. Akıllarının ermediği ayetleri inkâr etmişler. Yunan felsefesinin etkisinde kalmışlar.”

Şiiliğin 21 kolu, 40 kolu vardır. Her biri çıkmış, farklı bir telden çalmış. “Rafızîlik” kolu çok berbat bir koldur. İsmailiye kolu da “Bâtınilik” yaparak, Bâtıni anlayışla, batıl olmuştur. Kurucusu ise Hasan Sabbah denilen, eşkıya başıdır. Alamut Kalesi terörist başıdır. İsmailiye de Şiiliğin bir koludur. Bâtıni anlayış diye bir kol, ekol türetmiş. Kur’ân’da farz olan ibadetleri, iyilikleri; bu çarpık, sapıtmış, sapma, sapkın anlayışla bütünü ile inkâr etmiştir. “Boy abdesti, namaz abdesti, namaz, zekât, Ramazan orucu, hac ibadetleri, kurban kesme, erkeklerin sünnet olması,  bu Bâtıni anlayışla inkâr edilmiştir.” Türkiye’deki materyalistlerde İsmailiye ekolunun kitaplarını Türkçeye çevirip, Alevilik diye Alevilere anlatmakta, yazmakta, kitap olarak basmaktadırlar. Televizyonda saçma sapan, sapkın dini anlatımda bulunan bu ateistler, bu kaynaklardan yararlanmaktadır. Kendilerini defalarca canlı yayınlarda izledim, dinledim. Aynen İsmailiye gibi farz ve sünnet ibadetleri inkâr etmekte, yalanlamaktadırlar. Böyle bir ibadet yok, demektedirler!

Mezhepler, İslam dini, Kur’ân değildir. Mezhebe; din, Kur’ân diye yaklaşmamalı. Mezhepçilik, tarikatçılık, cemaatçilik, ırkçılık, siyasi felsefe ve ideolojik saplantı yapmamalı.

Müslüman, öncelikle Kur’ân ve sünneti çok iyi ve de dosdoğru anlamalı. Kelam ilmi dediğimiz, İslam dininin itikat, inanç, akide, akait konusunda yanlış yapmamalıyız. “İnançta yanlış yaparsak; amelde, ibadette de yanlış yapılmış olur.” Fıkıh ve ilmihal bilgilerimiz dosdoğru olmalı. Bu konuda İmam Maturidi, İmam Eş’ari ve de Dört Mezhep İmamı dediğimiz âlimlerin eserlerinden yararlanmamız doğru olur. Bizler, İslam dinini sadece Kur’ân ve sünnetten öğrenip, ibadet yapamayız. İslam ilimlerini doğru şekilde bilmemiz gerekmektedir.

Müslüman, pozitif ilimleri öğrenirken, Kur’ân, hadis, sünnet, tefsir, kıraat, fıkıh, ilmihal, kelam, dil de öğrenmeliyiz. Ahlak ilmi, mantık, doğa ilimleri de öğrenmeliyiz. Bu derslerin örgün olarak öğrenimini görmeliyiz.

“Sadece dini ilimleri bilmek yeterli değildir.” Felsefe, mantık, tıp, tarih, coğrafya, fizik, kimya, matematik, biyoloji ve yüzlercesini öğrenmeliyiz. Okullarda ancak 15 bilim ders konusu öğrenilmektedir. Ama kütüphanelerden çok daha farklı konuları içeren kitaplardan yararlanmalıyız.   Kendimizi çağa uygun en iyi şekilde yetiştirmeliyiz. Bugün, dünya insanlığı ve Müslümanlar, cehaletleri, cahillikleri yüzünden çok eziyet çekmektedir. İlim, bilim, din öğrenememe yanında daha insan olduklarını anlayamayan, insan olamayan, milyarlarca insan bulunmaktadır.

Müslüman, tevhit inancından sonra en çok “doğruluk, dürüstlük, adalet” fazilet değerlerine önem vermeli. Bu üç değer çok önemlidir. Olmazsa olmazdır. “Doğru, dürüst, adaletli olmayan insandan, Müslüman’dan, bir kıymet, bir değer, önem çıkmaz.” Bugün dünyada 2 milyar Müslüman var diyoruz ama bu üç değeri yaşam tarzı eden, beklide 2 milyon kişi yoktur. İşte bunun yüzünden işler çok kötü, fena, bozuk, berbat gitmektedir. Müslüman’ın ameli= ibadeti, eylemi, davranışları, hareketleri, yaşam tarzı Kur’ân ve sünnet olmalı.

Müslüman, sapık akımlara karşı bilgili, bilinçli, duyarlı, korunaklı olmalı. Bugün pek çok Müslüman, sapıkların oyununa, tuzağına, kumpasına düşmüştür. Sapık dini akımlara, felsefi bozukluklara, ideolojik sapkınlıklara, anarşiye, şiddete, teröre düşmüştür!

 Ülkemizde ve dünyadaki, Müslüman toplumunda; FETÖ, dinimizi istismar ederek, hainliğin ve pisliğin her çeşidini yapmaktadır!

 PKK, Marksizm’i kullanarak, Kürtleri ve solcuları istismar ederek; her caniliği, katilliği, pisliği yapmaktadır!

“Dinci, kökten dinci denilen; dini istismar ederek, halkı kullanan, binlerce dinci terör örgütü vardır.

 Solcu- komünist terör örgütü, faşist- ırkçı terör örgütü, mason, emperyalist terör örgütleri, karanlık şer güçler vardır.

Bunların hepside beli merkezlerden yönetilip, insanlığa, varlığa; huzur, mutluluk, rahatlık vermemektedir. Binlerce sapkın örgüt, toplumları da sapıklaştırmış, sapkınlaştırmış, sapıttırmış, sapan etmiştir. İnsan ancak kurtuluşa; Kur’ân, sünnet, peygamber, gerçek ilim ve akli doğru işletmekle ulaşabilir. İslam’ın doğrultusunda yürüyenlere ne mutlu!

İslamcı, İslamcılık denilen, akımda, İslam adına, ideolojik, siyasi amaçlı çıkarılmıştır. İslamcı, İslamcılık demek; İslam, Müslümanlık demek değildir. Sapık bir akımdır. Bugün bu akımı merkez alan binlerce terör örgütü kurulmuştur. Diğer materyalist terör örgütleri ile siyasi kurumları ile ülkemizde işbirliği içindedirler. Bu hareketin başını, Hindistan’da Seyit Ahmet Han, Cemalettin Afgâni, Mısır’da Muhammet Abduh, Türkiye’de İzmirli İsmail Hakkı ve diğerleri çekmiştir. İslamcı ideolojin mason olanları çok olmuş. Şu anda dünyanın şer güçlerinin baron üst elemanları tarafından, istenildiği gibi kullanılmaktadırlar.

Bugün, “İslam Felsefesi” denilen felsefe, İslam dünyasına felsefe olarak girmiştir. Emeviler, Abbasiler döneminde, İslam felsefesi ile birlikte pozitif ilimlerde girmiştir. Yunan felsefesinden, Arapçaya felsefe kitapları çevirisi yapılmıştır. Aristo mantığı kullanılmıştır. 8. Ve 9. Yüzyılda felsefenin her sapkınlığı da etkileme yapmıştır. 12. Yüzyılda İslam dünyasında felsefe çok etkili olmuştur. 14. Yüzyılda cazibesini kaybetmiştir. Üç yıl önce ülkemizdeki İlahiyat Fakülteleri’nde felsefe ders saati artırılmıştır. Felsefe bir bilim dalı değildir. Bir fikir üretme gibi görülse de; boşa söz, yazı, laf da çok söylenmektedir. Söylenen sözün doğru, yanlış olduğu pek dikkate alınmaz.

Sizlere önerim: “ Yetkin, etkin insan olunuz. Sonu elem, acı veren, işler yapmayınız. Allah’ın ve peygamberinin yasakladıklarına eksiksiz uyunuz. Zamanı çok iyi değerlendiriniz. Boş işlerden ve zararlı işlerden çok uzak kalınız. Haram, günah, çirkinlik, yanlışlık işlemeyiniz. Mekânınızı temiz tutunuz. Maddi, manevi olarak temiz olunuz. Hareket içinde olunuz. Düzenli, kendi bünyenize uygun spor yapınız. Maddi ve ruhi illet, hastalık içinde olmayınız. Sağlıklı, helal, doğal, taze, yeterli, dengeli besleniniz. Mizaç ve karakteriniz- huyunuz iyi, güzel olsun. Çevreci olununuz. Aile kavramına çok değer veriniz. Mukaddesata sahip çıkınız. Doğru ve gerçeklerden ayrılmayınız. Aklin pusulası; ilim, bilim, İslam ve sünnet olsun. Mutlaka bilim, sanat, meslek sahibi olunuz. Zihniniz açık olsun. Yenilenme, değişim ve güzelleşme içinde olunuz. Allah’ı asla unutmayınız. Emirlerine karşı harekette olmayınız. Sapık, sapkın felsefi görüşlere aldanmayınız. Zeki, uyanık, bilge, dürüst, adil olunuz.”

Aydınlanma devri ile birlikte Batı’da ortaya çıkan materyalist ve pozitivist felsefe başta olmak üzere, Hıristiyanlığı ve diğer dinleri eleştiri, inkâr, yalanlama, düşman bilme üzerine kurulmuştur. Batıcı, batıl sapkınlar; Aydınlanma dönemi ile övünürler. Oysa bu insanlık için aydınlanma değil, zifiri karanlık devrini daha da koyulaştırılmasıdır. Bu gibi süslü sözcüklere, sapkınların bilim diye anlattıkları; batıl, küfür laflara asla kanıp, inanmamalı. O sapkınlar; hak, hakikat, doğru ve gerçek, değerli, önemli olanları kabul etmezler. Akıllarını gerçek anlamda bilime, imana, dine vermezler. Materyalistler gerçek anlamda, içten ve samimice akılla, imanla, din ile konuşmazlar. Kandırmak için konuşmaları olur. Akıl ve dini doğru kullanmazlar.

Akıl, İlahi bir bağış, ruhani bir nurdur. Akılsız doğru iş yapılmaz. Aklı olmayan, dinden sorumlu değildir. Din, akla hitap eder. Din ve akıl bir bütündür. O önce, bu önce gibi bir tartışmanın içine girilmez. İnsan için nasıl ki; su, hava, ısı, güneş, besin çok önemlidir. Akıl ile dinde öylece önemli, değerlidir. Din, Allah cc. Aklı, iradesidir. Akıl da Allah’ın insana bağışladığı en önemli nimettir. Aklı, vicdani, insafı, ilmi olan her birey; doğru ve gerçeği anlar.

Ayetler, hiçbir zaman akla, bilime ters değildir. Ters de hiçbir zaman olmayacak. Beyni, kalbi kirletilmişlerde, hiçbir zaman doğru ve gerçekleri anlayamayacak. Anlamak için akıl ve doğru bilgi gerekir. Samimiyet, ihlas gerekir.

İnsan, şer’i kanıtları, bilgileri, doğa bilgileri, dini bilgileri, pozitif ilmi,  vicdanı, insafı, edebi, ahlakı bilmeli. Bilmeyenler, sadece safsata, zırva söyler. Boş, paslı teneke gibi öter! Allah’a, dinine, peygamberlerine inanmayandan, hiçbir önemli, değerli ürün çıkmaz. Bendeniz, bu gibi sapıklardan her zaman ayrışma içinde olmuşum. Bir, beraber, birleşme içinde olmamışımdır.

Lütfen! Allah’ın güzel ad ve sıfatları denilen, Esma’ül Hüsna’yı detaylı, derinden düşünerek, öğreniniz. Allah cc. Kendini anlatıyor. Yüce Allah’ı kendi anlatımından öğrenmek gerekir.

Hak ve batıl kavramlarını da İslam kavramı içinde lütfen öğreniniz.

İyilik (hayır) ve kötülük(şer) kavramlarını da anlam ve içeriği ile lütfen öğreniniz.

Din ve İlahiyat öğrenirken, mutlaka ama muhakkak pozitif ilimde öğreniniz. Bir kuş için iki kanat nasıl çok önemlidir. İnsan içinde din ve bilim o ölçüde çok ama çok, çok önemlidir.

Din ve bilim hakkında konuşanları izliyorum, dinliyorum. Sadece din öğrenimi görenler, çoğu zaman yanlış konuşuyor. Temelsiz, dayanıksız konuşuyor.

Sadece bilim öğrenimi görenlerde; yalan, yanlış konuşuyor. Saçmalıyorlar.

Hem dini öğrenim hem de bilim öğretimi görenler, daha doğru konuşmaktadırlar. İdeolojik olanlar ise sadece saçmalamaktadırlar.

Hem din ilmi hem de pozitif ilim- bilim Allah’tandır. İkisini de gerektiği kadar bilmek farzdır. İlim denince; din ilmi, pozitif ilim diye ayrım yapılamaz. İlmin daha kolay öğrenilmesi için insanlar tarafından bölümlere ayrılmıştır. Tıp ilmide daha kolay öğrenilsin, diye, 100’den fazla dala- branşa ayrılmıştır.

İnsanı bozan, insanlıktan, merhametten, vicdandan, insaftan, sevgiden, saygıdan uzaklaştıran; sapık ve sapkın düşüncelerdir. Bu insanlar birbirinin düşmanı olmaktadır. Bu bozuk düşünce sahipleri, hatta kendi düşmanı olmaktadır. Kendilerine düşmanlık etmektedir.

İnsan din ve bilim bilmeli. Akıllı, zeki, bilge olmalı. aklını, mantıklı kullanmalı. Güzel ve yüksek ahlaklı olmalı. olanaklarını iyilikte kullanmalı. Kötülük mutlaktır. Akıllı insan, iyi ile kötülüğü anlar. Ama işine gelmediği için saçmalar.

Felsefe yapılacaksa, Bilim Felsefesi yapmalı. Bilim üzerine fikir üretmeli. Materyalist saçmalıklar ve söylemlerde bulunmamalı.

Ebü Bekr Zekeriya er- Razî, Biruni, İbni Sina, İbn Haldun, İbn’l Heysem ve pek çok Müslüman bilim insani aynı zamanda Bilim Felsefesi yapmıştır. Bizler felsefe yapmaktan çok; bilim, ilim, din, iman, teknik, teknoloji, ahlak öğrenimi almalıyız. Eş’ari, Maturidi, Farabi, Er- Razî gibi İslam âlimlerinin ahlak ve inanç felsefesini, ahlakını(etiğini) öğrenmeliyiz. Akli ve nakli felsefe yapmalıyız. Batılı felsefecilerin çoğu Hıristiyan bozuk inanışa sahip kişilerdir. Ya da din inancına karşı, materyalist kişilerdir. Bunun için öyle önemli, değerli, kıymetli, anlamlı sözler edememişlerdir.

Aristo, Demokritos, Descartes, Hegel, Karl Marks gibi felsefeciler, doğru ve gerçeklerden uzak, toplumu ve bireyi güzel yapılandırmaktan çok uzak, kendi saçmalıklarını açıklamışlar, yazmışlar. Amaçları, hedefleri; güzel, iyi, yararlı, cevher, ahlâk- etik, doğru, gerçek, huzur, mutluluk yakalamak olmamıştır. Bireyi, aileyi, toplumları alabildiğine bozmuşlar. Estetik bir ilim, ahlak, siyaset kazandırmamışlar. Bugün ki, bozuk birey, aile, toplum, devlet yapısı; bu ve benzerlerinin bozuk, şer çalışmaları ile oluşmuştur. Bunlar Allah, insan ve eşyaya, doğaya değer vermezler. Kendi bireysel ve toplumsal çıkarlarına kullanırlar! Ölçütleri yoktur. Saçmalıkta sınır tanımazlar. Ahlak ve hukuk tanımazlar. Akli siyaset, ahlakı siyaset yapmazlar.

Biz, Müslümanlar; ilmi, bilimsel felsefe yapmalıyız. Felsefemizin temeli; Kur’ân ve sünnete dayanmalıdır. Ahlak, etik içerikli olmalıdır. İnsanları iki âlemde huzurlu, mutlu, rahat ettirmeli. İnsanın doğasını bozmamalı. Daha da ahlak olarak güzelleştirmeli. İnsanlıklı, insancıl, insani, merhametli, şefkatli, müşfik, iyi, güzel, yararlı, doğru, dürüst, adil yapmalı. İslam dininden uzaklaşan, insanlıktan uzaklaşır. İnsanlıktan uzaklaşandan, hiçbir değer çıkmaz. Bizler, Allah’ın yarattığı tüm bilgiyi, ilmi, bilimi kazanım haline dönüştürmeliyiz. Yararlı, önemli, değerli bilgiler edinip; bilgi ile yaşamalıyız. Dürüst bir bilim insani, doğru ve adil üstün nitelikli insan olmalıyız. Yaratılış gayemizi öğrenip; hedefe kilitlenmeliyiz.