Normalde adet sancısı yaşamayıp sonradan adet dönemlerini sancılı geçiren kadınlar tehlike altında olabilir. Sancının çikolata kisti (endometrioma) ya da endometriozis habercisi olabileceğini belirten uzmanlar, tedavi edilmeyen bu durumun kısırlık başta olmak üzere pek çok olumsuzlukla sonuçlanabileceği ihtimali üzerinde duruyor.

Halk arasında çikolata kisti olarak bilinen rahmin iç kısmını oluşturan ve adet kanamalarını sağlayan bez dokusunun yumurtalıklarda kist oluşturması ya da herhangi bir vücut bölgesinde yaygın yerleşmesi ile ortaya çıkan hastalıkta rahmin iç zar tabakası nereye yerleşirse o organı tutar ve o organda çeşitli olumsuz durumlara neden olabilir. Bu bazen yumurtalık, bazen karın boşluğu, bağırsaklar, mesane, akciğer ve hatta beyin bile olabilir. Kistin yerleştiği bu organlar, ciddi sorunlara neden olabilir.

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Selahattin Kumru, adet sırasında dışarı atılması gereken kanın tüplerden geriye doğru gitmesi ve buradan karın boşluğuna, bağırsaklara ve yumurtalığa yayıldığı bilgisini vererek, “Bu kanın içinde bulunan canlı endometriyal hücrelerin gittikleri organa yerleşip, orada büyümeye devam ettikleri düşünülmektedir. Sancılı adet gören özellikle de sancıları ilk adetten sonra değil de sonraki dönemlerde belirginleşen kadınların bir durumda hekime başvurulması gerekir” dedi.

“Şiddetli adet sancısı ciddiye alınmalı”

Çikolata kistlerinin bazen sessizce yumurtalıkta büyüdüğünü, herhangi bir şikayete neden olmadığını ve tesadüfen başka nedenlerle bakılan ultrasonografi ya da MR gibi testlerle fark edildiğini belirten Selahattin Kumru, “Çikolata kistlerinin bazıları ise özellikle başka yerlerde endometriozis varlığı durumlarında menstrüasyon yani adet görme sırasında ağrıya neden olmaktadır. Özellikle ilk adetleri ağrısız olduğu halde sonradan adet sancısı (dismenore) olanlarda endometriozis ya da çikolata kistlerinden şüphelenmek yerinde olacaktır. Böyle bir durum ve şiddetli adet sancısı mutlaka dikkate alınmalıdır” şeklinde konuştu.

“Kesin tanı kapalı ameliyat ile konulur”

Hastalığın önemli belirtileri arasında sonradan ortaya çıkan şiddetli adet sancısı, cinsel aktivite ya da dışkılama sırasında ağrı, karında şişlik ve dolgunluk ile birlikte sürekli kasık ağrısı olduğunu ve bunun yanında gebe kalmak istediği halde gebe kalamayan (infertil) kadınların çikolata kisti ya da endometriozis açısından ileri inceleme gerektirdiğini belirten Prof. Dr. Selahattin Kumru, ağırlıklı olarak ultrasonografik muayene yapıldığını ancak basit kistler ya da başka kistik yapılar ile çikolata kistlerinin ayrımının tam olarak yapılabilmesi ve kesin tanı için laparoskopi (kapalı ameliyat) ya da laparotomi (karın açılarak) yöntemleri ile kistlerin çıkartılması ve patolojik incelemeye gönderilmesinin zorunlu olduğunu belirtti. Kumru, “Kistin çıkarılması ve patolojiye gönderilmesi, patolojiye gönderilen materyallerde rahimin içini döşeyen endometrium bez (gland) ve stroma yapılarının görülmesi gerekmektedir. Laparoskopi sırasında rahim ağzından verilen sıvının tüplerden geçip geçmediği (yani tüplerin açık olup olmadığı) da genellikle aynı seansta anlaşılabilir” dedi.

“Kanser riski olabilir”

Çikolata kistleri içerisinde kötü hücre bulundurmayan yani kanser olmayan kistler olarak bilindiğini, ancak son zamanlarda elde edilen bilgilerin çikolata kistlerinin içinde bulunan endometrial hücrelerde kansere yatkınlık oluşturan bazı genetik değişikliklerin varlığına ve bu nedenle bu kistlerden kanser oluşturabileceğine işaret edildiğini belirten Kumru, çikolata kisti olan kişilerde yumurtalık kanserlerinin normal toplumdan daha fazla sıklıkta görüldüğünün altını çizdi. Kumru, ameliyat yapılmayan çikolata kisti olgularının çok dikkatli yönetilmesi gerektiğini vurguladı.

Çikolata kistinin tedavisi

Tedavisinin çok çeşitli olduğunu belirten Selahattin Kumru, bu sürecin kişiye özel yönetildiğini söyledi. Kumru, kistin durumuna veya hastanın şikayetine göre cerrahi müdahale ya da ilaç tedavisi uygulandığını buna hekim ile hastanın birlikte karar vermesi gerekeceğini belirtti. Düzenli jinekolojik kontrollerin hem erken tanı hem de tedavi açısından önemli olduğunun altını bir kez daha çizdi.