MEMORİAL Antalya Hastanesi Girişimsel Radyoloji Bölümü'nden Doç. Dr. Aykut Aktaş, karaciğer tümörlerinin en sık görülen 5 kanser türü arasında yer aldığını, hastalığın tedavisinde uygulanan girişimsel yöntemlerin hastanın yaşam süresi uzatttığını söyledi.

Karaciğer tümörleri, en sık görülen 5 kanser türü arasında yer alıyor. Hastalığın tedavisinde uygulanan girişimsel yöntemler, hastanın yaşam süresi uzatıyor ve konforunu artırıyor. Girişimsel radyolojik tedaviler, her hastada değişkenlik göstermekle birlikte, yüzde 50-90 oranında etkili olabiliyor.

Memorial Antalya Hastanesi Girişimsel Radyoloji Bölümü'nden Doç. Dr. Aykut Aktaş, karaciğer tümörlerinde uygulanan girişimsel tedaviler hakkında bilgi verdi.

TÜMÖR KARACİĞER VE SAFRA YOLU FONKSİYONLARINI ETKİLİYOR

Doç. Dr. Aykut Aktaş, karaciğer yağlanması, viral hepatitler ve siroz gibi nedenlerle karaciğerin kendi dokusunda ortaya çıktığı gibi kolon, rektum ve pankreas tümörlerinin metastazıyla görülebildiğini söyledi. Karaciğerde bulunan kitlelerin genellikle masum kabul edilmediğini belirten Doç. Dr. Aktaş, "Tümör, karaciğer dokusuna yayılarak fonksiyonlarını olumsuz etkilediğinde hızlı gelişen bir kanser tablosu oluşmaktadır. Karaciğerdeki kitle ya da kitlelerin büyümesi; sarılık, safra yolu tıkanıklıkları ve enfeksiyon gelişimini de beraberinde getirmektedir. Safra yollarındaki bakteriler, organ komşuluğu nedeniyle karaciğerdeki tümörlere nüfuz eder ve orada daha da büyüyerek çoğalmalarına neden olur. Sonuçta hem karaciğer fonksiyonları bozulur hem de bu bölgede yıkıcı bir etki görülür" dedi.

DOKU HASARI OLMADAN BİYOPSİ YAPILIYOR

Karaciğerde saptanan anormal doku ile ilgili kesin sonucu iğne biyopsisinin verdiğine değinen Doç. Dr. Aykut Aktaş, şunları kaydetti:

"Biyopsi, görüntüleme yöntemleri ile saptanan şüpheli bir bulgunun tanısının kesinleştirilmesi için gereklidir. Güvenli bir yoldan iğne ile girilerek şüpheli dokuya ulaşılır ve ardından yeterli miktarda hücre örneği alınır. Tüm bu işlem, görüntüleme eşliğinde gerçekleştirilmektedir. İğne biyopsisinin, günümüzde artı mümkün olduğunca güvenli bir şekilde yapılması sayesinde sonuca hızlıca ve doku hasarı oluşturmadan gidilebilmektedir."

Karaciğer tümörü tanısı alan hastaların multidisipliner bir değerlendirme ile tedavi programına alındığını vurgulayan Doç. Dr. Aktaş, uygun hasta seçimi ile her vakaya özel bir değerlendirme yapılarak tedavi şekli belirlendiğini söyledi. Doç. Dr. Aktaş, girişimsel yöntemlerde; kemoterapi ajanları, damardan embolizasyon tedavileri ya da iğne ile damardan girilerek yapılan ablasyon uygulandığını kaydetti.

TÜMÖRLERİN YÜZDE 90 KAYBOLDUĞU GÖZLEMLENİYOR

Karaciğerde, özellikle 4-5 santimetreyi geçmeyen büyüklükteki tümörlerde tercih edilen ısı ya da dondurma işlemlerinin etkili olduğuna vurgu yapan Doç. Dr. Aykut Aktaş, "Karaciğer tümörlerinin girişimsel tedavisinde uygulanan 'radyofrekans yöntemi', biyopside olduğu gibi MR/tomografi ya da ultrasonda tespit edilen lezyonlara iğne ile girilerek gerçekleştirilir. Biyopside kullanılan iğnenin ucunda mikrodalga veya radyofrekans yöntemiyle ısı oluşturulur. Isı derecesi 90 dereceye kadar çıkarılır ve belli bir dereceden sonra tümör hücreleri yok olmaya başlar. Tedavinin ardından hasta bir ay sonra kontrol tetkikleri yaptırdığında lezyonların genellikle yüzde 90'ının kaybolduğu tespit edilir. Ancak bu bölgede yeni bir lezyon oluşumu görülmüşse, aynı şekilde lokal anestezi altında ameliyatsız iğne girişimi gerçekleştirilerek işlem tekrarlanabilir" diye konuştu.

Doç. Dr. Aktaş, tümör büyüklüğü ameliyat sınırını geçen hastalarda 'embolizasyon yöntemi'nin, anjiyo gibi girişimsel olarak gerçekleştirildiğini söyledi. Doç. Dr. Aktaş, karaciğer kanserinde tümörlü hücrelerle mücadelede ilaç tedavisinin de etkin bir şekilde kullanıldığını söyledi. Burada en önemli yöntemin 'transarteriyel kemoembolizasyon' (TAKE) olduğuna değinen Doç. Dr. Aktaş, "Embolizasyon işlemini kemoterapi ile birleştirmektedir. İşlemde, tümörün büyüme odaklarını tıkayan ve aynı zamanda da ilacın yavaşça salınımını gerçekleştiren 'küçük balonlar' kullanılır. Hastaya kasık damarından yapılan TAKE, anjiyo gibi girişimsel olarak planlanmaktadır. Kemoterapik ajanlar kasık damarından hedefe yönelik ve sadece kanserli dokuyu yok etmeyi amaçlayarak iletilir. Bu sayede kemoterapinin kol damarından verilen formundan yaklaşık 5-10 kat daha yoğun bir konsantrasyonla ilacın karaciğerdeki tümörlü hücrelere nüfuzu sağlanır. TAKE karaciğer kanseri için tümörün ilerlemesini önlemek, hastaların yaşamını uzatmak ve hastalığın yol açtığı semptomları kontrol etmek için lokal tümör kontrolünde yararlı bir yöntem olarak kabul edilmektedir" diye konuştu.