Türkiye Eğitim, Öğretim ve Bilim Hizmetleri Kolu Kamu Çalışanları Sendikası (Türk Eğitim-Sen) Genel Başkanı Talip Geylan, "Eğitim ortamı, öfkenin ve kabalığın sergilendiği bir alan değil; edebin, saygının, merhametin ve öğrenmenin yeşerdiği bir mekan olmalıdır. Öğretmene yönelen bu tür davranışları kınıyor; öğretmenimizin yanında olduğumuzu açıkça ifade ediyoruz" dedi.
Türk Eğitim Sen ve Uluslararası Avrasya Eğitim Sendikaları Birliği’nce ‘Doğumunun 90. Vefatının 10. Yılında Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu Anısına’ düzenlenen 5. Uluslararası Türk Dünyası Mühendislik ve Fen Bilimleri Kongresi, 4-7 Aralık tarihlerinde Antalya’da yapıldı. Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Azerbaycan ve Türkmenistan başta olmak üzere; İran, Irak, Suriye, Filistin, Gürcistan, Arnavutluk, Sudan, Somali, Afganistan, Ekvator, Nijerya, Kamerun, Sırbistan, Rusya, Pakistan, Endonezya’dan yüz yüze ve çevrimiçi katılımla toplam 27 ülkeden bilim insanının bir araya geldiği kongrede, 510 bilim insanı 490 bildiri sundu. Birleşmiş Milletler’in (BM) 2025 yılını Uluslararası Kuantum Bilimi ve Teknolojisi Yılı (IYQ) olarak ilan etmesiyle kuantum teknolojisinin 100’üncü yılı kutlanırken, bu çerçevede düzenlenen kongrede kuantum biliminin geçen yüzyıldaki teknolojik ilerlemeye katkıları ele alındı, 21. yüzyılda sürdürülebilir kalkınmaya dikkat çekildi. Kongrenin açılış konuşmasını yapan Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı Talip Geylan, Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu’nun hatırasını yaşatacaklarını belirtti. Ayrıca geçtiğimiz günlerde Ankara’da lise öğrencilerinin bir öğretmene yaptığı saygısızca davranışların da kabul edilemez olduğunu vurguladı.
"Bu kongreyle hem Oktay Sinanoğlu’nu anıyor hem de onun mirasını yaşatıyoruz"
Geylan, Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu’nun Türk dünyası için önemli bir isim olduğunu belirterek, "Türkiye Cumhuriyeti Profesörü’ Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu, Türk ve dünya bilimi açısından bir başarı hikayesi olmanın ötesinde; bilimin evrenselliğini, millî kültürle ve dil şuuruyla birleştiren nadir şahsiyetlerden biridir. Onun adı; laboratuvarların teknik diliyle, sınıfların merakıyla, kütüphanelerin sessiz emeğiyle ve en çok da Türk milletin ‘kendi diliyle Türkçe düşünme’ hakkıyla yan yana anılmalıdır. Sinanoğlu, bilim dünyasında yalnızca yayınlarıyla, kimya, biyofizik, biyokimya, matematik alanlarındaki çalışmalarıyla ve uluslararası akademik çevrelerde kazandığı saygınlıkla değil; bilimi ‘insanın ve toplumun geleceği’ olarak konumlandıran yaklaşımıyla da öne çıkmıştır. O, bilimi bir vitrin süsü, bir unvan yarışı ya da yalnızca mesleki bir uğraş olarak görmemiş; bilimi, milletlerin refahını, bağımsızlığını ve haysiyetini belirleyen stratejik bir güç olarak değerlendirmiştir. Sinanoğlu’nu bizler için ayrı ve kalıcı kılan hususlardan birisi de Türkçe’ye gösterdiği hassasiyet ve Türkçe’nin bilim dili olması yönündeki kararlı çağrılarıdır. O, dilin yalnızca bir iletişim aracı olmadığını; düşüncenin evi olduğunu, kavramın dilde doğduğunu, bilginin dilde şekillendiğini ısrarla vurgulamıştır. Sinanoğlu’nun hedefi; taklit eden değil üreten, tüketen değil yön veren, yalnızca izleyen değil, öncülük eden bir bilim tahayyülüdür. Türkçe’nin bilim dili olması meselesi, onun nazarında romantik bir nostalji değil; doğrudan doğruya stratejik bir bağımsızlık, kültürel süreklilik ve fikri egemenlik meselesidir" diye konuştu.
"O, gençlerin sosyal bilimlerden eğitime kadar tüm alanlarda derin kavrayışın anahtarı olduğuna inanmıştır"
Sinanoğlu’nun gençlere önemli bir örnek olduğunu ve gençlerin geleceğin anahtarı olduğunu vurgulayan Geylan, "Sinanoğlu’nun Türkçe hassasiyeti aynı zamanda bir eğitim hassasiyetidir. O, gençlerin anadilinde güçlü bir bilim eğitimi almasının; matematikten fiziğe, kimyadan biyolojiye, mühendislikten tıpa, sosyal bilimlerden eğitime, kadar tüm alanlarda derin kavrayışın anahtarı olduğuna inanmıştır. Çünkü anadilinde kurulan bilim, yalnızca bilgiyi aktarmakla kalmaz; zihni eğitir, aklı keskinleştirir, merakı disipline eder, eleştirel düşünmeyi olgunlaştırır. İşte bu yüzden, Türk dilinin yaşatılması ve Türkçe’nin bilim dili olarak yaygınlaşması için yaptığı çağrılar; aslında Türkiye’nin ve Türk Dünyası’nın bilimde, teknolojide, üretimde ve inovasyonda kalıcı bir atılım yapması için yaptığı çağrılardır" şeklinde konuştu.
"Eğitim ortamı, öğrenmenin yeşerdiği bir mekan olmalıdır"
Genel Başkan Geylan, eğitim ortamının öfkenin olmadığı bir ortamda gerçekleşmesi gerektiğini belirtti ve geçtiğimiz günlerde Ankara’da lise öğrencilerinin bir öğretmene yaptığı saygısızca davranışların da kabul edilemez olduğuna da değinerek şu ifadelere yer verdi:
"Bu olay, öğretmenimizin naif, ölçülü ve incelikli tavrına rağmen; bazı öğrencilerin nezaket sınırlarını çok aşan, terbiyesizliğe ve hadsizliğe varan tutumlar sergileyebildiğini acı biçimde göstermiştir. Eğitim ortamı, öfkenin ve kabalığın sergilendiği bir alan değil; edebin, saygının, merhametin ve öğrenmenin yeşerdiği bir mekan olmalıdır. Öğretmene yönelen bu tür davranışları kınıyor; öğretmenimizin yanında olduğumuzu açıkça ifade ediyoruz. Öğretmen, eğitim çalışanı ve akademisyen; bu ülkenin ahlakta, nezakette ve merhamette son durağıdır. Çünkü çocuk ve genç, yalnız bilgiyi öğretmenden almaz; insan olmanın, birlikte yaşamanın, hakkaniyetin ve sorumluluğun örneğini de sınıfta görür. Eğer öğretmen; öğrencinin, sosyal medyanın ya da popüler kültürün elinde oyuncak haline getirilirse, bu yalnızca bugünün sınıf düzeni sorunu değildir. Bu ülkenin 20-25 yıl sonraki toplumsal iklimi de zedelenir. Nezaketin yerini kabalık, sevginin yerini alay, anlayışın yerini tahakküm alır. En kötüsü, yarın kendi evlerimizde, kendi çocuklarımızdan bile beklediğimiz saygılı davranışı göremeyecek hale geliriz. Çünkü saygı evde başlar, okulda pekişir, toplumda karşılığını bulur."
Kongreye; Türk Eğitim-Sen ve UAESEB Genel Başkanı Talip Geylan, Türk Eğitim-Sen Genel Merkez yöneticileri, UAESEB’e üye kuruluşların temsilcileri ile Türk dünyası başta olmak üzere yurt içi ve yurt dışından gelen konuşmacılar ve bilim insanları katıldı.




