Mezhep imamı demek, Kur’an-ı kerim ve hadis-i şeriflerde açıkça bildirilmiş olan din bilgilerini, Eshâb-ı kiramdan işiterek toplayan, kitaba geçiren büyük âlim demektir. Mezhep imamları; açıkça bildirilmemiş olan bilgileri de, açık bildirilmiş olanlara benzeterek meydana çıkaran âlimlerdir. Eshâb-ı kiramın her biri müctehid ve mezhep imamı idi. Hadis-i şerifler Kur’an-ı kerimi, mezhep imamları da sünneti açıklamışlardır. Âlimler de, mezhep imamlarının sözlerini açıklamışlardır. Hadis-i şerifler olmasaydı, namazların kaç rekât olduğu, nasıl kılınacağı, rükû ve secdede okunacak tesbihler, cenaze ve bayram namazlarının kılınış şekli, zekât nisabı, orucun ve haccın farzları, hukuk bilgileri bilinemezdi. Yani, hiçbir âlim, bunları Kur’an-ı kerimden bulup çıkaramazdı. Bunları Peygamber efendimiz açıklamıştır. Sünneti de, müctehid âlimler açıklamış ve böylece mezhepler meydana çıkmıştır. Peygamberimiz de, bu imamlara uymamızı şöyle emrediyor: “Kur’an-ı kerime tâbi olmak, hepinize farzdır. Onu terk etmek için hiçbir özür olmaz. Kur’an-ı kerimde bulamadığınız işlerde, sünnetime uyunuz! Sünnetimde de bulamazsanız, ashabımın sözüne uyunuz!” “Âlimlere tâbi olun!” “Âlimler rehberdir.” Peygamberimizin yolu, Kur’an-ı kerim ile hadis-i şerifler ile ve müctehidlerin ictihadları ile gösterilen yoldur. Doğru olan, Ehl-i sünnet mezhebinin dört büyük imamı, şu âlimlerdir: 1-İmâm-ı A’zam Ebû Hanife, 2-İmâm-ı Mâlik bin Enes, 3-İmâm-ı Muhammed Şafii, 4-İmâm-ı Ahmet bin Hanbeli. Bir kimsenin; “Ben mezhepler üstüyüm. Bir mezhebe uymaya lüzum yoktur. Kur’an’la amel ederim.” demesi; “Ben kanunlar üstüyüm. Ben yalnız Anayasa’ya göre hareket ederim.” demesi gibi yanlıştır. Çünkü anayasa varken, kanuna lüzum yok demek ne kadar yanlış ise, Kur’an varken, mezhebe lüzum yok demek, bundan daha yanlıştır. Mustafa Sabri Efendi; “Mezhepsizlik kâfirliğe doğru atılan ilk adımdır.” dedi. Kaynak: (Saadeti Ebediye)