Tasarımcı Özlem Erol, 2009’da Çamlıhemşin’e yerleşme kararı almış. Bunun öncesi 10 yıllık bir İstanbul moda tasarım kariyeri var. Oldukça iyi markalarda çalışsa da tasarımı, tekstili ve sanata dair her şeyi çok sevse de şehir yaşamından mutsuz olmuş. “Tekstil dünyasının sert ve hızlı döngüsü de beni mutsuz ediyordu. Devam edemedim ve çocukluğumun en güzel zamanlarının geçtiği memleketime yerleşme kararı aldım” diye anlatıyor.

Hemen tasarım işine girişmemiş, önce turizmde şansını denemiş Özlem Erol. Hiç fikir sahibi olmadığı işletmeciliğe soyunduğu bir pansiyon-kafe süreci var Moyy adıyla...

Hikâyesi şöyle devam ediyor: “Zamanla turizmin defoları da beni üzmeye başladı. Bölgede yaşayanları daha çok dahil edebileceğim, kolektif bir iş yapmak istiyordum. Otelde benimle çalışan bir arkadaşım halk eğitim kurslarından bahsetti. Feretiko namı diğer Rize bezini, el dokumasını, kenevir kumaşları yeniden canlandırma çalışmaları olduğunu söyledi. Konu tekstil ve el işi olunca heyecanlandım. Kurslara gidip izlemeye başladım, denemeler yaptım.”

Sonra Moyy Atölye’yi kurup tasarımlarını bir bir hayata geçirmiş Özlem Erol. Eskiden, saray kıyafetleri dikilen bu çok kıymetli kumaştan bir yaz, bir kışlık iki koleksiyon hazırlıyor. Tasarımları sade. Bir asistanı var. Bu iki kişilik dev kadronun arkasında köylerinde dokuma yapan kadınların emeği var. Erol, “Elde ve az üretilen ürün ucuz da olmuyor. Dolayısıyla işimiz kolay değil. Köydeki insanlara çok ucuz yaptırıp inanılmaz kârlarla satmıyoruz. Karşılıklı bir ticaret içindeyiz ama daha önemlisi beraber bir dünya yaratmaya çalışıyoruz. Onlar olmasa Moyy Atölye olmaz” diyor.

Feretikoyla hazırlanan kıyafetler terletmiyor ve zararlı UV ışınlarını geçirmiyor. Erol, kadın-erkek ve bebekler için koleksiyon hazırlıyor.

BAL DA ÜRETİYORLAR

Moyy Atölye hareketi, feretikoyla sınırlı kalmamış, zamanla başka üretimlere de geçmiş. Hemşin ve civarında elde üretilen ve kültürel miras olarak korunması gereken her şey var koleksiyonlarında; örgüler, sepetler... The New York Times’a konu olmasına neden olan balcılıkları var bir de. Fırtına Deresi’nde karakovan geleneksel bal üretimi yapıyorlar tüm köy birlikte.

KENEVİRİMİZİ DE KENDİ YÖREMİZDEN TEMİN EDEBİLMELİYİZ

Feretiko pamuk ve kenevir karışımlı, Rize ve civarına ait, antikçağlardan beri süregelen eski bir dokuma şekli. Özlem Ersoy aslında bir kültürü ayağa kaldırmaya çalışıyor Moyy markasıyla. Elbette zorluğu çok, en başta kenevirin artık Rize’de üretilmemesi. Yaşanılan zorlukları da şöyle anlatıyor: “Kumaşın kıymetini anlatabilmek gerekiyordu fakat kolay değildi. Bir kişinin bir günde 2-3 metre dokuyabildiği ve hiçbir standardı olmayan bir kumaştan üretim yapmak hem riskli hem de epey zahmetli. Küçük parçalarla başladık, dokunan kumaşlarla bebek kıyafeti ve küçük ev tekstili ürünleri ürettik. Fakat kumaşın hissi ve dokusu o kadar çekiciydi ki kendime birkaç parça giysi yaptıktan sonra, herkesin bunu giymesi gerektiğini düşündüm ve küçük koleksiyonlar yapmaya geçtik.

Moyy Atölye’nin kuruluş hedeflerinin başında sürdürülebilir üretim var. Yani feretikonun hammaddesi kenevir tarımının yeniden kendi topraklarımızda yapılmasını sağlamak. Kenevir bir zamanlar her evin bahçesinin büyük bir kısmında ekilir, gündelik hayatın çeşitli alanlarında kullanılırmış. Birkaç senedir yeniden gündeme geldi fakat gerçek bir hareket göremiyoruz. Kenevirin ekilmesi ve işlenmesi için devlet ve yatırımcı desteği şart. Kullandığımız kenevir kimyasal içermiyor, doğal ve çözülebilir bir malzeme fakat lokal değil. Ne zaman biz kenevirimizi de kendi yöremizden temin ederiz işte o zaman yüzde 100 sürdürülebilir bir üretim yaratmış oluruz.”

Haber:  Hürriyet Cumartesi Gülay Barbaros Altan