Tasavvufi ahlâk; İslâm ahlâkı ve ihlâs- doğruluk, dürüstlük, samimiyet ilmidir. İnsanın beyin, kalp, ruh, alışkanlık olarak; kötülüklerden, zararlılardan, çirkinliklerden temizlenmesini öğreten, İslâm ilmidir. Tasavvuf; sırf Allah cc. rızasını kazanmak; sevgi, aşk, İslâm ve insan sevgisi üzerine kurulmuştur. Kur’ân’ı Kerim’i, Hazreti Muhammed sav. Gibi yaşayarak, tasavvufi ahlâka sahip olunur. “Tasavvufta maddecilik, çıkarcılık, bencillik, kötü niyet ve işlem olmaz. Olursa, o tasavvuf olmaz. Kötülük, çirkinlik, haram, günah, sapkınlık olur!”

Tasavvuf; okumakla, yazmakla, anlatılmakla, dinlemekle anlaşılmaz. Yaşamak gerekir. Tasavvuf; Kur’ân ve sünnete bağlanmaktır. Haram, günah, bidatlerden, hurafelerden, cehaletten uzaklaşmak, sakınmaktır. Nefse, şeytana uymamaktır. Günaha girmemek, günahtan sakınmaktır. Kalbi sadece Allah’a bağlamak, insanları, varlıkları sevmektir. İnsanlarla, hayvanlarla, doğayla iyi geçinmektir. Zarar, ziyan vermemektir. Allah’tan ve peygamberinden başkasına gönül bağlamamaktır.

Tasavvuf, öyle sahte şeyhlere, şeytani sözde mürşitlere, nefsine uymuş sahtecilere, şeytana uyan sözde önderlere asla bağlanmamaktır. Uyanık olmak, bilgili olmak, bilinçli olmaktır. Kula kulluk etmemektir. “Bugün milyonlarca insan; tarikat, cemaat lideri, önderi, şeyhi diye şeytanlaşmışların peşine takılmışlar! İki dünyalarını perişan ve zehir etmişlerdir!” Allah’ın yolunda olmayanlara, münafıklara itaat edilmez. Ardına gidilmez. Peşlerine takınılmaz. Takılanların iki dünyası rezil, perişan, fecaat, felaket olduğunu her gün gözümle görüyorum. Kulaklarımla işitiyorum. Tanık oluyorum. Aman ha, dikkat edelim! Hayal kırıklığına uğramadan, zarar görmeden, kendimize gelelim. Hakk’ı, hakikati, kendimizi, haddimizi, sınırlarımızı öğrenelim.

Tasavvuf; “dindeki emir, yasak, öğütleri yerine getirmek ilmidir. Tasavvuf; zararlı, kötü, fuzuli, boş işleri terk etmektir. Allah’ın dininden başka yol, inanış, felsefe, ideoloji, hurafe, bidat, sapkınlık edinmemektir. Allah’ın yolu, dini; İslam dinidir. Kur’ân ve sünnettir.” Gerçek ilim- bilim- bilgi- irfandır. Zamanı, sağlığı, imanı, İslam dinini çok doğru öğrenip, peygamberimiz ve seçkin sahabe gibi yaşamalı. Allah cc. ve onun sevdiklerinin yolu dışına çıkmamalı. Güzel ahlak, edep, hayâ sahibi olmayı bırakmamalı.

Tasavvuf; peygamberimizin Suffe okulunda olan öğretimi, eğitimidir. Duru ve temiz İslam dininin öğeleridir. Dikkat ediniz. Günümüzde ülkemizde ve dünyada, emperyalist, zalim, sapkın, kâfirlere uşaklık eden; devlet, millet, ümmet düşmanlığı yapan pek çok sözde tasavvufçu vardır! Bunlar ülkemizde de çoktur. Diğer İslam ülkelerinde de yüzlercedir! Çok uyanık, dikkatli, bilgili, bilinçli olup; bu sahteci, sahtekâr alçaklara aldanmamak gerekir. Bunların İslam ile tasavvuf ile gerçek anlamda hiçbir bağı, bağlantısı yoktur. 1975 yılından beri, 45 yıldır bunların onlarcasına katıldım. Hiçbir bilge, samimi, dindar özellikli olanını görmedim.

Tasavvuf ilmini yaşayanlara Sufi, mutasavvıf denir. Sufi; kalbi, beyni, ruhu Allah’a bağlıdır. Haramlardan ve günahlardan uzaktır. Pak ve tertemiz bir kalbe, beyne, bedene sahiptir. Tasavvufçu; halkı, insanları, varlıkları aldatmaz. “Çörek otunu televizyonlara çıkıp, her hastalığa devadır, deyip; 20’den fazla hastalığı tedavi eder. Çok az kaldı. İki bin kutu getirttik. Yetişin, alın, deyip; çıkar için yalan söylemez. Bunlar, bu otları yalan, dolan ile sattıklarından, halkı aldattıklarından; televizyonlarına 10 gün kapatma cezası verilmekte, para cezası verilmektedir. Ama yinede aldatmaya devam etmektedirler.”

 Bunlar içinde vatan, millet, devlet düşmanından tutunda, cinsi sapığa kadar; her türlü kötülük vardır. Bunlar çok cahil olmakla birlikte, bilgiyi laf cambazlığı ile kullanmaktadırlar. Aldanmamalı. Aldatmamalı. Çok bilgili olup, Hakk’tan ayrılmamalı.

Bunlardan mahalli olanların pek çoğunun okur- yazarlığı bile yoktur. Onların başında olanların çoğu da yurt dışındadır. Kirli, pisli, haksız, hukuksuz davrandıklarından, ülkemize gelmemektedirler. Yurt içinde olanların bazıları şu anda ya kaçaktır ya da tutuklanıp, yargılanıp, cezaevindedir. İçlerinde cinsi sapıklıktan, vatan – millet- devlet hainliğinden, yolsuzluktan tutunda her türlü yasa dışılık vardır. “Uyanık olmalı. Bilge, bilinçli olmalı. İslam’ı bireysel ve camii cemaati olarak, vakıfçı, dernekçi olarak yaşamalı.

Devletimizin, halkımızın tedavi olması için, halka ücretsiz 9,000 ilacı bedava, ücretsiz vermektedir. Öyle sahtecilerin otları ile iyileşince, devlet; dokuz bin ilacı bedava verme yerine ot verirdi. Bu otlar, dini sözcükler, terimler kullanılarak satılmaktadır. Din- iman ile halkımız aldatılmaktadır. Bir ot, bitki, insanın hastalığını iyileştirmez. Ben aldanıp, aldım. Canımdan oluyordum!

İslam dininin sekiz ilmini bilmeden, yaşamadan, tasavvuf yaşanılmaz. Cahil cüheladan tasavvufçu, sofi- sufi, mutasavvıf olunmaz. Kur’ân ve sünnet, pozitif ilim eşliğinde çok iyi bilinmeli. İman sağlam, İslam doğru bilinip, yaşanılmalı. İbadetler, peygamberimiz gibi yapılmalı. Zikir, dua, taat, tövbe, ek ibadetlerde sünnete uygun yapılmalı. Kalpler, hak yaşaması ile temizlenmeli. Günahlar silinmeli.

Zikir yapan, kendini tüm günah ve haramlardan kurtarmalı. Öyle sadece Allah cc. tevhit, söylemek, zikir olmaz. Zikir yalnız yapılsa daha iyi olur. Toplu halde tarikatlarda zikretmek; o kadar uygun değildir. Peygamberimiz zamanında, namaz sonrası tesbih çekmek bile yalnız yapılırdı. Hele günümüzde tarikat diye yapılan zikir ayinlerinin büyük çoğunluğu sapkınlıktır. İslam ile din ile iman ile sünnet ile ilgisi- alakası yoktur. Çok uzak durmalı. Sapık, sapkın, sapmalara bulaşmamalı.

İslam dininin emrettiği şekilde, evinizin bir köşesinde, sessiz, içten, inanarak, kimse görmezden, zikrediniz, tövbe ediniz, ibadet ediniz, okuyunuz. Kendinizi Allah’a bağlayınız. Allah ve peygamberini bırakıp; bizi hayal kırıklığına uğratan, münafık şeytanlara bağlanmayınız. Kelime-i tevhidi çok söyleyiniz. “Kelime- i tevhitte, peygamberimizi söylemeyen; alçak, zalim, sapıklara asla aldanamayınız.”

Tasavvufta Ehlisünnet inancı yanı Kur’ân sünnete bağlılık önemlidir. Olmazsa olmazdır. Tasavvuf ahlakında, İslam ahlakında, edebinde, hayâsında, hakkaniyetinde, zikrinde, ibadetinde, tövbesinde, muamelatında olmak gerekir. Bozuk insandan tasavvufçu olmaz. Sadece alçak, hain, İslam düşmanı olur. İnsanlık ve onur düşmanı olur.

Zikir yapmak farzdır. Ama bunu şimdiki bazı bozuk tarikatların ayinlerindeki, gibi yapmakta mekruh, haram olur. “Öyle ney çalıp dönmek, saz çalıp oynamak, şiş sokup, gösteri yapmak, ateş yutmak, halay çekmek, medyatik olmakla tasavvuf olmaz. Bunların çoğu gösteriş yaptığından; vatan, millet, devlet, hükümet, iffet düşmanlığı yapmaktadır.” Feto, Adnan Oktar, İskender Evrenesoğlu yanında bugünlerde Sakarya İli, Akyazı İlçesi’nde Uşşaki şeyhi cinsi sapık ve Almanlarla devlet, millet, vatan hainliğini, bize- ülkemize yaptığı ortaya çıktı. Ülkemizde 300 kadar belirgin tarikat ve cemaat var. Üç tanesi bile güzel örnek olabilecek düzeyde değilse; bir bozulma, kokuşma, çürüme, batıla kayma, değerleri yitirme var demektir. Öyle bunlara saplanıp; anarşist, şiddetçi, terörist, vatan millet, devlet, değerler haini, alçak olmamak gerekir. Her zaman bozuk olan vardı ama günümüzde çok daha fazla var. Alanı kapladılar!

Tasavvufçu bir Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bayram Veli, Ahmet Yesevi gibi olmalı. Ahmet Yesevi de bu bozuk yapılardan şikâyetçiydi. Büyük Selçuklu Devleti, Anadolu Selçuklu Devleti, Osmanlı hükümetleri, bu bozukları denetlerdi. Kontrol ederdi. Gerektiğinde kapatırdı. Günümüzde böyle bir uygulama olmadığından, yalan ve yanlışlar ayyuka çıkmaktadır! Bunlar mutlaka ama muhakkak denetlenmelidir. Ama Atatürk gibi yasaklayıp, yeraltına çektirilmemeli. Denetimsiz, kontrolsüz devlet içinde kurum, kuruluş, örgüt olmamalı.

Allah’ın emirlerini tutup, yasaklarından sakınmayan, İslam dinini peygamberimiz gibi yaşamayandan, değil tasavvufçu; insan, Müslüman bile olmaz. Onlar İslam dinine ve Müslümanlara çok büyük zarar vermektedirler. Müminler, İslam için cihat eder. Bu alçak hainler berbat eder. İslam kisvesine bürünerek, münafık olarak, çok büyük zararlar verir.

Tasavvufçu, İslam dinini eksiksiz yaşayandır. Çıkar, makam, mevki gözetmeyendir. Milli, manevi değerleri yüceltendir. Allah cc. dostu, insanlık dostudur. Saygılıdır. Sevgi doludur.

Bir tasavvufçu şu 10 ilkeye, kurala harfiyen uyar, uymalıdır. Bunlar şunlardır:

1-      “Allah’ın emir ve yasaklarına uyar. Günah işlediğinde Nasuh tövbesi eder. Bir daha işlememeye azimle gayret eder.

2-      Zühd sahibidir. Dinde yasak olanları yapmaz, işlemez. Haram, mekruh, şüphelilerden sakınır. Bunlara düşmez, düşmemeli.

3-      Tevekkül sahibidir. Yanı gerekeni hakkıyla yapar. Sonucu Allah’a bırakır.

4-      Kanaat sahibidir. Yaşamak için gereken gereksinimlerini karşıladıktan sonra biriktirme yapmaz.

5-      Uzlet sahibidir. Halk ile beraber olup, kendini Allah’a bağlar.

6-      Zikir yapar. Zikri bilerek, bilinçli, anlamlı yapar. Bunu da öyle şiş sokarak, ateş yutarak, halay çekerek, halka oluşturup, oynayarak, saz çalarak yapmaz. Hurafe, bidat, yalan ve yanlışlardan sakınır. Bilir ki, tasavvufa pek çok bidat, yanlış, hurafe karışmıştır. Bunlardan ayrışır, temizlenir, arınır.

7-      Teveccüh sahibidir. Sadece Allah’a, Allah’ın dinine yönelir.

8-      Sabır sahibidir. Sabırlıdır. İslam ilkeleri ile hareket eder. Nefsine, şeytana, şeytanlaşmışlara uymaz.

9-      Murakabe eder. Yanı kendini hesaba çeker. Sorgular, yargılar. Allah cc. yaptıklarıma ne der, diye kendini hesaba çeker, muhasebesini yapar.

10-   Rıza sahibidir. Allah’tan gelene sabreder, rıza gösterir, şikâyetçi olmaz. Hoş karşılar.”

Tasavvuf ilmi, İslam’ı özellik, nitelik, değerlerini insana kazandırır. İnsani tüm kötülük, çirkinlik, zarar, ziyan, yanlış, olumsuzluklardan alıkoyar. Batıl, yalan, yanlış, olumsuz her davranışı yok eder. Nefsin ve şeytanın isteklerine uydurmaz. Bireyi, toplumu, devlet yönetenleri; harika ve harikulade olgun insan yapar. Tasavvuf insanı; kötü ahlaklı, huzursuz, mutsuz, katil, vahşi, barbar, sapık, sapkın, ahlaksız, geçimsiz, uyumsuz olmaz. Olursa; tasavvuf insanı olmaz. Sapık, sapkın, batıl birisi olur.

Tasavvuf insani iki âlemde huzurlu, mutlu olur. Günümüzde tarikatların ve cemaatlerin inanışlarına pek çok batıl, küfür, Yahudilik, Hıristiyanlık, Budizm, Hinduizm, ilkel inanışlar- pagan inanışları girmiştir. Bu şu anda tasavvuf olarak yaşanmaktadır! Bu kötü düşünce ve ayinler; İslam tasavvufundan ayrıştırılmalıdır. Kur’ân, peygamber ve seçkin sahabeye uymayan her düşünce ve davranış atılmalıdır. Peygamberden daha çok hiç kimse- kişi sevilmemeli. Gerçek mutasavvıf, sûfi- sofi olmalı. Öyle sahteci, sahtekâr, ahlaksız, edepsiz, hayâsız, bilgisiz, takvasız olanlardan uzak durmalı. Onlar, müminlerin içine münafıkça girmiş alçaklardır. Onlar yüzünden, İslam ve Müslümanlar çok zarar görmektedir.

 Materyalistler, onlar yüzünden İslam dinini ve Müslümanları karalayıp, hakaret etmektedir. Oysa bu sahteciler, materyalisttirler, onlardandır. Şu anda bu münafık alçaklara karşı devletimizde amansız mücadele vermektedir. Doğru hareketleri söylüyorum, yazıyorum ve de destekliyorum. Bu alçakların gerçek sofilerle hiçbir ilgisi- alakası yoktur. Bunlar Geylani’ye, Kadiri’re, Şazili’ye, Rifai’ye, Mevlana’ya, Hacı Bayram Veli’ye zerre kadar benzememektedir. Bu sahteciler olgun mümin değillerdir. Bugün ki, sahteciler gibi, 1950 yılında da ülkemizde “Ticani tarikatı” mensupları çıkmıştı. Müminler bu “Ticani” yüzünden çok zarar, ziyan gördü. Bu alçak hainler, birer proje ürünüdür. Bunlar ülke ve milletimizin stratejisine çok büyük zararlar vermektedir. Dost değil düşmandırlar. Düşman projeleridirler.

1996- 1997 yıllarında dini özelliği bulunan Prof. Dr. Necmettin Erbakan da Başbakanlık yaptı. Başka bir parti ile DYP, Tansu Çiller ile ortak hükümet kurdu. Her türlü entrika, hile, düzenbazlık, sahtekârlık, cuntacılar ve solcular tarafından düzenlenerek, hükümet “on bir ayda” yıktırıldı. O zamanda meyhaneci, uyuşturucu madde üretici Ali Kalkancı, uydurma- kurgu sözde Şeyh Müslim Gündüz, Emine, Fadime Şahin dörtlüsü; zina, ilişki, Ankara’da kara giysilerle, çivili bastonlarla toplu halde gezmeler yapıldı. Bu alçak konu mankenler, Müslüman gösterilerek, Müslümanlara zarar verdirildi. Hükümet beşli hain çete tarafından yıkıldı. Bu olaya 28 Şubat 1997 olayı denmektedir. Bu bir post modern darbe olarak kabul edildi.

28 Şubat 1997 post modern darbe sonrası kurulan “üçlü ortak hükümet” döneminde, solcu Ecevit’in yaptıkları; 1923- 1950 yılları arsında yapılan, Müslüman ve İslam düşmanlığının benzerlerini 5 yıl içinde yaptılar!

Tarikat; “tasavvuf yolu anlamındadır.” Tarikata tasavvuf bilgileri oluşturur. Bu bilgiler peygamberimizden alıntıdır. Öyle olmalıdır. Sahabeden alıntı olmalıdır. Peygamberimiz zamanında tarikat ve cemaat olayı yoktu. Bunlar daha sonraki oluşumlardır. Tarikatlar, Hazreti Ali ve Hazreti Ebu Bekir’e dayatılsa da, peygamberimiz zamanında İslam dininde tarikat ayinleri yoktu. Bu tarikatlar 9. Ve büyükleri 12. Asırda- yüzyılda ortaya çıktı. Tarikatlardan iyi insanlar yetişti. Ama bozuk tarikatlardan çok kötü insanlar da yetişti. “Alevi- Bektaşiliği bozan bu kötü insanların azgın ve bozuk davranışları oldu. Hurufiler, tarikat içine sızarak, inancı ve ayinleri tamamen bozdular.”

Bugün ki, tarikat ve cemaat oluşumları; ayet, sünnet, hadislere zıt, ters, aykırı durumdur. Hatta haramdır. Zira Allah cc; “ bölünmeyin, parçalanamayın, birbirinize düşmeyin, yoksa gücünüz gider. Hüsrana uğrarsınız,” mealinde pek çok ayet bulunmaktadır. Ama bugün mezhep, tarikat, cemaatler aynen bu ayetlere ters- zıt hareket etmektedirler.

Peygamberimiz zamanında bu oluşumlar ve ayinler hiç yoktu. Yanı bunlar bidat, hurafedir. Peygamberimiz zamanında, cemaat; “İslam cemaati idi. Yahudi, Hıristiyan cemaati vardı.” “Bizde İslam cemaatinden olmalıyız.” Feto, Adnan Oktar, İskender Evrenesoğlu, Müslim Gündüz ve diğerlerinin cemaat ve tarikatından olmamalıyız. İslam dinini, peygamberimiz gibi yaşamalıyız.

İslam dininin yayılmasında bu tarikatların bazıları etkili olmuş. Ama zararları olanda çok olmuş. Bu durum, devletin, dini görevini yapmamasından kaynaklanmış. Devlet, kendi kurumları ile bunu yapmalıdır. Bu bozuk tarikat ve cemaatler, devlet içine, Diyanet İşleri Başkanlığı’na sızarak, dini bozmaya çalışmaktadır. Diyanette herkes kendi borusunu çalmaktadır. Çanını çalmaktadır.

Tarikat adına doğru, dürüst hareket edenlere teşekkür ediyorum. Minnettarım. Dua ediyorum. Zarar verenleri de Allah’a havale ediyorum. İyilerin daha çok olduğunu görüyorum. Ama kötülerinde düşman tarafında, düşmana hizmet ettiklerini görüyorum ve tanık oluyorum.

Peygamberimiz mealen; “bu sahtecilere, hilecilere, sahtekârlara, büyücülere, yalancılara, sapıklara, keramet sahibiyim diyenlere, doğru yoldan saptırıcılara; inanmayın,” buyurmaktadır.

Tarikatların bazıları “sesli zikir” ederler. Bazıları da “sessiz zikir” ederler. Ben, daha çok sessiz zikirlere katıldım. Sesli zikirlere katılan, eşim ise pek memnun kalmadı. İşi çığırından çıkarıyorlarmış. Müslüman ağırbaşlılığına, alçak gönüllülüğüne, onuruna, saygınlığına uygun bir tutum sergilemiyorlarmış. Hele “cezbeye” tutulmuş havası verenler!

Dikkat ediniz. Tarikatçı demek; mutlak takva mümin ve sahih Müslüman demek değildir. Günümüzde, ülkemizde yüzlerce irili, ufaklı tarikat vardır. Tarikatlara bağlı cemaatler vardır. Cemaatlerin büyük çoğunluğu kullanılmaktadır! “PKK’ya bağlı, ırkçı, şoven, Kürtçü, terör yanlısı onlarca tarikatlar bulunmaktadır.” “ CHP’ye bağlı, CHP ve sol destekli tarikatlar bulunmaktadır.” “ Masonların yönettiği, emperyalistlerin kullandığı, Batı dünyasına uşaklık eden tarikatlar vardır.” Kullanılmayan tarikat ve cemaat yok gibidir. Cemaatlerde kullanılmaktadır. Ama pek çoğu bunun farkında değildir. Feto ve benzerleri gibi! Deaş ve benzerleri gibi! PKK yanlısı tarikat ve cemaatler gibi!

Tarikatlar, cemaatler; devletin emrinden ve talimatından çok, tarikat ve cemaat liderlerinin emrine uyarlar. Bağlı oldukları tarikat ve cemaate tepki duyan hükümet; cemaat üyelerinden destek göremez. Sadece kendi tarikat üyelerini kardeş bilirler.

1991 yılında Amerika, Irak’a 120,000 hava saldırısı yaptı. 2003 yılında da 34 Batılı ülke ile 2012 yılına kadar işgal etti. Orada mason kontrollü bulunan tarikat, şeyhlerinin talimatı ile bir mermi bile düşmana, Amerikan askerlerine atmadı! “

Tarikatlar için; devlet, millet, vatan ve hükümetten önce; tarikat ve cemaat talimatı gelir. Bu komünistler içinde böyledir. İslamcılar içinde böyledir. Bunlar kendi anne, baba, kardeş, akraba, komşu, arkadaş, vatan, millet, devletini; bağlı olduğu örgüt için satar! Örgüt adına katleder, öldürür! Bunların hepsi şer güçlerin maşaları, piyonları, taşeronlarıdır.

Genelleme yapmıyorum. Tarikatlar ve cemaatler içinde iyileri de vardır. Ama devlet kontrol etmeli. Devlet, milleti bilgilendirip, bilinçlendirmeli. Tarikat ve cemaatler, diğerleri ile kavgalıdır. Birbirini çekemezler. Hatta kendi aralarında bile husumetlidirler. Bölünürler. Nurcu cemaati 10’dan fazla kola bölünmüştür. İslamcı terör örgütleri, komünist ve faşist terör örgütleri, binlerce kola bölünmüştür. Kendi içlerinde de savaşırlar.

Yapılan araştırmalarda ülkemizin %6’si kadarı tarikat, cemaat üyesiymiş. Bu doğu bölgelerimizde 2 kat daha fazlaymış. Ama bu dindarlıktan çok bağnazlık gibiymiş.

Cemaat; “topluluk, kalabalık anlamlarına gelir.” Ayni dinden, inançtan olanlara cemaat denir. İslam cemaati gibi! Bütün Müslümanlar için İslam cemaati denmektedir. Ümmet sözcüğü ile eşanlamlıdır. Peygamberimiz, cemaat sözcüğünü sık kullanmış. Ama İslam cemaati olarak kullanmıştır. Bugün ki, anlamda bölünme, o zaman yoktur. Bölünme, Hazreti Ali ile Muavine arasında başladı. Bu da savaşlara neden oldu! Oysa Allah cc. ayetlerinde; “ bölünmeyin, parçalanmayın. Aksi halde birbirinize düşer, gücünüz kaybolur. Hüsrana uğrarsınız,” mealen buyuruyor.

Peygamberimiz buyuruyor: “ Cemaatten bir karış bile ayrılan kişi, İslam bağını boynundan çıkarmıştır. Bu şekilde ölen kişi, cahiliye ölümü ile ölür. Allah’ın rahmeti cemaat üzerinedir.”

Al-i İmran süresi 103. Ayet: “ Hepiniz Allah’ın ipine- Kur’ân’ına sarılınız. Fırkalara bölünmeyiniz.”

Bendeniz, İslam cemaatindenim. Hazreti Muhammet sav. Ümmetindenim. Allah’ın dini olan İslam dinindenim. Peygamberim, kılavuzum; Kur’ân ve Peygamberimizdir. Şarlatanların ardına takılmam. Felsefi ve ideolojik put edinmem. İslam dininden ayrılmam. İslam ve Müslüman düşmanlarına uymam, dost edinmem. Milli, manevi, dini, ilmi, evrensel, insani değerlere uyarım. Vatanıma, milletime, ülkeme, memleketime, bayrağıma, bağımsızlığıma, değerlerime zerre kadar asla zarar, ziyan vermem. Zarar verenleri dost, arkadaş, yandaş, yoldaş edinmem. “Her zaman iyiliği yayar. Kötülükleri önlemeye çalışırım. Allah’ın emirlerini tutar, yasakladıklarından sakınırım.” Değerlerimize düşmanlık edenlere karşı amansız hakça, hukukça mücadele veririm. Kâfirlerden çok münafıklara karşı daha dikkatli olurum. Kur’ân’ı Kerim’i peygamberimiz gibi yaşama azmi ile yaşarım. Hainlere aldanmam, kanmam, aldatılmam, aldatmam. Doğruların üzerini örtmeye çalışmam.

Her zaman hak, hukuk, doğruluk, dürüstlük, adalet, hakkaniyet, güzel ahlak, edep, hayâ, din- iman, ilmi, fazilet değerleri ile yaşama azmi ile gayret ederim. Benden hiç kimse zarar, ziyan görmez. Çünkü bendeniz, hakiki, samimi, dindar, takva Müslüman’ım. “Müslümanlık bir bütündür. Bütünü ile yaşamaya çalışırım.” Müslüman bütünlüğü içinde ümmet, millet, İslam olurum. Onun, bunun cemaatinden olmam. Kullanılmam. Allah cc. ve peygamberimiz sav. Emirlerine, yasaklarına ters- zıt asla hareket etmem, etmemeliyim. “ Bu ilmi makalemde; bir araştırma, inceleme, irdeleme, doğru yazıdır.”