Milletler sembolleriyle ayakta durur ve varlıklarını devam ettirirler. İslam ümmetinin de kendine özgü sembolleri vardır ki, biz bunlara “şiâr, İslam’ı değer” diyoruz.
Milletler sembolleriyle ayakta durur ve varlıklarını devam ettirirler. İslam ümmetinin de kendine özgü sembolleri vardır ki, biz bunlara “şiâr, İslam’ı değer” diyoruz. Bunlar, Müslüman kimliğini inşa eden, bize tevhidi ve Rabbimize layık bir kul olmamız gerektiğini hatırlatan değerlerdir. Yüce Allah’a saygı duyulmasını, dini değerlerin korunmasını ve yaşatılmasını Allah’ın emrettiği değerlerdir.
Yüce Rabbimiz Yüce şöyle buyurmaktadır: “…Kim Allah’a ait nişanelere saygılı davranırsa, şüphesiz ki, bu kalplerin takvalı olmasındandır.”
Ezan, insanlığı Allah’a kul olmaya çağıran nebevi bir nidadır. Tevhidin gür sedasıdır. Müezzin, Allah’tan başka ilah- tanrı olmadığını, Hz. Muhammed Mustafa (sas)’in son peygamber olduğunu günde beş defa insanlara ezanla hatırlatır. Rabbimizin rahmetine ve affına ezanla davet eder, çağırır. Huzura ve kurtuluşa, güvene ve barışa ezanla çağırır. Ezan, vahdetin, yani ümmetin birliğinin ilanıdır. Özgürlüğümüzün beyanıdır; bağımsızlığımızın sembolüdür.
Ezanın aslı, Kur’an-ı Kerim gibi Arapçadır. Sözleri, Müslümanların ortak dilidir. Ümmet-i Muhammed’in evrensel parolası ve ortak değeridir. Onu bugün okunan şekliyle bize bizzat Peygamber Efendimiz (sas) öğretmiştir. Dolayısıyla aslı gibi okunmadıkça, ezan ibadeti yerine getirilmiş olmaz. Rabbimiz kıyamete kadar minarelerimizden şehadetleri dinin temeli olan ezandan bizleri yoksun bırakmasın.
“Kim gönülden inanarak, okunan ezanı tekrar ederse cennete girer.” hadisinde ifade edildiği gibi ezan, bize cennet müjdesidir. Minarelerden gönüllerimize yansıyan, yaşantımızın her alanını kuşatan eşsiz bir değerdir. Dilimiz, rengimiz, mezhep ve meşrebimiz ne olursa olsun, Müslümanlar olarak; hepimiz, ezanı işitince aynı heyecanı hissederiz. Çocuklarımızın dünyaya gözlerini ilk açtığı anda; sağ kulağına ezan, sol kulağına kamet okuruz ve onlara İslami bir kimlik kazandırırız.
İslam’ın sembollerinden bir diğeri ise kurbandır. Kurban, dini bir ibadettir. Rabbimize yakınlaşma gayreti, takvaya ulaşma arzusu, ilahi rahmete nail olma çabasıdır. Kurban, teslimiyettir; Allah’a ve O’nun emirlerine boyun eğmektir. Kurban, sadakattir. Cenabi Hakk’ın rızasını her şeyden üstün görmektir. Kurban, tezekkürdür; nimetin gerçek sahibini hatırda tutmaktır. Kurban, paylaşmaktır. İhtiyaç sahibinin evine, gönlüne, sofrasına sevinç ve muhabbet taşımaktır. Kurban, kardeşliktir. Gönüller arasında yardımlaşma ve dayanışma bağları kurmaktır
Bizi biz yapan, bizi ayakta tutan, birlik ve beraberliğimizi pekiştiren İslam’ın yüce değerleri etrafında kenetlenmeliyiz. Unutmayalım ki, dünya ve ahiret mutluluğumuz, bu değerlere sahip çıkmakla, bunları yaşayıp, yaşatmakla mümkündür.
Sizlere her zaman hakkı, hakikati, doğruyu, gerçekleri, adaleti, asaleti, asıl olan esaslı bilgileri, hukuku, güzel ahlakı, edebi, değerlerimizi yazmaya çalışıyorum.
Kurban ibadetinde esas olan kişinin kurbanını bulunduğu yerde kesmesi veya kestirmesidir. Yaşadığı yerde kurban kesme imkânı olmayan veya kestiği kurban haricinde ihtiyaç sahiplerine kurban eti ikram etmek isteyenlerse; vekâlet yoluyla kurbanlarını kestirebilirler. Ama vekâlet verirken çok dikkatli olmalı. Ülkemiz sahtecilerle, sahtekârlarla, haramzadelerle doldu. Öyle ki, sayıları, dürüst insanları geçmek üzeredir! Günümüzden 10 yıl kadar önce, üç ayrı yardım toplayan sözde yardım kuruluşu, Müslümanlardan 150 biner kurban hissesi topladı. Ama hiç biride 450 bin kurban hissesinden, hiçbir tane dahi kurban etmedi! Bunlar medyada çokça yayınlandı, tartışıldı. Bir yıl kadar ceza alan bu yardım kurumlarının başkanları, ceza yedi. Hepsi de çıktı. Çıktıktan sonra toplamaya yine devam ediyorlar.
Ülkemizde yasalar caydırıcı değil! Caydırıcı olmamaktan çok daha vahim olanı; denetim, kontrol yok! Ticaret yapanlar, hem halkımızı hem de devletimizi soyup, soğana çeviriyor! 2003 yılından önce hiçbir devlet kurumu, kuruluşu, işletmesi soyulduğundan; kâr etmiyor, zarar- ziyan ediyordu. İşin üstesinden gelemeyen devlet; bunun için özelleştirmeyi hedef edindi. Yine soyanlar, ucuza kamu mallarını ele geçirdi. Önce olgun insan yetiştirme hedef edinilmeli. Önce iyi insan, iyi mümin Müslüman yetiştirme amaç edinilmeli. En önce yararlı mümin yetiştirme gaye edinilmelidir. Aksi halde ahlaksızın üstesinden devlette gelememektedir. Bu bütün dünyada böyle olmaktadır.
İslam’ın onlarca şiarı, nişanesi vardır. Hepsini sevmeliyiz ve saygı duymalıyız. Camilerimiz, mescitlerimiz, minerallerimiz, Kur’ân kurslarımız, mezarlıklarımız, kılık kıyafetlerimiz, ibadetlerimiz, Kur’ân’ı Kerimimiz, peygamberimiz, Kâbe’miz, Sefa ile Merve, Arafat, ezanımız, namazımız, orucumuz, haccımız, zekâtımız, hayır yardımlarımız bizim nişanelerimizdir. Mekke, Medine, İstanbul, Kudüs, İsfahan, Bağdat, Şam, Halep, Konya gibi yüzlerce İslam beldemiz bulunmaktadır.
Şu güzelim ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır ve çalıştığını da görecektir.”
Şu güzelim hadis-i şerifte ise Peygamber Efendimiz (sas) şöyle buyuruyor: “Allah Teâlâ, birinizin yaptığı işi, en güzel şekilde yapmasından memnun kalır.”
Yüce dinimiz İslam’ın gönderiliş gayelerinden biri de; hayatın her alanında güzel ahlakı kendine rehber edinen bir toplum inşa etmektir. Cenabi Hak, dünya ve ahiret mutluluğu için bizlere ibadetleri emrettiği gibi, işimizde de bizlerden ahlaklı olmayı istemiştir.
İş ahlakı, doğruluk, güven, saygı ve adalet gibi temel değerleri işimize yansıtmak, Müslüman olmanın gereğidir. İşimizi sağlam yapmak, kul ve kamu hakkına riayet etmek, sözümüzde ve özümüzde dürüst olmaktır. Her daim helali gaye, hedef edinmek, kazancımıza haram, dilimize yalan bulaştırmamaktır.
İş ahlakı, çalışma hayatının tamamını kapsayan bir değerdir. Memur olmanın ahlakı olduğu gibi, amir olmanın da ahlakı vardır. İşçi olmanın ahlakı olduğu gibi, işveren olmanın da ahlakı vardır. Esnaf olmanın ahlakı olduğu gibi, müşteri olmanın da ahlakı vardır.
Memur olmanın ahlakı, devletine sadakatle bağlı kalmak, milletine nezaket ve özveriyle hizmet etmektir. Amir olmanın ahlakı ise, hak ve adaletten asla ayrılmamak, çalıştırdığı kişilere hakkaniyetle davranmaktır. Asla hak hukuk doğruluk dürüstlük düzgünlük güzel İslam ahlakı, edep, adap, hayâdan katiyen ayrılmamaktır. Bu değerleri yaşam tarzı etmeyenden; iyi mümin, güzel Müslüman, beğenilen insan olmaz. Kul ve Allah cc. Beğenmez.
İşçi olmanın ahlakı, işini sağlam ve kaliteli yapmak, işyerini işverenin emaneti olarak görmektir. İşyerinin olanaklarını şahsi ihtiyaçları için kullanmamaktır. İşveren olmanın ahlakı ise, işçiye huzurlu bir iş ortamı oluşturmaktır. Onu sosyal haklardan yoksun bırakmamak, alın teri kurumadan ücretini tam ve vaktinde ödemektir. İşçi ile işveren arasında ücret ve sosyal haklar sözleşmesi yapmaktır.
Esnaf olmanın ahlakı, dürüstlükten ayrılmamaktır. Malın kusurunu gizlememek, stok ve karaborsacılığa tenezzül, tevessül etmemek, helal kazancına haram bulaştırmamaktır.
Sevgili Peygamberimiz (sas) buyuruyor ki; “Bizi aldatan, bizden değildir,” hadis-i şerifi gereğince, müşterisini aldatmamak, ölçü ve tartıyı eksik yapmamaktır. Müşteri olmanın ahlakı ise, esnafa verdiği sözü yerine getirmek, borcunu zamanında ödemek, onu zarara uğratacak her türlü söz ve eylemden kaçınmaktır.
İş hayatında duyarlılığın azaldığı, kanaat, doğruluk ve dürüstlük gibi erdemlerin zayıfladığı, ahlak kavramının içinin boşaltıldığı ve istismar edildiği bir çağda yaşıyoruz. Dünyevileşme, bencillik, bir malı değerinden fazlaya satmak veya kiraya vermek suretiyle çok kazanma arzusu gibi yanlış tutum ve davranışlar, toplumsal huzuru ve barışı derinden etkilemektedir.
Oysaki güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderilen Allah Resulü (sas); “Hiçbiriniz, kendisi için istediğini, kardeşi için de istemedikçe tam anlamıyla iman etmiş olmaz.” buyurmuş, şahsi menfaatlere takılıp kalmamayı, başkalarının hak ve hukukunu gözetmeyi, sosyal hayatta adil ve dengeli olmayı bizlere tavsiye etmiştir.
Bizlere düşen görev, Sevgili Peygamberimiz (sas)’in sadakatini kuşanarak, her işimizi emanet bilinciyle sahiplenmektir. Onun hak duyarlılığına riayet ederek işçinin hakkını zayi etmemek, iş sağlığı ve güvenliğine daha fazla hassasiyet göstermektir.
Bize verilen her bir olanağı, Rabbimizden bir emanet, O’nun rızasını kazanmak için bir fırsat bilelim. İşimizi sağlam yaparak, hem dünyamızı hem de ahiretimizi iyi, güzel, harika, şahane, estetik, yaşanabilir kılalım. Her işimizde helali gözetelim. Allah’ın rızasında arayalım. Allah’ın yolunda harcayalım. Güvenilen, güven veren mümin Müslüman kişi olalım.
Ne aldatan olalım ne de aldanan olalım. Doğruluk ve dürüstlükten, adalet ve hakkaniyetten asla ayrılmayalım. Unutmayalım ki, Allah katında bizi değerli kılan, yaratılış gayemize uygun hareket etmemiz, her işimizde İslam ahlakını kuşanmamızdır.
Hedef; en iyi, güzel, doğru, dürüst, yararlı, olumlu, bilgili, birikimli, kültürlü, meziyetli, maharetli, harika, şahane, estetik, harikulade insan, Müslüman olma amaçlanmalı, gaye edinmelidir. İyi insan arandığında, öne sen çıkmalısın. Zararlı, kötü madde, bağımlılık yapan madde kullanmamalı. Kötü, zararlı alışkanlıklar edinmemeli. Bozuk işlere saplantılı olmamalı. Kötü, zararlı çığır açan sen olmamalısın. Sen iyiliği emretmelisin. Kötülüğü önlemelisin. Allah’ın emirlerini tutmalı. Yasakladıklarından sakınmalısın. Sağlam iradeli olmalısın.