Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, muhalefet partilerinin ekonomi konusunda seçim vaatlerini eleştirerek, “Asgari ücret olsun, emekli maaşları olsun herkes benden de 5 fazlası diyor. Seçime giderken konuşmak kolay. Ama kaynak söylemiyorlar, çünkü aynı partiler daha önce bunu yapmış. Onun için hiç kimse kimseyi kandırmasın, gerçekleri muhakkak konuşmak lazım” dedi.
Başbakan Yardımcısı Babacan, Afyonkarahisar Sanayicileri ve İşadamları Derneği (AFSİAD) tarafından kentte termal bir otelde gerçekleştirilen “2023 Hedeflerimiz ve Türkiye’nin Ekonomisi” isimli toplantıya katıldı. Beş yüze yakın işadamının katıldığı toplantıda konuşan Babacan, Türkiye’nin ekonomik durumu ile birlikte, iktidarın 12 yıllık döneminde gerçekleştirdiği ekonomi politikaları hakkında bilgiler verdi. Siyasi istikrarın bütün dünya ülkeleri açısından çok önemli olduğuna vurgu yapan Babacan, “Biz hem şöyle bir kendi geçmişimize, kendi yakın tarihimize bakacak olursak hem de başkanlığı yaptığımız G-20 üyelerine bakacak olursak hangi ülke olursa olsun siyasi istikrarın bu ülkenin başarısının altındaki temel faktör olduğunu görüyoruz. Siyasi istikrarı bozulup da ekonomisi düzgün olan bir ülke dünyada hemen hemen yok. Yani nasıl bir binayı inşa ederken zeminin, temelin sağlam olması esastır. Eğer zemin sağlam değilse temel sağlam değilse Allah korusun depremde üzerindeki inşaat ne olursa olsun ne kadar güçlü olursa olsun o bina ayakta kalamaz aynı siyasi istikrarda bir ülkenin başarısı için bir ülkenin refahı için olmazsa olmaz bir konu. Bu siyasi istikrar zeminin üzerine de makro ekonomik istikrarı inşa etmek gerekiyor. Makro ekonomik istikrar 3 sütun üzerinde duruyor. Bu sütunlardan bir tanesi bütçe disiplini, bir tanesi bankacılık sistemi, bir üçüncüsü de para politikaları yani merkez bankasının görev alanı. Bu 3 sütunun üçünün de sağlam olması gerekiyor. Aynı üç ayaklı sehpa üç ayaklı bir masa gibi. Ayaklardan bir tanesi gevşese ve bir tanesi kırılsa o masa ayakta durmaz o sehpa ayakta durmaz dolayısıyla makro ekonomik istikrarlı bir ülkede korumazsınız” dedi.
“SİYASİ İSTİKRARIN KIYMETİNİ BİLMEK GEREKİYOR”
Başbakan Yardımcısı Babacan istikrar konusundaki açıklamalarına şöyle devam etti:
“Zaten bu 2008-2009 krizinin başlangıç noktasına dönerseniz burada problem biliyorsunuz Amerika örneğinde finans sektöründen çıkmıştır, bankacılıktan çıkmıştır. Bankalar zor duruma düşüp batınca,bütün makro ekonomi istikrar bozulmuş, sarsılmış işte aradan geçen 7 yıla sekiz yıla rağmen hala düzeltilememiş.Dolayısıyla bankacılık sisteminin sağlam olması gerekiyor.Bütçe disiplinine mutlaka dikkat edilmesi gerekiyor yani maliye politikalarına çok dikkatli bir duruş sergilenmesi gerekiyor ve üçüncü ayak olan para politikaları merkez bankasının gölet sahası olan alanda da mutlaka ve mutlaka doğruları yapmak gerekiyor. Her 3 ayakta da güven gerekiyor. Herhangi o üç ayaktan bir tanesine güven sarsılırsa o zaman ekonomide başlar sallanmaya. Buna hem biz yakın tarihimizde gördük hem de pek çok ülkede görüyoruz, izliyoruz. Siyasi istikrar ve makro ekonomik istikrar diyoruz. Makro ekonomik istikrar tabi yine 3 turun üzerinde duran bir katman ama asıl binanın yaşanacak, kullanılacak katlarında da ne var mikro reformlar var yani reel sektörü ilgilendiren konular. Türkiye’de daha yüksek katma değer bir sanayiye ulaşma,Türkiye’de tasarruf oranlarını arttırma, Türkiye’de daha modern bir tarım anlayışı daha modern bir turizm anlayışı,bütün bunlar artık o binanın yaşanacak,kullanılacak katlarını bir bakıma oluşturuyor.İşte bunların hepsine de dikkat etmek gerekiyor. Ama dediğim gibi temelde de, zeminde de ne var ’Siyasi İstikrar’. Siyasi istikrar bazen içinde yaşadığınız zaman hissedilmiyor aynı sağlık gibi ya da servet gibi, varlık gibi. Dolayısıyla çok çok önem vermek gerekiyor ve kıymetini bilmek gerekiyor, varken kıymetini bilmek gerekiyor. İşte çok şükür şimdi bizim siyasi istikrarımız da var hamdolsun.”
“NE ZAMAN Kİ TÜRKİYE GÜÇLÜ, SAĞLAM BİR SİYASİ İSTİKRAR DÖNEMİ YAŞAMIŞ O ZAMAN İLERLEMİŞ”
Türkiye’nin geçmişte yaşanan ekonomik krizlerin ana ekseninin siyasi istikrasızlık olduğunu anımsatan Babacan, “Ama bakın siyasi istikrar yoksa neler olabiliyor hem de kısa zaman içerisinde nasıl bir ülke sıkıntıya girebiliyor size kendi yakın tarihimizden bir kaç örnek vererek söylemek istiyorum. 1990’ların sonu 2000’lerin başı, yani o Türkiye’yi 2001 krizine götüren o dönem. O dönemde bir 3’lü koalisyon varmış. Artık partilerin ismine girmeyelim ama herhalde hepiniz biliyorsunuzdur kimler var. Üçlü koalisyon hükümeti. O Hükümet göreve başladığında Türkiye’nin toplam iç borcu, devletin iç borcu 29 katrilyon eski parayla. O Hükümet görevden ayrıldığında,2002’nin sonunda 236 katrilyon yani devlete borcu 29 katrilyondan iki yüz otuz altı katrilyona çıkmış. Bu 3-3,5 yıllık kısa bir dönem içinde oluyor. O dönemde kümülatif enflasyon yüzde 303 yani yüz liralık malın üzerine üç yüz liralık zam gelmiş dört yüz üç lira olmuş. Dolar kuru o koalisyon hükümeti devraldığında 395 bin liraymış, bize devrettiklerinde bir milyon altı yüz kırk altı bin. 4,2 kat artmış dolar kuru. Türkiye’nin toplam ekonomik büyüklüğü bu koalisyon hükümeti kurulduğunda 262 milyar dolar, bize devrettikleri Ekim-Kasım 2002 ’de iki yüz on beş milyon dolar. 262 milyar dolar almışlar 215 milyon doları küçültüp devretmişler.Geçmişte pek çok örnekleri var bunun tek tek girmeyelim. Ne zaman ki Türkiye güçlü, sağlam bir siyasi istikrar dönemi yaşamış o zaman ilerlemiş. Örnek rahmetli Menderes dönemi. Örnek rahmetli Özal dönemi. Daha yakına gelelim Özal’dan sonra o 90’lı yılların o koalisyon dönemlerinin Türkiye’si bir siyasi krizden diğerine bir ekonomik krizden diğerine savrulduğumuz dönem. Bu salonda iş hayatında olanlarımızın herhalde çoğu 94 krizini hatırlar,2001 krizini de hatırlar. Ama bazen işte insan hafızası kısa vadeye daha çok odaklanabiliyor geçmişi çabuk unutabiliyor. Allah korusun çok dikkat etmemiz lazım. Niye derseniz bizim ekonomimizin cari açık sorunu var. Bu kendi para birimimizle karşılayabileceğimiz bir konu değil. Çünkü bu ödemeler dengesi konusu bir ülkenin dünyada Türkiye’ye giren dövizle, Türkiye’den dünyaya çıkan dövizle alakalı bir konu yani illaki bu cari açığın dolarla, euroyla, sterlinle ancak finanse edilmesi gerekiyor. Yani dünyada rezerv para birimi olarak kabul edilen bir parayla finanse edilmesi gerekiyor” diye konuştu.
“BANKALARIN YÜZDE 121’LİK KREDİLERİ BİRAZ YÜKSEK BİR ORAN BUNUNLA İLGİLİDE ZATEN TEDBİRLERİ ALDIK”
Türkiye’nin şuanda 800 milyar dolarlık ekonomi büyüklüğü ve cari açığımız olduğu halde 10 bin 400 dolarlık kişi başına düşen milli geliri olduğunu vurgulayan Babacan şunları söyledi:
“Kendi birikimlerimiz ve kendi tasarruflarımız olduğu halde yurt dışından gelen tasarruflarla bu noktaya geldi. Yani yurt dışındaki tasarrufları biz Türkiye’ye getirdik finansman sağladık ve ancak bu refah seviyesine ulaştık. Çünkü bizim kendi tasarrufumuzu kendi birikimimiz maalesef kendi büyümemizi finanse etmeye yetmiyor. Şuanda bankaların topladığı kredilerin yüzde 121’i kadar kredi verdiğini görüyoruz. Yani bankalarımız 100 lira mevduat topladıysa, 121 lira kredi kullandırmış. Nasıl? Vatandaşlarımızdan topladığı mevduatı kullandırıyor birde artı dışarıdan borçlanıyor, döviz borçlanıyor ve bunu içeriye kredi olarak kullandırıyor bankalar. Bu yüzde 121’de biraz yüksek bir oran bununla ilgilide zaten tedbirleri aldık. Çünkü paranın dünyada bol olduğu gün olur, daraldığı gün olur. Bir atasözü vardır, ‘elden gelen öğün olmaz, o da vaktinde bulunmaz.’ Dünyada para bolken tamam güzel, o kredi girsin Türkiye’ye, ama bunun daraldığı günlerde oluyor. Hele hele Türkiye’nin özel sektörünün dış borcunun arttığı bir dönemlerde acaba bu borç ileride gün geldiğinde döndürülebilir mi, döndürülemez mi? Türkiye’nin özel sektörü bunu öder mi, ödemez mi gibi endişelere de sebep olabilir. Şuan için bir problem yok hamdolsun. Şuanda nedir, brüt olarak Türkiye’nin özel sektör artı, kamunun dış borcu milli gelirimizin yüzde 50’si civarında. Bu kötü değiş, ama hızlı artarsa riskler çoğalır. Cari açığı olan ve bunu dışarıdan finansmanla kapatan ve bununla bugünkü refah seviyesini yakalamış, daha da büyümek isteyen bir ülkenin tek çaresi var o da güven ve istikrar ortamını korumak. Allah korusun istikrar ortamı zarar görürse Türkiye’de, güven ortamı bozulursa dışarıdan finansman öyle bir memlekete kolay kolay gelmez.”
“SURİYELİLERİN EKONOMİMİZ ÜZERİNDE DE HİÇBİR OLUMSUZ ETKİSİ YOK”
Türkiye’de barınan 2 milyona yakın Suriyeli sığınmacının Türkiye ekonomisine etkisinin olmadığını ifade eden Babacan, “Biz sömürgeci olmadık, tam tersine Türkiye olarak biz alnımızın teri, bileğimizin gücü ile ekonomimizi büyütmüşüz. Bu refah seviyesini de hak ederek kazanmışız. Başkalarınız istismar ederek değil. Hatta biliyorsunuz tam bir milyon 800 bin kardeşimiz şuanda Türkiye’de misafirimiz ve çok şükür ekonomimiz üzerinde de hiçbir olumsuz etkisini görmüyorsunuz. Geçenlerde Bursa’daydım dediler ki, ‘ya iyi ki böyle bir şey oldu, çünkü eleman bulmakta zorluk çekiyorduk.’ Şimdi daha farklı çalışma modelleriniz nasıl oluşturabiliriz, bunu arzu ediyorlar bizden. Başka şehirlerimizde de öyle. Tablonun biraz daha zor olduğu şehirlerimizde var doğru. Ama ne olursa olsun Türkiye gibi bir ülke böylesi bir insanlık dramı ile karşı karşıya kaldığında elinden gelen ne varsa yapıyor ve insanlık borcumuzu bu şekilde yerine getirmiş oluyoruz” şeklinde konuştu.
“BUNUN KARARI 7 HAZİRAN TARİHİNDE VERİLECEK”
Güven istikrar her şeyin başı olduğunu nitelendiren Babacan, 7 Haziran seçimlerinin Türkiye açısından önemine vurgu yaparak, “Bizim en büyük varlığımız, en büyük servetimiz. Aslında iş dünyasında da böyledir. İş dünyasından nasıldır? Eğer piyasada itibarınız ve güveniniz varsa çok rahat iş yaparsanız ama Allah korusun gün gelip de o itibar ve güven bir sarsılırsa o zamanda hayat zorlaşır, iş yapmak güçleşir. İşte iş hayatında itibar ve güven neyse hamdolsun biz devlet yönetiminde, siyasette de bunu Türkiye’de sağladık. Bunun sonucunda da 230 milyardan 800 milyar dolara ulaşmış bir ekonomiye sahip olmuş olduk. Türkiye’de bunun devamı çok çok önemli, bunun içindir ki önümüzdeki çok çok kritik ve önemli olacak. Bir bakıma Türkiye istikrar ve güven ortamına ‘Evet’mi diyecek yoksa başka bir gelişmemi yaşanacak bunun kararı 7 Haziran tarihinde verilecek. Şunu ifade etmek istiyorum ki rehavet Allah Korusun sıkıntıları beraberinde getirir, rehavet marjımız yok. Nasıl olsa Türkiye rahata erdi ‘bundan sonra böyle gelmiş böyle gider’ öyle bir durum, öyle bir tablo yok. Şuanda bakın dünyada nüfusunun çoğunluğunun Müslüman olup da huzur ve istikrar içerisinde yaşayan bir ülke kalmadı. Şuanda tek Türkiye var. Bakıyorsunuz hemen yanı başınızdaki Irak’ta, bugün Erbil’deki hükümet, ki bir bölgesel yönetimdir Başkent Bağdat’tır, kendini Bağdat’a mı yoksa Ankara’ya mı yakın hissediyor? Orası Türkiye’nin adeta ekonomik bir hinterlandı, doğal bir uzantısı haline geldi. İstikrar neredeyse, güven neredeyse insanlar yönünü o tarafa dönüyor. Bağdat’ta sorun ve istikrarsızlık var yönünü Türkiye’ye dönüyor. Çünkü güveneceği ve sırtını yaslayacağı bir ülke kalmadı. Fakat bizim kendi içimizde de bu güven ve istikrar ortamını bozmaya çalışanlar var. Dışarıdan zaten çaba çok büyük, fakat dışarıdakilerle iş birliği yapıp bu Türkiye’nin sahip olduğu huzur ve güven ortamını bozmaya çalışanlar var. Bununda farkında olmamız lazım. Çok çok dikkatli olmamız lazım. Biz ne zamanki birlik ve beraberliğimizi koruruz işte o zaman Türkiye’nin geleceği iyi olur, Türkiye’nin önümüzdeki günleri istikrarının ve ekonomisin güçlendiği bir dönem olur. Ama kendi içimizde fitne, fesat olursa kendi içimizde ihanet olursa Allah korusun o da memleketi topyekün kötüye götür. Bunun için çok uyanık olmamız lazım” dedi.
“OBAMA’NIN ANNESİ SAĞLIK SİGORTASI OLMADIĞI İÇİN ÖLDÜ”
Konuşmasında Türkiye’de gerçekleştirilen reformlardan da bahseden ve ABD Başkanı Obama üzerinden reformlara örnek veren Başbakan Yardımcısı Babacan, “Obama Cumhurbaşkanımızın yaptığı ‘Sağlık Reformu’nun benzerini ABD’de yapmaya çalıştı, ama olmadı. Yapamadı, gücü yetmedi, ki kendi annesi biliyorsunuz sağlık sigortası olmadığı için ve hastanelerde tedavi göremediği için hayatını kaybeden birisi. Oralar öyle çok gaddar. Parasını ödeyip sağlık sigortası yaptıysanız hastaneler bakar. Benim param yok sağlık sigortası yaptıramadım, kusura bakma kalırsın ortada, ben 4 yıl yaşadım ora da. Dünyanın sözüm ona en ileri demokrasisinden bahsediyoruz, insan haklarını en yüksek sesle savunan bizi insan hakları konusunda dönem dönem eleştiren bir ülkeden bahsediyoruz ve insan nasıl bakılıyor görüyoruz. Çok şükür durum bizde çok çok farklı” ifadelerine yer verdi.
“SEÇİME GİDERKEN GAYET KOLAY, KONUŞMAK KOLAY”
Konuşmasında son olarak muhalefet partilerinin seçim propagandalarındaki ‘asgari ücret ve emekli maaşları’ konusundaki vaatlerine atıfta bulunan Babacan şöyle konuştu:
“12 yıllık dönem içerisinde halkımızın satın alma gücü yükseldi. Çünkü 6 sıfırı parasından atmış bir ülke olarak kendi başına maaşının kaç olduğu ya da maaşının yüzde kaç arttığının bir anlamı yok. Maaşın satın alma gücü ne önemli olan o. Malum seçim dönemi bu işlerde açık arttırmaya çıktı. Asgari ücret olsun, emekli maaşları olsun herkes benden de 5 fazlası diyor. Seçime giderken gayet kolay, konuşmak kolay. Ama sorumluluğu sırtında, omuzlarında hisseden biziz. Önemli olan paranın satın alma gücü. Bakın net asgari ücretli vatandaşımız 2002 sonunda bir aylık asgari ücreti ile ne satın alabiliyor mu, ne satın alamıyor mu ölçü bu. Yoksa ne olacak asgari ücretin sonuna bir sıfır eklersiniz, ama fiyatların sonuna da 2 sıfır eklerseniz hiçbir anlamı kalmaz. Bu yapılmış Türkiye’de onlarca yıl yapılmış. 44 yılın en düşük enflasyonunu biz kendi dönemimizde yaşamışız. Bakın bir aylık asgari ücretli 2002 sonunda 180 kilogram (kg) makarna alabiliyormuş bugün 313 kg makarna alabiliyor. 2002 sonunda bir asgari ücretli 64 kg ayçiçeği yağı alabiliyormuş, bugün 144 kg ayçiçeği yağı alabiliyor. 112 kg toz şeker alabiliyor mu, şuanda 242 kg toz şeker alabiliyor. Gelelim Bağ-Kur emeklimize. Emeklimize de ‘biz siz şunu yapacağız, bunu yapacağız’ deniyor. Ama kaynak söylemiyorlar. Çünkü aynı partiler daha önce bunu yapmış. Yani dönün bir MHP’nin, CHP’nin iktidar olduğu dönemlerde o günlerin enflasyonuna bir bakın, şunu biz yaşamadık mı? Herkes maaşını alıp ilk gün hemen döviz bürosuna gidip dolara marka çevirmiyor muydu, sonra gün gün bozdurup harcamıyor muydu? Çünkü ayın başındaki ve sonundaki paranın değeri daha tutmuyordu. Onun için hiç kimse kimseyi kandırmasın, gerçekleri muhakkak konuşmak lazım. Biz yüzde 12 bütçe açığı devraldık milli gelirin yüzde 12’si kadar bu devletin bütçe açığı vardı, biz yüzde 1,13’e düşürdük. Borcu cari açığı düşürürken büyümeyi ve refahı da arttırmış olduk.”
Gerçekleştirilen toplantıya işadamlarının aynı sıra Afyonkarahisar Valisi Hakan Yusuf Güner, AK Parti Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ürün, Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) Rektörü Prof. Dr. Mustafa Solak, AK Parti Afyonkarahisar İl Başkanı İbrahim Yurdunuseven, AK Parti Afyonkarahisar Milletvekili adayları ve sivil toplum örgütleri temsilcileri de katıldı.