At Be Hamidiye! Atma Hamidiye!
Sene 1912... Osmanlı donanması Marmara’da sıkışmış kalmıştır âdeta. Dört Yunan muhribi Çanakkale önlerinde pusu atmıştır zira. Akdeniz hilale hasrettir. Bu böyle sürüp gidecek değildir ya!
Bahriye nezaretinden Hamidiye zırhlısı Komutanı Yzb. Hüseyin Rauf’a (Orbay) emir gelir: “Hükûmetimizce Akdeniz ve Yunan kıyılarına akın harekâtı yapılması münasip görülmüş olup, bu hususta…”
Rauf Bey ve erleri sefere hazırdır, derhal demir alırlar. Vira Bismillah!

1 Ocak 1913 günü Çanakkale’ye varır, Harbiye nezaretine şöyle bir mesaj atarlar: “Makine dairesindeki yangın önlenemedi, gemi emniyet maksadıyla yedeklenerek Erenköy koyuna çekildi. Söndürme çalışmaları devam ediyor.”
Yangın filan yoktur oysa. İhtimal Yunan muhripleri de mesaja ulaşacak atlayacaktırlar zokaya. Nitekim öyle de olur, mevzilerini bozar, yağlı avı almaya koşarlar. Yüzbaşı Rauf usta bir manevra ile aralarından sıyrılır, açılır deryaya.
Bi istim, bi duman, pistonlar çıldırır, uskurlar coşar. Hamidiye şahlanmıştır, Bahr-i Sefid’i köpüğe boğar. 
Yürü be aslanım! Seni kim tutar?
http://img.cdn.turkiyegazetesi.com.tr/images/ckfiles/images/irfan4.jpg
Meşhur Hamidiye’nin cesur zabitan ve neferanı.
 HİLAL AŞKINA
15 Ocak sabahı Mökene Boğazına girerler, kıyılara üşüşen meraklılar kruvazörümüze el sallar. Bunun bir Türk gemisi olabileceği gelmez ki akıllarına. Ne zaman ki direğe “Nazlı Hilal” çekilir, ortalık karışır bir anda. Rauf Bey direkt Syra Adası’na yürür ve limanı topa tutar. Ardından Fokya ile Kakamaçti burunları arasındaki barut depolarını berhava eder, tozu dumana katar.
18 Ocak sabahı Beyrutlular limanda kuğu endamlı Hamidiye’yi görür mesrur olurlar. Bir Osmanlı gemisi ha! Ya Rabbim şükürler olsun sana!
19 Ocak’ta Port Sait’e demir atarlar. Mısır hükümetiyle temas kurar, 360 ton kömür alırlar. Biraz Süveyş Limanında yatar, bir ara Cidde’ye uzanırlar. Araplar yalnız
olmadıklarını anlar, müthiş 
tezahüratta bulunurlar. Kim demiş 
Osmanlı hasta diye, işte dimdik 
ayaktadır hâlâ.
http://img.cdn.turkiyegazetesi.com.tr/images/ckfiles/images/366.jpg
Yandaş medya zulmün yanında.
HAYALET GİBİ
 Rauf Bey ince bir siyasetli Malta’dan da 480 ton kömür alır. 4 Yunan zırhlısı peşindedir ama umursamaz. Adriyatik’i Haliç vapuru gibi kaygısızca dolanır ve gelir Gazze’ye yanaşırlar. Hayfa - Beyrut arasında mekik dokurlar. Bir baktın İskenderiye’de, bir baktın İskenderun’da. Sonra Otranto Körfezi’ne seyretmeye başlar, Yunan zırhlısı Ipsara ve üç Yunan muhribi Korfu Adasındadır ama karşısına çıkmazlar. Adriyatik’te Semeni Nehri kıyılarında Türk birliklerine malzeme bırakırken izlendiklerini anlarlar. Yunan donanması yakınlarda olmalıdır. Rauf Bey baskın basanındır der, Şıngın limanına dalar. Altı ticari gemiyi batırır ki bunlardan biri infilak eder, silah ve cephane yüklüdür ihtimal. O sıra tepelerden ateş açılır, o da karşılık verir, bataryaları bertaraf eder tek başına. Sonra Draç limanındaki askeri hedefleri ortadan kaldırırlar. Leros adlı Rum gemisini mahmuzlar, Mihail adlı Yunan kruvazörünü dibe yollarlar.
Hasılı Hamidiye’nin nerede ne zaman ortaya çıkacağı belli olmaz. Artık bir efsanedir o, düşmanın yüreğine korku salar.
İngilizler de geminin pervasız seyrinden rahatsızdırlar.
Gelgelelim durup dinlenmeden yapılan onca yol gemiyi yorar. Kazan dairesi su koyvermeye başlayınca dönüp gelirler İstanbul’a.
Takvim 28 Ağustos 1913’ü göstermektedir, yani 9 ay sonra.
Evet başına buyruk dolaşan “korsan zırhlı” fikri akıllıcadır. Nitekim Almanlar da cihan harbinde Emden ve Lowe gibi iki güçlü gemiyle Hamidiye’yi taklide kalkarlar. Ama ikisi de dönemez yurduna.
Yandaş medya zulmün yanında.
HAYALET GİBİ
Rauf Bey ince bir siyasetli Malta’dan da 480 ton kömür alır. 4 Yunan zırhlısı peşindedir ama umursamaz. Adriyatik’i Haliç vapuru gibi kaygısızca dolanır ve gelir Gazze’ye yanaşırlar. Hayfa - Beyrut arasında mekik dokurlar. Bir baktın İskenderiye’de, bir baktın İskenderun’da. Sonra Otranto Körfezi’ne seyretmeye başlar, Yunan zırhlısı Ipsara ve üç Yunan muhribi Korfu Adasındadır ama karşısına çıkmazlar. Adriyatik’te Semeni Nehri kıyılarında Türk birliklerine malzeme bırakırken izlendiklerini anlarlar. Yunan donanması yakınlarda olmalıdır. Rauf Bey baskın basanındır der, Şıngın limanına dalar. Altı ticari gemiyi batırır ki bunlardan biri infilak eder, silah ve cephane yüklüdür ihtimal. O sıra tepelerden ateş açılır, o da karşılık verir, bataryaları bertaraf eder tek başına. Sonra Draç limanındaki askeri hedefleri ortadan kaldırırlar. Leros adlı Rum gemisini mahmuzlar, Mihail adlı Yunan kruvazörünü dibe yollarlar.
Hasılı Hamidiye’nin nerede ne zaman ortaya çıkacağı belli olmaz. Artık bir efsanedir o, düşmanın yüreğine korku salar.
İngilizler de geminin pervasız seyrinden rahatsızdırlar.
Gelgelelim durup dinlenmeden yapılan onca yol gemiyi yorar. Kazan dairesi su koyvermeye başlayınca dönüp gelirler İstanbul’a.
Takvim 28 Ağustos 1913’ü göstermektedir, yani 9 ay sonra.
Evet başına buyruk dolaşan “korsan zırhlı” fikri akıllıcadır. Nitekim Almanlar da cihan harbinde Emden ve Lowe gibi iki güçlü gemiyle Hamidiye’yi taklide kalkarlar. Ama ikisi de dönemez yurduna.
http://img.cdn.turkiyegazetesi.com.tr/images/ckfiles/images/irfan33.jpg

Rize,1925
ATMA HAMİDİYE!
“Atma Hamidiye atma, atma / Din kardeşiyiz bizi yakma  Atma Hamidiye atma, atma / Taktılar serpişi kafamıza” 
İşte çağdaşlaştırılan vatandaşlarımız. Nasıl da mutlular ama!
M. Kemal inkılâpları evvelce düşünmüş müdür bilemiyoruz ama Erzurum Kongresi’nin sürdüğü günlerde Mazhar Müfit Kansu’ya “fes kalkacak, şapka takılacak” diye yazdırdığına bakılırsa... 
923 Nisan’ında tafsilata girer ayrıca: “Şapkayı önce bahriyelilere giydiririz, halka seyrek göründükleri için göze batmazlar; sonra ordu giyer, asker işine karışamazlar. Onları göre göre diğerleri de alışırlar.”
Ama tatbikat böyle “tedricî” olmaz. Paşa bir Kastamonu ziyaretinde vatandaşın karşısına Panama fötrü ile çıkar, direkt girer mevzuya.
Ve Belediye binasındaki meşhur nutuk: “... Fikrimiz ve zihniyetimizle beraber, kıyafetlerimiz de tepeden tırnağa kadar çağdaş olmalıdır, olacaktır!”
İTİRAZLARA RAĞMEN
25 Kasım 1925... 
Bursa Mebusu Nureddin Paşa ve Ergani Mebusu İhsan Bey “kılık kıyafetin kanunla belirlenmesini” şık bulmasalar da şapka kanunu çıkar.
Önceleri müeyyidesizdir. İhlâl edenleri inzibatî tedbirlerle sıkıştırırlar. Bakarlar olmuyor, valilerin vazife ve salâhiyetlerine “ilâve” yaparlar.
Şemsi siperli şapka Yahudilerin ibadet kıyafetidir, Anadolu insanı niye giysindir dimi ama?
Ankara da İstiklal Mahkemelerini musallat eder onlara. Şapka İktisası Kanununa muhalif hareket üç aydan başlar, bir yıla… İtiraz ne mümkün, Kel Ali, Necip Ali, Kılıç Ali tuttuklarını yollar cellada. 
Erzurum’da şapka giymediği için 13 kişi asılır ki Şalcı Bacı adında bohçacı bir kadıncağız da vardır aralarında. Garibim şaşkındır “kadın şapka giye ki asıla” dese de sesini duyuramaz.
Kayseri’de ise 300 kişi tutuklanır. Şeyh Ahmet Efendi ve dört arkadaşı yürürler rahmet-i Rahmana. 
Sivas’ta bir afişi bahane eder, bütün muhtarları tutuklar, ulemadan İmamzâde Mehmet Necati ile Abdurrahman Efendi’nin iskemlesine tekme vururlar.
İstanbul, Maraş, Giresun, Kırşehir, Tokat, Samsun, Trabzon, Gümüşhane, Amasya... Memleket kalkar ayağa!
Komediye bakın ki bahsi geçen kanun meriyettedir hâlâ.
Neyse, gelelim Rize dolaylarına!
15 Aralık günü şehir eşrafı hükümetten “sarığımıza, sakalımıza dokunulmasın. Şapka giyen giysin ama giymeyene karışılmasın” şeklinde bir talepte bulunurlar. Halk da yanlarında durur, güç verir onlara.
Zamanın Rize Valisi Mehmet Hurşit vaziyetten vazife çıkarır. Jandarma ateş açar kalabalığa. Yaralıların yardımına koşanlara da namlu doğrulturlar, 17 insanımız kıvrana kıvrana can verir soğuk kaldırımlarda. O gün orada olanların alayı (143 kişidir) tutuklanır, apar topar İstiklal Mahkemesine çıkarırlar.
ADAM ASMACA
Temyizi ve itirazı olmayan mahkemenin Reisi Ali Çetinkaya ”Bunlar isyancı, hilafet istiyorlar” der cezayı basar. Üyeler Kılıç Ali ve Reşit Galip de kafa sallarlar.
55 mahkûm kale bent cezasıyla Sinop ve Adana’ya yollanır. Cezalar rast geledir yan yana duran iki zanlıdan birine 5 yıl verir, öbürünü 20 yıl yazarlar. Niye diye soramazsın, darağacı oradadır yoksa!
Kalanları da hırpalar, para cezasına çarptırırlar. İdamına karar verilen 8 Rizeli iki saat içinde asılır, naaşlar ailelerine 4 ay sonra teslim edilir anca. Ki Hafız Şaban, Muhtar Yakup Çavuş, İslahiye imamı Hasan Efendi, Belediye bekçisi Kadir Ağa, Hafız Mahmud Kamburoğlu, Hasan Külünkoğlu, Nakşi Şeyhi Numan Sabit gibi itibarlı insanlardır halk arasında. Ankara hırsını alabilmiş değildir, 25 Aralık günü Hamidiye zırhlısını Rize’ye yollar, şirin şehri bombalatırlar. Bu hengâmede kim ölür, kim kalır bilmiyoruz. Lakin halk “Atma Hamidiye Atma” diye ağıtlar yaktığına göre kayıpları olmalıdır mutlaka.
Kaynak: İrfan Özfatura/Türkiye Gazetesi