Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB) koordinasyonunda yurt dışında yaşayan genç kalemler tarafından hazırlanan Telve Dergisi’nin üçüncü sayısı çıktı.

Telve Dergisi bu sayısında, Türk diasporasının genç kalemlerinden öyküler, şiirler ve denemelerin yanı sıra, Avrupa’daki muhtelif şehirlerdeki edebiyat mahfillerinin hikâyesine ışık tutan metinleri ile okuyucularını geniş bir coğrafyada edebî bir seyre davet ediyor.

50 kişilik genç yazar kadrosunu yaklaşık 20 yeni kalemle güçlendiren Telve Dergisi, bu sayısında edebiyatın muhayyel dünyasına ev sahipliği yapan “Edebiyat Muhitleri”ne’ ışık tutarak çıkıyor okurunun karşısına. Dergi, Türk edebiyatını diaspora ikliminde ihya etmeye yönelik çıktığı yolculukta, Avrupa edebî çevrelerini anavatandaki okurlarıyla da buluşturarak bir sanat köprüsü olma konusundaki atılımıyla temayüz ediyor. Bununla beraber Türk diasporasının genç isimleri, müşterek hatıra, duygu ve çağrışımlarımızı, geçicilik ve unutmanın çekiminden kurtararak öykü, şiir ve denemelerle buluşturmaya devam ediyor.

Rümeysa Öztürk, meşhur kahvehaneler ve onların entelektüel müdavimleri üzerinden Viyana’nın kahvehane kültürünü ele alıyor; kahvehane kültürünün özellikle 19. Asrın sonu ve 20. Asrın ilk yarısında edebiyat ve entelektüel düşünce alanlarında temerküz ettiğini ve Viyana’nın dünyaya açılan kapıları haline geldiğine işaret ediyor. Metnin alt başlığı bu resmi ne de güzel anlatıyor “işte tam da burada ne edebî ekoller, üsluplar doğmuş ve batmıştır”.

Paris’in edebî haritası

“İlham Perisi Gerçekse Eğer, Paris’te Yaşıyor Olabilir” başlıklı yazılarıyla Büşra Akyüz ve Ecem Tuba Hızarcı bir başka kültür merkezinin Paris’in edebî çevrelerinin tasviri ile çıkıyor karşımıza. Metin, başlığının hakkını verircesine öncelikle kahvehane kültürü üzerinden Paris’in ve Paris yolcusu edebiyatçıların meskenlerini, mimarisi ve tarihi ile gözler önüne seriyor; işaret ettiği büyük isimlerle adeta edebî bir geçit töreni sunuyor. Bununla da yetinmiyor; Paris’in edebî haritasını yazarların evleri, üniversiteler, sahaflar ve müzeleri anlatarak çıkartmaya devam ediyor. Türk diasporasının bu yapı içerisindeki güncel faaliyetlerini değerlendirerek sona eriyor metin.

Duygu Er Quilichini bir başka kültür dünyasının -Roma’nın- kültür merkezine çeviriyor istikametimizi. “Biraz Kahve, Biraz Dostlarla Sohbet, Çokça Hayat Üzerine” başlıklı metniyle, Roma’daki kafelerin hangi dev isimlere ev sahipliği yaptığını ve hangi kitapların ilham perilerini misafir ettiğini anlatırken edebiyat ve düşüncenin yanı sıra siyasetin de bu mecraları uğrak bir durak kıldığına değiniyor.

Münih”in edebiyat mahfilleri

Elif Neslihan Güney, Thomas Mann’ın değimiyle “parlayan Münih”in edebiyat mahfillerine götürüyor okuyucularını. İçlerinde Café Stefanie gibi savaş sırasında binası yıkılanları olsa da yükselttiği nefes ve düşüncelerle yankıları zihinlerde çınlamaya devam eden kafelerin, şehrin ışıltısını hem tarihte hem de bugün artırdığını söylüyor Güney. Şehrin edebî merkezlerinin zaman zaman meşhur siyasî simaları da ağırladığını belirten metin, yakın zamanda açılan ve genç yetenekleri buluşturan yeni kafelere ışık tutarak sona eriyor. Mehmet Bolat, Aix-En-Provence şehrindeki kafe kültürünü şahsî tecrübesi üzerinden anlatıyor; kafelerin şehrin mahremiyet-samimiyet ve yalnızlık-sohbet arasında yakaladığı imrenilecek dengeyi yansıtan bir atmosfer içerisinde olduğuna işaret ediyor. Tek kişilik masalarıyla kişinin iç dünyasına dönmesini teşvik eden kafelerde göz göze geldiğiniz bir ihtiyarla kendinizi samimi bir sohbet içerisinde bulmanız işten bile değil.

Okurlarını, 1944 Varşova Ayaklanması’nda yanan Ziemianska Kafe’nin hikayesi ile buluşturan Merve Kar, 1918 yılının Nisan ayında kapılarını ilk ziyaretçilerine açan kafenin hangi şair, yazar ve ressamlara ev sahipliği yaptığına değiniyor. Metin, bugün bazılarının zihinlerinde, nadir de olsa bazılarının kalplerinde etkilerini barındıran kafenin, Polonya edebî iklimindeki kurucu rolüne dikkat çekerek son buluyor. Mustafa Tarık Biricik ise Londra ziyareti sırasında edindiği tecrübeyi ve gerçekleştirdiği gözlemleri bizlerle paylaşırken, ziyaret sonrası kapıldığı hissiyat ile tekrar Londra’ya gitseydi hangi edebî muhitlere ve kültür merkezlerine gitmek istediğine değiniyor. Tecrübesi ışığında Londra’ya ilk defa gidecek olanlara da dikkate değer bir güzergah çiziyor.

Ubeydullah Çavuş, “Hannover Edebiyat Muhitleri” başlıklı yazısına şehrin edebiyat alanındaki gelişiminin tarihçesine mercek tutarak başlıyor. Metin, günümüzde Hannover’ın edebi muhitlerini tasvir ederek şehirle tanışıklığımızı artırıyor.

Telve Dergisi’nin dördüncü sayısı “yabancı” dosyası ile önümüzdeki aylarda raflardaki yerini alacak.