Bazı anlar vardır ki fotoğraf karelerine yansıdığında çok şeyler anlatır. Hatta üzerine kitaplar bile yazılır. Yazımın giriş bölümünü o anlara ait iki fotoğraf karesine ayıracağım. Çay’a dair keyifli anları sizlerle paylaşacağım.
 
O fotoğraf karesini görünce yazmadan geçemedim. Tarihi bir fotoğraftır o. Milli mutabakatın yansımasıdır o. Dosta güven düşmana korku salan bir duruştur o. Cumhurbaşkanımızın çağrısıyla Cumhuriyet tarihinin en büyük mitingi Demokrasi ve Şehitler mitingi adı altında 7 Ağustos’ta İstanbul Yenikapı’da yapıldı. Miting öncesinde liderlerin demli sohbete daldıkları an fotoğraf karelerine yansıdı. Hepinizin malumu o meşhur fotoğraf karesinde saklı. . O fotoğraf karesindeki ayrıntıyı sizlerle paylaşacağım. Belki çok fantastik bulacaksınız. Belki çok mübalağa ettin diyeceksiniz. Belki de meselenin özünden uzaklaştın diyeceksiniz bilemem.
 
Liderlerin demli sohbeti fotoğrafa yansırken masaya dikkat ettim. Masada iki tür içecek vardı. Biri elbette ki ana içeceğimiz su. Diğeri ise sudan sonra en çok tüketilen içecek olan çay. Çay yine vazgeçilmezler arasındaydı. Çay sektörünün kıyısında köşesinde biri olarak o fotoğraftaki ayrıntıyı görmemek, önemsememek benim için mümkün olamazdı.
 
Çay öyle bir içecek ki toplumun her kesiminde rüştünü ispat etmiş sudan sonra en çok tüketilen içecek olarak herkesçe kabul görmüş bir vazgeçilmezdir. Bu fotoğraf karesini görünce çaya alternatif olmaya çalışan diğer içecekler karşısındaki ezici zaferinin keyfini ziyadesiyle yaşadım. Müthiş keyif aldım. O an bütün çaylar benden diyesim geldi.  
 
 
 
Bir başka fotoğraf karesi de mayıs ayı içerisinde karşımıza çıktı. Mayıs ayı içerisinde cumhurbaşkanımız Rize’ye bir ziyaret gerçekleştirmişti. Ziyaret esnasında Çaykur’a ait Ziraat Çay Bahçesi'ni ziyaret ederek çay toplamış Cumhuriyet Çay Fabrikası’nda da çay imalat sürecini incelemişti. Cumhurbaşkanımızın yanı sıra, meclis başkanının, birçok bakanın, yüksek yargı organlarının başkanlarının katılımıyla fotoğraf karelerine yansıyan bu an çayımızın bu ülke için ne kadar büyük bir önem taşıdığının en üst düzeyden ifadesiydi.
 

 
Aktardığım bence çok önemli olan bu iki fotoğraf karesinin dışında bizzat şahit olduğum iki olayı da sizlerle paylaşmak istiyorum. Bunlardan birincisi geçen gün peş peşe sıralanmış bilumum kahvecilerin önünden geçerken vuku buldu. Yine keyifli anlardan biriydi. Kahveciler tıka basa doluydu. Onları böyle görünce kendi kendime söylendim durdum. ”Bu insanların ne kadar da kahve içesi varmış”. Dükkanlara yaklaştıkça şeker karıştıran kaşık sesi artmaya başladı. Bir umutla biraz daha yaklaştım göz ucuyla masaları süzdüm. Bir de ne göreyim ön cephedeki masaların hemen hemen tümünde çay bardağı vardı. Kahve dükkanı müşterileri çay eşliğinde demli bir muhabbete dalmışlardı. Kahvecide çay içilmesi bana müthiş keyif verdi. Ülkemiz genelinde birbiri ardına açılan kahveci türevleri beni çayımızın geleceği açısından endişelendiriyordu. Buradaki müşterilerin kahve yerine çay tercih etmeleri, oluşma ihtimali olan “Kahve mi? Çay mı?” paradoksunun da yerle bir olmasını sağlamıştı. Tercih nedenleri beni ilgilendirmiyor. Belki çay kahveye nazaran daha ucuz olduğu için belki damak zevki bilemem, şimdilik bu durum ilgimi çekmiyor. Gerçek olan şu ki çay baskın bir tercih olarak masaları süslemişti.
 
İkincisi ise yakın zamanda yaşadığım bir olaydı. Bir dostum sahibi olduğu dükkanında ziyaretine gelen dostlarına kendi pişirdiği kahveyi ikram ediyor ve bunu da sosyal medya hesabında paylaşıyordu. Bir, iki, üç derken iki paket çayla birlikte soluğu yanında aldım. Artık bu kahve seanslarına bir son vermeliydim. Zalim bir yönetici edasıyla “bu çaylar demlenecek ve burada içilip poz verilecek” dedim. Beni kırmadı sağ olsun. Orada birlikte çayımızı yudumlarken çay hakkında demli sohbete daldık. Sohbetimizin sonunda tabii ki çayda karar kıldık.
 
Bu keyifli anları bizlere yaşatan çayımıza sahip çıkmalıyız. Üretimde de tüketimde de çayımızı sahiplenmeliyiz. 200 binin üzerinde üretici, bunların aileleri, sektöre direkt endirekt hizmet verenlerle birlikte 1 milyonun üzerinde insan bu sektörden evine ekmek götürüyor. Bölge insanı için katma değer yaratan bir ürün. Bu nedenle çayı sadece ekonomik ürün olarak değerlendiremeyiz bunun yanında çay aynı zamanda sosyolojik ve stratejik bir üründür. Yöre insanının yaşam kültürü üzerinde derin izler bırakmıştır. Vazgeçilmezimizdir. Sudan sonra en çok tüketilen içecek olan çayımıza sahip çıkmak hele hele yöre insanının asli görevidir diye düşünüyorum. Yıllık kişi başı 3kg ile dünyanın en çok çay içilen ülkesi olmamıza rağmen son 10 yılda Türkiye'de çay tüketimi kişi başına sadece 12 gram arttı. Ülkemizde çay tüketimi, değişen zaman koşulları, yeni nesiller ve onların beklentileri karşısında bir dönüşüm sürecini yaşamaktadır. Türk insanının %96’sı hemen her gün mutlaka çay içiyor. Çaysız bir günü bile geçmiyor. Çayın Türk toplumunda ayrı bir yeri vardır. Sofralarımızın vazgeçilmezi olan çay bir içecekten ötedir.  Çay bugün sosyal hayatımızda yeri doldurulamayacak vazgeçilmezimizdir. Sabah kahvaltısından en derin sohbetlere, yazın sıcağından kışın soğuğuna günlük hayatın vazgeçilmezidir. Çay bir keyif kaynağıdır. Tüm bu artı değerleri değerlendirdiğimizde bize düşen görev çayımıza sahip çıkmaktır. Çayı gelecek kuşaklara aktarmaktır. Sektörün aktörleri açısından bunu başarmanın en etkili yolu da daha önce ki makalelerimde belirttiğim üzere tüketiciye yönelik çayda inovasyondur. Çayda ürün çeşitlendirmesi büyük önem taşıyor. Japonya bugün çayın sadece yüzde 10'unu sıcak olarak tüketiyor. Kalan yüzde 90'ını meşrubatta, dondurmada ya da yemekte kullanıyor. Bu rakam bizim ülkemizde ancak yüzde 3'ü buluyor. Dünyada hızla yeşil çaya doğru bir yönelme mevcut. Önümüzdeki yıllarda siyah çay üretimi ve tüketiminin yüzde 10 artacağı öngörülürken yeşil çayda bu rakamın yüzde 200-250'yi bulacağı tahmin ediliyor. Dünyada yeşil çay üreten ülkelerin ihracat rakamları, siyah çay üreten ülkelerin ihracat rakamlarından yaklaşık altı kat daha fazla. Bu veriler sektörde ürün portföyünün oluşmasında ve uzun soluklu çayda stratejik planların oluşmasında bizlere yardımcı olacaktır diye düşünüyorum.
 
Başta Türk çay sektörünün lokomotifi konumundaki Çaykur olmak üzere sektörün aktörleri ürün çeşitlendirme konusunda oldukça başarılı hamleler yaptılar. Siyah çay, yeşil çay, bitki çayları ve meyve çayları, soğuk çay, beyaz çay, yeşil çay pudrası, dondurma ve türevleri ile birçok yeniliğe imza attılar. Son zamanlarda tüketiciyle buluşturulan bu ürünlere baktığımızda çayda gerçekleştirilen bu inovatif yaklaşımların sektöre bir dinamizm getirdiği, katma değer yarattığı, rekabet gücünü arttırdığı, cazibe merkezi oluşturduğu bir gerçek. Ürün çeşitlendirmenin yanında teknolojik, organizasyonel ve pazarlama inovasyonlarında da başarı sağlayarak rekabet gücünün arttırılmasıyla birlikte Türk çayının güçlenmesi ve dahası dünya çay piyasasında güçlü bir şekilde var olması kaçınılmaz olacaktır.
 
Güncel verilere göre Türk Çayı’nın ihraç edildiği ülke sayısı 78’i geçti. 2017’de hedef 100 ülke. Son yıllarda uygulanan aktif pazar politikasıyla artık Afrika’nın en ücra ülkelerine bile Türk Çayı gidiyor. Sektörün lideri Çaykur bu konuda başarılı işlere imza atıyor. Kamerun’dan Fildişi Sahilleri’ne, Gabon’dan Filipinler’e, Madagaskar’a artık çok daha geniş bir pazar payına ulaşıldı. Bu çay sektörü açısından azımsanmayacak bir büyümedir. Çay’da organik tarıma geçişle birlikte bilinçli bir üretici profilinin oluşturulmasıyla Türk çayının dünya piyasalarında çok daha iyi yerlere geleceği kanaatindeyim.
 
Son zamanlarda sayıları oldukça artan kahve dükkanlarına karşılık çok daha üst kalitede hizmet sunan çay evlerinin açılmasını da oldukça önemsiyorum. Başta Çaykur olmak üzere sektördeki markaların kendi ürünlerini tüketiciyle buluşturdukları günün her saatinde taze demlenmiş çayları sunan değişik isimler altında özgün konseptleriyle çay evlerinin açılması kahve dayatmasına karşı bir başkaldırıdır. Sektörün lideri Çaykur bu konuda oldukça iddialı. Görünen o ki sadece yurtiçi ile yetinilmeyip yurt dışına da bu çay evlerinin şubeleri açılacak. Birçok ülke Türk çay kültürünü yakından tanıma fırsatı bulacak. Dilerim ki sayıları giderek artmaya devam eder ve Türk çay kültürünü birçok ülke ile buluştururuz.
 
Son olarak şunu da hatırlatmak isterim. Türk çayını hedeflenen yere taşıyabilmek için tarladaki ürün kalitesinin artırılması gerektiği gerçeğini de unutmamalıyız. Çayda en önemli konu hammaddenin kaliteli olmasıdır. Hammadde kaliteli olmazsa kuru çayın da kaliteli olması mümkün değildir. Hiçbir teknoloji kalitesiz bir hammaddeden kaliteli bir ürün yapamaz. Bu itibarla yukarıda saydığımız yeniliklerde başarıya ulaşmanın olmazsa olmazı kaliteli hammaddedir. Önce kalite demeliyiz. Unutmayalım varolan Türk çay kültürünü çok daha geniş kitlelere ulaştırmanın ve benimsetmenin yolu kaliteli ham maddeden geçer.
 
25.08.2016 / RİZE