Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, bu ülkede bir kitapçık fırlatılmasıyla ülkenin 40 katrilyon zarara uğratıldığını ifade etti.
Çeşitli ziyaret ve açılışlar için Hatay’a gelen Arınç, sivil toplum kuruluşları temsilcileriyle yaptığı toplantıda ülkede sürekli yaşanan darbeler nedeniyle bir türlü gelişme sağlanamadığını söyledi. Arınç, “Çok partili döneme geçtiğimiz 50’li yıllardan itibaren başlayan siyasi hayatımızın hemen hemen yarısı darbeler, muhtıralar, müdahaleler dönemidir. Bunun ilki de 1960 yılında yaşanan darbedir. Bu darbe sonucu dönemin 3 siyasetçisinin de idam edilmesidir. Biz cesur olacağız, bizden öncekilerden farkımız bu olacak, bırakıp gitmeyeceğiz, kaçmayacağız ve korkmayacağız dedik. Ben gerçekten siyasette çok acı günler yaşadım. Kaşlar çatılırdı, Türkiye tepetaklak olurdu. Şu kadarcık bir kitapçığın fırlatılması bile Türkiye’ye 40 katrilyona mal olmuştu. Hükümetler giderdi” dedi. Arınç, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Seni istemiyorum, iç hizmet kanunun 35. maddesi var, sonra koruma dönemine geçeriz denildiğinde hükümetler istifa ediyordu. Bütün bunlardan dersler aldık, çünkü demokrasi böyle olmazdı. Sivil asker ilişkileri her ülkede batı standardında olmalıdır. Hiçbir zaman iç politikaya müdahale edilmeyecek. Silahlı kuvvetlerin görevi yurt savunmasıdır, hükümetin görevi icradır. Hiçbir zaman TSK bu asli görevini bırakarak eğitime müdahale etmemelidir, köprü baraj yapımına, Cumhurbaşkanlığı seçimine müdahale etmemelidir, seçimlerde hangi partinin kazanması gerektiğini söylememelidir, onun görevi çok yüksek, biz TSK’nın görevinin yurdumuzun koruyucusu, hiç olmazsa savunucusu, hiç olmazsa memlekette istiklalimizin bayrağımızın hakimiyetinin devam ettirilmesi için çok önemli bir organ olarak görürüz. Bu yüzden bana kimse emaneti bırak demeyecektir, bunu söyleyenlere karşı sonuna kadar emaneti koruyacağım ey milletim. Cesur olacağım, cesur olanda izzet olur, izzetli olanda hizmet olur. İlkeli kararlı ve cesur olacağım’ dedik. Değerlerimizi koruyacağız.”
Bu ülkede dirlik ve düzene engel olacak birtakım dinamitler yerleştirildiğini, Alevi-Sünni karşıtlığının böyle yanlışlardan birisi olduğunu ifade eden Arınç, ”Oysa Alevi’si de Sünni’si de kendi inanışları içinde çok saygın insanlardır. Birbirleriyle her zaman dostça yaşamışlardır. Su içtikleri kaynak birdir, farklı erkan ve niyazları olabilir. Farklı yaşam tarzları olabilir, bunlar bizim zenginliğimizdir. Kavga sebebi değildir. Ancak ülkeyi bölmek parçalamak isteyenler, güçsüz bırakmak isteyenler, zaman zaman illerimizde bu kavgaların fitilini ateşlemiş, maalesef çok canlarımızı kaybetmişizdir. Dolayısıyla Alevi-Sünni ayrım ve kavgasını ortadan kaldırmamız lazım. İnançlarına uygun taleplerini yerine getirmemiz lazım. Bu hem Anayasamızdan kaynaklıdır, hem de AİHM’den veya uluslararası anlaşmalardan kaynaklanan taleplerdir. Bunları yerine getireceğimize söz verdik. Kavga alanlarını ortadan kaldıracağız dedik" diye konuştu.
Geçmişte bir çok sıkıntının yaşandığını ifade eden Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, “Türk-Kürt çatışması, bölgeler arası ayrımcılık bunlardan birisiydi. İlerici gerisi suçlaması vardı. Türkiye o hale gelmişti ki peşin suçlamalarla, ön yargılarla millet nerdeyse birbirinden koparılmıştı. Başında örtü varsa gerici yobaz, başı açıksa ilerici. Ne kadar saçma bir şey. Kadınları başı açık örtülü diye kategorize etmek ne kadar büyük bir terbiyesizlik. Kadın başını isterse açar, isterse örter, elbisesini kendisi seçer, bunu hiç kimsenin itiraz etmesi, bunu hiç kimsenin eleştirmesi de doğru olmaz. Biz insanın beyninde aklında düşüncesinde ne varsa ona saygı duymalıyız, ancak gericilik, yobazlık, laiklik, cumhuriyetçilik, Atatürkçülük bu kadar ağızlarda çiğnene sakız haline gelmişti ki, insanlara neden birbirine karşı oluyor, neden mücadele ediyor, anlamak mümkün değildi. Başında örtüsüyle milletvekili seçilmiş, mazbatasını almış, parlamentoya gelmiş hanımefendilerin bile yaka paça dışarı çıkarılması büyük travmalara yol açıyordu. Doğu-batı arasında kavgalar, kuzey-güney arasında kavgalar, bizi birbirimizden uzak tutmak için sinsice ve şeytani şekilde ortaya çıkarılmış, kavga çatışma ortamları vardı. ‘Biz ayrımcılıkları ortadan kaldıracağız, bu ülkede yaşayan herkes 1.sınıf vatandaş olarak elbette saygıyla karşılanacak, biz tekrar dost ve arkadaş olacağız. Bu ülkede sayıları çok az fark etmez 1 kişi bile olabilir, farklı inanç grupları var onlara karşı da düşmanlık içinde olmayacağız. Hatay bunlardan en canlı örnektir. Hatay’ın Medeniyetler Korosu’nu ilk dinlediğimde gözlerim yaşarmıştı. Bu millet Türkiye’de barış ve huzur içinde yaşayan insanların birbirlerini ne kadar güzel dostluk içinde olabileceklerini gösteriyor” dedi.