Dün gece saat tam 23.59’da bitti şov. “3 Aralık Dünya Engelliler Günü” etiketleri birer birer kayboldu hikayelerden, postlardan, profil fotoğraflarındaki mor kurdelelerden

Dün “engelsiz bir dünya” diye gözyaşı dökenler, bugün yine en büyük engeli kurmaya devam ediyor: umursamazlık.
Dün vali bey engelli bir çocuğun tekerlekli sandalyesini itti, kameralar çekti, alkış koptu.
Bugün valiliğin yeni hizmet binasına o sandalye hâlâ giremiyor, üç basamak var çünkü.
Dün bakanımız “erişilebilir Türkiye” diye kürsüde coştu.
Bugün aynı bakanlığın yaptığı yeni metro istasyonunda asansör yine “arıza” tabelasıyla kapalı.
Dün bir ünlü, down sendromlu gençle selfie çekip “farkındalık yaratıyoruz” dedi.
Bugün o ünlünün reklamını yaptığı alışveriş merkezinde engelli tuvaleti kilitli, anahtar güvenlikte.
Dün şirketler “engellileri işe alıyoruz” diye basın bülteni dağıttı.
Bugün aynı şirketlerin insan kaynakları departmanı hâlâ “engelli kontenjanı doldu” diye telefonu kapatıyor.
Bu bir kutlama değil, yıllık vicdan temizleme ritüeli.
Bir günlüğüne rol yap, 364 gün aynı düzeni devam ettir.
Bizim istediğimiz şey çok mu zor?
Hayır.
Sadece her sabah kalktığımızda kapıda rampa olsun istiyoruz.
Her otobüse bindiğimizde şoför “durak yakınlaştırıyorum” desin istiyoruz.
Her iş görüşmesinde “engelin ne?” sorusu yerine “ne yapabilirsin?” sorusunu duymak istiyoruz.
Her sokakta, her okulda, her iş yerinde gerçekten var olabilmek istiyoruz.
Bir gün hatırlanmak değil,
her gün yaşanır olmak istiyoruz.
O yüzden lütfen:
Ya bu sahteliği tamamen bırakın,
ya da hiç olmazsa o bir günlük tiyatroyu da kesin.
Çünkü biz alkış tutacak kadar kör değiliz.
Sizin bir dakikalık sahne performansınızın, bizim ömür boyu çektiğimiz gerçekliğin yanında ne kadar ucuz durduğunu çok iyi görüyoruz.
Tören bitti.
Işıklar kapandı.
Makyaj silindi.
Engeller ise hâlâ sapasağlam yerinde.
Tıpkı sizin samimiyetsizliğiniz gibi.