Hamas’ın siyasi liderlerinden ve şehit Yahya Sinvar’ın özel kalem müdürü Kemal Ebu Avn, Gazze’deki son durum ve bölgedeki siyasi gelişmelerle ilgili yaptığı değerlendirmede İsrail’in hedefinin yalnızca Filistin olmadığını belirterek, İsrail’in gözünün Türkiye dahil bölgedeki birçok ülkede olduğunu söyledi.
Başakşehir’de Filistin İletişimciler ve Medya Derneği’nce (FİMED) düzenlenen basın toplantısında konuşan Kemal Ebu Avn önemli açıklamalarda bulundu. Gazze’deki son durumu ve bölgedeki siyasi gelişmeleri değerlendiren Ebu Avn, İsrail’in hedefinin yalnızca Filistin olmadığını belirterek, İsrail’in gözünün Türkiye dahil bölgedeki birçok ülkede olduğunu söyledi.
Türk halkını kardeş olarak gördüklerini ifade eden Ebu Avn, "İslam dünyasının seçkinlerinden ve Türk halkının seçkinlerinden oluşan bu güzide toplulukla bir arada olmaktan büyük mutluluk duyuyorum. Türk halkının bu seçkinleri, bugün mevcut olan en güçlü silahları temsil etmektedir. Bunlar, askerî silahlardan geri kalmayan medya gücüdür. Çünkü âlimlerin ve düşünürlerin büyük çoğunluğu, bu zor şartlar altında medyanın çok güçlü bir silah olduğunu kabul etmektedir. Konuşmamın başında ayrıca, Filistin halkı için yaptıkları tüm hizmetlerden dolayı Türkiye’ye; halkına ve hükümetine teşekkür ediyorum. Özellikle Türkiye’nin ve Türk halkının, uzun bir zaman dilimi boyunca çok büyük bir emeği ve katkısı olmuştur. Türkiye, yaklaşık yedi asırdan fazla bir süre dünyayı yönetmiş, o dönemin en güçlü devleti olmuştur. Bu nedenle, Türk halkının gerek liderlik düzeyinde gerek bireyler olarak sergilediği tüm tutumları asla unutmuyoruz. Aynı şekilde Özgürlük Filosu’nda da Filistin uğruna yaklaşık 3 Türk vatandaşı şehit olmuştur. Bunlar ve benzeri birçok örnek vardır. Bu nedenle aramızdaki mesafeye rağmen, kendimizi Türk halkının ayrılmaz bir parçası olarak görüyoruz" diye konuştu.
Kemal Ebu Avn, "Pek çok medya mensubu ve gazeteci, 7 Ekim’in İsrail işgali ile aramızdaki çatışmanın başlangıcı olduğunu zannetmektedir. Pek çok insan, Gazze’nin İsrail’e karşı savaşı başlattığını düşünmektedir. Oysa biz diyoruz ki savaşı başlatan Gazze değil, İsrail’dir. Üstelik bu savaş sadece Gazze’ye karşı değil, tüm bölgeye karşı başlatılmıştır. Netanyahu, 7 Ekim’den 17 gün önce Birleşmiş Milletler’de Nil’den Fırat’a uzanan "Büyük İsrail" haritasını kaldırarak gösterdi. Ve dedi ki: Bizim Ürdün’de, Suriye’de, Lübnan’da, Türkiye’de ve Suudi Arabistan’da topraklarımız var. Hatta Suudi Arabistan ve Mısır’da da toprakları olduğunu söyledi. Bunu, tüm dünyanın gözü önünde ve kulakları duyarak, büyük bir küstahlıkla dile getirdi. Bu nedenle, mücadelenin yalnızca İsrail ile Gazze arasında olduğunu sanmayın. Bizim kaderimiz, bu mücadelede savaşın ön cephesinde yer almak oldu" dedi.
"Bizimle İsrail işgali arasındaki çatışma tarihinde stratejik bir dönüm noktası olmuştur"
Konuşmasında İsrail’in bölgesel hedeflerine dikkat çeken Ebu Avn, "İsrail’in Lübnan’da emelleri vardır, Suriye’de emelleri vardır, Türkiye’de emelleri vardır, Mısır’da emelleri vardır; hatta Suudi Arabistan’da bile emelleri vardır. "İsrail toprakları Nil’den Fırat’a kadardır" dediklerinde, Fırat Nehri Türkiye’nin içinden geçmiyor mu? Bu da demektir ki siz de hedef alınıyorsunuz fakat mesele adım adım, birer birer ilerletilen bir süreçtir. Bizimle İsrail işgali arasındaki çatışma tarihinde stratejik bir dönüm noktası olmuştur. Ben, bunun hedef alınan ülkelerin çoğu için büyük bir fırsat olduğuna inanıyorum; bu çatışmada etkili bir rol üstlenmeleri için olayların kendilerine gelmesini beklememeleri adına İsrail’in Lübnan’a, Suriye’ye, Ürdün’e ve diğer ülkelere de Gazze’ye yaptığı gibi saldırmasını mı bekliyorlar. Bu gerçek, bilinçli ve derinlikli bir şekilde ele alınmalı, siyasi bir değerlendirmeye tabi tutulmalıdır. Ve bu kibirli düşmanla nasıl başa çıkacağımızı bilmeliyiz. İsrail, tüm İslam ülkelerine düşman devletler olarak bakmaktadır. Daha önce Pakistan’ı, Pakistan’daki nükleer reaktör üzerinden tehdit etmişti" ifadelerini kullandı.
Sözlerine devam eden Ebu Avn, "İsrail’in New York’taki konsolosu, büyük bir küstahlıkla şunu söyledi: "Uluslararası güçler içinde Türk birliklerinin yer almasını kabul etmiyoruz çünkü Türkiye’yi bir düşman olarak görüyoruz." İşte onların Türkiye’ye bakışı budur. Ve bu bakış sadece Türkiye’ye yönelik değildir; Türkiye’ye, Pakistan’a, Afganistan’a bakışları böyledir; Suriye’ye, Mısır’a, Arap Yarımadası’na, Cezayir’e ve tüm Arap ve İslam ülkelerine bakışları aynıdır. Onları düşman olarak görüyorlar ve istedikleri anda üzerlerinde hakimiyet kurabileceklerini düşünüyorlar. Gazze’de yaptıklarını, bu ülkelerde de yapacaklardır. Allah’tan niyazımız, onların buna güç yetirememesidir" dedi.
Amerikan arabuluculuğuyla gerçekleşen anlaşmaya değinen Kemal Ebu Avn, "Kısaca şunu söylüyorum: Gazze meselesi, Kudüs meselesi, Filistin meselesi sadece Filistin’in ya da Filistinlilerin meselesi değildir; bilakis bütün ümmetin meselesidir. Nasıl ki Gazze’nin kaderi bu mücadelenin mızrak ucu olmak olduysa, bu zulüm de uyanmazsak birçok komşu ülkeye yayılabilir. Allah korusun, bunun sonuçları çok kötü olur. Şimdi gelelim son anlaşmaya; Filistinliler ile İsrail işgali arasında, Amerikan arabuluculuğuyla gerçekleşen anlaşmaya. Trump’ın anlaşma kapsamında sunduğu, 20 maddeden oluşan belgeye. Bu belge harekete sunulduğunda durum son derece zordu. Evet deseniz sorun, hayır deseniz yine sorun vardı. Bu nedenle meselenin son derece hassas bir şekilde ele alınması gerekiyordu. Bu yüzden size şunu söylüyorum: Hareket ardı ardına toplantılar yaptı. Beşten fazla toplantı gerçekleştirildi; her biri yaklaşık altı saat sürdü. Sonunda hareket, bu belgede yer alan bazı maddeleri kabul ettiğine dair açıklama yaptı" açıklamalarında bulundu.
"İsrail tarafı, Türkiye’yi arabulucu değil, düşman olarak görüyordu"
İsrail’in anlaşmayı çok kez ihlal ettiğini belirten Kemal Ebu Avn, "Trump’ın 20 maddeden oluşan belgesinde, üzerinde çalışabileceğimiz maddeler vardı, üzerinde çalışamayacağımız maddeler de vardı. Bu nedenle anlaşma iki aşamadan oluştu. Birinci aşama; Hamas’ın elinde bulunan esirlerin teslim edilmesi ve Gazze’de bulunan İsrail askerlerine ait cenazelerin teslim edilmesiydi. Gerçekten de Hamas Hareketi, bu turda kendisinden talep edilen her şeye eksiksiz ve ciddi bir şekilde bağlı kaldı. Mücadelenin başından itibaren Hamas Hareketi, Filistin halkı ve tüm direniş güçleri, arabulucular arasında Türk halkının ya da Türk devletinin yer almasını talep etti. Ancak ne yazık ki Biden yönetimi ile Netanyahu hükümeti bunu kesin bir dille reddetti. Çünkü İsrail tarafı, Türkiye’yi arabulucu değil, düşman olarak görüyordu. Fakat Trump hükümeti döneminde, Türkiye’nin arabulucular arasına girmesi kabul edildi. Bu, gerçekte Filistin halkına ve direniş hareketlerine çok büyük bir destek sağladı. Aramızda sevgi, muhabbet ve güven bulunan bir devletin arabulucular arasında yer alması büyük önem taşıdı. Buna rağmen, direniş hareketleri anlaşmada yer alan tüm maddelere uymuş olmasına karşın, İsrail hükümeti bu anlaşmayı bin 400 fazla kez ihlal etti" ifadelerini kullandı.
"Biz, Türk ordusunun Gazze Şeridi’nde bulunan uluslararası güç içerisinde yer almasında ısrarcıyız"
Ateşkes döneminde 400 kişinin şehit olduğunu ifade eden Avn, "Bu süreçte yaklaşık 400 kişi şehit oldu; buna ek olarak, birinci aşamada şehit edilen 70 bin şehidin acısı da hala tazedir. Ayrıca binin üzerinde yaralı da vardır. Sadece ateşkes döneminde yaralananlar bunlardır; önceki dönemde ise yaklaşık yüz elli bin yaralı bulunmaktadır. Anlaşma kapsamında Refah Sınır Kapısı’nın gidiş ve dönüşe açılması kararlaştırılmıştı. Ancak İsrail, bugüne kadar Refah Kapısı’nı dönüşler için açmayı reddetmektedir. İnsanların Gazze’den çıkmasına izin veriliyor, fakat Gazze’ye tekrar dönmelerine izin verilmiyor. Biz, Türk ordusunun Gazze Şeridi’nde bulunan uluslararası güç içerisinde yer almasında ısrarcıyız. Çünkü Türk kardeşlerimizi, Filistin halkı için en güvenilir halklardan biri olarak görüyoruz. Bu konuda ısrarcı olundu. Bu nedenle Katar’daki toplantıdan, ne bu başlıkta ne de diğer başlıklarda maalesef olumlu bir sonuç çıkmadı. Toplantı neredeyse sıfıra yakın bir sonuçla sona erdi. New York’ta sorduğum bir soruda da belirttiğim gibi, bu mesele toplumsal bir duruşun ortaya konulmasıyla ilgilidir; bölgede toplumsal bir duruşun eksiksiz bir şekilde sergilenmesiyle ilgilidir. Biz buna bu şekilde bakıyoruz. Filistin’deki sorun, sadece Filistin’in sorunu değildir. Filistin’deki sorun, aslında bütün insanların sorunudur" dedi.




