Kendini en iyi, güzel, doğru, dürüst, düzgün, yararlı, değerli, bilgili, dini, teknik, stratejik plan projeyle, en kaliteli, verimli yetiştiren insanlar, ekip çalışması yapanlar; stratejik kalitede sağlam, sağlıklı, dayanıklı projeler gerçekleştirir. Yaptığı işlerde; hak, hukuk, doğruluk, dürüstlük, düzgünlük, güzel ahlak, hakkaniyet, onur, iyilik, hayır gözetenler, dürüstlükten ödün vermeyenler; başkalarına hiçbir şekilde zarar vermedikleri gibi, kendileri de ziyan etmezler. Değer yargılarından, bilimsel verilerden nasip almayanlar; düzgün, sağlam, sağlıklı iş, işlem, görev yapmazlar. Âlemlerin Rabbi Yüce Allah’ımdan dileğim, bu tip zararlı insanlardan bizleri korumasıdır.

Helal, haram, günah, sevap hassasiyeti olmayanlardan; hayır, iyilik, hizmet, yarar, kâr gelmez. Bunların her işi sakat, berbat, çürük, haşat, zarar verici nitelikte olur. Bunların kendileri de bozguncu, bozuk, yıkıcı, şımarık, aklı ilmi işlemez. Günahkâr, nankör, haddi aşan, hain, hakkı hakikati inkâr eden, kibirli ve zalimdirler. Bunlar savaşta da, barışta da onarılmaz boyutta zarar verirler.

Bu zalim kişiler, hak hukuk tanımayanlar, helal ve haram hassasiyeti olmayanlar, işin dünya ve ahiret hesabını pek düşünmezler. İnançları da çıkara dayanır. Münafıkça davranırlar. Acımasızdırlar. Açgözlüdürler. Aldatmak, kandırmak, hile yapmak, sahtekârca davranmak için her hileyi kullanırlar. Bencildirler, egoisttirler, hodkâmdırlar, sadisttirler, narsistirler. Yaptığı işlerden yüzlerce kişinin zarar göreceğini bile bile zarar- ziyan verici işlerden geri durmazlar. Bunlar hırsızlığı bile yaparken, kendilerini haklı görmek düşüncesine kapılırlar. Hileci, yalancı, iftiracı, iki yüz yüzlüdürler. Çok kişilikli durumları vardır. Her boyaya girerler. Gösterişi severler. Nefislerine uyarlar. Nefislerini tatmin etmeye çalışırlar. Bunun içinde sürekli haram, günah, suç işlemeye devam ederler.

Bizim, bilim ve teknik elemanlarıyla birlikte, yönetici kadrosunda da pek kalite, verim yoktur. Makale yazılarında olsun, televizyon anlatımlarında olsun, ahkâm keser, hocalık taslarlar. Ama alana çıktıklarında, yanlış işler yaparlar. Bunu ülkemizin doğal ve beşeri afetlerinde çok yıkıcı şekilde görüyoruz. Yaptıkları işler; bozuk, çürük, sakat, kalitesiz, verimsiz, berbat olmaktadır. Bir sel olur; köprüler, evler, yollar, kentler sele gider! Çünkü sel taşkın alanı içinde yapılanma yaptırılmıştır. Sel taşkınından yıkılanlar, tekrar yapılır. Batı Karadeniz’de olduğu gibi ertesi yılda tekrar yıkılır. Bu Batı Karadeniz, Akdeniz, Doğu Karadeniz’de sürekli tekrarlanır! Olanlardan ders çıkarılmaz, ibret alınmaz. Bir vurdumduymazdır, sanki hainliktir, devam edilir.

İki bin yılı öncesi bina yapma yönetmeliği çok berbattı. Hepsinden çok daha berbat olanı da; denetim, kontrol olmaması, kırsal alanda hiçbir resmi işlem yapmadan, isteyen istediği gibi bina, yapı yapmasıdır. Size bilerek söylüyorum. İki bin yılı öncesi ülkemizde 40 bin köy, muhtarlık vardı. O zaman köyde oturanların sayısı %80’e ulaşmaktaydı. Bunların hiç biri bina, yapı izni almamış, proje çizdirmemiş, mühendislik hizmeti almamıştır. Ama su, elektrik, telefon, kanalizasyon bağlatmıştır. Bir başıboşluk, kontrolsüzlük, denetimsizlik vardı. Sonrasında yıkılan binaları devlet yapar. Milletin milli geliri bu yıkımlara harcanırdı.  Devletin geliri bunlara harcanırken, millette yardım etmeye çağrılır. Millet azami şekilde yardım yapar. Dürüst iş yapmayanlar ise işin kaymağını yerdi.

1999 yılı öncesi, depremde binaların, yapıların neden, niçin, niye, nasıl yıkıldığını bütün samimiyetimle anlatmaya çalışacağım: “ Binaların çok büyük çoğunluğu hiçbir mimar, mühendis, yer bilim, ustalık hizmeti almadan; derme, çatma, gecekondu şeklinde yapılmış. Sadece köylerde, kırsal alanda değil, büyük kentlerde de izinsiz milyonlarca gecekondu kurulmuş. Bazılarında hiçbir demir konulmamış. Beton,  elle, kürekle yoğrulmuş. Teneke, kovalarla dökülmüştür. Yüksek binalarda ise kovalar, makara sistemi ile üst katlara çekilip, döktürülmüş. İyi yoğrulmamış beton, az konuşmuş çimento, içine yerden karışmış toprak da az değildir! Kerpiç denilen topraktan, briketten, tuğladan binlerce plansız bina yapılmış. Büyük bir çoğunluğu depremde, bazıları yağmurda, geri kalan depremde yıkılmışlar. Ama hala, hala, hala akıl başa gelmemiş. Bu binalar çürük zeminde, heyelan alanında, dere taşkın sahasında yapılmış. Yıkılanların yerine devlet afet evleri yapmış, hala yapmaya devam etmektedir.

1999 yılı öncesinde çok katlı binalar; bilim, teknik, usta hizmeti çoğunlukla almamıştır. Bir bina, yapı projesi çizilmiş. Belediyeye para ödenerek, belediyenin fen işlerinden, imar müdürlüklerinden hizmet alınmış. Ama bina yapılırken, binanın yapımında; kim, nasıl, niçin çalışıyor, diye bakılmamıştır. Bina yapımında yetersiz demir kullanılmıştır! Beton kumu, çakılı denizden, dere, ırmak yataklarından alınmıştır. Çimento yetersizdir. Oluşan beton harcında büyük taşlar, deniz salyangoz, midye kabukları vardır. Bu durum; betonun erken dayanıklılığının kaybolmasına, demirin çürümesine neden olmaktadır. Yirmi yıllık beton elle, parmaklarla dökülmektedir. Elle ufalanmakta, tuz- buz, un- ufak olmaktadır. Bunlar bazen deprem olmadan, kendiliğinden de yıkılmaktadır. Oysa mimar, mühendisler binanın bitimine kadar inşaatı takıp etmekle görevlidir. Parayı almış. Ortadan kaybolmuştur. Belediye zaten inşaata uğramamıştır.

Kentlerde, eğer belediyede bir çalışan, görevli, belediye meclis üyesi varsa, İlçemizde olduğu gibi öğretmen Sadi Aslan’ın satın aldığı binası gibi, izinsiz 6 katlı bina da yapılmıştır. Çünkü yapan müteahhit, belediye meclis üyesiydi. Devletin derme- çatma, yetersiz olan kanunları da yöneticiler tarafından uygulanmamıştır.

Binaların demir bağlantılarında akıl, zekâ, bilgi, birikim, ustalık becerisi kullanılmamış. Böyle bir zekâ, akıl nasıl olmuş, hala anlamıyorum. Size projeli bir binanın demir bağlantılarının nasıl yapıldığını anlatmaya çalışacağım. Ben, bir öğretmenim ama yaz tatillerinde inşaatlarda boya, badana, işçilik- amelecilik yapan bir kişiyim. Demir bağlantılarının yanlışlığını ustalara anlattığımda, kızar, öfkelenirlerdi. 1999 yılı öncesi demir bağlantıları şöyle yapılırdı:

Bina, yapı yapılacak binanın yurdu açılır. Bazen bodrum katlı, bazen düz alanda, toprak üzerine bina yurdu açılır. Binanın önce direk- kolon yerleri belirlenir. Kolonlar dikilirken, kolonların ayaklarını birbirine bağlayan, kirişlerde bağlanır. Buna pabuç sistemi denir. Öyle mütemadi- radyan temel ile yapılmaz. Az ve ince demirle, kolonlar, kolanların birbirine bağlantıları demirle birbirine bağlanır. Hazır beton uygulaması yoktur. İnşaat işçileri 1 metreküp kum- çakıl yığınına 300 kg. çimento katarak, kürek ile karar, karıştırır. Bu karışım pekiyi olmaz. Öyle ortasına su dökerek, yorgun işçiler tarafından karışım karıştırılır, beton harcı yapılır. Sonunda kolon- direklere dökülür. Kum ve çakıl ya deniz kumudur ya da ırmaklardan alınan, çakıl taşları, iri taşlar, kum ve topraktır. Yıkama ve ayrıştırma yapılmaz. Bu şekildeki bir harçtan dayanıklı harç olmaz. Malzeme kalındır. Malzeme deniz kumu- tuzludur. 20 yıl sonra elle ufalandığını depremlerde görüyoruz. Tuzlu kum, demiri de çürütüyor. Harcın dayanıklılığını da yok ediyor. İstanbul Üniversitesi Çapa ve Cerrahpaşa Hastanelerinin bazı bölümleri, bina 40 yılda deniz kumu yüzünden çürüdü diye boşaltıldı. Başka binalarda hizmet vermeye devam edecek. Binlerce hasta ve staj gören 3 bin tıp öğrencisi de başka binalarda stajına devam edecek.

Temelde kolon pabuçları ile pabuçlar- ayaklar arasında kiriş bağlantıları eğrelti yapılır. Sağlam şekilde bağ yapılmıyor. Kiriş demirlerinin baş kısmı 40 derece eğilip, kolon ayaklarına değdiriliyor. Kiriş demirleri ile kolon demirleri hiçbir yerde, ilde, ilçede, köyde sağlam şekilde bağlanmamış. Kiriş demirleri hiçbir yerde, binada kolon demirlerinin içinden- üstünden geçirilmemiştir. Eğer demir, Rusya gibi bir yerden alınmış ise sert demirdir. 40 derece bile eğilmemiştir. Bu depremlerden kolon- kiriş bağlantılarında kopmuştur. Binanın yıkılmasına neden olmuştur. Bu durum sadece temelde böyle sakat yapılmamıştır. Binanın her katında bu sakat, eksik, yanlış iş yapılmıştır. 1999 Marmara depreminde bina yıkımlarının olmasındaki, en büyük sebep; bu yanlış uygulama olmuştur.

1999 Marmara depreminde binaların yıkılmasında rapor tutan teknik elemanlarla beraberdim. Onlarla yıkım nedenini konuşur ve yazardım. Yerel gazete muhabirliği yapıyordum.

Binaların kirişleri daha çok kolonlardan kopmuş. Binanın yıkılmasına neden olmuştu. Uzmanlara sorduğumda; kirişlerin demirleri, kolon demirlerine böyle eğreti takılmasaydı da; üzerlerinden geçirilseydi, böyle kırılmazdı, diyorlardı. Ama T gibi olan ek yerinden kopmayıp da, kırılanda vardı. Onun nedenini sordum. Uzmanlar, ona da şöyle cevap verdiler: Kiriş demirleri çok dayanıksız, yetersiz yapılmış. Daha kalın demir döşeselerdi, etiyleler daha sık olsaydı, kirişlerin demirleri, kolona yaklaştığında; 1,5 metrelik ek demirler ekleselerdi, böyle kırılmazdı, dediler.

Demir bağlantıları yanlış ve eksik olmakla birlikte, betonlarda dayanıksızdı. Karamürsel, Dereköy mahallesinde Kimsesiz çocukların yuvası vardı. Bu binayı, Türk ve Alman ekiplerle beraber inceledik. Bina çökmemişti ama ağır hasarlı olduğundan; yıkılmasına karar verdiler. Burada binanın hasar alamsının nedeni; betonun kötü olması ve kolon- kiriş ek yerine çamurlu harç dökülmesidir. Kürekle karılarak, yoğurulan harca, zeminden toprak karıştırılmış. Çamur şeklinde dökmüşler.

Zemin araştırması hiç yapılmamış. O zaman zemin etüttü yapma işlemi hiç yoktu. Batak, çamur, su, kaya, sert zemin, ova, kaya hiç bakılmadan, bina projesi çizilirdi. Amaç: Belediyeden yapı yapma izni almaktı. Alındığında; ne belediye, ne mimar, mühendis görürdü. Abartı yapmıyorum. Bakan, soran, arayan, kontrol eden, denetleyen, inceleyen hiç olmazdı. Zaten küçük kentlerde, denetleyenler; çıkar ilişkisi ile birbirine bağımlıydı. Ahbap- çavuş olmuşlardı. Gündüzler, çıkar ilişkisiyle, geceler, içki masasında geçerdi. Akşamları kafayı çektir. Sabahleyin işi yaptır, olmuştu. Bu sadece inşaat- bina yapma sektöründe böyle değildi. Milli Eğitimde, vergi dairelerinde, mahkemelerde de böyleydi. En çok mahkeme kazanan avukat; hâkime- yargıca en çok para veren, avukattı, denirdi. Devleti, milleti öyle bir soyup, soğana çevirdiler ki, 2003 yılına akar bir tek devlet kuruluşu, işletmesi, banaksı kâr etmedi. Özel işletmeleri ve özel bankaları da soydular. Böyle haramzade bir kesimin sağlam, sağlıklı bina yapması düşünülemez.

1999 yılı diyelim, 2001 yılı öncesi diyelim, yapılan binaların hepsi, tamamı bozuk, dayanıksız, hilelidir. Bu yıllarda bina yapma mevzuatı değişti. Değişti ama sadece 19 İlimiz için değişti. Diğer iller sakat, çürük, bozuk, sahtekârca bina yapmaya devam etti. Geri kalan 62 İlimizde ise değişim 2012 yılında yapıldı. Ama ülkemizde hiçbir yasa, çıktığı gibi uygulanmaz. Denetim, kontrol yok! Ahlak, etik anlayış yok! Mesleki ahlak yok! Bugün 01.03.2023 günüdür. Hala sakat, çürük bina yapımı sürdürülmektedir!

2001 yılı öncesi bitişik nizam bina yapımı sürerdi. Hala sürüyor. 2001 yılı öncesi bitişik nizam binaların kolon ve kirişleri diğer duvara harç olarak yapışırdı. Arada kolon kalıbı, strafor gibi bir madde bile yoktu. Binaları birbirine ekle, git! Her binanın zemini, temeli, yapısı farklıdır. Her biri depremde farklı sallanır. Bunlar sallanırken, birbirini kırar! Karşı taraftaki, binalar da yıkılırsa, öndekini yıkıyor. Kafa, beyin, bilgi işletilmeden yapılan binaların dayanıklı, sağlıklı olması mümkün olmaz. Bina 9- 10- 14- 25 kattır. Ama aradaki mesafe 5 metredir. Biri yıkıldığında, öndekini, yandakini de yıkmaktadır. Bunu her depremde görüyoruz. Ama kalpsiz, beyinsiz, kulaksız, düşüncesiz, sorumsuz kişiler, bunları hala görmemiştir.

Bir bina toprak üzerine temelsiz yapılmış. Bitişikteki bodrum katlı yapılmaktadır. Diğer binaları da yıkmakta, çöktürmektedir.

Bina yapılır. Ama paratoner denilen yıldırımlık bile yoktur!

Bina yapılır. Ama koskoca bir binanın ağır çatısı bağlanmaz. Rüzgârda uçar, yerinden oynar. Bu çatıyı bağlamak için 10 tane demir çubuk koyulmaz ve de bağlanılmaz.

Çatıda televizyon alıcısı olarak onlarca çanak anten koyulur. Her biri en az 90 cm. çapındadır. Rüzgâr, fırtına, kasırga düşünülmez.

Bazı binaların sıvaları bile yoktur. Ama iskân almıştır. Ver parayı, al iskânı – oturma izni uygulaması meşhurdur.

Büyükşehir olması olmadan önce, ülkemizde İl, İlçe, belde belediyesi olarak; 3,200 belediye vardı. 30 tane büyükşehir belediyesi olunca, belde belediyeleri iptal edildi. Belediye sayımız 1,389 tane oldu. En az, 50 yıldır ülkemiz ve dünyayı izliyorum. Bu belediyelerden doğru, dürüst çalışan bir başkanı görmedim. Gerisini sizler düşünün!

1999 Marmara depremi öncesinde yapılan binaların bodrum katlarında beton duvar yapılmamış. Bodrum katları duvarlarında briket veya tuğla döşenmiş. Bu da kolonların destek almasını oluşturmuş. Bir de bodrum kat duvarlarında yalıtım yapılmamış. Bodrum kat duvar arkası toprakla doldurularak, bodrum rutubet, ıslak içinde bırakılmış. Ovalarda yapılan binaların altında 1 (bir) metreye yakın su olduğunu, Yalova İli Çiftlikköy İlçesi apartmanları bodrumlarında gördüm. Bu şekilde yapılan binaların depremde ayakta durması mümkün olmaz, olmadı, olmayacak. Burada ne akıl ne bilim ne sanat ne eser vardır. 1999 yılı öncesi hiçbir usta ve çırak herhangi bir eğitim, kurs, staj görmemiştir. Bilgi, beceri, ufuk, düşünme yetileri de yoktur.

2001 yılında ülkemizde 19 İlde depreme dayanıklı bina mevzuatı çıkarıldı. Aradan 11 yıl geçtikten sonra, ülkemizin tümünde, 81 İlinde depreme dayanıklı bina yapma mevzuatı kararı çıkarıldı. Ama bu yeterli olmadı. Hala inşaat alanında yüzlerce eksik vardır. Bu mevzuat yeniden yenilenmeli ve geliştirilmeli. Çok eksik tarafları vardır. Hala çok dayanıksız binalar yapılmaktadır. Malzeme eksik ve kalitesizdir. Denetim ve kontrol yeterince dürüstçe yapılmamaktadır. Çünkü kaliteli uzmanlar çok eksik ve yetersizdir. Şimdi önce yeni mevzuatın eksikliklerini anlatmaya çalışayım:

Binalar bodrum kat yapılmadan yapılmaktadır. Oysa her ağacı ayakta tutan kökleridir. Ama binalar temelsiz yapılmaktadır. Deprem bölgesi artık tüm yurdumuz olmuştur. Deprem olmaz, dediğimiz İllerde de depremler olmaktadır. Hala beton kalitesiz, demirler eksik ve yetersizdir. İstanbul da hazır beton dökücüler derneği başkanı dedi ki; İstanbul’da betonların kalitesi %40 eksiktir. Olması gerekenden düşük niteliktedir. Hala derelerden, göllerden, denizlerden, araziden malzeme alınıp, kullanılmaktadır.

Dün ve bugün İlçe merkezine çıktım. İnşaatta çalışan 3 ustayla konuştum. Kolonlarda 16 demir çubuk, ince olarak kullanılmaktadır. Öyle 1,8 cm. de değildir. Kolonların 5 katlı bir binada, bazıları 30 cm. X 150 cm. boyutundadır. İçlerine 16 demir konulmuştur. Diğer binalarda da kolonlarda 16 demir çubuk vardır. Ustalar bu demirlerin %50 az olduğunu söyledi. 30 demirden az konulmamalı. Demirler alabildiğine kalın olmalı, dedi. Betonda nitelikli olmalı. Beton hiç sulanmıyor. 28 gün sulanmalı, dediler. Bunlar bir depremde çöker, diye söylediler.

Binalar bir depremde çökecekse, neden yapıyorsunuz, dedim. Bize gelen projeye göre yapmak durumundayız. Kendiliğimizden ekleme, çıkarma yapamayız, dediler. Ne, nasıl söylerlerse, öyle yapıyoruz. Ama binaların dayanıklı olmadığını biliyoruz.

Bina yapımında bir standart, kalite, ilke, kural yok!

Bazıları radyan temeli hemen düzettiği temel içinde yapıyor.

Bazıları bodrum kat yapıyor.

Bazıları toprağı düzeltip, temel atıyor.

 Bazıları önce bodrum kat olarak açtığı 4. Metrelik çukura mıcır döküyor. Üzerine beton döküyor. Onun üzerine meblan denilen, lastik hasır döşüyor. Hasırın üzerine beton döküyor. Betonun üzerine 80 cm. radyan temel yapıyor.

Binalar ovalarda, çürük zeminlerde, alüvyon alanlarda asla yapılmamalı. Oralar tarım, ziraat alanıdır. Binaların mutlaka bodrum katları olmalı. 5 katlı bir binanın 1 katı bodrum yapılmalı. Nem, su ve rutubetten bodrum katlar korunmalı. Bodrum katlarda perde beton olmalı. Yalıtım yapılmalı. Toprakla doldurulmamalı. Mıcır dökülmeli. Mimar, mühendislerin yetkin, etkin olması için en az 5 yıl staj görmeli. Ustaların her yıl kurs alamsı sağlanmalı. Dosdoğru, iyi, güzel, sağlam, dayanıklı, kaliteli, verimli binaların yapılmasında elemanlar çok önemlidir. Dürüst, dosdoğru olmaları şarttır. Çıkarcı, menfaatçi, bencil, hodkâm, nefsini ön plana tutandan; kaliteli insan olmaz, olmamaktadır.

Allah cc. Hud Suresi 112. Ayette buyuruyor: “ Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!”

İlk inen Alak Suresi ayetinde :” Allah’ın adıyla oku!” buyuruyor.

Okumakla, öğrenmekle, bilimle, teknikle, gelişmekle ilgili 750 taneden fazla ayet bulunmaktadır.

Dosdoğru, dürüst olmakla ilgili yüzlerce ayet bulunmaktadır.

Ama biz bunların hiç birini anlayıp, düstur edinmedik. Kendi yaptığımız kötülüğün içinde yok oluyoruz! Kötülükte yok olurken, birde hala yalan, iftira, bozukluk, bozgunculuk, yıkıcılık, kötülük yapmayı sürdürüyoruz. Allah cc. Islah eder, iyileştirir, hak ve hukuka döndürür, inşallah, derken de; insanlara da bunu istemek ve yapmak düşmektedir.