Lütfen! Mutlaka okuyalım. Bilgi, fikir sahibi olalım. Rahmet peygamberi, bizim peygamberimiz Hazreti Muhammet’in sav. Hayatı Kur’ân idi. Kur’ân’ı Kerim’i ve peygamberimizi öğrenmek, bilmek, anlamak, yaşamak için; “Yaratan Rabbinin adı ile oku! Kur’ân’ın ilk ayeti; “ Yaratan Rabbinin adıyla oku!” oldu.

Allah cc. insani en güzel şekilde yarattı. Ona mal, mülk, aile, çevre, fiziki güzellikler, ahlak üstünlüğü, Allah’ın hidayeti, ahiret mutluluğu, sağlık, akıl, zekâ, bilgi öğrenme meziyeti gibi binlerce üstünlük verdi. Diğer varlıklardan üstün kıldı. Kur’ân, kitap, suhuf- sayfalar ve peygamberler verdi. Resullullah’ı insana en güzel örnek, model yaptı. Kur’ân ve peygamberimizde, insana gereken ve lazım olan her değer yargısı, bilgi bulunmaktadır. Bulamadığı olursa; akıl, zekâ, ortak akıl ile her sorununu çözer, her derdine çare bulur.

Allah cc. biz insanlara Kur’an ve peygamber aracılığı ile gereken her doğru, gerçek, gereken bilgiyi aktarmaktadır. Bizleri bilgilendirmekte, bilgi aktarımı yapmaktadır. Biz bunları öğrenim ve eğitim yolu ile kazanıma dönüştürmekteyiz.

( Kur’ân-ı Kerim, bilgiye çok önem, değer vermektedir. Kur’ân’da “bilgi” sözcüğünün Arapçası; “ilimdir. İlimin Türkçesi “bilimdir.” Kur’an’da ilim kökünden 780 sözcük bulunmaktadır. İlim anlamına gelen “hikmet” 20 defa, alim anlamına gelen “hakim” 97 defa geçmektedir. Kur’ân’da değişik yerlerde toplam 897 kez değişik biçimlerde bilgi, ilim, bilim, âlim, “hâkim,” tefekkür, düşünme, ibret alma, gözlemleme, bilgili olmaya teşvik vardır. Kur’ân’ın %13,5 oranında bilgili olmaya dikkat çekmektedir.

Kur’ân’da “okumak “ kökünden türeme 87 kelime bulunmaktadır. 320 yerde “yazmak” geçmektedir. 261 yerde “kitap” geçmektedir. Toplamda okumaya, ilme, bilgiye, bilime, alim olmaya, yazar olmaya, araştırmaya, gözlemlemeye, gelişmeye ait olan 1,565  ayet bulunmaktadır. Bu da Kur’ân’ın %25 ortalama oranına denk gelmektedir.

Kur’ân; okumayı, yazmayı, kalem kullanmayı emretmektedir. Âlim olmayı, talim, eğitim yapmayı emretmektedir. “İlim öğrenmek her Müslüman’a farz kılınmıştır.” İlim öğrenme ile ilgili yüzlerce ayet ve hadis vardır. Bilgi, Müminin yitiğidir. Kur’ân’da her türlü ilim dalından söz edilmekte, bunların öğrenilmesi, bilinmesi istenmektedir. Dünya ve ahiret bilgileri anlatılmaktadır. Ahlak, edep, hayâ anlatılmaktadır. İbret alma önerilmektedir. Diğer peygamberler ve getirdiği kitap ve emirler anlatılmaktadır. “Kur’an ve peygamberimiz, İslam dininin asıl ve esas olan başlıca iki ana kaynağıdır.”

Peygamberimizin hayatı, Kur’an idi.  Bizlerinde Kur’an ve peygamberimize göre yaşamamız istenmektedir. Öyle gidip de sapkın ideolojilere, bozuk felsefi akımlara, dengesiz ölçüsüz sapık kişilere uymamamız istenmemektedir. Bizler aklımızı, zekâmızı, hafızamızı dosdoğru kullanarak ilim, bilim, bilgi, Kur’ân, hadis, sünnet öğrenerek, güzel hayat yaşayarak, iyi insan= hak mümin ve Müslüman olmalıyız. İslam dinini en doğru şekilde öğrenirken, çağımızın tüm bilim, sanat, mesleklerini birey, toplum, millet, ümmet, insanlık olarak öğrenme azim ve kararlılığında olmalıyız.

Peygamberimiz, Suffe Okullarında hem Kur’ân ilimlerini hem de o çağda gereken doğa ilimlerini, sayısal, sözel, sosyal ilimleri, ziraatı, ticareti öğretmiştir. Böylelikle cahiliye toplumundan mutluluk toplumu oluşturmuştur. İnsanlara doğruluğu, dürüstlüğü, hak istikameti, emanete hainlik etmemeyi, işin ehli- uzmanı olmayı, ehliyeti, aklı ve zekâyı doğru kullanmayı öğretmiş. Takva, vera Müslüman olmayı sağlamış. İnsanlara hakkı hakikati tebliğ etmiş. Cihat, mücadele etme, güzel ahlak ile yaşama benimsetilmiştir. Kur’ân’ı bireylerin ve toplumun hayatına kazandırmıştır.

İnsana, Nahl süresi 90. Ayette benimsetilip, özümsetilip, içselleştirilmiştir. İnsanların en hayırlısı- iyisi, insanlara en yararlı olan, mümindir, buyurmuşlardır. İnsanlara Allah cc. Esma’ül Hüsna ile tanıtılmış. Haram kıldığı cana kıyılmaması öğretilmiş. Namuslu, iffetli, edepli, güzel ahlaklı, hayâ sahibi olma benimsetilmiştir. Allah’ın dinine ve benim sünnetime topluca sarılın, diye öğütte bulunmuştur.

“İslam dinini eksiksiz, harfiyen yaşam biçimi yapan bilge kişi başarılı olur. Onu hiç kimse alt edemez.” “ Din güzel ahlaktır.” Dindar olan dini bir bütün olarak yaşar. Öyle istediğini alır, işine gelmediğini almayan olmaz. İslam dini bir bütündür. Dini bütün Müslüman olmak için, İslam dinini bir bütün olarak yaşamalı. “Müslüman, peygamberimiz gibi en güzel örnek, en güzel model, rol model olmalıdır.”

Peygamberimizin ahlakı, Kur’ân ahlakı idi. Bizlerinde böyle olması gerekir. Yüksek İslam ahlakını yaşam tarzı yapmalıyız. İki dünya kurtuluşu için bu gerekmektedir. Kur’ân’ı anlamak ve yaşamak durumundayız. “Sapkınların sapık yoluna düşmemek için takva, vera, ittika Müslüman olmalıyız.”

 İslam dinini yaşayana ve de her varlığa iyilik edene gıpta ediniz. Diğerlerini asla örnek almayınız. Allah’a samimiyetle, bilgi ile bilinçle ibadet etmeyenden, varlıklara iyilik, hizmet, infak etmeyenden, hiçbir güzellik oluşmaz. Bu tiplerden çok uzak kalmalıyız. Peygamberimizin hayatı Kur’ân idi. Bizim hayatımızda Kur’ân ve sünnet olmalıdır. Ama ilimle, bilimle, bilgiyle, samimiyetle Kur’an ve sünneti yaşamalıyız. İyi, olgun, ilim irfan sahibi insan= en iyi mümin, daha iyi, en iyi Müslüman olma azim, gayret, kararlığında, tutarlı hareket etmeliyiz.)

Birey, toplum, devlet işe yaramayan, kârı, değeri, önemi, faydası olmayan işlere para harcamamalı. Boş işlere yatırım yapmamalı. İşin önem, değer, yararını gözeterek, ihtiyaç öncelik sırasına göre iş, harcama yapmalı.

Birkaç örnek ile açıklama yapalım: “ Mısır Piramitleri var. Firavunlar kendi cesetlerini koymak için, mezar özellikli yapılmışlar. Tonlarca ağırlığında olan taşları yüzlerce kilometre uzaklıktan taşıyarak, üst üste koymuşlar. O bölgeye en yakın kayalıklar 400 km. uzaklıktadır. Oradan o zamanın koşullarında taşımışlar. Kalıp halindeki taşları üst üste koymuşlar. Şimdi insanlar gidip, ağızlarını açıyor ve piramitlere, dikili taşlara aval aval bakıyorlar. Ama o dikili veya yığılı taşları yaparken, kaç bin tane köle, esir- tutsak öldü, diye pek düşünen yoktur.

Mısır Piramitleri M.Ö.2551 yılında Mısır Firavunu Keops tarafından yaptırıldı. Yüksekliği 138 metredir. Dünyanın farklı yerlerinde 50 tonluk dikili taşlarda, büyük yapıtlarda bulunmaktadır.

Başka bir Firavun olan Nemruttan söz edelim. Nemrut Dağı, Adıyaman’ın Kâhta İlçesi sınırları içerisinde bulunuyor. O zamanda orada yol yok. Nemrut dağı 2,150 metre yüksekliktedir. Üzerinde 10 metre yüksekliğinde heykeller, anıt mezarlar var. Günümüzden 2 bin yıl önce yapılmışlar. Kommagene Krallığı zamanında yapılmışlar. Dünyanın 8. Harikası olarak biliniyor. UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesinde yer alıyor. Heykeller kireç taşı bloklarından yapılmış. Bazıları insan yüzlü, bazıları hayvan başları şeklindedir. Bir kısmı mitolojik tanrılardır. Metrelerce uzunlukta kitabeleri bulunmaktadır. Dünyanın Farklı yerlerinde böylesi dikili taşlar bulunmaktadır. Her biride taş, kayaların en yakın 250 km. uzaklıkta olan yerlerdedirler. Bunların belgesellerini izlemiştim. Günümüzde de böylesi anlamsız, saçma, gereksiz, boşuna heykeller ülkemizde ve dünyada hala yapılmaktadır. Çok yazık deyip, tepki ile izliyorum. Kelime-i tevhit ve Kelime-i şahadet okuyorum.

Bu dikili taşların yapımı konusunda doğru ve yeterli bilgi bulunmamaktadır. Bilinmeyen o dönem konusunda, insanları ot toplayan, avlanan, çiçek, böcek, ot yiyen olarak anlatmaktadırlar. Anaerkil aile yapısı olarak anlatmaktadırlar. Demiri, çekiç, keser, testere kullanmadıklarını anlatmaktadırlar. Hatta maymun şeklinde anlatmaktadırlar. Daha ayaklarının üzerine yürümediğinden söz etmektedirler. Tamamen yalan, kurgu, uydurma, dolgu bir palavra uyduruk olarak, bilemedikleri dönemleri anlatmaktadırlar. Hem o döneme “karanlık dönem” demektedirler. Hem de “Karanlık Dönem- devir” dedikleri o zamandaki insana pek çok haksız yakıştırma yapmaktadırlar. Sosyolojiyi, T.C. Devrimler Tarihi’ne benzettiler. Hiç de anlattıkları gibi olmadığı araştırmalarda ortaya çıkmaktadır.

Şanlıurfa’da “Göbeklitaş” adında bir kalıntı bulundu. On iki bin yıl önce, o devirin insanları büyük taşlardan dini mabet yapmışlar. Şu anda bu Göbeklitaş ziyarete açıldı.

Yine Şanlıurfa’da bir mezar sanduka, lahit bulundu. Sanduka’nın üzerine ailenin tüm bireylerinin mermerden oyma görüntüleri var. On bin yıl önceki mezar sandukası üzerindeki mermer heykellerdeki kişiler, bugün ki Şanlıurfalılar gibi giyinmektedirler. Örtülüdürler.

Eskiden aile tipi, anaerkilmiş deniyor. M.Ö.7400 yılındaki Konya, Çatalhöyük’teki mezarda bulunan insan iskeletleri üzerinde gen, DNA araştırması yapıldı. Anaerkil aile yapısı değil, ataerkil- baba erkil aile yapısı olduğu anlaşıldı. Konya’da yapılan bu araştırmada da; insanların bazılarının Avrupa ırklarından olduğu, Avrupa ırklarının Konya ve Kuzey Marmara’da da yaşadıkları anlaşıldı.

Anadolu’da 33 farklı medeniyet kurulmuş. Tüm dünyada böyledir. Irkçılık, yabancı düşmanlığı gibi aptalca düşmanlığın doğruluğu yoktur. Göçler yaşanmış. İnsanlar birbiri ile kaynaşmış. Evlenmiş. Bir millet olmuşlardır. İnsan olmuşlardır. İnsan olamayanlar, hala ne yazık ki insan, insanlık düşmanlığı yapmaktadır.

Müslüman, ilmi, bilimi, sanatı, mesleği, teknolojiyi; doğaya egemen olmak, doğayı bozmak, doğayı denetim altına almak, tüketmek, bitirmek, yok etmek için asla kullanmaz. İnsanlığı öldürecek, yok edecek, hedefli bilim ve teknoloji üretmez. Öldürücü çalışmalar yapmaz. Öldürme gücüm olsun, diye çalışmaz. İnsanlığın huzuru, rahatı, mutluluğu, kolay yaşaması için bilim üretir. Teknoloji üretir. Savurganlık yapmadan; hep iyi, güzel, doğru davranır.

Müslümanlar, 7. Yüzyıldan rönesas’a kadar Endülüs’ten Maveraünnehir’e kadar ilahiyat, fizik, kimya, tıp, felsefe, astronomi, matematik, cebir, geometri, mimarlık, mühendislik, teknoloji ile ilgilendiler. Yaklaşık 700 yıl İslam milleti bilimde, sanatta, meslekte, mimaride, mühendislikte ileri gitti.  17. Yüzyılda Batı merkezli teknolojik gelişmeler ve üretilen silahlar, İslam dünyası ve insanlığı kalbinden hançerledi. 1750 yılında başlayan teknolojik gelişme, 2019 yılına gelindiğinde, tüm insanlığı ve varlığı yok edecek biyolojik, kimyasal, teknolojik, konvansiyon, nükleer silahlar üretiliyor! Bugün İslam ülkelerinden sadece Türkiye, İran, Pakistan silah üretmeyi sürdürmektedir. Katil, katliamcı, soykırımcı adi canavarlara karşı Müslümanlarda canlarını onlardan koruma amaçlı silah üretmeye başladı. Türkiye 10 yıldan beri silah üretmektedir. Ama 3-5 yıldan beri adından söz ettirmektedir.

Müslüman, insanın maddi, manevi anlamda gelişmesi noktasında ilmi ve teknolojik gelişme yapar. Kur’ân, ilme bilime, sanata, derinden düşünmeye, gelişmeye çok önem vermektedir. Kur’ân’ın %25’i ilmi, bilimi, bilmeyi, gelişmeyi teşvik etmektedir. İslam dininde âlime ve bilgiye çok değer verilmektedir. “Faydasız ilimden Allah’a sığınırım,” diyen peygamberimizdir. Cuma süresi 5. Ayette: “ ilmi ile yaşamayan ve faydasız ilim edinen, sırtında yük taşıyan eşeğe- merkebe benzetilmektedir.” Doğanın araştırılması, incelenmesi, güzelleştirilmesi, gözlenmesi, ders alınması istenmektedir. Doğada her varlık Allah’ın bir ayeti- işaretidir. Korunup, yaşatılmalıdır. Batı ilmi, İslam bilimini temel alarak gelişmeye başlamış. Ama insanlık yönünden sapma, sapkınlık, azgınlık, sapıklık göstermiştir. İslam’ın iyi, yararlı kültürünü almamış. Kültürde Helenist Roma sapkınlığını tercih etmiş. Fransız devrimi ile olsun, aydınlanma devri ile olsun; bu kültürü de atmıştır.

 Sosyolojide uydurma, kurgu, yanlış ile bir düzmece yapmış.

 Felsefe alanında her biri farklı sapkınlıkla ortaya çıkmıştır. Her zaman doğru ve gerçek olandan kaçınmışlardır.

Müslümanlarda Rönesans 7. Yüzyılda başlamıştır. Müslümanların ilimde, bilimde geri kalmaları; İslam’dan uzaklaşmaları ile başladı. Bunda Batılıların saldırıları ve yok etmeleri, işgalleri, sömürüleri de etki etmiştir. Bugünde Batının işgal, sömürü ve vahşetleri tam hızı ile devam etmektedir.

Müslümanlar, Batıdan, batıldan 8 yüzyıl öndeydiler. Batıda Rönesans 15- 16. Yüzyıllarda başladı. Rönesans, “yeniden doğuş” anlamındadır. 15. Yüzyılda ilimde, bilimde, sanatta, teknikte gelişmeye başladılar. İtalya’da başlayan Rönesans; İngiltere, Portekiz, ispanya, Fransa, Almanya’ya, Hollanda’ya yayıldı. Bu gelişme 1750 yıllarında İngiltere’de Sanayi devrimine neden oldu. Batı geliştikçe, İslam ülkeleri işgal edildi. Sömürüldü. Geri kaldı, kaldırıldı.

1980 yılından beri Doğu ülkeleri gelişmeye başladı. Doğu gelişince, batı sömürüsü azaldığından, gerilemeye devam ediyor. Şu anda başta Amerika olmak üzere, kendinden olmayanlara ekonomik ambargo, kota, sınırlandırma uygulamaktadırlar. Bunu da zorla, baskı ile savaş hazırlığı, savaş korkusu vererek yapmaktadırlar. Emperyalist, Siyonist, sömürgeci anlayışı lanetliyor, kınıyor, kabul etmiyorum.

Müslüman, geçmişi anlamak, şimdiyi bilmek, geleceği öngörmek durumundadır. Öngörülü insan geleceği tahmin edebilir. Müslüman tefekkür- derinden düşünmelidir. Araştırma, gözlemleme, inceleme, irdeleme, keşif, icat yapmalıdır. İlme öncülük etmeli. Sanata, mesleğe önem vermelidir. Ülkemizde 2019 tarihi itibarı ile üniversitelerde 8 milyondan fazla öğrenci okumaktadır. Bu Batı ülkelerinin nüfuslarından bile fazladır. Ama okuduğu bilim, teknik, teknoloji, yararlı bilim değildir. Üniversiteden diploma alıyor. Sokakta boşta geziyor! Çünkü ilim, bilim, sanat adına bir şey okumamış. Boş , yararsız bir bölüm alanında okumuş. Hayata uygulanması, tatbiki yok. Ben üniversite bitirdim, diyor. Sokakta boş geziyor. Sosyoloji, felsefe okumuş. Bunu 4 yıl okumaya gerek yok. Kütüphaneye git. Her birinden 10 kitap seç ve oku. Oldun, sosyoloji ve felsefeci! Zaten bunlar bilim bile değildir. Boş, kurgu, uydurma, saçma, yalan ve dolgu laf cambazlığıdır. Bugün doğru derler. Yarın yalanlarlar.

İyiyi, doğruyu, güzeli, yararlıyı, hizmeti, mesleği, sanatı, insanlığı, aklı kullanmayı, zekâyı hayırda değerlendirmeyi, hak hakikat yolunda ilerlemeyi başarmak; bilim bilmektir.

 İlim, bilinmek, tanınmak, şöhret olmak için yapılmaz. Bilmek, uygulamak, yararlı olmak için yapılır. Gidip de sapkın felsefeleri, bozuk ve azgın ideolojileri sahiplenmek için bilim öğrenilmez. Bilim, hakkı hakikati bilip, yaşamak için elde edilir.

“İslam âlimlerini öğreniniz. Yaptıklarına bakınız. Hepsi insanlığa hizmet etmek için çalışmışlar.”

Kur’ân, peygamber, İslam bilmeden, öğrenmeden, yaşamadan, yapılan her bilgi öğrenme, yararsızdır. Zararlıdır. Bir azgın sapık, sapkın bir işe yaramaz. Yaramamaktadır. Yaramayacaktır.

Hayata Müslüman’ca bakmalı. Hayatı Müslüman’ca yaşamalı. İlimle, bilimle, doğru ve gerçek bilgi ile hak İslam ile yaşamalı. Olumsuzluğa düşmemek için doğru akıl ile doğru düşünüp, yaşamalı. Olumsuzluklarla mücadele etmeli. Ama edebi, adabı, düsturu, ahlakı ile hakça hukukça mücadele etmeli. Anarşist, şiddetçi, terörist gibi eşkıya gibi mücadele etmemeli. Olumsuzluklarla mücadele edilmezse, bütün toplum, insanlık helake, felakete sürüklenir!

Çevremizde olan olumsuzluklarının nedenini, hep başkaları olarak görmemeli. Sen, biz de sebep olmaktayız. Seyirci kalarak, ilgisiz kalarak, mücadele etmeyerek, neden olmaktayız.

“Bugün, Afrika’nın Sahra altı ekonomik ve kültürel yönden çok berbat durumdadır.

Güney Asya, Latin Amerika, Orta Amerika çok kötü durumdadır.

Bu bölgeler, Batılıların sömürgesi olmuş. Geri bırakılmış. Hala aklını başına toplayamamaktadır. En iyi bildikleri tek şey var; o da çok çocuk sahibi olmaktır! Ülkemizin Güneydoğusunda ve Doğusunda 53- 65- 75 çocuğu olan babaların olduğunu yazmıştım. Zencilerde de 39 yaşındaki bir kadın 44 tane çocuk doğurmuş! Bu akılsızlığın saçmalığı, yanlışın büyüğü, yoksulluğun zirvesi, insan olamayışın alçaklığıdır. Bunlara maddi yardım yapıp da doğurmaya katkı sağlayacağına; akıl, fikir, ilim, insanlık öğretip, gelişmeleri sağlanmalıdır. Bu durum dünya barışını temelden sarsacaktır.

Alak süresi 1. Ayet: “ Yaratan Rabbinin adı ile oku!”

Müslüman eğer batıl, sapkın, küfür, adilik içinde olan birey, grup, ekip, takım, partilere karşı kaybediyorsa, onun Müslümanlığı laftadır. Özde değildir. Davasına bağlı değildir. Söyledikleri ile yaptıkları birbirini tutmamaktadır.

Müslüman, Allah’ın sözlerini, peygamberimizin öğütlerini, ilmin doğrularını, insanlığın gerektirdiklerini, evrensel değerleri söyler ve yayar. İş başına geldiğinde de yapar. Müslümanlara hizmet eder, infak eder, iyilik eder. Böyle olursa değil Müslümanların onayını alması, hayvanların bile sevgisini, beğenisini kazanır.

Müslüman güneş gibidir. Hem ısıtır, sıcak tutar. Işığı ile canlılara yaşam kazandırır. Toprak gibidir. Kalite ve verimi ile gönülleri fetheder. Yağmur gibidir. Kalplere, bedenlere rahmet, bereket, iyilik gibi yağar. Alçak gönüllüdür, ağır başlıdır. İşinde, görevinde tam hizmet edicidir. İnsanlara en güzel, çok güzel örnektir. Herkes ona gıpta eder, beğenir, imrenir, takdir eder. Herkesle en güzel iletişim kurar. Herkesle en güzel ilişki, diyalog kurar. Kaba, çirkin, kötü, çekişmeli dil ve hareket asla kullanmaz. Kendine dostluğu düşmanlığa çevirip, yükseltmez. Küçüklere merhamet eder. Büyüklere sevgi, saygı gösterir. Hoşgörü ve merhametle davranır. Sevgili peygamberimizi örnek alır.

“Sağlıklı yaşama gayretinde olmalı. Zararlı ve bağımlılık yapan madde, yiyecek, içecek kullanmamalı. Her yaşta yapacak işlerde bulunmalı. İlmin ve tıbbın kurallarına uymalı. Zihni kemiren hastalıklara düşmemeli. Psikolojik olarak temiz ve rahat olmalı. Başkalarına ve özellikle çocuklara çok güzel örnek, model olmalı. Başkalarını merak edip, onların yaptıklarını yapmaya kalkışmak, doğru olmayabilir. Kötü, çirkin, zararlı, savurganlık davranışları örnek olarak almamalı. Taklit etmemeli. İsraf etmemeli. Zorunlu olmadıkça para harcamamalı. Alçak gönüllükle, ağırbaşlılıkla, sade hayat sürmeli.

Ben deyip, nefse, egoya uymamalı. Kibire kapılmamalı. Desinler, görsünler, diye hareket etmemeli. Unutmamalı. Kibirli olan, cennete gidemez. İslam dini vakarlı, alçak gönüllü olmayı öğütlemektedir. Uçarı kişilerle dost olmamalı. Yalan, yanlış, zararlı insanlarla arkadaş olmamalı. Ben merkezli olmamalı. Diğerkam olmalı. Hodkam olmamalı. İnsanlar baktığında bizde İslam dinin yaşantısını görmeli. Müslüman olduğumuzu anlamalı ve sevmeli.”

Batıl sapkınlarda yapılan bir araştırmada, Müslümanları tanıyanlar, tanımayanlara karşı iki kat daha fazla düşmanlık yapmaktadır. Müslüman’ı tanıyanlarda, düşmanlık yapıyorsa; güzel, iyi örnek olamıyoruz, demektir.

İlmi okumalı. Hayatı da okumalı. İnsanın, ilmin, hayatın okuryazarı olmalı. Bugün Müslüman’ım diye ülkemizde ortaya çıkanlara halkın ancak yarısı oy vermektedir. Diğer yarısı katillere, katliamcılara, anarşistlere, sapkınlara terörist yanlısı olanlara oy veriyor. Bu Müslüman’ım diyenlerin, tam anlamı ile Müslüman olmadıklarını gösteriyor. İnsan, mümin önce kendini eleştirmeli. Yanı özeleştiri yapmalı. Kendini sorgulayıp, yargılamalı. Mümin öncelikle kendini hizaya çekmeli. Çekap yapmalı. Müslüman, dertlere deva, hastalara şifa, güçsüzlere derman olmalı.

Bendeniz her zaman Müslümanları, insanları lütfen diyerek uyarıyorum. Biz 64 yaşında olduk. Ülkemin çok değişik ve farklı yerlerinde görev yaptım. Hayatı yaşadım. Gördüm, inceledim, anlamaya çalıştım. İşte bu bilgi, birikim, donanımızı siz sevdiklerime aktarmaya çalışıyorum. Ben hata, yanlış yaptım. Siz yapmayın, diyorum. Keşke yapmasaydım, diyeceğiniz işlerin içinde olmamaya gayret ediniz, diyorum. Müslüman, öğüt verici, uyarıcıdır. Böyle olmalıdır. Önce Allah’ı, peygamberini, emir ve yasaklarını bilip, gereği gibi yaşamalı. İslam’ın farz ibadetlerini yapmazlık asla yapmamalı. Sünnetlere bağlı kalmalı. Hak hakiki yol olan İslam yolundan zerre kadar ayrılmamalı. Dosdoğru, dürüst, adil, adaletli olmalı. Nefsi emareye uymamalı. Şöhret hastalığına, makam, mevki hevesine yakalanmamalı. Ahretin hesabını unutmamalı. Felsefi akımlara, sapkın sapık yanlış ideolojilere aldanıp, bağlanmamalı. Lüks, konfor, israf bataklığına düşmemeli. Dünyanın geçici olduğunu unutmamalı. Haramlardan sakınmalı. Helal yaşamalı. Cahillikten uzaklaşmalı. Allah’tan ümit ederek, dua etmeli. Ölüme hazırlanmalı. Akıllı davranmalı.

“Kemalizm, sapkın felsefi akımlar, sapık ideolojilere asla kanmamalı. Allah’ı bırakıp; onu, bunu, şunu mürşit, rab, ilah edinmemeli. Ben hiçbir felsefi akım ve ideoloji taraftarını samimi dindar mümin Müslüman olarak görmedim.” “ Cennete sadece dindar takva mümin Müslümanların gideceği, gireceğini Allah cc. buyurmaktadır.”

Bendeniz, televizyondan bugün ki Müslümanların düştüğü halleri, durumları gördükçe ağlıyorum. İnsan bu kadar dinden imandan kopuk olmamalı. Bu kadar kötü duruma mümin düşmez, düşmemeli. Şu güzelim dünyada yaşamasını, ayakta kalmasını bile bir yaban hayvanı kadar beceremiyorlar. Devleti yönetenler; hak, hukuk, doğruluk, dürüstlük, adalet içinde yönetmiyorlar. Allah’ın binlerce emrinden, 10 tanesini bile yapıp, yaşamıyorlar. Hiçbiri Allah’ın emirlerini tutup, yasakladıklarından sakınmıyor. “ Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!” emrine göre yaşamıyor.

Herkes devleti, milleti, insanları soymak, kazıklamak, yolmak, elindekini almak peşindedir! Maliye Bakanı açıklıyor: “Vergiyi tabana yayacağız!” Zaten tabana, fakir fukaraya vergi alabildiğine, aç bırakılacak şekilde yayılmış. Halk satın aldığı bir eşyadan, maldan, taşıttan, akaryakıttan defalarca gelir vergisi, KDV, ÖTV vergisi ödemektedir. Bir taşıtın hem KDV, hem ÖTV, vergi, plaka vergisi, akaryakıtta %70 vergi, sigortası, bir de hak edilmeyen trafik cezaları! Ekmek, su, elektrik, her şeyde KDV, ÖTV vergisi var. Halk bu kadar çok vergi vermezse; sizler, 25 bin, 50 bin, 75 bin lira aylık alabilir misiniz?

“Bugün İlçemizin Ulu Camiye yürüyerek, spor olsun diye gittim. Her zaman yaptığım bir iştir. Camii çay ocağında oturuyorum. Gazete okuyorum. Televizyona bakıyorum. Halkın konuşmalarını dinliyorum. Halk üst yöneticilerin zevk, alem, israf, savurganlık, keyif, konforlu, lüks içinde yaşamasını eleştiriyor. Benim oy verdiğim hükümeti, yöneticileri eleştiriyorlar. Haksızda değiller. Ne diyelim? Diğerleri de aynı idi, deyip, haksızlık edenleri de savunalım mı? Müslüman’ım diye işbaşına geldi isen, Müslüman gibi yöneteceksin, yönetmelisin.  Halk okuyor. Anlıyor. Biliyor. Görüyor. Dinliyor.  240 bin yöneticinin, kamu personelin, milletin parası ile yapılan lojmanlarda oturduğunu biliyor ve görüyor. 125 bin kişinin en lüks, konforlu, dünyanın en pahalı otomobillerini makam aracı olarak kullandığını görüyor. Bu ne benim, nede başkalarının hoşuna gitmiyor. Bunları doğru olarak anlatacak durumda değiliz.”

Günümüzde Müslüman olanlar, gerçek ve dosdoğru bir dindar nitelikte olmadığı için tam bir acınacak zavallı durumuna düşmüşler. Müslüman olduğunu söyleyenler, kızıl zalim gâvurlarla aynı safta yer almaktadır. Benim sosyal medya yazılarıma da; “ Sen bir öğretmensin, eğitimcisin! Biraz tarafsız düşün ve yaz,” diyorlar. Yanı ben biraz PKK, DHKP-C, HDP, CHP, İP, SP, Fetö gibi mi olayım, diyorsunuz. Benim istikametim; hak hakikat, İslam, Müslümanlık, Allah cc. peygamber, ilim, bilim, doğru bilgi, ahlak, edep, hayâ, fazilet değerleri yoludur. Allah cc. ve peygamber yolundan bir milimetre asla şaşmam. İster babam, annem, kardeşim olsun; batılı, küfrü bir nebzecik desteklemem. Çünkü ben zalimlerden ve sapkınlardan değilim.

Kendimin oy verdiği siyasi partide hata, yanlış yapsa eleştiriyorum. Çünkü ben hakka hakikate bağlıyım. Davama sadıkım. Sıdık olmamaya çalışıyorum. Hak, hukuk, doğruluk, adalet, hakkaniyet, güzel ahlak, edep, hayâ, ilimden şaşmamaya azimle gayret ediyorum. Öyle liberal, kapitalistler gibi lüks, konfor peşinde olmam. İsraf haramdır, eğilim göstermem. Havuzlu lüks yazlıklarda kalmak istemem. Sade ve net, güzel bir yaşantı özlerim. Lüks otomobil binmem. Makam aracı olarak da kullanmam. Cep telefonu manyağı da değilim. 160 liralık en ucuz cep telefonu kullanıyorum. 5- 10-15 bin liralık cep telefonu kullanmam. Pahalı yemek, içmek peşine düşmem. Markalı giysiler giymem. Şatafat, görkem ardına düşmem. Nefsi emareye uymam. Kılavuzum; sapkın, sapık, katil, zalimler olmaz. Hem bu araç, gereç, taşıtlar yabancı malıdır. Verdiğimiz her kuruş, düşmanlık edene güç olarak geri dönmektedir. Evimde doğal gazi sadece oturduğumuz odalar, salonlar için kullanıyorum. Çünkü enerjide yabancıdan alınmaktadır. %75’e varan oranda ticari- cari açık veriyoruz. Sonrada niçin borcumuz oluyor. Niçin bu kadar faiz ödüyoruz, diye ağlanıyoruz. Her imkânı, fırsatı kendi, zevkin, keyfin için kullanırken, bu para yabancıya gidiyor, diye düşünmüyoruz. Sonrada çok borçlu ülkeyiz. Çok faiz ödüyoruz, diye yakınıyoruz.

“Benim devletim, milletim birkaç yüzyıldan beri çalınmakta, soyulmakta, hırsızlıklar yapılmaktadır. 2002 yılına kadar tüm devlet- kamu malları, şirketleri, kurumları, kuruluşları zarar ettirildi. Çalındı. Binlerce devlet işletmesinden tek bir tanesi bile bir defa kâr etmiş değildir. Devlet bankaları bile hep zarar ettirildi. 1991-1996 yıllarında DYP+SHP ortak hükümetinde dört özel bankanın içi boşaltıldı. Müşteri paralarını devlet hazineden ödedi. 1997- 2002 yılarında yine sol parti ve diğer kimliksizler vardı. 22 özel bankanın içi boşaltıldı. Müşteri alacaklarını devlet hazineden ödedi. KİT denilen, kamu iktisadi teşekkülleri de yöneticiler tarafından çalındı. Devlette, bunlar zarar ediyor, bahanesi ile 1983 yılından beri yine o çalan, kapitalistlere yok pahasına satmaya devam ediyor.”

Var olan sapkın kapitalist, zelil, illetli komünist anlayış, olgun, yararlı insan yetiştiremedi. Yetiştiremediği içinde, yetiştirdikleri cellâdı oldu. Her açığı, fırsatı, olanağı kendi çıkarlarına hala kullanan adi, şerefsiz -onursuz benciller, hodkâmlar vardır.

Sadece devlet- kamu hazineleri soyulmuyor. Yer altı, yerüstü tüm hazinelerimiz soyuldu, soyuluyor. 1873 yılında Çanakkale bölgesinde, Troya medeniyetinin olduğu yerde kazı çalışması yapıldı. Buradan da, diğer yerlerde olduğu gibi çıkan tüm tarihi eserler dışarıya kaçırıldı. Sadece Troya medeniyetinden çaldıkları, şu anda dünyanın 40 ayrı, farklı müzesinde sergilenmektedir. Çalınanlardan sadece 4 bin tanesini şimdiye kadar uğraşarak geri alabildik. Yanı memleketimiz hep yağmalandı. İçteki hainlerle dıştaki hırsızlar işbirliği içinde yağmalamaya devam etmektedirler.

Alçaklar hem suç işlerler. Hem de suçu başkalarının üzerine atarlar. Tam bir Yahudi mantığı güderler. Yahudi hem dövermiş, hem de döverken, kendi ağlarmış. Bu doğruları yazmam, bazılarının hoşuna gitmiyor. Daha tarafsız yaz, diyorlar. Yanı bizim taraf olarak da yaz. Bendeniz, Allah’ın yasakladığı 730 haramı alabildiğine inatla, ısrarla işleyenin tarafında, yanında yazmam.

“Ülkemiz 1912-1922 yılları arasında yabancı düşmanların saldırılarına uğradı. Bunu fırsat bilen Taşnak, Çetnik Ermenileri de kışkırtılarak, bulundukları yerlerdeki Müslüman halka saldırdı. Daha çok Doğu halkına saldırdı. Çünkü orada daha çok bulunuyorlardı. Yabancılar Türkiye’yi işgal ediyor. Bizde payımıza düşeni alalım, hevesine kapıldılar. Binlerce yıldan beri Anadolu topraklarında huzur içinde yaşarken, adi hain kahpe katil Ermeniler, Müslüman köylerine baskın yapmaya başladı. Başaracaklarını, Ermenistan devletini, Anadolu Topraklarında kuracaklarına inandırılmışlardı. Batum’dan İskenderun’a uzanan yerde bir Ermenistan hayalleri oluşturuldu. Kesin bir sayı olmamakla birlikte, 510 bin ile 700 bin arasında bir Müslüman’ı katlettiler. Yanı o zamanın deyimi ile katliam, bugünün tabiri ile soykırım yaptılar.

Erzurum’da 50 bin, Van’da 45 bin, Kars’ta 17 bin, Iğdır da 15 bin, Erzincan’da 13 bin, Diyarbakır’da 12 bin, Muş’ta 10 bin, Türkiye’min batı ve diğer yerlerinde de binlerce Müslüman’ı katlettiler. Ülkemin doğusunda 185 toplu halde katledilen, 185 toplu mezar bulundu. Baskın olan gâvurlar ya! Hala suçu Türklere atmaktadırlar.

Biz Ermenileri katletmedik. Teçhil ettik, göç ettirdik. Katletmedik. Halkın çevresinde olanlar öldürülmüş olabilir. Çünkü Müslüman halk da kendini korumak istemiştir. Ellerini bağlayıp, oturmamıştır. Nefsi müdafaa, savunma yapmıştır. Bazıları Kürt Alevi olarak öldürülmekten ve göçten kurtulmuştur. O zaman Anadolu’daki Ermenilerin sayısı 1,5 milyon kadardı. Ermenileri kışkırtan Ruslar ve Avrupalı domuzlar olmuştur. Ama o duruma sebep olanlar, bugün hala Müslüman Türkleri suçlamaktadır. Kınıyor, lanetliyor. Zalimler kahrolsun, diyorum.”

Her zaman birlik beraberlik yardımlaşma dayanışma paylaşma içinde olmalıyız. Dün bir belgesel izledim. 5- 6 tane kurt sürüsü, tavşan sürüsü kalabalığına saldıramadı. Aç olmalarına rağmen, saldırmaktan vazgeçtiler. Aç dolaşırken, azıcık suyu olan bir çay yatağına vardılar. Orada bir ton ağırlığı olan Bizon sığırını gördüler. Ona saldırarak yormaya başladılar. Yordular ve parçaladılar. Demek ki, birlik beraberlik yardımlaşma dayanışma içinde olup, kontrollü güç birliği yapmalı. Ahmak, salak, şapşal olup, fitneye düşmemeli. Bölünüp, parçalanmamalı. Kafasız, beyinsiz gibi düşünmemeli.

Müslüman çok uyanık, dikkatli, bilgili, bilinçli, öngörülü olmalı. Öyle hemen İslam ve Müslüman düşmanlarına ahmakçasına kanıp, aldanmamalı. İslam ve Müslüman düşmanları tarafından çok kolay aldatılıyor. Bir kere İslam dinine mensup, mümin Müslüman olduğunu unutmamalı. Vatan, millet, devlet, bayrak, bağımsızlık düşmanlarına salak gibi aldanıp, kanmamalı. Farz ibadetleri eksiksiz yaparken, haram ve günahlardan da sakınmalı. Bugün tüm dünya Müslümanların yok olmaları üzerine hile ve entrika yapıyor. Müslümanları daha çok birbirine kıydırıyor. Felsefi küfür akımlarla, batıl sapkın ideolojilerle, ırkçılıkla, mezhepçilikle, bölgecilikle, bir şekilde ahmakları birbirine düşürüp, yok ettirtiyor. Bakıyorum da, birbirine düşen ve birbirini yok eden; Afgan, Pakistan, Irak, Suriye, Libya, Yemen, Sudan gibi halkların öyle dini bütün Müslüman’a, bilge bir mümine benzer halleri yok. Müslüman’da bilgi, bilinç, birikim, öngörü yok ise, zaten yaşama şansı çok azdır. Müslüman dediğin; bir alanda yüksek uzman, diğer alanlarda yeterli bilgiye sahip olmalı. Öyle tavşan gibi doğurup, çakallara yem etmemeli. İnsan gibi olmalı. Olgun insan= iyi Müslüman olmalı. Böyle yaşamalı.

Önce halk iyi olma azminde, kararlılığında olmalı. İnsan olmaya karar vermeli. Okumalı. Ama herkesi üniversite okutmamalı. 2019 yılı itibarı ile ülkemizde üniversitelerde 8 milyon 31 bin öğrenci vardır. Çarpım tablosu- kerrat cetveli kullanamayanda, üniversite okumaktadır. Sonra ondan öğretmen, doktor, mimar, mühendis, başkan olmaktadır. Bitirdiler üniversiteyi! İşte yetiştirdiği öğrenciler! Yaptıkları binalar İstanbul’da çöküyor! İstanbul’un farklı yerlerinde onlarca bina çöktü veya çökecek olanlar yıktırılıyor. Köprüler suya, sele gidiyor. Ülkemizde bu yedi milyon tane bina 20 yıl içinde yıktırılacak. Her yıl 300 bin bina yapılmak üzere, kötü, dayanıksız binalar, özel binalar yeniden yaptırılacak! Yazık değil mi, emeklere, alın terine, sermayeye, doğaya, çevreye!

“Ülkemizde 600 bin tane üstün zekâlı çocuk var. 10 bin kadar da dahi çocuk var. Bunlar araştırılıp, tespit edilmeli. Bunlar özel eğitime, öğretime alınmalı. Diğerleri ya ortaokul sona kadar, 8 yıl öğrenim gördürülmeli. Ya da 12 yıl lise öğrenimi görüp; bunlar sanata, mesleğe yönlendirmeli. Bunlar üniversite okuduğunda, kendilerini beğeniyorlar. Bir şeyden de anladıkları yok. Boşta kalıyorlar. Sanat, yok, meslek yok! Avare- boş gezerler!

“Devleti yönetenler, haksızlık yapmadan, zulüm yapmadan, doğru ve adaletli, dürüstlükle yönetmeli. Aciz olmamalı. Zaafa düşmemeli. Yumuşak kişiliğe sahip olmalı. İslam ahlakında olmalı. İsrafçı olmamalı. Cömert olmalı. Kaliteli, verimli işler yapmalı. Üretken olmalı. Üretime değer ve önem vermeli. Halktan biri gibi olmalı. Kibirlilik taslamamalı. Sevgi, saygı içinde adil olmalı. Hakkaniyetli işler yapmalı. Halkın en iyisi olmaya gayret etmeli. Krallık, ağalık, patronluk taslamamalı. Halkı 2 bin lira asgari ücret alırken, toprak- kerpiç evlerde yarı tok, yarı aç yaşarken, 125 bin tane en lüks, süper makam aracı kullanmamalı. Hem yüksek ücret alıp, hem de devlet binalarında oturmamalı. Halk tek gözlü evlerde otururken, 1100 odalı binalarda, 350 odalı yazlıklarda kalmamalı. Dört Halifeyi örnek almalı. Peygamberimizi örnek almalı. Diğer sapkın zalim krallar gibi yaşamamalı.”

Allah’ın verdiği nimetleri halka adaletle, eşit, birbirine yakın şekilde dağıtmalı. Biri aylık 2,020 lira alırken, diğeri 75 bin lira almamalı. Birde üstüne üstlük devletin 240 bin lojmanına göstermelik bir ücretle kalmamalı. Birde lojmanda tadilat yaparken, banyosuna 26 bin lira harcamamalı. Allah’ın ve peygamberinin hoşuna gitmeyen işlerin içinde olmamalı. Hak, hukuk, adalet, doğruluk, dürüstlük, hakkaniyet, güzel ahlak, edep, hayâ, ilim, bilimle hakça, Müslüman’ca yönetim kurmalı.

Ben, 1980-1984 yıllarında Kocaeli İlinin bir İlçesinde müdür yetkili öğretmen olarak çalışıyordum. Ayda bir kez Cuma günü İlçeye gidiyorduk. Kaymakam göreve bir saat geç gelmeyi alışkanlık yapmıştı. Diğer daire müdürleri de 45 dakika her zaman geç geliyorlardı. Yine bu İlin bir beldesinde öğretmenlik yaptım. Belediye başkanı her gün makam aracı ile İlçe merkezine inip, vakit geçiriyordu. Yine bir İlçede oturuyorum. Halk adına küçük bir işin yapılması için İlçe belediyesine belki 10 defa gittim. Belediye başkanı hiçbir zaman görevinde değildir. Bana görüşmem için randevu alacaklarmış. Bu anlayışın değil Müslümanlıkla gâvurlukla bile ilgisi- alakası yok. Bu tamamıyla sorumsuzluktur. Böylesi haksızlık edenlere hakkımı hukukumu helal etmiyorum. Geçmiş atalarımın, benim, gelecek kuşakların hakkını hukukunu çalmaktadırlar.

Müslüman hem haklı olmalı. Hukuka uygun davranmalı. Hem de hak üzere olmalı. Öyle yalanla, hırsızlıkla, yanlışla başarmaya kalkmamalı. Bunu solcular, komünistler, sapkınlar yapmaktadır. Çünkü onlarda helal, haram kavramı olmadığı için; her hileyi, haramı normal, olabilir görmektedirler.

Sizlere tarihe not olsun, diye 31 Mart 2019 Yerel Seçim sonuçlarını yazmaya çalışacağım. Seçime ittifak halinde girildi. Ak Parti ile MHP, Cumhur ittifakı ile girdi.

CHP ise İyi Parti, HDP, Saadet Partisi, ÖDP ve diğer küçük marjinal parti ittifakı ve desteği ile seçime girdi. Ama CHP seçimde ittifak ettiği diğer partileri, kendinin kazanamayacağı yerlerden gösterdi. Bunun için diğer partiler sadece CHP’ye destek olmuş oldu. 81 İlimizden ve 923 İlçe belediye başkanlığından kazanan olmadı. Sadece İyi Parti belde niteliğinde 17 küçük İlçeyi kazandı.

Cumhur ittifakı kesin olmayan sonuç itibarıyla %51,64 oy aldı.

Millet ittifakı %37 oy aldı ise de, %48,5 oy, Cumhur ittifakının karşısında yer aldı.

Ak Parti %44,33 oy ile 15 Büyükşehir, 24 İl, 535 İlçe belediye başkanlığını aldı.

MHP ise %7,31 oy aldı. 1 büyükşehir, 10 İl, 145 İlçe belediye başkanlığını aldı.

CHP de %31,12 oranında oy aldı. Bu 1977 yılından beri aldığı en çok oy oranıdır. 11 büyükşehir, 10 İl, 191 İlçe aldı.

İyi Parti de 17 İlçe belediye başkanlığını aldı.

Saadet Partisi ahmaklığına doymasın. Şer ittifakına destek oldu. Hiçbir İl, İlçe temelinde belediye başkanlığı alamadı.

HDP, PKK uzantısı 3 büyükşehir, 5 İl, 50 İlçe belediye başkanlığını aldı.

Cumhur ittifakı biz kazandık, diyor. Millet ittifakı da biz kazandık diyor. Ama şer ittifakının, illet, zillet ittifakının başarılı olması, milli, manevi değerden yanayız, diyen Ak Parti ve MHP için bir acizlik, zaaftır. 17 yıldır iktidardasın. En iyi ve tanınan adaylarınla 17 yılda 250 milyar lira devlet olarak yatırım yaptığın İstanbul’u elinden aldılar. Ankara 25 yıldır elindeydi. Elinden aldılar. İzmir’i alamadın. MHP de Mersin ve Adana’yı kaybetti. Bu durum, hizmet, kültür, eğitim, öğretim merkezli yanlış politikaların sonucudur.

Ak Parti, belediyelerin %56’sını aldım. MHP ile birlikte belediyelerin %73’ünü aldık, diyor ama nüfus temelinde düşünüldüğünde, böyle olmayabilir.

Bursa, Zonguldak, Giresun İllerini, Ak Parti çok küçük oy farkı ile aldı. Bu yanlış politika, yönetim ile gidilirse; belediye başkanlıkları HDP=PKK, CHP= 123 terör örgütü, İyi Parti = Fetö terör örgütüne teslim eder. Saadet ise İslamcı bir parti olarak tanınır. İslamcılarda artık terör ile anılmaktadır. Terör yanlılarına destek vermektedir.

MHP de son 20 yılın en başarılı partisi olmayı ittifak ettiği Ak Parti ile elde etti. Ama 20 İli almıştı. Şimdi aldığı İl sayısı 11 oldu. İlçede 134 oldu.

Ülkemizde 22 İlde başkanlık el değiştirdi.

Ak Parti, İstanbul ve Ankara belediye başkanlıklarını kaybetse de, İlçe temelinde Ak Parti daha çok İlçe aldı. Ankara’da CHP ve ittifak içinde olanlar sadece 28 İlçeden 3 tanesini aldı. Burada büyükşehir başkanlığında büyük bir hile var gibime geliyor.

İstanbul’da 39 İlçeden 24 tanesini Ak Parti, 2 tanesini MHP aldı. CHP ve yandaşları seçimde büyük yolsuzluk, hırsızlık yaptılar. Seçimden beri 36 gün geçti. YSK büyükşehir belediye seçimini iptal edip, yenilenmesine karar verdi. Gerekçeli karar henüz yayınlanmadı. Yayınlandığında yazarım inşallah.

Ben, Ak Parti yerinde olsam; o ki, milliyim, yerliyim, muhafazakârım, diyorsun, gereğini yap. Hala CHP ve yandaşlarının ilkeleri ile eğitim- öğretim, kültür, siyaset yapıyorsun. 17 yılda bir kuşak yetişir. Yetiştirdiklerin, sana oy vermiyor. Halkın %48’i senin karşıtın oluyor. Hala CHP ilkeleri ile eğitim- öğretim, kültür politikası yapıyorsun. Belediye başkanların ve yöneticilerin halktan kopuk; ağa, patron, elit konumunda hareket ediyor. Halkı dinlemiyor. Halktan bir kişi kendi için değil, toplum için bir hizmet almak istediğinde, 20 defa belediyeye gidiyor. Ama 20 defada bile hizmet alamıyor.

Millet ittifakında olanlar, aslında anarşi, şiddet, terör, Türkiye ve Müslüman düşmanları ile ortak hareket ediyor. “Ama Yahudi politikası güdüyorlar. Hem dövüyor, yaralıyor, anarşi yapıyor,  terör yapıyor, öldürüyor. Hem de cenazesine gidiyor.”

 Ak Parti kahramanlık türküleri söylerken, CHP de bahar, çiçek, çocuk, gelecek türküleri söylüyor.

Ak parti, Koca Yusuf geliyor, diyor. Biz güreşçi seçmiyoruz. Başarılı olabilecek bir belediye başkanı seçiyoruz. “CHP, okullarda söylenen barış, çiçek, sevgi şarkıları söylüyor. Hem de PKK ve Fetö uzantıları ile iş tutuyor. Yabancılarla temas halindedir. CHP emperyalist, Siyonist politikası güdüyor.”

 Ak Parti, “kutsal dava” diyor ama kutsal davanın ilke ve kuralları ile hareket etmiyor, edemiyor. Çelişkiler var. Hem de çok çelişki var.

İnsan hem maddeden hem de ruhtan oluşmaktadır. Sadece karnını doyurmakla, zevk ve keyfine hizmet etmekle insan kazanılmaz. İnsanın bir niyet, duygu, düşünce, beyin, fikir, ruh durumu vardır. Maneviyatı vardır. Sol, materyalistler, anarşistler, şiddetçiler, teröristler, insanın kalbine, beynine giriyor. Kalbini, beynini kirleterek, kendi pisliğini tercih eder hale getiriyor.

 PKK, Diyarbakır İli Sur İlçesi’nde ve diğer İl ve İlçelerde halkın dinine, aklına, nesline, malına, mülküne, canına, iffet değerlerine saldırdı. Tecavüz etti. Hiçbir maneviyat bırakmadı. İğfal etti. Buranın halkı kime oy verdi? Kaybolan, yıkılan maddi değerlerini tekrar yerine getirene mi, yoksa hizmeti eden- yapan Ak Parti Hükümetine mi oy verdi? - Tecavüzcüye, PKK= HDP’ ye oy verdi. Çünkü hakkı hakikati, değer yargılarını kaybeden, insanlıktan çıkmış. Hak, batıl arasındaki farkın farkında değildir.

Ak Parti, hükümet olarak İstanbul’a 250 milyar liralık hizmet etti. Ama gidip halkın çoğunluğu kendi değerlerine karşı olan bir kişiyi tercih edebiliyor. Bu 81 İl içinde böyledir. Demek ki “kutlu dava” diyorsak, “kutlu dava” yanlısı insan yetiştirmeli. Kendimizde hükümet olarak “kutlu davaya” uygun hareket etmeliyiz. Öyle yönetim kurmalıyız. Sözümüzle yönetimiz- davranışlarımız çelişmemeli. Örtüşmeli. Aksi halde ben ve benim gibiler, millet= illet= zillet ittifakının yönetiminde, değerlerimizden olmak istemiyoruz. Kendimize çekidüzen vermeliyiz.