SUBÜ Konuşmaları’nın 31’inci konuşmacısı olan KOSTÜ Rektörü Prof. Dr. Muzaffer Elmas, “Siz ‘hadi değişelim’ demek yerine yalın ve basit bir sistem kurabilirseniz, o zaman değişim karşıtlarını zayıflatmış olursunuz. Böyle bir sistem kurduğunuzda insanlar çok çabuk dönüşür ve adapte olur” dedi.

Sakarya Uygulamalı Bilimler Üniversitesi (SUBÜ) tarafından düzenlenen SUBÜ Konuşmaları’nın 31’inci konuşmacısı ‘Yükseköğretimde Değişim Yönetimi ve Öğrencinin Rolü’ başlıklı söyleşiyle Kocaeli Sağlık ve Teknoloji Üniversitesi (KOSTÜ) Rektörü Prof. Dr. Muzaffer Elmas oldu. Moderatörlüğünü SUBÜ Kalite Koordinatörü Öğr. Gör. Dr. Selcen Vodinalı’nın üstlendiği söyleşide; milenyumla birlikte ivme kazanan değişimin kurumsal boyutta takip edilebilirliği, değişim talebinde öğrencilerin rolü, üniversitelerin ve rektörlerin izlemesi gereken yollar, değişimi takip edebilmenin ve bu takibi sağlayabilecek basit sistem oluşturabilmenin önemi gibi konular konuşuldu. Yöneticilik tecrübelerini paylaşan Elmas, tavsiyelerde de bulundu.

“Günümüzün yetkinliklerini kazandırmalıyız”

Söyleşinin başlangıcında ‘Değişim ve Etkileri’ başlıklı bir sunum gerçekleştiren KOSTÜ Rektörü Prof. Dr. Muzaffer Elmas, “2000’li yıllarda ivme kazanan teknolojik değişimler, 2015’ten sonra hızını daha da artırdı. Ancak şu anda kurumların ve üniversitelerin bu hıza ayak uyduramaması ile ilgili bir sorun yaşanıyor. Bu sorunu ortadan kaldırmanın yollarından biri herkese analitik düşünme, inovasyon, aktif öğrenme stratejileri ve karmaşık problem çözme gibi yetkinlikler kazandırmak. Diğeri ise bunu bilişim destekli olarak yönetmek. Bunları yapamayanlar geride kalıyor. Şu an üniversitelerde uygulanan standart ders dönemleri ve standart ders sayıları hızla terk edilmeye başlandı. Onun yerine daha kısa kurslar, interdisipliner çalışmalar, yetkinlik ağırlıklı sertifikalar, mikro krediler ve akademisyenlerin zihniyet dönüşümü gibi kavramlar eğitimin içine girdi. Biz ülke olarak bunları maalesef biraz geciktirdik. Bu da eğitim-öğretim programlarımızın istediğimiz kadar esnek hale gelememesine neden oldu. Biz üniversiteler olarak elbette öğrencilerimize diploma vereceğiz. Ancak bunun yanında onları hayata hazırlayacak, dönüşümlerini ve kolay adaptasyonlarını sağlayacak yetkinlikler de vermemiz lazım. Bunları ya sertifika, ya mikro kredi ya da esnek kısa kurslarla eğitim içinde ve dışında verebiliriz” dedi.

“Öğrencilerimizi anlamamız gerekiyor”

Değişim istemekle değişimin olmayacağını ve buna karşı muhakkak bir direnç ortaya çıkacağını kaydeden Elmas, “Çünkü insanlar rahatını bozmak istemez. Ancak siz ‘hadi değişelim’ demek yerine yalın ve basit bir sistem kurabilirseniz, o zaman değişim karşıtlarını zayıflatmış olursunuz. Üniversitelerin değişememesindeki en önemli nedenin liderlik ile basit ve anlaşılır bir sistem kuramamaktan geçtiğini düşünüyorum. Böyle bir sistem kurduğunuzda insanlar çok çabuk dönüşür ve adapte olur. Biz bunu bizzat gördük. Aslında rektör yatay bir yönetim biçimi sergileyerek öğrencinin tam yanında olmalı. Günümüzde liderlik anlayışının özelliği de budur. Biz öğrenciyle etkili iletişimi onlara değer katmanın bir yolu olarak gördük ve çok önemsedik. Ki zaten onlar da kendilerine eğildiğinizi gördüklerinde sizin tarafınıza geçiyorlar. Bunları yapabildiğinizde köprüyü hemen kurabiliyorsunuz. Günümüzde sadece twitter yeterli değil. Başka mecralar üzerinden de öğrencilerle birlikte olmak gerekiyor. Eğer öğrencilerimize bir değer katacaksak önce onları anlamamız gerekiyor. Öğrenciler kulüpleriyle, projeleriyle, araştırmalarıyla ve diğer aktivitelerle üniversitenin her yerindeler. Mantalite de hızlı bir şekilde değişiyor” diye konuştu.

“Esnek bir sistem oluşturulmalı”

2005 yılında 4-5 yetkinlik olduğunu vurgulayan Elmas, “Sonra değişimin hızı arttıkça yetkinlikler de değişmeye ve artmaya başladı. 2020’de de yetkinlikler arttı. Mesela aktif öğrenme becerileri yetkinliği, inovasyon yetkinliği ve dijital yetkinlik gibi yetkinlikler öne çıkmaya başladı. Bunlar aslında sabit değil. Önümüzdeki yıllarda da farklı yetkinlikler ortaya çıkacak. Biz geleceğin meslekleri diye bir fikre kapılarak yanılgıya düşüyoruz. Hâlbuki bugünün yetkinlikleriyle donatılmış bir insan gelecekteki mesleklere kolay adapte olabilir. Biz bir mesleği önemli görüp, o bölümü açıp mezun verene kadar başka bir şey önemli hale geliyor. Mesela Gen Mühendisliği, Biyomekanik Mühendisliği, Polimer Mühendisliği, Otomotiv Mühendisliği ve Enerji Mühendisliği vs. dedik. Öğrencilerimiz bu bölümleri bitirdiler ama iş bulamaz oldular. Çünkü başka yetkinlikler ön plana çıktı. Biz esası koruyup bunlara yetkinlikleri artıracak esnek bir eğitim sistemi kurabilsek hiçbirisine ihtiyaç kalmayacak. İşin fantastik taraflarında geziniyoruz. Teknolojiyi dengeleyecek etik ve ahlaki yetkinlikleri de ön plana almamız lazım” şeklinde konuştu.