Yapma, yapma diye bağıran minicik bir bedenin haykırışlarını susturmak için bir daha bir daha vurdu… Acısına rağmen daha çok vurmasın diye sustu, içinden bağırdı. Kim bilir kaç kere bu acıları yaşadı. Biz o görüntünün ancak birkaç saniyesini izlemeye dayanabildik ve o caniyle tanıştık. Kendisine emanet edilen o yavrucakların ( işte sözün bittiği yer, hangi kelimelerle anlatacağız o vahşiliği ) gözlerinin yaşına bile aldırış etmeyen o caniyle…



     Türkiye günlerdir bu görüntüleri konuşuyor. O caniyi, 2 küçüğün çektiği acıları ve onların annesi ile babasını. Mahkeme sonuçlanmış, o vahşi 46 yıl hapse mahkûm olmuş. Bu görüntüler ortaya çıkana kadar koğuşunda sessiz sedasız yatarken,  birden adalet cezaevinde de işlemeye başladı. Minik bedenlere yapılan tarifsiz işkenceler, koğuş arkadaşları! Tarafından onun bedenine uygulanınca dayanamadı, hastanelik oldu.



     Bu işkence görüntüleri hepimizin gözünü açtı değil mi? Çevremize duyarsızlığın faturasının ne denli ağır olduğunu gördük. Her gün o evden yükselen feryatları umursamayan, sorgulamayan komşular gibi bizlerde kulaklarımızı, gözlerimizi kapatmamayı öğrendik, umuyorum ki! İnsanlara nasılsın diye sormayı, iyiyim cevabının arkasına saklanan yardım çığlığını görmeyi öğrendik. Eğer o baba çocuklarının “ biz onu seviyoruz “  cevabı ile yetinseydi, onların davranışlarını incelemeseydi, bu işkence belkide hala devam ediyor olacaktı. Bu yüzden çevremizde şiddete, istismara maruz kalabileceğini düşündüğümüz kişiler onları iyi irdelemeli, kelimelere dökülemeyen yardım çığlıklarına sırtımızı dönmemeliyiz.



    İşte tüm bu yaşananlar bir başka gerçeği gün yüzüne çıkardı. BOŞANMALAR. Körpe bedenleri anne baba sevgisinden ayıran boşanmalar. Şiddetli geçimsizlik kelimelerinin arkasına dayanarak, hiç hesap etmeden, bu evlilik bir bitsin diye yaşanan boşanmalar. Parçalanan ailede, ortada kalan çocukların nerede yaşayacağı hesap edilirken, neler yaşayacağı hesap edilmeyen boşanmalar. Anne sevgisini annesi yaşarken başka kollarda bulmaya çalışan bu minikler bize boşanmanın da bu kadar kolay olamayacağını öğretti. Ancak istatistikler her geçen yıl boşanma oranlarının artarak devam ettiğini gösteriyor. Hastalıkta, sağlıkta, bir yastıkta diye başlayan cümlelerin daha evliliğin ilk yıllarında “şiddetli geçimsizlik” cümlesine bu kadar kolay dönüşmesi akıllarda soru işareti bırakıyor. Aile sıcaklığına ihtiyaç duyan o günahsız evlatların anne ve babalarının, fikir ayrılığı yaşıyoruz, geçinemiyoruz gibi gerekçelerle mahkemeye koşması, gerçekten anlaşamama probleminden mi kaynaklanıyor? Yoksa ekonomik özgürlüğünü elde etmiş ebeveynlerin bencilce tutumlarından mı?



    Şiddetin her türlüsüne maruz kalan İ. ‘nin 2 yaşındayken annesi ve babası boşanmış. Daha anneyi yeni tanırken, sıcaklığının farkına varırken anne ve babası “ fikir ayrılığı” gerekçesi ile boşanıyor. Anne bir yana, baba bir yana, çocuklar bir yana. Daha 2 yaşında bir çocuğa annenin ya da babanı artık bu eve gelmeyeceğini, burada kalmayacağını, fikir ayrılığı nedeniyle bütün bunların yaşandığını nasıl anlatırsın ki! Her şey bu kadar kolay olmamalı. Ortada çocuklar varken alacağımız kararları yeniden, yeniden, bir daha sorgulamalıyız. Kendimiz için hareket etmek yerine, onlar için denemeyi öğrenmeliyiz. Yaşadığımız bu olan önce onlar için deneyi de öğretti.



    İzleyen, duyan okuyan herkesin aklına başına getiren bu vahşi olayın bize öğrettiği çok şey oldu.



YA O MİNİKLER, ONLAR NE ÖĞRENDİ?

- - - -