Psikolog Hande Nacar Baş, okulun ilk yılında ayrılık sürecine bazen çocuktan ziyade anne babanın hazır olmadığına dikkat çekerek bu kaygıyla başa çıkamayan ebeveynlerin psikolojik destek almasını tavsiye etti. Psikolog Nacar Baş, “bu anne baba tipinin aklından sürekli çocuklarına dair olumsuz senaryolar geçer. ‘Ya başına bir şey gelirse?’ korkusuyla çocuğunu gönüllü bir şekilde öğretmenlerine teslim edemezler” dedi.

Acıbadem Adana Hastanesi’nden Psikolog Hande Nacar Baş, okulların açılmasıyla birlikte en kaygılı grubu oluşturan çocuğu okula ilk kez başlayan anne babalara yönelik önemli bilgiler verdi. Pek çok okulda çocuklara bir oryantasyon dönemi sunulduğunu belirten Psikolog Hande Nacar Baş, “Bu dönemi ilk kez deneyimleyen ve çocuklarını kreşe yazdıran anne-babaların bir kısmı kaygı yaşadı. Çocuklarının yaşadıkları ayrışmayı ve bu ayrışmanın getirdi. Fakat bu gözyaşları çocuktan ziyade anne-babadan akıyorsa, aile kendi ayrılık anksiyetesini çocuklarına yansıtıyor olabilir. Anne babalar ayrılık kaygılarını çocuğa yaşatmamalı. Bu kaygılı sürecin uzun yaşaması, normal olarak değerlendirilmemeli” dedi.

Ebeveynlerin yaşadığı sağlıksız kaygıdan bahseden Psikolog Baş, çocukların ayrılma sürecini yürüyerek, konuşarak, farklı fikirlere sahip olarak ve okula adım atarak yaşadıklarını ve ayrılığa genellikle hazır olduklarını ancak zaman zaman ailelerin bu ayrılığa hazır olmadığını ifade etti. Baş, bu ebeveynlerin kontrolcü ve işgalci, anksiyete sahibi, yaşama sevincini sadece çocuğu üzerine kuran ve sınır koyamayan anne babalar olmak üzere 4 ayrı grupta değerlendirildiğini dile getirdi.

“Dökmesin diye yemek bile yemelerine izin vermezler”

Kontrolcü ve işgalci anne-babaların “çocuğun tam olarak kendi istedikleri gibi bireylere dönüşmesi için çabalayan” ebeveynler olduğuna dikkat çeken Psikolog Hande Nacar Baş, “Çocuklarının yaşlarının gerektirdiği herhangi bir şeyi yapmasına olanak vermezler. Mesela üzerine dökmesin diye yemek yemesine ya da üzerini kendi başına değiştirmesine. Çocuklarının büyüdüğünü, yaş aldığını kaçırabilirler. Kontrolcülükleri karakter yapıları ile ilgili olabilirken, yalnızca ebeveyn olarak üstlendikleri rol nedeniyle de olabilir. Bu işgalci tutumları, kendi hayatlarında bir şeye hizmet eder. Belki kendilerini daha güvende hisseder, belki de geçmişlerini tekrarlarlar. Sebep her ne ise, kendileri ile alakalıdır ve ebeveyn tutumlarını etkiler” diye konuştu.

“Ya başına bir şey gelirse?”

Anksiyete sahibi anne-babaların, tıbbi anlamda kaygı bozukluğu tanısı olan veya tanı almasa da anksiyete belirtilerine sahip olan kişilerin de çocuklarının ayrışamamasına sebep olduğunu belirten Psikolog Baş, “bu anne baba tipinin aklından sürekli çocuklarına dair olumsuz senaryolar geçer. Bu anne-babaların, tehlikeden korumak amacıyla, devamlı çocukların etrafında olmak isterler. Akıllarından kurdukları bu ürkünç senaryolar, okulda da başlarına gelebilir diye çocuklarını gönüllü bir şekilde öğretmenlerine teslim edemezler. ‘Ya başına bir şey gelirse?’ derler. Anksiyete ise bulaşıcıdır. Zamanla çocuklara da bulaşacak ve onlar da korku dolu senaryoların hizmetinde yaşayacaklardır. Dolayısı ile okula gitmek istemeyeceklerdir” dedi.

“Eş ile bağ kurulamazsa çocuğa yatırım yapılır”

Psikolog Nacar Baş, her insanı yaşama bağlayan, hayatla bağ kurmaya yardımcı olan yaşam enerjisi olduğuna vurgu yaparak şunları söyledi:

“Yaptığımız spor, çalıştığımız iş, çaldığımız enstrüman, ailemiz, kitaplar... Bu yaşam enerjisinin sadece tek bir yere doğru akması ise oldukça sağlıksızdır. Bu yaşam enerjisi yani libidinal yatırım çocuk olduğunda ise, yaşam amacımız sadece çocuğumuz üzerine kurulur. Dünya ile bağımız yalnızca çocuk aracılığı ile olur. Dolayısı ile o çocuktan kopmak istemez, bağımlı bir ilişki kurarız. Bu bağımlılık çocuğun bireyselleşmesine engelken, aslında bizlerin de koca bir boşluk duygusu ile yaşadığının habercisidir. Eş ile bağ kurulamayan evliliklerde, anne ya da baba libidinal yatırımı çocukla yapabilir. Evliliklerinde mutsuz olan ve buna rağmen evliliğini sürdüren çiftlerde sıklıkla yaşanan durum budur.”

Kendi ailesi tarafından sınırların doğru öğretilmediği kişilerin kendi çocuklarına sınır koymakta oldukça zorlandıklarının altını çizen Psikolog Baş, “Bu anne-babalar çocuklarını okula bıraktıklarında, kuralları net bir şekilde ifade ettiklerinde sevilmeyeceklerini düşünürler ve çocuklarının kendilerini sevmemesi onları korkutur. Bu sebeple okula gitmek istemedikleri an, çocuklarına gitmeleri gerektiğini ifade edemezler ve sevilmeme korkuları sebebi ile çocuklarını okuldan alabilirler” diye konuştu.

“Anne-babalar destek almalı”

Bu ve bunun gibi birçok nedenin, aslında ailelerin de bireyselleşme ve ayrışma sürecine hazır olmadığını gösterdiğini anlatan Baş, “Bu noktada çocukları için destek almak isteyen anne-babalar kendi paylarını göremeyebilirler. Fakat belki de bu süreçte destek alması gereken kendileridir” dedi.