Üniversite sınavları, ülkemizde giderek hem gençlerin, hem de anne babaların korkulu rüyası haline geldi.

 Bütün umutlarını bu sınavlara bağlayan pek çok kişi, sınav öncesi ve sonrasında, ciddi bir stres ortamına giriyor. Haklılar. Yani nedensiz bir stres değil bu. Umutları vardır ama güvenleri yoktur.
Gençler, umutsuzluğun pençesinde sınavlara hazırlanıyorlar. Onları bu stresli ortama iten bizler, gençliğin umut dolu günlerini göz ardı ediyoruz. Her çocuk başarılı olmak ister, ancak bazıları için bu daha zor olabilir. Eğitim sistemimiz, çocukları adeta adaklık kurbanı haline getiriyor ve umutlarını çalıyor.
"Kariyer günleri altında gençlerle buluşturduğumuz kişisel gelişimciler veya öğrenci koçlarının manipülasyonlarından bıktık. Sürekli umut pompalayıp onlarca parayı cebine koyup buharlaşmalarına yeter artık. Parmak izlerinin bile eşit olmadığı bir dünyada, adalet ve ehliyetten bahsetmek zorundayız. Bu tür etkinlikler öğrencilerin kişisel gelişimlerine ve hedeflerine pozitif manada etkileri yok sayılacak kadar az. Minimum enerji maksimum fayda esasına aykırı etkinlikler bunlar. Bu eğitim sistemi, birilerinin egolarının tatmin alanından mutlaka çıkarılmalıdır. Yazık ediyoruz reklam kokan bu zamanlara…"
Gençler, hayata umutla bakmak yerine, sınavların girdabında savrulmaktadırlar. İlkokuldan itibaren çocukları sınav stresinin içine sürükleyerek, gençliğin umut dolu günlerini gözden kaçırmaktayız.
Her sınav öncesi, pazar sabahları, çocuklarımız sınav stresiyle uyanmaktadırlar. 
Sınav sabahı adeta idama giden mahkûmun kahvaltı seremonisi yaşanmaktadır. Heyecandan titreyen ellerle çatalı peynire batırma çabası, tek yumurta, bir yudum çay…
Çocukların yüzlerindeki ifade, umutsuzluğun, stresin ve baskının yansıması gibi.
Bu sistem, onları umutsuzluğun karanlık kuyularına itiyor ve özgüvenlerini adeta çalıyor. Milyonlarca genç, geleceklerine dair umutsuz bir şekilde yaşamaya mahkûm edilmektedir.
Peki, bu sorunun sorumlusu kim? Geleceğimizi bu umutsuz gençliğe nasıl emanet edeceğiz? Eğitimciler olarak, sunulan seçeneklerin gençlerin geleceğini nasıl etkileyeceğini düşünmeliyiz. Artık hamasetten vazgeçip gerçek çözümler üretme zamanı geldi. Liyakat, adalet ve ehliyet gibi değerlerle donanmış bir eğitim sistemi, umut dolu bir geleceğin temelini oluşturabilir.
Anne baba olmak zor bir görev.  Destekleyici anne baba, çocuklarının yanında olur, onları tanımaya çalışır ve her zaman desteklerini sunarlar. Ancak, birçok ebeveyn “sadece başarılı ve itaatkâr çocuklar istiyor.” Hâlbuki başarı sadece derslerde değil, hayatta da farklı şekillerde ortaya çıkabilir.
Gençler de artık şunun kararını vermelidirler; Özgürlüğün bir kanadını hak ise bir kanadı da sorumluluktur.
Umutsuzluğun kıskacından kurtulmak için adım atmamız gerekiyor! Geleceğimizi şekillendirecek olan gençlerimize umut ve destek olalım.