Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Yemen’de yaşanan olaylarda dahil olmak üzere bütün bölge ülkelerinin mezhep çatışmasının önüne geçmek için el birliği ile çalışmak durumunda olduğunu söyledi.
Cumhurbaşkanlığı Sarayında düzenlediği basın toplantısında, İranlı bazı milletvekillerinin Ruhani’ye gönderdikleri mektuba yönelik değerlendirmelerde bulunan Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, İranlı milletvekillerinin siyasi popülizm yerine kendi hükümetlerinin bölgede daha yapıcı, etkin, barışa, istikrara katkı sunan politikalar izlemesi konusunda hassasiyet göstermesi gerektiğini söyledi.
İRAN’DA BÖLGEDEKİ GELİŞMELER DEĞERLENDİRİLECEK
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İran seyahatine ilişkin bilgiler veren ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Yüksek Düzeyli Strateji Konsey Toplantısının ikincisini yapmak üzere İran Cumhurbaşkanı Sayın Ruhani’nin davetine icabeten İran’a gideceğini ve refakatinde bakanların ve bürokratların bulunacağını kaydeden İbrahim Kalın, “Siyasi istişareler, ekonomik ve ticari ilişkiler eyle alındıktan sonra bir dizi anlaşmalarımız olacak. Ayrıca bölgedeki gelişmeleri de İranlı muhataplarımızla değerlendirme imkanımız olacak. Başta Suriye, Irak, Yemen olmak üzere Ortadoğu genelinde yaşanan hadiseleri de ele alacağız. Özellikle Yemen bağlamında, bu süreci bizde yakından takip ediyoruz. Suudi Arabistan’ın öncülüğünde başlatılan hava operasyonunun 12. gününe girdik. Burada yaşanan krizin siyasi diyalog ve müzakere yoluyla çözülmesi için bizimde girişimlerimiz yoğun bir şekilde devam ediyor. Gerek Sayın Cumhurbaşkanımızın, gerek Başbakanımızın, gerek Dışişleri Bakanımızın bu konudaki temasları hız kazanarak devam edecek. Yemen’de bizim önceliğimiz bu krizin bir an önce müzakere masası etrafında bütün tarafların toplanması suretiyle çözüme kavuşturulmasıdır” dedi.
“P5 ARTI 1 İLE İRAN ARASINDA YAPILAN ANLAŞMA BİZİM İÇİN MEMNUNİYET VERİCİ BİR GELİŞMEDİR”
P5 artı 1 ülkeleri ile İran arasında yapılan nükleer çerçeve anlaşmanın ilan edilmesine ilişkin açıklamalarda bulunan Kalın, ”Bu anlaşma çerçevesi esas alınmak suretiyle 30 Haziran tarihine kadar konunun teknik detayları uzmanlar tarafından kaleme alınacak ve nihai anlaşma bütün detayları ile o zaman ortaya çıkacak. Dolayısıyla önümüzdeki birkaç ayda nükleer müzakerelerle ilgili sürecin tamamlanması açısından önem arz ediyor. P5 artı 1 ile İran arasında yapılan anlaşma bizim için memnuniyet verici bir gelişmedir. Biz Türkiye olarak nükleer müzakerelerin diyalog ve barışçıl yöntemlerle çözülmesi konusunda tavrımızı net bir şekilde zaten ortaya koymuştuk. Hatırlarsanız, 2010 yılında Brezilya-Türkiye-İran’ın ortak girişimi ile bir Tahran deklarasyonu yapılmış ve bütün dünyaya duyurulmuştu. O zaman ki bulunduğumuz nokta ile bugün gelinen noktanın bir bütünlük arz ediyor olması da bizim için elbette sevindirici bir durumdur. Bildiğiniz gibi maalesef o zaman yapılan Tahran deklarasyonu P5 ülkeleri tarafından önemli bir fırsat olmasına rağmen değerlendirilememiş ve arada zaman kaybı yaşanmıştı. Biz buna rağmen nükleer müzakerelere destek vermeye devam ettik, 2013-2014 yıllarında İstanbul’da bu müzakerelerin birkaç tanesine Türkiye ev sahipliği yaptı. Gelinen nokta bizim için memnuniyet vericidir. Biz Türkiye olarak bölgedeki bütün ülkelerin nükleer silahlardan arındırılması konusunda bir politikaya sahibiz. Nükleer silahların yayılması, çeşitlendirilmesi, bölge ve dünya barışı için bir tehdittir. Bunun önlenmesi yolunda atılan her adım bizim için olumlu bir gelişmedir. Bu konunun detaylarını da İranlı muhataplarımızla yarın değerlendirme imkanımız olacak” diye konuştu.
“AMBARGONUN KALDIRILMASINI FIRSATA DÖNÜŞTÜRMEYİ ARZU EDİYORUZ”
P5 artı 1 sonucu İran’a yönelik ambargoların kalkmasının söz konusu olduğu, bu kapsamda Türkiye’nin bir çıkarı olup olmayacağının ve ziyaretin ilk önce 2 gün olarak planlandığı, daha sonradan 1 güne düşürülmesinin sebebinin sorulması üzerine Kalın, ”Ziyaret baştan beri 1 günlük planlanmıştı. Fakat gidişimiz belki 1 gün önceden olması söz konusu olabilirdi, fakat Sayın Cumhurbaşkanımızın bugünde devam eden yoğun mesaisinden dolayı, programı bir güne sığdırma imkanımız olduğu için bu 1 günlük yapma kararı aldık. Daha önce de bu tür günü birlik ziyaretlerimiz pek çok ülkeye oldu. Bu planlama tamamen bizim program akışımızla ilgili bir konudur. P5 artı 1 ve İran arasında yapılan anlaşma sonrasında yaptırımların kaldırılmasıyla ilgili şüphesiz yeni bir fırsat penceresi ortaya çıkmış bulunmaktadır. Hem İran için, hem bölge ülkeleri için hem de bizim için. Zira bizim İran ile hem önemli bir sınırımız var hem de önemli bir ticaret hacmimiz var. Bildiğiniz gibi enerji ihtiyacımızın kayda değer bir kısmını İran’dan temin ediyoruz. Bunun yanında karşılıklı ticari ilişkilerimiz var. Bir çok yönü ile yaptırımların hafifletilmesi şüphesiz bize de olumlu yansıyacaktır diye ümit ediyoruz. Fakat burada iki kategoride yaptırımlar var. Öncelikle bu anlaşma bütün detaylarıyla tamamlanıp uygulamaya geçtikten sonra nükleer programla ilgili ambargolar kaldırılacak ki, aslında ekonomik olarak bizi doğrudan ilgilendiren kısmı burasıdır. Bu bizim için memnuniyet verici bir durumdur. Bunu bir fırsata dönüştürmeyi arzu ediyoruz. O en zor zamanlarda bile Türkiye İran ile ilişkilerini hep belli bir vasatta tutmayı hedefledi, bunun gerek bizim ekonomimiz gerek İran ile ilişkilerimiz açısından bir öncelik olduğunu o zaman da ifade ettik. Fakat maalesef birileri çıkıp Türkiye’yi haksız bir şekilde İran yanlısı olmakta, ambargoyu delmekle itham ettiler. Bugün bakın bütün dünya P5 artı 1 İran örneğinde Türkiye’nin durduğu noktaya gelmiş oldu. Biz İran’ın bölgede sorumluluk sahibi bir komşu, aktör olarak bölgesel güvenlik ve siyaset yapısı içine entegre edilmesini, İran ile iyi ilişkiler geliştirilmesini hep savunduk. Bunu ikili ilişkilerimiz açısından da bölge dengeleri açısında stratejik bir önemde gördük. Dönem dönem Batı ile veya bölgede Yemen olayında olduğu gibi yaşanan gerilimlerin müzakere ve diyalog yoluyla çözülmesi için çabalarımız hep devam etti, bundan sonra da devam edecek” şeklinde konuştu.
“MİLLETVEKİLLERİ SİYASİ POPÜLİZM YAPMAK YERİNE…”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İran ziyaretinde yapılacak anlaşmaların neler olacağı konusunda ve İranlı milletvekillerinin Ruhani’ye gönderdikleri mektuba ilişkin değerlendirmede bulunan Kalın, “Ağırlıklı olarak enerji, ekonomi, gümrük ve sağlık konuları ile ilgili anlaşmalarımız olacak. Bununla ilgili bakanlarımız da bizimle gelecekler. Bazı İranlı milletvekillerinin Sayın Ruhani’ye yazdığı mektupla ilgili olarak, bizim bu konuda verdiğimiz mesajlar çok nettir. Sayın Cumhurbaşkanımızın Yemen krizi bağlamında söylediği sözler bölge barışına ve istikrarına yapılmış önemli bir çağrıdır. Bu tür milletvekilleri siyasi popülizm yapmak yerine kendi hükümetlerinin bölgede daha yapıcı, etkin, barışa, istikrara katkı sunan politikalar izlemesi konusunda belli bir hassasiyet göstermesi gerekir. Irak olayları, Suriye olayları bütün bunlar yaşanırken biz hep aynı tezi savunduk, aynı noktada durduk. Bölgede hiçbir çatışma, bir mezhep savaşının gerekçesi olmamalıdır. Hiçbir çıkar çatışması, farklı devletler arasında bölge halklarını karşı karşıya getirecek bir bahane asla olmamalıdır. Fakat maalesef bizim bu uyarılarımıza rağmen gerek Suriye’de gerek, Irak’ta gerek se Sünni ve Şii’lerin bir arada yaşadığı ülkelerde bu gerilimler yaşanmaya devam ediyor. Bazen bunlar tahammül edilemez çatışmalara dönüşüyor. Masum insanlar hayatını kaybediyor. Buna hiç kimsenin hakkı yok. Yemen’de yaşanan olaylarda dahil olmak üzere biz bütün bölge ülkeleri olarak, Türkiye, İran, Suudi Arabistan, Körfez Ülkeleri, Pakistan, böyle bir mezhep çatışmasının önüne geçmek için el birliği ile çalışmak durumundayız. Bu konuda herkes üzerine düşün sorumluluğu yerine getirmek zorunda. Burada şu ülke Sünnicilik, bu ülke Şiicilik yapıyor tarzı mülahazaları bir kenara bırakarak, bu gerilimleri asgari düzeye çekecek politikaları geliştirmek, o sorumlulukla hareket etmek durumundayız. Bizim bütün muhataplarımıza, ortaklarımıza bölgede verdiğimiz mesaj bu çerçevededir. Nitekim yarın Sayın Cumhurbaşkanımız bu çerçevede elbette aktaracak, onların görüşlerini de alacaktır. Irak’ta Suriye’de, Yemen’de yaşanan hadiseler herhalde kimsenin tasvip ettiği olaylar değildir. Suriye’de yaşanan olaylar 5. yılına girmek üzere 300 binden fazla insan hayatını kaybetti, maalesef bu savaş hala çok kanlı ve gaddar bir şekilde devam ediyor. Aynı şekilde Irak’ta bu gerilimler yüzünden Irak’ın Şii ve Sünni nüfusları adeta zaman zaman karşı karşıya geliyor. Bunları önlemek için biz sorumluluk sahibi muhataplarımızla her zaman işbirliğine hazırız. Bunu Iraklı muhataplarımızla da, bölgedeki diğer muhataplarımızla her zaman paylaştık. Bu çatışmaların önlenmesi için herkes sorumluluk sahibi olarak hareket etmek durumundadır. Daha spesifik olarak, Yemen konusunda da Sayın Cumhurbaşkanımızın buradan yaptığı çağrıyı biz bölge ülkeleri ile paylaşmaya devam edeceğiz. Yani, Yemen’deki sıcak çatışmanın müzakere ve siyasi diyalog yoluyla çözülmesi için bütün tarafları bir masa etrafında toplamak için gayretlerimiz devam ediyor. Umarız kısa bir zamanda bu yönde bir netice alma imkanımız olur ve oradaki çatışmalar biran önce durur. Burada ifade ettiğim gibi bütün ülkelere, İran dahil olmak üzere büyük bir sorumluluk düşmektedir. Bu sorumlulukla hareket edebilirsek umarız bu çatışmaları engelleme imkanımız olacaktır” ifadelerini kullandı.
“KENDİSİNİN GÜNDEMİNDE LİSTE ÇALIŞMASI SÖZ KONUSU DEĞİL”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hafta sonunda AK Parti’nin milletvekili adaylarına yönelik çalışma yaptığı yönünde iddiaların sorulması üzerine Kalın, “Hafta sonu ben Sayın Cumhurbaşkanımızla Cumartesi tam gün beraberdim. Böyle bir kapanıp liste çalışması yaptığını görmedim, bugün de burada zaten. Bu beyannameyi gördü, görmedi meselesi, Sayın Cumhurbaşkanımızın başkanlık sistemi ile ilgili yaptığı bir yorumdan hareketle çıkartıldı. O konuda baştan beri Sayın Cumhurbaşkanımız bunu açık bir şekilde ifade etti, Türkiye’yi 2023 hedeflerine taşıyacak yönetim şeklinin başkanlık sistemi olduğunu ve bunun için de bütün siyasi partilere, siyasi taraflara, Meclise, STK’lara, üniversitelere, iş dünyasına, meslek kuruluşlarına bir çağrı yaptığını biliyoruz. Bu noktada iktidar partisinin de bu çağrıya olumlu cevap vermiş olması elbette bizim için sevindirici bir durumdur. Elbette Adalet ve Kalkınma Partisi ile Sayın Cumhurbaşkanımızın ayrıca özel bir ilişkisi olmak durumundadır, o partinin kurucusudur, 12 yıl o partinin liderliğini, genel başkanlığını ve başbakanlığını yapmıştır. Fakat şuanda Cumhurbaşkanı sıfatı ile başkanlık sistemi ile ilgili çağrısını bütün siyasi paydaşlara yapmıştır. Sadece bir partiye değil. Umut ederiz ki, diğer partilerde bu konuda görülerini açık ve et bir şekilde ifade ederler, başkanlık sistemi ile ilgili önerileri varsa bunları kamuoyu ile bizimle paylaşırlar ve bu tartışmayı daha sağlıklı, daha içerikli bir şekilde götürme imkanımız olur. Kendisinin gündeminde liste çalışması söz konusu değil. Fakat tabi ki seçim sürecini Sayın Cumhurbaşkanımız çok yakından takip edecektir. 7 Haziran seçimleri sadece siyasi partileri değil, Türkiye’nin tamamını, geleceğini ilgilendiren bir seçimdir. Bundan sonrası ile ilgili bizim atacağımız stratejik adımlar, Türkiye’nin 2023 hedefleri yolunda atacağı stratejik adımlar bizim açımızdan da, toplumun bütün kesimleri azısından büyük bir önem arz etmektedir ” açıklamasında bulundu.
“KENDİNE AİT BİR BÜTÇESİNİN OLMASINDAN DAHA DOĞAL BİR ŞEY OLAMAZ”
Cumhurbaşkanlığına örtülü ödenek tartışmalarına ilişkin açıklamalarda bulunan Sözcü Kalın, “Bir ek bütçe değil, bir örtülü ödenek konusu gündeme gelmişti, Meclisten de geçtiğimiz hafta geçti. Devletin başında olan, devletin yönetiminde bizzat bulunan, ‘Başkomutan’ sıfatı ile halkın seçtiği bir Cumhurbaşkanının kendine ait bir bütçesinin olmasından daha doğal bir şey olamaz. Aslında bugüne kadar böyle bir bütçenin olmaması bir eksikliktir. Belki farkı şudur; Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan, en başından beri farklı bir Cumhurbaşkanı olacağını, koşturan, terleyen, milletin sorunları ile ilgilenen bir Cumhurbaşkanı olacağını net bir şekilde ifade etmişti. Görevlerini yerine getirirken, gerek yurtiçi gerek yurtdışı programlarında milletimiz ve devletimiz adına yaptığı temaslarda bu görevini ifa edecek enstrümanlara sahip olmasından daha doğal bir şey olamaz. Bununla ilgili zaten ödeneğin nasıl kullanılacağı kanunların belirlediği bir çerçeve vardır. ‘Örtülü’ denilince sanki ona bir gizem havası bürünüyor, bu elbette kanunlar çerçevesinde, anayasanın da Cumhurbaşkanımıza verdiği yetki çerçevesinde yapacağı bir tasarruftur. Zaten kanun Meclisten geçmiştir. Dünyanın her yerinde Cumhurbaşkanları, devlet başkanları, başbakanlar örtülü ödeneği nasıl kullanıyorlarsa Sayın Cumhurbaşkanımızda aynı yönde tasarruflarda bulunacaklardır” dedi.
“FOTOĞRAFLARIN ADETA TERÖR ÖRGÜTÜNÜN PROPAGANDASINI YAPAR GİBİ YAYINLAMIŞ OLMASI KABUL EDİLEBİLİR BİR ŞEY DEĞİLDİR”
Twetter, Facebook ve Youtuub’a yayın yasağı getirilmesine yönelik sorulara cevap veren Kalın, “Savcılığın böyle bir talebi var. Şehit edilen savcımızın o görüntülerinin sosyal medya mecralarında yayınlanması ile ilgili bir konudur. Bu konu ile ilgili geçen hafta çok acı bir olay yaşadık. Sonrasında yaşananlar en az olayın kendisi kadar üzüntü vericiydi. Bir basın sorumluluğu ile hareket etmesi gereken bir takım medya gruplarının bu fotoğrafları adeta terör örgütünün propagandasını yapar gibi yayınlamış olması, hatta gelen onca uyarı ve itirazdan sonra bu eylemine devam etmiş olması kabul edilebilir bir şey değildir. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir özgürlük yok. O fotoğraflar yurtdışındaki bir çok basın kuruluşu tarafından da kullanılmadı. Çünkü ortada adli bir durum var, insani bir durum var. O zamanda defalarca ifade edildiği gibi kendinizi bir an için şehit edilen savcımızın ailesinin, çocuklarının yerine koyun. O fotoğrafı paylaşarak elinize ne geçecekti. Bu konuda yapılan itirazlar son derece haklıdır. Cumhurbaşkanımız gerekli uyarıları yapmıştır ve bunun takibi de yapılacaktır. Anladığım kadarıyla savcılıktan gelen talep bu görüntünün hiçbir mecrada kullanılmaması ile ilgili bir taleptir. Bu bir ihtiyacın doğurduğu bir zarurettir. Bu konuda bizim basın kuruluşlarımız üzerine düşen sorumluluğu yerine getirseydi, o fotoğraf karesi defalarca paylaşılmasaydı, bu konu şuan bizim gündemimizde olmayacaktı, biz millet olarak, Türk basını olarak çok başarılı bir sınav verecektik. Sanki bunlar hiç yaşanmamış gibi bu tür talepleri tekrar özgürlükler mi kısıtlanıyor’ gibi bir bağlamda ele alma gayreti görülüyor. Bu kabul edilebilir bir şey değil. Bununla bağlantılı olarak Sayın Cumhurbaşkanımızın yaptığı bir çağrı oldu, özel güvenlik birimlerinin Türkiye’de bir sistem olarak yeniden değerlendirilmesi ile ilgili. Çağlayan Adliyesinde yaşanan olayı hepimiz izledik. Orada nasıl bir güvenlik zaafı olduğunu da maalesef hepimiz müşahede ettik. Bugün de bununla ilgili olarak gerek İçişleri Bakanlığı, gerek Adalet Bakanlığı, gerekse Başbakanlık araştırmalarını ve incelemelerini devam ettiriyor. Bu çerçevede elbette bir takım yeni güvenlik tedbirlerinin alınması kaçınılmazdır. Bir başka savcımızın böyle hunharca katledilmesini mi bekleyeceğiz. Elbette bunanla ilgili bir takım tedbirler alınmak durumundadır. Cumhurbaşkanımız yaptığı çağrıda, özel güvenlik birimlerinin özellikle kritik önemde, stratejik önemde olan kamu binalarını, adliyeler gibi, hastaneler, bakanlıklar gibi, korunmasıyla ilgili, oralarda güvenlik hizmeti vermesiyle ilgili bir çağrı yapmıştır. Dolayısıyla tahdit edilmiş, sınırlandırılmış bir değerlendirmedir. Bununla ilgili hükümetimizin de elbette değerlendirmeleri olacak ve güvenliği artırmaya yönelik tedbirler mutlaka alınacaktır” diye konuştu.
“SADECE FENERBAHÇE CAMİASINA DEĞİL, TÜRK FUTBOLUNA YAPILMIŞ MENFUR BİR SALDIRIDIR”
Kalın; Fenerbahçe kafilesine yönelik saldırıya ilişkin sorular üzerine “Fenerbahçe’ye karşı yapılan bu saldırıyı en şiddetli bir şekilde kınıyoruz. Bu sadece Fenerbahçe camiasına değil, Türk futboluna yapılmış menfur bir saldırıdır. Bu tür saldırıların tekrar etmemesi için gerekli tedbirler en üst düzeyde ve kapsamlı bir şekilde alınacaktır. Rize Başsavcılığı bununla ilgili bir soruşturma başlattı ve konu ile ilgili olarak İçişleri, Adalet ve Gençlik ve Spor Bakanlığımız Futbol Federasyonu ile beraber koordinasyon halinde bu çalışmayı yürütüyorlar. Toplumsal yansımaları itibariyle de elbette burada herkesin ki bunu gördük, bütün kulüpler, taraftar kesimleri, STK’lar, basın kuruluşlarımız, siyasilerimiz tek vücut halinde bu saldırıyı kınamışlardır. Bundan sonra bu tür olayların yaşanmaması için de gerekli tedbirler alınacaktır” açıklamasında bulundu.
Cumhurbaşkanlığı bünyesinde yapılan teşkilatla ilgili çalışmalar artık kemale ulaştığını kaydeden Kalın, “Başkanlıklarımız oluşturuldu, onların altındaki ilgili birimlerimiz oluşturuldu. Bir iki başkanlık hariç hepsi ile ilgili atamalarımız yapıldı. Paralel yapıyla mücadele konusu artık sadece Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın bir meselesi değil, baştan beri hiçbir zaman olmadı, bu ulusal güvenliğimizi tehdit eden, toplumun bütün kesimleri için tehdit oluşturan bir konudur. Bu konu devletin en üst makamlarında, MGK’dan Bakanlar Kuruluna kadar her kademede ele alınmış ve belli bir çerçeveye oturtulmak suretiyle bu mücadele yürütülmektedir. Yurtdışına kaçanlar getiriliyor. Bununla ilgili hukuk kuralları çerçevesinde sabırla ama büyük bir titizlikle ve itina ile bu çalışma, mücadele bundan sonra da kararlılıkla devam edecektir” dedi.
“BU GÜNCELLEMENİN ZAMANI ZATEN GELMİŞTİ”
Paralel yapının kırmızı kitaba girdikten sonra mücadelenin nasıl işleyeceğinin sorulması üzerine Kalın, “Milli Güvenlik Siyaset Belgesi ya da sizin tabirinizle ‘kırmızı kitap’ zaten her ülkede ve ülkemizde belli periyotlarla güncellenir. Ortaya çıkan yeni tehdit algılamaları, yeni meydan okumalar karşısında güncellenir, bununla ilgili bütün kurumlarımızdan, silahlı kuvvetlerimizden İçişleri Bakanlığımıza, Adalet Bakanlığımızdan Ulaştırma Bakanlığımıza, bütün bakanlıklarımızın verileri ile ortak bir siyaset belgesi ortaya konur. Bu güncellemenin zamanı zaten gelmişti, bu da bu yıl içinde yapılacak. Bu çalışmayı sadece paralel yapıyla mücadeleye indirgemek yanlış olur. O konuda ulusal tehdit oluşturan unsurlardan en önemlilerden birisi olarak elbette bu değerlendirme kapsamında ele alınacaktır. Bugüne kadar da bu konu ile ilgili MGK’da bu konu ele alınmış ve gerekli tavsiyeler hükümete yapılmıştı. Hükümetimizde bu konuda gerekli adımları atmaktadır. Bu çerçevede bu güne kadar gördüğümüz somut gelişmelerde bu girişimlerin neticesinde ortaya çıkmıştır. Devam eden 3-4 tane dava var, bunlar en sonuna kadar takip edilecek, devletin içinde bu tür yapılanmaların bir daha gerçekleşmemesi için gerekli bütün adli idari tedbirler alınacaktır. Bu Türkiye’nin şeffaf, hesap verebilir, aydınlık bir geleceğe kavuşması için, Türkiye Cumhuriyetinin bütün vatandaşlarının menfaatine olan mücadeledir” ifadelerini kullandı.
“KATILIMINI TEYİT EDEN ÜLKE SAYISI 60’I GEÇMİŞ DURUMDA”
23-24 Nisan tarihlerinde yapılacak Çanakkale kutlamaları ile ilgili hazırlıkların yoğun bir şekilde devam ettiğini açıklayan Kalın, ”Şuanda katılımını teyit eden ülke sayısı 60’ı geçmiş durumda. Bir çok uluslararası örgüt temsilcisi, uluslararası basın ve diğer önde gelen şahsiyetlerde bu törenlerde hazır olacaklar. 23 Nisan’da İstanbul’da öğleden sonra büyük bir toplantı ile başlayıp 24 Nisan’da da Çanakkale’de devam edecek. Sayın Cumhurbaşkanımız bu 2 günlük 100. Yıl kutlamalarına başkanlık edecek, Dünyanın pek çok bölgesinden gelen devlet, hükümet başkanlarına ev sahipliği yapacak” şeklinde konuştu.