Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Milli Güvenlik Kurulu’nda alınan kararların sadece ‘paralel yapı’ ile ilgili olmadığını ‘legal görünümlü illegal tüm yapılanmaları kapsadığını söyledi.
Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, NTV’nin canlı yayınında Oğuz Haksever’in sorularını yanıtladı. Balyoz davasında gerekçeli kararın açıklandığının hatırlatılması üzerine Arınç, "Bu kararların verilmiş olması en azından Balyoz davasının sonuca ulaştığını gösteriyor. İçindeki isimler kamuoyunun çok yakından hatırladığı yüksek rütbeli subaylardan başlayarak devam eden bir davaydı. Bir gazetede yayınlanan ve adına belge denilen kağıtlar yazıldığı zaman bunların ciddiyeti üzerinde bir dava açıldı. Tutuklamalar oldu, dava uzun süre devam etti. Mahkumiyet kararları verildi ve bildiğim kadarıyla Yargıtay kararların büyük bir kısmını tasdik etti. O sırada anayasa mahkemesi bireysel başvurular yeniden yargılamalar ve sonunda beraat. Eğer deliller sahte ve üretilmişse veya üzerinde oynanmış ve elverişsiz hale gelmişse mahkemenin vereceği başka bir karar yok. Buna benzer Ergenekon davası var yine başka davalar var aynı ölçekte olmasa da. Yine eski emniyet müdürlerinden Hanefi Avcı için verilen karar vardı. O da 4 küsur yıl cezaevinde yatıktan sonda bir şekilde tahliye edilmişti. Onunla ilgili de Yargıtay bozma kararı vermişse yeniden yargılama sonunda esastan bozma olunca mutlaka o da beraata yönelecektir diye tahmin ediyorum. Bu davalar yargılanan kişiler bakımından, iddialar bakımından önemlidir . Üçüncüsü de yargının durumuna bakmamız gerekiyor. Aslında bu kararları veren mahkemeler önceden özel yetkili mahkemeler olarak biliniyordu. Savcıları özel yetkiliydi. Özel yetkili mahkemelerin yargılama usulleri de çok farklıydı. Daha sonraları bunlar kalktılar yetkileri ağır ceza mahkemelerine devredildi. Buradaki iddia bu hakimler ve savcıların emniyette hazırlana bir takım bilgi ve belgelerle hareket ettikleri, irade birliği içinde oldukları ve sonunda delil mahiyetinde sayılmaması gerekirken sanıkların aleyhlerinde kullanılan delil dururuma geldiği ve ağır cezalara müstahak oldukları. Yani bu kararları vermiş olan hakimleri, onlarla irade birliği içinde olan savcılar, zaman zaman tahliye kararlarının retleri, zaman zaman duruma dışındaki bazı tutum ve davranışlar böyle bir sonucu hazırlamışsa yani yargı makamlarının tarafsızlığından veya adaletsizliğinden şüphelenilebilecek ortaya çıkacak bir iddia varsa belki onların aleyhine de dönecek bir süreçten bahsedebiliriz. Geçtiğimiz günlerde bazı kişiler için adliyede yetkileri dahilinde olmamasında rağmen işlemler yapıldı. Son iki yıldan bu yana sulh ceza hakimlikleri var. Tutuklama tahliye gibi yani yargı dışında sadece o hakimin karar vermesi gereken durumlarda kim varsa onlar hakkında bir reddi hakim talebinde bulunuldu. Hakimlerin bilgisi dışında ve onların bir görüşü alınmaksızın. Asliye ceza hakimi bunların tamamını kabul etti ve sulh ceza hakimlerinin hepsini reddetti. Ondan sonra ortada sulh ceza hakimi kalmadığı için tahliye taleplerini bir başka asliye ceza hekimliğinde sonuçlandırdılar. Tam tahliye edilecekken bir başka sulh ceza hakimi bu yok hükmünde bir karardır, bizim olan işlemlerden haberimiz yok, tahliyeye ilişkin bir kararı biz vermeliydik veya en azından reddedileceksek geriye kalanlar bunu yapmalıydı dedi. HSYK el koydu, adalet bakanlığı el koydu, kararlar yok farz edildi ama o iki asliye hakimi hakkında önce HSYK’nın kendi dairesi görevden el çektirdi müfettiş raporlarıyla da kendileri mahkemeye sevk edilip tutuklandı. Bu gelişmeleri birlikte düşünmekte mümkün. Geçmişe yönelik hukukta bir adaletsizlikle ilgili en azından HSYK’nın yapacağı şeyler vardır ve bunlar suç teşkile diyorsa haklarında dava da açılabilir diye düşünüyorum” diye konuştu.
YARGIDAKİ TAHLİYE KRİZİ
Bir süre önce yargıda yaşanan tahliye krizi de sorulan Bülent Arınç, “Geçtiğimiz günlerde yargı tarihimizde bir ilk yaşandı. Bazı kişiler yetkisi olmadan adliyede işlemler yaptı. HSYK bu iki hakimi önce görevden el çektirdi. Sonra iddianame mahkemeye sevk edilip tutuklandılar. Hukukta bir adaletsizlik, karşısında en azından HSYK’nın yapacağı şeyler vardır” dedi. İnsanların adalete olan güveninin zayıfladığını belirten Bülent Arınç, hukukun kendini yeniden inşa etmesi gerektiğini söyledi.
’PARALEL YAPI’
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘Paralel Yapı’nın kırmızı kitaba gireceği şeklindeki açıklamaları sorulan Hükümet Sözcüsü, “MGK anayasamızda yer alan bir kuruluş. Oradaki görüşmeler ve kararlar tamamen gizli, sonradan yayınlanan bildiri hangi konuların görüşüldüğüne yönelik bir bilgi. Sadece alınmış olan MGK kararının herhangi birisi açıklanması veya bir merciden talep edilmesi halinde MGK’nın kendi içinde toplanıp buna da bir karar vermesi lazım. Benim bulunduğum süre içinde 28 Şubat veya başka bir şeyle ilgili kararı biz ilgili mahkemesine gönderdik. Şimdi bu kapsamda sayın cumhurbaşkanımızın belli yerlerde yaptığı konuşmalarda bazı açıklamaları var. Paralel devlet yapılanmasına ilişkin bir tehdit ve tehlikenin artık milli güvenlik siyaset belgesine girdiğine dair. Bu doğrudur. MGK Genel sekreterlik Kanunu’nun galiba ikinci maddesinde de MGK Milli Güvenlik Siyaseti Belgesini hazırlar ve onaylanmak ve tatbik edilmek üzere bakanlar kuruluna sevk eder diyor. Bakanlar kurulunun da alacağı karar kesindir. Şu anda alınan karar bakanlar kuruluna gönderilmiştir daha bakanlar kurulunda görüşülüp gereği yapılacaktır. Ancak burada Türkiye Cumhuriyetinin milli menfaatleri, milli hedefleri, savunma politikaları, komşularıyla ilişkileri, geleceğe yönelik perspektifleri ayrıntılarıyla yazılıdır. 0 ve 5’li yıllarda genellikle değişeme uğruyor. Legal görünümlü illegal yapılanmalar adıyla sadece bu cemaatten örgüte dönmüş paralel devlet yapılanması dediğimiz olguyla ilgili değil şu anda mevcudiyeti düşünülebilecek veya gelecekte de başka cemaatler olabilir, başka sosyolojik bikrimler, başka yapılanmalar olabilir, farklı düşüncelere sahip gruplaşmaların adeta devlete ikinci bir alternatif gibi yapılanması olabilir bir genel tarif içine sokuldu. Yoksa Fetullah Gülen’le ilgili olarak şu örgütün faaliyetleri veya buna karşı alınacak tedbirler şeklinde münhasıran bir tabir getirilmedi. Sadece böyle bir tehdit söz konusu değil bunun benzerleri bugün vardır bundan sonrada olabilecektir şeklinde bazı tabirler yapıldı. Bunlara karşı yapılacak mücadelenin hukuk çerçevesi içinde veya hukuk devleti ilkelerine uygun olarak yapılabileceği de büyük harflerle yazıldı. Yasal zeminde faaliyetleri yürüten herkes cemaatte olsa özgürdür. Ama bu varoluşlarını devleti ele geçirmek hükümete paralel bir yapı kurmak ve devletin bütün kurumlarını kendi emir ve talimatları doğrultusunda yönetebilmek için bir oluşum meydana gelmişse onun korkması lazım” ifadelerini kullandı.