Çaykur Rizespor, ligde son maçında Hatayspor'u da mağlup etmesiyle birlikte sezonu kesin olarak 9. tamamladı.

Çalkantılı, iniş ve çıkışların sık yaşandığı bir sezonda, son düzlüğe kümede kalma yarışında girdiyse de, o son düzlükte 8 maçta 5 galibiyet alarak önce kümede kalma yarışından çıktı, akabinde basamakları tırmanarak 9. sıraya çıkmayı başardı. Topladığı 49 puanla, 5. sıradan Konferans Ligi ön elemelerine gitme hakkı kazanan Başakşehir'in topladığı 54 puandan yalnızca 5 puan geride tamamlamış oldu.

Bu durumu, ligde tepe nokta ve dip noktanın ortasında kalan takımlar arasındaki makasın darlığıyla da açıklayabiliriz, ancak Rizespor için ligin pek çok zaman diliminde kaybedilmemesi gereken puanların kaybedildiği, oyununun sezon içerisindeki transformasyonunda pek çok kez esnekliğe uğradığı gerçeği denkleme katıldığında bu durumu çok daha derinleştirmek gerekiyor. Rizespor kadro kalitesi ve birbiriyle oynama alışkanlığı oynayan bir oyuncu grubu olduğu gerçeği bakımından değerlendirildiğinde, ligdeki en iyi 6-7 takımdan bir tanesi... Öte yandan Transfermarkt verilerine göre de, ligde şampiyonluk yaşamış takımlar dışarıda bırakıldığında, Göztepe'den sonra ligin en değerli ikinci takımı... Bu da şunu gösteriyor ki; Rizespor aslında bulunduğu noktadan çok daha iyi bir noktada olma potansiyeline sahipti. Bu sürecin doğru işlenmesi, sezon içerisinde oyunun doğru planlanması noktasındaki eksiklikleri ... ana başlık altında izlemeyi düşünüyorum. Bunlardan ilki; İlhan Palut'un topa sahip olma ve geçiş oyunu üzerindeki ısrarı.

Rizespor bu sezon topla oynama istatistiğinde, %51.1'lik oranla 10. sırada... Geçtiğimiz sezon bu veride Rizespor, %47.4'le 14. sıradaydı. Öte yandan geçişleri topa sahip olarak kurgulama konusunda verilebilecek bir diğer örnek de, Rizespor'un maç başına en çok pas üreten takım olması... Geçtiğimiz sezon bu istatistikte Rizespor 16. sıradaydı. Böyle bakıldığında, Rizespor'un geçtiğimiz sezon özellikle ikinci bölgede rakibi karşılamak üzerine kurguladığı oyunundan vazgeçildiği ve daha fazla teknik kapasite gerektiren, daha komplike bir oyun anlayışı olan geçiş setlerine geçişin yaşandığını görüyoruz. Benim değerlendirmemin yanlış yöne sapmaması adına bir şeyin altını çizmek gerekiyor ki; futbolun tek doğrusu yoktur ve bu değerlendirmemin altında yatan sebep İlhan Palut'un oyunu oynayış biçimindeki ısrarı değildir. Buradaki değerlendirme, sezonun ilk yarısında oynanan Sivasspor deplasmanı, Göztepe deplasmanı, içeride oynanan Konyaspor, ikinci yarıda oynanan Kasımpaşa deplasmanı, Bodrum FK ile içeride oynanan maç gibi örneklerde Rizespor topa sahip olmaya çalışan, sete dönen taraftı. Daha fazla pozisyona giren, daha fazla dikine gidebilen taraftı. Ancak buna kıyasla, skora bunu yansıtmakta zorlanan taraf da Rizespor'du. Öte yandan, ligdeki son düzlükte oynanan 6-3'lük Göztepe maçı, Beşiktaş'a karşı deplasmanda alınan galibiyet ve Gaziantep FK gibi maçlarda, rakiplerinin sete dönmesine izin veren oyunu ikinci bölgedeki rakibi karşılayabilme ve pres yapabilme becerisi üzerinden oynayarak sonuca giden taraf da Rizespor'du. Yani anlatmaya çalıştığım şey şu ki; Rizespor, elindeki alan kat edebilen bek ikilisi; Taha Şahin ve Casper Højer, merkezdeki dinamizmini sağlayan Ibrahim Olawoyin, fizikselliğini iyi kullanabilen ve stoperlerle temaslı oyundan iyi verim alınabilen Ali Sowe ve arka alanı iyi kullanan Zeqiri gibi kenar oyuncularından oluşan oyuncu grubuyla, pres oyununu, fizikselliği merkeze alan bir oyunu daha rahat oynayabilirdi. Sezonun önemli bir bölümünde bu tercih edilmiş olsaydı, buradan iyi bir verim alınabilirdi diye düşünüyorum.

İkinci konu başlığı ilk 11 tercihleri... Rizespor'un sezona başlarken yapısı sabitti ve esnetildiğinde de doğru esneklikler gösteriliyordu. Stoper ikilisi Mocsi ve Alikulov'du. Sakatlık olmadığı müddetçe, Taha Şahin ve Hojer'i defansın sağ ve solunda izliyorduk. Hojer'in sakatlığı döneminde Mithat'tan iyi bir sol bek performansı izlemiştik. Merkezdeki ikili Olawoyin, Hadziahmetovic ve Papanikolaou'nun arasından seçiliyordu. Sol kenarda Akintola, sağ kenarda Ghezzal, merkezde Varesanovic ve ileride Ali Sowe'dan oluşan dengeli bir hücum dörtlüsü söz konusuydu. Ancak ilk maddede altını çizdiğim oyun transformasyonu Varesanovic'in üzerindeki yaratıcılık yükünü arttırdı ve Varesanovic dar alanda oyunu oynayabilmek zorunda kaldı. Bu onun performansını olumsuz etkiledi. Stoper ikilisi, sonradan transfer edilen Samet Akaydın - ki Samet Akaydın her ne kadar Milli Takım'ın stoper havuzunda olsa da, hamle becerisi yönünden yetersiz bulduğum bir isim - ve onun gelişiyle bozulan Mocsi-Alikulov işbirliği, pek çok maçta Rizespor'un savunmasını olumsuz etkiledi. Mithat Pala merkezde başladığı Rizespor kariyerinde sol bekte iyi bir performans gösterdiyse de, İlhan Palut'un zaman zaman onu kanada atmak, merkezde hücum yönünden verim almak gibi tercihlerde bulunması oyuncunun ritmini bozdu. Alikulov'un zaman zaman defansif pivot profil olarak merkezde tercih edildiği denklemi takdir etsem de, Olawoyin'in geçişleri sağlayan rolünün sekteye uğratılması ve ondan yaratıcılık üzerinden verim almaya çalışılması, arkadaki merkez ikilisinin işlerliğini bozdu. Berkay Özcan ve Abdülkadir Ömür hamlelerinden özellikle Berkay Özcan'ın verimli olabileceğini düşünüyordum, ancak Rizespor'un oyununa uygunluk açısından bu isim de yetersiz kaldı. Bu sezon Galatasaray'da da formasyon ve anlayış değişikliklerinde düşüşlerin yaşandığını görmüştük. Bu düşüşlerin ardından, tekrar kendi oyun natürüne dönen Galatasaray son düzlükte yenilmez bir konuma gelmişti. Rizespor'un ihtiyacı da o düşüşlerde oyun natürüne dönmekti. Olawoyin'in yanına topu dikine oynayabilen, Shelvey'in yaptığı işi yapabilen bir merkez oyuncusu ve on numarada skora yanabilir bir profille çözülecek iş, formasyona ve oyuna yapılan müdahalelerle çok sündü. Nitekim son düzlük kendi gerçeğine döndüğünde, Rizespor yine iyi sonuçlar elde etmeye başladı.

Tüm bu denemelerin, Rizespor'un sezona başladığı dönemde aldığı sonuçlarla ilişki olduğunu bilmekle beraber, Rizespor üst üste beş mağlubiyet aldığı dönemde Galatasaray ve Fenerbahçe maçı dışında oynadığı maçların hemen hemen hepsinde en azından kendi oyununu oynayabiliyordu. Saha içi müdahalelerde yapılan hatalar sonuçları oraya götürmüştü. Ancak İlhan Palut, ligde yaptığı en iyi işi yapan takıma çarpıcı müdaheleler yapma yolunu seçti. Nitekim takımı getirdiği nokta, belki 1-2 maç farklı senaryoda işlemiş olsaydı, Avrupa'nın dahi hayal olmadığı bir noktaydı, bu açıdan bir tebriği hak ediyor. Ancak ligin en değerli 7. kadrosu, ligin en dinamik kadrolarının başında gelen bir oyuncu grubu, halihazırda iyi işlediği oyunu bozmak böyle bir sonuca itti. Yine de İlhan Palut'un getirdiği nokta, yaptığı iş için teşekkür ve tebrikle bu takımdan ayrılması gerekiyor. Onun sonrası için ise, bu işi sürdürebilecek bir teknik adamla yola devam edilmeli. Başarılar diliyorum.