Rabbimizden vahyedilene, Peygamberimiz SAS. gibi uymalı.

Abone Ol

Önce milli, manevi, dini, ilmi, insani değerlerin neler olduğunu dosdoğru şekilde öğrenmeliyiz. Sonrada, bu güzelim hak değerlere sevgi, saygı duyup, yaşam tarzı yapmalıyız. Ama bilgili, bilinçli olmalıyız. Düşünme şekillerinin tümünü doğru kullanmalıyız. Olabilecekleri sezip, tüm önlemleri almalıyız. Tarihten ders ve ibret almalıyız. Geleceği doğru şekilde planlamalı, programlamalı, projelendirmeliyiz. Bilmediğimizi öğrenmeliyiz. Sormalı, danışmalı, öğrenmeliyiz.

Türkler 2300 yıllık bilinen tarih içinde 16 imparatorluk kurdular. Bu 16 imparatorluğu yine kendileri 125 parçaya bölüp, parçaladılar. Böylece tarih sahnesinden çekildiler. Tarihe gömüldüler. En yararlı liderlerimiz, yöneticilerimiz hep teröristlerce, haydutlarca suikasta uğradı. İslam’ın ilk halifelerinden 3 tanesi, Sultan Alpaslan, Osmanlı Devletinin 12 Sultanı suikastla şehit edildi. Müslümanların edilgen- pasif, ilgisiz, bilgisiz, gafil olmaları nedeniyle, değerlerini koruyamadı. Bunda sadece cahil dediğimiz kişilerin payı yoktur. Kendini bilgili, bilinçli, önder, lider görenlerinde payı olduğu gibi katkısı da oldu.

Osmanlı Devleti de benzer hainlerce yıkıldı. Kendini bilinçli, bilgili, vatansever görenlerde hain kâfir gâvurlara eylemli destek verdi. İşbirliği yaptı. İttifak kurdu. Müttefik oldular.

Osmanlı Sultanı İkinci Abdülhamit Han’a darbe yapmak, yönetimden el çektirmek, Osmanlıyı yıkmak için hainler görevlendirildi. Görevlendirilenlerin başında; Yahudi Siyonist Em manuel Kaso, Ermeni Aram, Arnavut Esat Toptanı, Gürcü Arif Hikmet Paşa görevlendirildi. Bunların yanında Mason Mehmet Talat Paşa, İbrahim Müteferrika, 28. Mehmet Sait Paşa, Mithat Paşa da vardır. Bunları destekleyen; Avrupa’nın emperyalist, işgalci, sömürücü, yıkıcı ülkelerinin devlet adamları da vardır. İngilizler, Fransızlar başı çekmektedir. Bunlar ittihat ve terakki Cemiyetini- terör örgütünü oluşturdular. Adlarına da Jön Türkler dediler. Oysa pek Türklükle ilgileri yoktur.

Bu yıkıcı terör hareketine, kendine Müslüman önder, âlim, lider dedikleri kişilerde vardır. Bunların bazıları da şunlardır: Şeyhülislam Sabrı Efendi, Zahit El Kevseri, İskilipli Atıf Hoca, Said Nursi, Mehmet Akif Ersoy, Gazi Ahmet Muhtar Paşa, Elmalılı Hamdi Yazır ve pek çok benzer kişilerde bulunmaktadır.

Bu kişilerin terör hareketleri, yıkıcı etkinlikleri, destekleri ile bir Cihan İmparatoru olan Osmanlı Devleti yıkıldı. T. C. Devleti kurulunca da kendine Müslüman diyenler; zalimlerin zulmüne uğradı. İslam ve Müslümanlık yaşanılmaz oldu. Pek çok dindar Müslüman cezaevine kondu. İdam edildi. Sürgün edildi.

Peygamberimiz sas. Mealen buyuruyor: “ Zalime destek olanın başına, zalim musallat olur.”

Kendi hak dinine, imanına, vatanına, devletine, milletine, beslendiği ülkeye hainlik edenler; huzur, mutluluk, rahat, kolaylık, onur, güzellik görmez, görmedi. Canını, cananını, iffetini, namusunu, neslini, mülkünü, servetini, değerlerini koruyamadı. Koruyamayan sadece ülkemizdeki vatandaşlar olmadı. Devletine karşı ayaklanma, isyan, kalkışma içinde olan her ülkede; kaos, kargaşa, çatışma, savaş, işgal, açlık, susuzluk, evsizlik, yokluk, kıtlık, ölüm olmaktadır. Biz bunun onlarcasını yaşadığımız süreçte gördük, tanık olduk.

İslam olmayan dünyanın en büyük düşmanı Müslümanlardır. Bu zalim kâfir dünyadakiler, Müslümanları içten ve dıştan yıkmaya çalışmaktadır. Bu İslam dininin varoluşundan beri hep böyle olmuştur. İçten ajanlarla, dıştan kendileri ile Müslümanları yok etme hedeflenmiştir. Girişimleri hep benzer olmuştur.

İngiliz ajanı Lawrence, Mason ve Şii Cemalettin Afgani, Muhammet Abduh, Reşit Rıza; İslam dinini yozlaştırmak için kullanılan ajan aparatlardır.

Bugünde aynı benzer oyunlar sürdürülmektedir. Sadece televizyon medyasında 42 ilahiyatçı bozguncu her gün faaliyettedir. Bunların bazıları Kur’ân tanımaz. Bazıları peygamberimiz sas. Tanımamaktadır. Aslında iki çeşidi de İslam değildir.

Abdülkerim Sürüş, Caner Taslaman, Haydar Baş, İhsan Eliaçık, Mustafa Akyol, Mustafa Öztürk, Seyit Ahmet Han, Ali Şeriatı, Yaşar Nuri Öztürk, Edip Yüksel ve yüzlercesi! Bunlar yalan, yanlış İslam dini anlatmaktadırlar. Sapkın sapık medya bu sapıkları kullanmaktadır.

Âlemlerin Yüce Rabbi Yüce Allah cc.  ayet-i kerimede şöyle buyuruyor: “Biliniz ki Allah, iman edenleri korur. Şu da muhakkak ki, Allah hiçbir haini, hiçbir nankörü sevmez.”

Hadis-i şerifte ise Resulü Ekrem (sas) bizleri şöyle uyarıyor: “Müslüman, Müslüman’ın kardeşidir; ona ihanet etmez, ona yalan söylemez, onu yüzüstü bırakmaz. Her Müslüman’ın ırzı, malı ve kanı bir diğer Müslüman için dokunulmazdır.”

Milletimizin ağır bir ihanete, vatanımızın hain bir işgal girişimine uğramasının üzerinden 7 yıl geçti. 15 Temmuz 2016 gecesi, Cenabı Hakkın yardımı ile aziz milletimiz; vatanına, bayrağına, ezanına ve iradesine sahip çıktı. Dine hizmet ediyor gibi görünerek yıllarca menfaat devşirenlerin emellerini boşa çıkardı. Zalimlerin tuzaklarını başlarına geçirdi.

Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerimde şöyle buyrulur: “Onlara ‘Yeryüzünde fesat- bozgunculuk çıkarmayın’ denildiğinde; ‘Biz ancak ıslah- iyileştiricileriz,  derler. Şunu bilin ki, onlar bozguncuların ta kendileridir, lakin anlamak istemezler.”

İyi bilinmelidir ki, 15 Temmuz 2016 da; milletimizin istiklal ve istikbaline kasteden FETÖ, bir fitne şebekesidir. Dinî bir grup değil, bir fesat- bozukluk- bozgunculuk yuvasıdır. Allah’a olan bağlılığımızı, Resûlullah’a olan muhabbetimizi, sadakamızı, kurbanımızı, mukaddes saydığımız nice değerlerimizi istismar etmiştir. Göz bebeğimiz olan gençlerimizi sinsi planlarla ana babasına ve milletine düşman hale getirmiştir. Saf ve samimi müminleri kandırarak, kazandıklarını zannedenler, hakikatte yalnızca kendilerini kandırmıştır.

Allah Resulü (sas)’in çağları aşan apaçık bir uyarısı vardır: “Mümin bir delikten iki defa ısırılmaz.”

O halde, bilinçli, sağduyulu ve dirayetli olalım. Milli ve manevi değerlerimizi istismar etmeye çalışanlara asla fırsat vermeyelim. Kur’an-ı Kerim’in rehberliği, Peygamberimizin örnekliği hayatımıza istikamet verecektir. Güvenilir kaynaklardan öğreneceğimiz sahih dinî bilgiyle yaşayalım. Vatanımızın selameti- esenliği, devletimizin bekası ve milletimizin huzuru için birlik ve beraberliğimizi koruyalım.

Peygamber Efendimiz (sas) bir gün, çocuğunun kabri başında feryat eden bir kadına rastladı. Acılı anneye, “Allah’a isyan etmekten sakın ve sabret!” diyerek öğütte bulundu. Üzüntüsünden Allah Resul’ünü tanıyamayan kadın, “Bana karışma! Benim başıma gelen senin başına gelmedi ki!” deyiverdi. Bir süre sonra kendisine nasihat edenin Resulü Ekrem olduğunu anlayınca Peygamberimizin huzuruna gelerek, özrünü açıkladı. Bunun üzerine Rahmet Elçisi (sas), şu özlü tavsiyede bulundu: “Gerçek sabır, musibetin geldiği ilk anda gösterilen sabırdır.”

Hayatın akışı içerisinde her birimizin yaşadığı zorluklar, çile ve kederler, maddi ve manevi sıkıntılar olması mukadderdir. Çünkü bu dünya, adı üstünde, “imtihan- sınav dünyasıdır. Başa çıkmak için uğraştığımız imtihanlardan çok daha fazlasını Resûlullah (sas) yaşamıştır. O, daha doğmadan babasını, henüz altı yaşındayken annesini kaybetmiş, yetim ve öksüz olarak büyümüştür. Can yoldaşı eşini ve altı çocuğunu kendi elleriyle toprağa vermiştir. Mekke’de bir avuç müminle birlikte müşriklerin amansız baskı ve işkencelerine, kısıtlama ve dışlamalarına maruz kalmıştır. Bütün bu sıkıntı ve musibetlere rağmen, Peygamber Efendimiz asla ümidini ve inancını kaybetmemiş, daima Rabbine sığınmış ve O’ndan yardım istemiştir. Şiddetten değil, merhametten yana tavır almış ve hiçbir zaman Allah’ın razı olmayacağı çözümlere başvurmamıştır.

Âlemlerin Rabbi Yüce Allah cc.  ayet-i kerimede şöyle buyurur: “Ant olsun ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınayacağız. Sabredenleri müjdele!”

Elbette hiçbirimiz zorluklarla karşılaşmayı arzu istemeyiz. Ancak müminler olarak biliriz ki, hayatın güzel anları kadar, sıkıntılı zamanları da dünya imtihanımızın- sınavının birer parçasıdır. Cenabı Hak, insanı bazen elindekileri alarak, bazen de fazlasıyla nimet vererek imtihan eder. Bu yüzden, musibet karşısında isyan etmek, kırıp dökmek ya da kötü söz söylemek yerine; öncelikle sabırlı ve dayanıklı olmaya gayret gösteririz. Sağduyu ve aklıselim ile hareket ederiz. Sıkıntıyı aşmak için üzerimize düşen sorumluluğu yerine getiririz. Bizler, her musibetten dünyamıza ve ahiretimize yönelik dersler çıkartırız. Benzer sıkıntılara maruz kalmamak için hata ve ihmallerimizi gözden geçiririz. İlim sahibi, tecrübeli- deneyimli insanlardan yardım alır, ondan sonra da Rabbimize tevekkül ederiz.

Sevgili Peygamberimiz bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyuruyor: “Müminin hali ne hoştur! Her hali kendisi için hayırlıdır ve bu durum yalnız mümine özeldir. Başına güzel bir iş geldiğinde şükreder; bu onun için hayır olur. Başına bir sıkıntı geldiğinde sabreder; bu da onun için hayır olur.”

O halde, iyi günde olduğu kadar, kötü günde de hayata tutunmak ve Rabbimizle aramızdaki bağdan güç almak, imanın güzelliğindendir. Bunu anlamış bir insanın, çaresizliğini şiddete dönüştürmesi, kadın ve çocuklardan öfkesini çıkarması ise zulümdür. Hiçbir sıkıntı, anlaşmazlık ya da bunalım, kadına şiddeti hoş gören bir anlayışın özürü olamaz. Çünkü şiddet, kul hakkı çiğnemektir; acı ve nefret tohumlarıyla aileyi zehirlemektir. Hâlbuki mümin, elinden ve dilinden merhamet yayılan, çevresine güven ve huzur aşılayan kimsedir. Zorluklar karşısında kişinin kendisine ya da ailesine zarar vermesi, asla çözüm değildir. Dinimiz, ne kendinin ne de başkasının ıstırabını dindirmek amacıyla bile olsa, Allah’ın emaneti olan canına kıymaya kesinlikle izin vermez. Çünkü dert varsa, dertlere derman olan Allah vardır. 

“O ne güzel Mevlâ, ne güzel yardımcıdır!”

 Sıkıntı varsa, sıkıntılara elbirliği ile çözüm bulacak; dostlar, komşular, akrabalar vardır. 

“Müminler ancak kardeştir!”

Acılarımızı isyana ve zulme dönüştürmeyelim. Yaşadığımız zorluklar karşısındaki metanetli tavrımızın, Allah katında nice kolaylığın müjdecisi olacağını unutmayalım. Bizler bu dünyaya, inanmak ve iyi işler yapmak için geldik. Peygamberimizin umut ve teselli vadeden, şu hadisini hatırlayalım:

 “Vücuduna batan bir diken bile olsa, başına gelen her türlü musibet karşısında Müslüman’ın günahları affolunur.”

 Rabbimizin yardımından ve rahmetinden ümidimizi kesmeyelim. Resul-i Ekrem (sas)’in duasıyla Yüce Rabbimize niyaz edelim:

 “Biz Allah’a aidiz ve O’na döneceğiz. Allah’ım! Başıma gelen musibetin ödülünü; senden bekliyorum. Bundan dolayı bana ecir ihsan et, benim için onu daha hayırlısıyla değiştir.” “( Diyanet hutbelerinden kısmen yararlanıldı)”

Ülkemiz insanları ve dünya insanları bu gidişle, tamamen insanlığını yitirmektedir. Ülke yönetimleri, insanlık dışı hareketleri teşvik etmektedir. Eğitim- öğretim, kültür, sanat, edebiyat, medya bozguncu şer güçlerin eline geçmiştir. Müslümanlar tebliğ, eğitim- öğretim, kültür, sanat, medya çalışmalarını yeterince ülkemizde ve dünyada yapmamaktadır. Oysa son 20 yıl içinde ülkemizde Müslümanların eğitim- öğretim çalışmalarında pek kısıtlama yapılmamaktadır. Ama Müslümanlar, İslam ruhunu kaybetti. Bu da dünyada ki, neo Nazilerin, faşistlerin, zorbaların, canavarların gücünü artırdı. İnsanlar, insanlık olmayınca; soykırıma, katliama uğramaktadır. Bu gidişat, şerde- kötülükte devam ederse, insanlar ve diğer varlıklar çok zorlu yaşam çekecektir. Allah cc. Hidayet nasip eder, inşallah. Hak ve hakikat bilgi, bilinç, insanlık ruhu verir, inşallah. İnsanlarda hak ve hakikate yönelir, inşallah. Bugün, 29.12.2023 Cuma günüdür. Herkes yılın ve ömrünün muhasebesini yapar, inşallah.